Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20KASIM1994.SAYI452 ve sevgi, şu salırlarda ifadesini bulmuştur: "Virginia iyi olduğu /amanlarda, hastalığı ü/erine konuşurdu. Hu devrclcrdc akıl hastası olduğunudüşünür, halüsinasyonlarını,duyduğu sesleri anlatırdı. Aylar sürcn bu çıldırtıcı durumun kendisi için kabuslara dönüştüğünü söylerdi. Çarcsizliği saldırganlıkla birliktc yaşardı. Ancak sonra iyileştiğinde, herşey düzelirve o birçok insandançok daha mükemmel olurdu." Zatcn olayın odağı da bu nokta... Virginia Woolf, hcm kendi hern dc başkalarının onu bır ressam gibi tarıımlamalarına bakarak, iki ayrı kişiliğibirbedendebarıştıramayan, kavuşturamayan vc bunun ağırlığı altında yıllarca ezildiktcn sonra bu ncdcnle yaşamına son vercn bir ya/.ardı. Kendısi, mcthodik olarak bunu şöylekalemealmıştı: "Herhalde yaşamımı, sadcce bana ait ve aslında çok da onem taşımayan ba/.ı eksenler etrafında yoğuıılaştırıyorum .. Ancak insanlığın genelıni bu çerçevcnin dışında bıraksam da, bir kişi melankolinin sınırlarından nasıl çıkar, nasılkurtulurondan?.." taplannın tüm eleştirilcrinde de vurgulandığı gibi, ancak ve ancak kendi dünyasını, kendi sınıfını ve kendi gibileri taruyor, biliyordu... Kendi küçük dünyası dışına asla çıkmıyordu. ()nun sanatının en vurucu yanı da bu içe kapanıklık bu kırılmamış kalıplardı. Belki en güzel eserlerinden bırıni kendine ömek almaya özen gösterdiği Çehov'a adamasının bir nedeni de buydu. Bugün, gcrek eşinin anlatılarından olsun gcrck NVooirunayrıntılıgünlüklerindenolsunonun iç dünyasını, 20. yü/yılın başlarında hiç kimsenin yorumlayamayacağı kadar yorumlayabilmc şansına sahibiz. Öğlen yemekleri ile akşam çayları arasına sıkışmışbiryaşamın, insanpsikolojisineyönelik bir yazın türü şeklinde kağıda aklarılması bugün için çok ılginç bir olgu olmayabilir. Denizin ve dalgalann, seyredilirken insan bedeninde yarattığı basınç da öyle... Ama Wirginia Woolf ve dönemi yaşayanlar için edebiyatta ilk kcz okunanlardır bu yazılanlar. I .eorıard Woolf, onun için yeraltının sadece karanlık ucılar anlamııu taşımadığını ve kendi büyüsünu de hissettirdiğini söylerkcnhaklıdır. Belki de onu duygularına bu kadar bağımlı kılan, yazarın egosunun güçlülüğ üdür. Virginia NVoolfun kalemine ilişkin bu tanımlamalar, başarısının tanımlamaları değildir. O ölümünden kısa bir süre öncesine değin, gerçek anlamda başarısız bir yazardır. Acılarını yaşamında olgunlaştırırkcn onları kalemine de yansıtmayı ustalıkla başarabilen bu olağanüstü sanatçı, ölümünden çok sonra, Avrupa'da hem politik hem de bunun yansımaları sonucunda birçok alanda olduğu gibi kültürel ve edebi alanda da değişen kavram ve anlayışın sonunda kitaplarını gerçek okurlarına ulaştırabilmiştir. Çünkü VVoolPun sunduğu gerçeklerin, insanlığın gerçekleri olduğu ve insanlığın iç dünyası ekscninde var olduğu olgusu kabul görmeye başlamıştır. O, ölümünden on yıllarca önce, kendi ölümünü, kendi ölüm anlayışını, Rachel'in ölümünde dile gelirmiş, Rachel 'in veda mektubuna kendi yaşam ve sanatını noktalayacak anı şu sözcüklerle yerleştirmişti: "O, ncfes almaya son vcrmişti. Daha iyi ya... Ölümdü bu... Başka bir şey değil, sadece solumanın son bulması. Bu mutluluktu, tam anlamıyla mutluluk... Nihayet hep istenilene, yaşam boyu mümkün olmayan iç huzura ve iç barışakavuşulmuştu." ^ Ttirkçesi: AŞKINELÇİ BAŞKENT GUNLERİ Fırat'ın şarkısından sonra MÜŞERREF HEKİMOĞLU alman'ın Çardaş opereti nostaljik çağnşımlar yapar bende. Çocukluğumda annemden, babamdan dınledim ilk kez. Istanbul'a gelen yabancı sanatçıları izlemışler, şarkılarını günlerce söylemişlerdi: Silva seni seviyorum... Sonra birkaç kez izledim Çardaş operetini. Yıllarca önce babamı yitirdiğimiz zaman yine Çardaş sahnelendi Devlet Operası'nda. Ablam ve kardeşlerimle gittik, gözyaşlarıyla izledik. Yanımızdakiler de çok şaşırdı, bir operete ağlanır mı hiç! Göztepe'deki evimizde bir kış gecesini ısıtan şarkıların anısıyla ağlayacağımızı düşünemezlerdi elbet. Bu kasım akşamı da gözlerim yaşardı ama hüznümü dağıtan olaylar da var. Resim ve Heykel Müzesi'nde Cumhurbaşkanı Demirel, eşi ve koruma görevlileriyle birlikte izledik opereti, görevli sayısı artıyor giderek, klmi başkentliler de ilginç yorumlar yapıyor, polislere müzik egitimi, diyorlar. Biraz gerekli galiba! Eski başkentliler birçok opera ve opereti ilk kez bu çatı altında izledi. Cumhurbaşkanı Demirel ye eşini o yıllarda hiç görmedim burada, şimdi sanat olaylarını yakından izliyor, protokoldeki yerlerini boş bırakmıyorlar hiç. GAP yolculugundan sonra Çardaş'ı dinlemeye gelmeleri de güzel bir olay. Fırat'ın şarkısından sonra Silva'nın, Edvin'in şarkılarını dinlediler. Şarkılar güzeldi gerçekten. Ertesi akşam da, Büyük Tiyatro'da gördüm Demireller'i. O sabah Anıtkabir'de yaşanan olayın GAPaçılif töreni ve Fıral 'ın çocukları. Fotoğraf: ZAFERAKNAR üzüntüsünü aştılar mı acaba? Turhan Dilligil'in son kitabını arasında bir işbırliği, ortak bır program okudunuz mu? 10 Kasım günü satışa uygulanamaz mı? çıkarıldı. Erbakancılık ve Erbakan. Bu Başkentin şıklığı yalnız operalarında değil kitabın bir çağrı mesajı olmasını istiyor galerileıde de sergileniyor. Banş Eren'in gazeteci arkadaşım. Refah Partisi'nin dinsel sergisinde tablolarla yarış ediyordu kadınlar. bir örgüt olmasına karşın siyasal partilere Alabildığine kısa etekler, yerleri süpürenler, tanınan tüm haklardan yararlanarak laik bele inen saçlar, fötr şapkalar, danteller, hukuk devletini yıkmayı, şeriat düzenini boncuklarla güzel bir moda karmaşası. Barış uygulamayı amaçlayan çabalarını belgeliyor. Eren'in yapıöarı da bir karmaşayı yansıtıyor, O belgelerı yaşayarak biliyoruz, ama erotik çizgiler, balıklar, baykuşlar, maskeler, bilmeyenler, bilmezlikten gelenler de var değil kuklalarla ilginç çağrışımlara yol açan bir mi? Acı ama gerçek, onlardan biri de Sayın sergi. Cemil Eren de oglu ve kızıyla güzel bir Demirel. Büyük Tiyatro'nun holünde 10 üçgen sergiliyor kalabaiıkta, bir sanatçı Kasım için hazırlanan özel programı izlerken üçgeni. Oğlu tiyatro ve r esmi birlikte düşündüm, Anıtkabir'de yaşanan olay yıllar götürüyor, kızı Zeynep Eren de heykelle ve iktidarlar boyunca verilen ödünlerin uğraşıyor. Üçgen beşgene dönüştü bir aralık, uzantısı değil mi? O ödünler ne zaman sona Muzaffer Buyrukçu ve eşiyle ilginç bir erecek, öğrenim birliği ne zaman söyleşı yaptık bır tablonun önünde. Resimde gerçekleşecek? Tehlike çanlarına daha ne gerçekçilık istiyor Sayın Buyrukçu. kadar sağır kalınacak? Uyarılar birbirini izliyor Nâzım'dan ve Dino'dan çağrışımla ama bellı bır duyarlık yok hâlâ. Atatürk mutsuzluğun da resmini yapmalı, diyor. Yaşıyor gösterisi de başka bir uyarı bence, Mutsuzlukların da yansımasını istiyor. Yeteri ayrıca sanatçılardan bir teşekkür, bir söz kadar yansımıyor mu acaba? Ben mutluluğun Atatürk e. Elbet daha iyi hazırlanabilirdi ama resmini yapmaktan yanayım doğrusu. Her 10 Kasım gecesi Büyük Tiyatro'ya yaraşır bir gün, her an yaşadığımız acıları unutacağımız olay bence. Tüm sanatçıları kutluyorum. mutlu tablolar özlüyorum. Hangı dalda olursa olsun özlemimi dindiren tüm sanatçıları da Okyanusun ötesinde Tokyo'da ve başka teşekkürle selamlıyorum. kentlerdeki CSO konserlerini de Atatürk'e bir selam, bir teşekkür diye düşünüyorum ben. Onlarla dünyaya umutla bakıyor, yaşama Japonya, Asya'nın doğu ucunda, Türkiye batı sevincimin yeşerdiğini hissediyorum. ^ ucunda bir ülke, Atatürk devrimleri olmasaydı CSO Tokyo'da bir konser verebılır miydi hiç? CSO'nun Tokyo konserı laık Türkiye'den bir selam Japonlara. Suna Kan'ın kemanını, Verda Erman'ın piyanosunu, orkestranın kadın çalgıcılarını kadın devrımı nedeniyle dinlediler, müzık devrımı nedeniyle yaşanıyor bu konser olayı. Tokyo Büyükelçımız Necati Utkan, eşi Füsun Utkan ile konuştum konser ertesi. Sesleri sevınçle titriyordu. Bellı, olayın her anını yaşamışlar, sanatçılarımızın başarısını içten paylaşmışlar. Japonya klasik Batı müziğinde egemenlık kuran bır ülke son yıllarda, kimbilir ne güzel konser salonları var, CSO'yu o salonlarda dinlemek de güzel bır olay elbet. Tokyo sefirimizin sesi gülüyor telefonda. Tokyo'daki salonda CSO'yu tanıyamazdınız, diyor. Orkestranın Ankara'da da çağdaş bir salona kavuşmasını diliyor. Müzikseverlerın ortak dıleğı bu. Ne zaman gerçekleşir bilmem, ama CSO'yu Bilkent Müzik Fakültesi'nın salonunda dinlemek olanağı yok mu acaba? Orkestralar Yabancılaşma Woolf için iç dünyası, var olmasından daha önemliydi ve bu onun yabancılaşmayı yaşamasındaki en önemli etkcn oldu. Yabancılaşma yaralanma dcmekli, yabancılaşma yok olma... Ancak bu yabancılaşma, yazarda bir başkasında örneği görülemeyen bir özellik de oluşrurdu. O, kendi çöküşünü yazarken biitün bir toplumun da çöküşünü kaleme alıy ordu. Yaşamındaki ana karakteristik bczginlik ölçütündcki dinginliğiydi. Dış yaşamı, uzun sessiz yürüyüşler, çay sercmonileri ve akşamlan şöminenin önündc geçirilen bitmek tükenmek bilmeyen gecelerden oluşuyordu. Onun hayatında ritimyoktu, ritimeksikti... Romanlarının isimlerinde görünür görünmez bir hareketlilik sezilir gibiydi belki, ancak Virginia Woolf için asıl olan durgunluk ve ölümcül bir harekctsizlikti. Onun binlerce satırı, hareketsizliğini Samuel Beckett'ten, pesimizmini de Nalhalie Sarraute'den alıyordu. Onun çizdiği doğa portrelerindcinsanınyeriyoktu... Buportreleri insan değiştirmemiş, değiştiremiyor ve değiştircmeyecekti. NVoolfun kitapları birmesaj iletmiy ordu, onlar yok oluşu, boşunahğı ve tükenişi formüle ediyordu. Kitaplarında klişelere bclirgin bir karşı koyuşla kucaklaşıyordu okuyucu. Realizmi, eğer analiz edebilirlerse modernizmin doruğunda yakalayabiliyorlardı. Ve Virginia Woolf, ki Ktz kardeşi Vanessa, anneleri Stella ve Virginia.