28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20KASIM1994.SAYI452 hem yüksek sesle okunuyor hem de aynı anda beşaltı dile çevriliyordu; tam bir Babil kulesi. I layatında hiçbir oyuna gitmemiş insanlar, filmleri keyifle izliyorlardı. Göçmenler, ilk dcfa kabul grödüklcri, kendilerini rahat hissettikleri bır yer bulmuşlardı. Fılmler onlara, daha öncc kafalannı fena halde karıştırmış olan Amerikan hayat tarzı üzcrine küçük küçük ipuçları veriyor, yavaş yavaş uyum sağlamalarına yol açıyordu. Bakış açıları gelişti, ilgi alanları genişledi. Sözlü tiyatronun Amerikalı göçmenlerden esirgediği hayat bilgisini, sessiz sinema onlara eğlenceyle karışık, sundu. Sonra her şey aldı yürüdü. iki kıtada da Com die Françaıse oyuncuları, çekimlerınin yapılmasına izın verdiler. Tolstoy, sanatçının önünde ycpyenı bir ifade yöntemi açıldığını düşündü D'Annunzio 1912'de, yurtsever bir Italyan filminin senaryosunu yazdı. Lenın dc iktidara geldiği vakit, "Benim göruşümcc sinematograf sanatı, bütiin sanatlar içinde Rusya için cn öncmlı olanıdır" dcdı. Bırinci Dünya Savaşı'nda herhiikümet, filmi, başlıca propaganda aracı olarak kabul etti. SİNEMA 11 Türkiye'de sinema perdesinin kurulduğu ilk yer saray; tarih ise 1896. Ve hâlâ sinema Doğrusu insanlar pek aldırmadılar. Movies, cinema, sinema, kino, films, hpictures, adı ne olursa olsun, onlara gitmeyi sürdürduler koskoca ulusların düşünceleri, duyguları ve alışkanlıkları sınemadan etkilcndı. Sincmaya gitmek, kahvaltı etmck gibi bir şey oldu. F.şle dostla gidilen bir cğlence, sırf gidilmek istendiği için gidilen bir yer. Sinemaya yalnızca belirlı ya da olağandışı filmler görmek isteycn seçici kişiler gitmedi, yılda milyarlarca dolar ödeyerek bir sanayii önceden yaratan, sonra ayakta tutan insanlar gitti. Çağımızın başlıca fenomeni oldu sinema, dünya tarihinin ilk evrensel eğlence biçimi. Gerçi belki gladyatör dövüşleri ya da Hıristiyanlann toplu katli eski Roma'da metropolisin tüm halkını aynı zamanda tatmin etme niyetiyle düzenleniyordu ama; sinemadan önce genci yaşlısı, kadını erkeği, çocuğu büyüğü, zengini yoksulu, bilgilisi cahili, görgülüsü kabası, şehirlisi taşralısıyla herkesi, aynı anda, aynı şeyle hoşnut etmeyi amaçlayan bir sanat ya da eğlence biçimi görülmemişti hiç. Işte hâlâ orada. Yüz yılı geride bırakmasına ne kaldı şunun şurasında ama, hâlâ genç. Neler, ne rakipler çıktı karşısına da bana mısın dcmedi, bugün de dimdik ayakta. tnsanlann büyük çoğunluğu sinemaya gene sırf sinemaya gitmek için gidiyor, başkalanyla birliktc eğlenmek için. Bilet alınıyor, içeri giriliyor, salon kararıyor, kapılar kapanıyor, projeksiyon makinesi calışıyor... Veresimlerhareketediyor! ^ u yıl, aynı zamanda Türk sinemasının 80'inci yılı. Yani, ilk Türk filmi "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkıhşfndan bu yana seksen yıl geçmiş. Fuat Uzkınay, 14 Kasım 1914'te, 150 metrelik bir film çekerek, sinema tarihimize "ilk Türk sinemacısı" sıfatıyla yerleşmiş. Ancak Uzkınay'ın gerçek önemi, ilk Türk belgecisi olmasındangcliyor. Ama hareket eden resimleri ülke > mizc ilk sokan o değil. Uzkınay'dan önceki dönemin, yani sinema alıcı cihazının değil de vericisi j nin kullanıldığı dönemin bir numaralı adı, Romanya doğumlu bır Leh Yahudisr Sigmund Weinberg Türkiye'de sinemanın öncüsü, kısa filmcî, sinema salonu işletmecısı, konulu film çekme yolunda girişimleri olmuş, tiyatro ile de ilgilcnmiş, Merke/. Ordu Sinema Dairesi'ni yöneten ilk kişi, fotoğrafçı, gramofon satıcı otomobil temsilcisi bir müteşebbis ve "sinemacf \ Ne var ki VVeınberg, hareket eden resimlcrin en meşhur sunucusu olsa da, ilki değil. Sinemanın Türkiye'ye girişi, çok daha öncesine uzanıyor. Kaynaklara göre (Onaran, Özgüç, Ozön, Scogna millo), iş sultan düzc yinde başlamış, ama rivayet muhtelif. Gı<>vanni Scognamıllu, Türkiye'de sinemanın 18961986 arasındakı yüz yıllık tarihini anlattığı "Türk Sinema Tarihi"nde bu ilk dönemi olabildiğince ayrıntılı şekılde verirken, belirsizliklerc dc dikkati çekiyor ve bunları sinema konusundaki tarihi çalışmaların geç başlamasına bağlıyor. "Sinema Türkiye'ye hangi tarihte girmiştir, nerede, nasıl ve kimin sayesinde" sorularına birden ve kesin bir cevap vermenin olanaksızlığını da, gene peşinen belirtiyor. Gene de (19'uncu yüzyıl ortalarındaki Diorama, Cosmorama, Diaphanorama gibi "büyülü fener" ve "optik tiyatro" göstericilerini saymazsak), "sinematograf'ın ilk olarak saraya girdiği konusunda herkes hemfikir gibi. Tevatür odur ki, II. Abdülhamit döneminde, Bertrand namında bir Fransız, ilk gösteriyi 1896 yılında sarayda sunmuş. Hükümdann kızlanndan Ayşc Osmanoğlu anılarında bu gösteriden kısaca söz ediyor. Bertrand, bir 'mukal Türk sineması da yaşlandı B Beyoğlu 'nun eski sinemalarından Majik. Ve ilk Türk sinemacısı sıfatıyla tanınan Fuat Uzkınay, lit', taklitler yapan biri ve bir hokkabaz. Her yıl padişah izniyle (yoksa fermanıyla mı desek) Fransa'ya gidip padişah gönlü eğlcyccek ycniliklcrlc dönüyor. Bu arada, ilk gösterimci olarak "didon sakallı bır ressam"ın da adı geçiyor. Aynı yıl, Fransız Pathe'nin istanbul'daki temsilcisi olarak biliııen Weinberg de, Beyoğlu ve lstanbul yakalarında halka film gösterilmesine öncülük etmiş. Kısa metrajlı belge (henüz 'belgesel' diye bir kavram yok) ve güldürü filmleri. Weinberg, "film gösterme icadı"ndan bir yıl sonraki ilk gösterisini, bu vesileyle sinema tarihine geçen bir yerde sunuyor: Sponeck Salonu, daha doğrusu, Sponeck'in Galatasaray Meydanı'ndaki birahanesi. tuklann altına saklanmasına, bir kısmının da kaçmasına yol açan, Lumiere yapımı "Bir Trenin La Ciotat Garf'na Girişi" (L'arriv6 d'un train en gare de la Ciotat). Ercüment Hkrem Talu, bu gösterimi şöylcanlatıyor: "Tren kalktı, bittabi sessiz sedasız. amanyarabbi! Üstümüze doğru geliyor. Zindan gibi salonun içinde kımıldamalar oldu. Trenin pcrdcden fırlayıp seyircileri çiğnemesinden korkanlar ihtiyaten yerlerini terk ettiler galiba. Hani ya ben de korkmadım değil; lâkin merak galip gelip beni iskemleye mıhladı. Bereket versinki tren çabuk geçti... gitti" (Nijat Özön, "Türk Sinema Tarihi"). Türkiye'deki ilk sinema salonunu açan kişi de, halkın sinemaya rağbetini değerlendirerek Pathe Sineması'nı 1908'dehizmete sokan Weinberg. Böylece, ilk gösteriyi sarayda hokkabaz Bertrand sundu, ilk halka açıkgösterileri Weinbergbaşlattı ve onu bir başka Yahudi, Matalon izleyerek, Beyoğlu'ndaki Lüksemburg apartmanlannda, yani kısa süre öncesine kadar Saray Sinemasfnın bulunduğu mekânda, bir oda kiralanıp film göstermeye başladı. Ertesi yıl (1897), memlekete Cambon adlı bir Fransız geldi. Elinde, Weinberg'in Pathe makınesinden çok daha mükemmcl bır makine vardı. O da ya Varyete Tiyatrosu'nda, ya da Varyete Sirk ve Tiyatrosu'nda, film göstermeye başlayıp fazlasıyla rağbct gördü. Çünkü hem makinesi daha iyi, hem de filmleri daha u/undu. Böylece Weınberg ile Cambon, karşıhklı hamleler yaparak bir diğcrini aşma yarışına giriştiler. Veböylece şeytan icadı gözüyle bakılan bu eğlence biçimine kısa sürede alışan Türk halkı (daha doğrusu, lstanbul, tzmir ve Selanik halkı), çeşitli marka cihazlardan filmler i/.ledi: Cinevitograph, Yeni Sinematograf, lngiliz Yeni Sinematograf, The Royal Birograph, Royal Cinematograph, American Biograph. Ama Weinberg herkesten ataktı, gösterileri sürekliydi, üstelik de "sinemacı" sıfatıyla kcndisini ön planaçıkarmıştı. Gene de, II. Abdülhamit Istanbul'da elektrik kullanımına uzun süre izin vermediği için, sinema gösterileri, eğlence yerlerinin değişik bir 'numara'sı olarak kaldı. Ne zaman ki, 1908'de lkinci Meşrutiyet ilan edildi, durum da dcğişti. Weinberg, Pathe'yi açtı. Ramazan ayında Psihul kardeşler, V i Salonda bir tren Böyle diyor ılanda: "Canlı fotoğraf/ Doğal büyüklükte/ Hareketli gösterim/ Tüm Paris'i çeken şahane ve şaşırtıcı gösteri/ Istanbul'da (Constantinople) ilk kez". Bu gösterinin incisi ise, Paris'te de herkesi heyecanlandıran, bir kısmının kol
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle