22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 makineye yapıştırarak kısa "film"lcri i/.liyorlarclı. 1894'tc isc, Edison'un ruhsatı altıtıda yapılan Kinctoscope, ülkenin ilk Kinetoscope salonunda, Ncw York'ta halka sunulmuşlu. Sonra "Penny arcade"ler manlar gihi çoğaldı (bir sürc sonra, filmlcrin projeksiyon makı nesiyle gösterildiği beş pcnilik "Nickledeon"lara dönüşeceklerdi.) lnsanlar bu ycni eğlence biçiminı önce coşkuyla karşıladılar, sonra d.ı bira/ kanıksadılar. Avrupa'da çahşmalar hızla sürerkcn, Hdison da önce kendi projcksiyon makincsini geliştirmeye çalıştı, sonra da bir başka mucidin, 'liıomas Artnat'ın buluşunu aldı, imal etli vc Vitascope adıyla tanınan alctc adını ve prcstijini verdi. Visatcope, 23 Nısan 18%'da New York'taki Koster and Bial's Müzikholü'ndc, Leigh kardcşlcrin şcmsiyc dansıyla halk karşısına çıktı. Akşamın ikinci filmi, sahilc vuran dalgalardı. (")n sıradaki seyirciler, ıslanacağız korkusuna kapıldılar vc kaçacak ycr aramayabaşladılar. Lumiereler, Vitascope piyasaya çıktıktan üç ay sonra, Temmuz 1896'da New York'ta Cinematoyaplıc'ın, Vitascope dahil, diğerlerinin tümünden üstün olduğu yargısına vardı: "Resimler daha net ve titrcşim de daha az, bu yüzden diğcr makinelerin ürettiği resimler kadar gözü yormuyor." Derken Amcrican Bigoraph piyasaya girdi. Diğer ikisinden hem daha büyük fılmlcr kullanıyor, hem de dakikada rakiplerinin iki misli fazla projeksiyon gerçekleştiriyorlardı. En, büyük, parlak, titreşimsiz görüntüler onlardaydı. Hatta Convvay'de harckel halindeki bir trenin önüne montc cttikleri kamcrayla çekimbüe yapmışlardı. Filmlerinin "kahraman"ları arasında, son hızla giden Empirc State Ekspresi de vardı. Lumiereler'in posta treni onun yanında kcdi yavrusu gibi kalmıştı. Ama Fransız mucitlerin donanımının da büyük bir avantajı vardı, Avrupa'daki rakiplerini rahatsız eden bir avantaj: Çok kolay taşınabiliyordu. Avrupa'nın her yerinde film gösterileri yapanlar türcdi; panayır panayır dolaşarak, hevesli seyircilere bu ycni eğlenceyi sunuyorlardı. Ilatta ba/.en seyirciler, sabah çckilen ve kendilerinin de kalabalıkta yer aldığı filmleri izleme şansına kavuşarak büsbütün keyifleniyorlardı. tanmadan piyasaya sundu. Zaten Mclies'in filmlerinin çoğu ABD vc Avrupa'da gösterilip duruyordu. I/in falan hak getire... Sinemanın ilk sanatçısı unvanına hakkıyla sahip olan Melıes icin, D.W. CiriHıth bile, daha sonraları, kendi parlak meslek hayatının doruk noktasındayken, "I lcr şeyi ona borçluyum" diyccekti. CUMHURİYET DERGİ künden pek farklı dcğildi. F.vet, iyi ki Melies ve Porter varmış, iyi ki onlar öncalük ctmişler de, sinema ölü doğan bir bebek olmamış. lnsanlar bugün dc sincmaya başlangıçtakıne ben/er nedenlcrle gidiyor. lnsanlar başlangıçta sincmaya, "hareket eden rcsim" harekct ettiği için gidiyorlardı. Ama bu resimler bir hikâye anlatmayı oğrcnmemış olsalardı cğcr, sadcce haber olarak kalır, tarihi belgc nitelığı kazanırlardı.. Onun dışında da yok olup giderlerdi. Melıes ve Porter ve elbettc D.W. Griffith gibi insanlar olmasaydı. Bir de, yoksul insanlar, hele dil bilmez göçmenler. Bütün diğer sanatlar başlajıgıçta arıstokrattı. Kitaplar, okuyabılenaz sayıda kişi için yazılırdı. Mü/.ik saray çcvreleri için bcstelenirdi. Resimler vc heykeller, sanatçıyı hımayc eden kişiler için yapılırdı. Sanalları çok küçük bir azınlığa kcyif vermekten kurtarmaya çalışan sadece kilise oldu. Ama hareket eden resimler, evrensel bir sanal oldu. Evinden çıkıyor, eğlence için tasarlanmış bir ycre gidiyor, birkaç yüz başka insanm aynı anda hissettiği birtür bulaşıcı keyfı hissediyordun. Bunlar, bir vakitlcr nispeten az sayıda insana özgü ayncalıklardı. Evet, fiyatlan bir tiyatronun en ucuz koltuklarından daha pahalı olan sinema sarayları da vardı ama, filmler daha öncc var olmayan salonları yaratmışlardı. "Tiyatro bölgelcri"nin tekclini kırmışlardı. Metropolisin hâkimiyetini de. Sinema kitle eğlencesiydi. lnsanlar eğlencelerini kalabalıkla paylaşmaktan hoşlanır. Komik film, bizimkineeşlik eden kahkahalarla daha da komiktir, dokunaklı olanı da daha ucıklı Yani ınsanlar, ille de lılmlerin kalitesine bağlı olmayan bir tür fızikî zcvk için de gidcrler sincmaya. Sinema da yoluna koyulmuştu zaten. Tiyatroyu kendine kaynak olarak seçmişti. 1903 yılında şaheseri sayılan "Büyük Tren Soygunu"nu yapan Porter da, daha muhalazakâr bir tavn bcnimseyerck, teatral sincmacılar arasınakatılmıştı. Oyuncuların çoğu tiyatrodan gelmeydi. Sahncdeymiş gibi davranıyorlardı. Dekorlar boyama, kameralar sabittı. Scs diye bir şcy lıenüz yoktu. Sahnenin özünü, title'laranlalıyordu. Ama o beş pcnilik salonların karanlığında, bu durumdan çok memnun olan kişiler dc vardı. Dar gelirli işçilerlc, mcteliksiz, üstelik lngilizce de bilmcyen göçmenler. Tit(1937). le'lar tngilizceydi ama, İtfaiyecinin hayatı Atlantık'ın obür yanında da, konulu film yapmaya calışan, filmlerin hikâyc anlatması gercktiğine ınanan biri, Hdison şirketinin başındaki Edwin S. l'orter vardı. Porter, ilk konulu filmi için Edison arşivlerıtıi tarayarak, ayrı ayrı itlaiye ekiplcrinın yangın sondürme çahşmalarını göstcrcn filmleri topladı. Bunlardan aldığı parçaları, yeni çekilen bölümlcrle destekleyip, ycni bir film yaptı: "Amerikalı Bir Itfaiyecinin Hayatı". Filmi belgesellikten kurtarmak için itfaiyecinin bir balonlaortayaçıkankarısıylaçocuğunu rüyada gördüğü sahne gibi sahnelcr ekledi. Sonra, bir Amerikan fılminde görülen ilk yakın çekimi koydu, bir cl gelip yangın alaımmı çekiyor ve itfaiye binası bir anda canlanıyordu. Edisoncular, birkaç farklı ekibin çalışmalarından oluşan filmlerinin bu zaafını kapatmak için bir de açıklama yapmışlardı: "Dörf ayrı şehrin itlaiye teşkilâtının yardımıru istemck mecburiyetinde kaldık. Seyircilerin böyle bir film için ne kadar çok prova gerektiğini tahmin etmeleri çok zor." Yani, film şirketleri o dönemde dc bugün A rtistler konuftnuyı öğreniyor. Bir dergi kapağı ve seslifllme geçiş. perdeyc aktarmışlardı. Öpüşüyorlardı. Bu film, bazı seyircileri heyecanlandırdı (yenilik heyecanından farklı bir hcyecandı bu), bazısının da namus duygularını rencide etti. Bu ilk müstehcenlik iddialan ile birlikte, sansüre varacak bir yol da açılmış oluyordu. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. ü stralarda çoğunluk, hepsi birbirine benzeyen, hayal gücünden yoksun, yaratıcılıktan uzak filmlerden sıkılmaya başlamıştı: Geçit resmi yapan askerler, hızlanan trenler, vb. Hal böyle olunca, nispeten lüks tiyatrolar filmlerden büsbütün vazgeçti. Donanımları elden çıkardılar. Daha kalender (ve ucuz) olanlar ise, onlara salonun boşaltılmasını kolaylaştırmak için programın en sonuna konacak bir bölüm gözüyle bakmaya başlamıştı. Bazıları, ses efektini özel bir gayretle yapan kişiler lutuyordu, bazıları da fılmin bazı bölümlerini tersinc göstermck gibi "yenılik'Mer icat ediyordu. zel olarak inşa ettiğı bir stüdyoda 1896 ile 1914 arasında bini aşkın film yaptı. Kısa fılmler, kimi yirmi dakikaya varan uzun filmler. 19O2'de yaptığı en meşhur filmi "Ay'a Seyahat" de, uzun filmleri arasındaydı. Hatta bir Amerikan şirketi yasadışı bir kopya çıkarıp, "Mars'a Seyahat" adı altında hiç u İlk öpüşme, ilk sansür ABIVdc ise işin biraz tadı kaçmaya başlamıştı. lspanyaAmerika Savaşı gibi otantik ve soluklu filmler çok sayıda izleyici çekiyordu ama, ötekılerin ycniliği eskiyor gibiydi. Ha, bir de, Edison'un "Öpücük" adlı filmi hayli yankı uyandırdı. Iki tiyatrocu, May Invin ile John C. Rice, her gece Broavvay'deki o^yunda yaptıkları işi bu sefer beyaz Neysc ki, gercektcn yaratıcı iki kişi, okyanusun iki yanında işbaşındaydı Fransa'da George Melics ileABO'dcKdwinS. Portcr. Ikisi, lılmlerin günlük hayatı yansıtmak dışında da şeylcr yapabileceklerıni kanıtladılar. M61ies, ö WaltDisney 'den, PamukPrenstsin Yedi Cüceleri. Asetat üzerine elle renklendirilmiş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle