01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZARINPENCERESİNDEN Bir müzayede virtiiözü partman hiç kUçilk değildi ama adım atacak yer bulamıyorduk. Etrafımda hep varlıklı insanlar, kol kola yeni evliler, ev kurmak üzere nişanlılar, purolu beyler, kürk mantolu hanımlar... Arttırmacı adı Portakalmış bağırıyor: "Numurosu yetmiş sekiz... Amerikan tekniğinin harikası. Bir adeC Montgomery otomatik kanape, istenince döşek oloor. Tekmil somyaları ilan beraber. Sekiz yiiz lira kıymeti var, yedi yiiz elliden başlooruz. Haydi münadi efendi!" "Yedi yüz..." "On" "On beş" "Yedi yüz yirmi" "Onar çıkalım beyler. Çabuk çabuk." "Elli var." "Altmış... Doksan..:' A "Sekiz yüz yetmiş. Has sen tnisin? Hoş geldin Alber! "Sekiz yüz doksan oldu. Nasılsın Hafız?" "lyiyitn, sen nasılsın?" "Dokuz yüz" "Dokuz yüz on, dokuz yüz on. Satıyorum. Satıyorum. Hikmet Bey ister misin? Sat... Sat..:' "Sekiz yüz doksan oldu! Nasılsın Hafız?" "lyiyim, sen nasılsın?" "Dokuz yüz..." "Dokuz yüz on, dokuz yüz on. Satıyorum... Satıyorum. Hikmet Bey ister misin? Sat..." Haldun Taner'in 1954'te yazdığı bu "Arttırma" öyküsünün malzemesini geçenlerde yitirdiğimiz UnlU antikacı Aret Portakal'ın bir müzayedesinden derlemiş olduğu kesin. Arttırmacının adını vermesinin yanı sıra bu arttırmacının müzayedeye gelenleri tanıması, "Hoş geldin Albert, nasılsın Hafız?" diye hal hatır sorması Taner'in üstün gözlem yeteneğiyle bu müzayede virtüözünün üslubu konusunda yapmış olduğu saptamalardır. Tkner'in izlemiş olduğu bu arttırma acaba Portakal'ın hangi arttırmasıydı? 1952 kasımında Nişantaşı'nda Valikonağı'nda 41 numaralı konakta Naim Halit Yaşaroğlu'nunki mi yoksa Fuat Keçecininki mi? Ashnda pek farketmez; zira Portakal, 30 Ekim 1960'ta Baltalimanı Reşit Paşa Dere Sokağı'nda (Borivaj'ın karşısında Kapri'nin yanında) sekiz numaralı villada, Bebek'te sahil yolu, 162 numaralı Cevat Bey apartmanında, CaCUMHURİYETDEHGİ3MART1991SAYI260 ğaloğlu'nda tran sefaretinin karşısındaki Süreyya Paşa apartmanında ve çağında lstanbul'un güngörmüşlerinin yaşadığı hemen her semtte düzenlediği müzayedelerde bilgi ve başarısıyla tanınırdı. Bu meslek ona babasından Yervant Portakal'dan intikal etmişti. 19 yy. sonlarında Kapalıçarşı'da antikacılık yapmış olan Yervant Portakal'ın 1915'te ilk müzayedesini yaptığına inanılıyor; 1921'de yapmış olduğu bir müzayedenin ise belgesi var. Oğlu Aret 1913 doğumlu. Ortaokulun iki ya da üçüncü sınıfını terk edince babası ona antikacılık konusunda özel bir eğitim uygulamış. Önce Tünel civarında bir cilacının yanına vermiş, sonra bir marangoza çırak yollamış, pazarlamayı ise babasından uygulamalı olarak öğrenmiş. Aret, babasının tam otuz iki saray müzayedesine şahit olmuş. Yervant Bey 1947'de ölünce Aret muzayede işini yüklenmiş. Oğlu Raffi Portakal, babasının müzayedelerini şöyle anlatıyor: "O zamanlar ev müzayedeleri yapılırdı. Anlaştıktan sonra müzayede yapılacak eve giderdik. Şöyle bir bakar, 'Burada yüz bin liralık eşya var!' derdi. Gerçek envanterini yapınca da şöyle bir bakıp söylediginin dogru olduğunu kavrar ve şaşardık. Sonra belediyenin Mezat İşleri Müdürluğu'nden münadileıi getirir, eşyaya koydugu fiyatlan onaylaürdı. Ardından çok eski bir yasa gereği tepirciler gelir, eşyaları ilaçlar, dezenfekte ederlerdi." Babam, müzayededen önce arttırmanın yapılacağı evi yeni baştan düzenler, bazen salonu, yemek odasının yerini değiştirir, dekorasyonunu tamamen kendi zevkine göre yenilerdi. O evde yıllardır oturmuş ev sahiplerinin "Yahu bunca yıl oturduğumuz ev nasıl da güzelleşebilirmiş!" dediklerine şahit olmuşumdur. Müzayedeye çıkacak eşyalar cuma ya da cumartesi günleri sergilenir, müzayede pazar sabahı yapılırdı. Sergilemeye herkesi kabul etmez, "Müzayede günü erken gelsinler" diye savardı çoğunu. Arttırma sabah on buçukta başlar, yaklaşık iki yüz elli, üç yüz izleyiciden yirmi beşotuz kadarı alışveriş yapardı. Oturacak yer azdı. Arttırma ayakta izlenirdi. Yerler sırurlı, salonlar kalabalık olduğundan bu izleyici kitlesini Uç saat boyunca sıkmadan, gerilimi yitirmeden orada tutmak çok guç bir işti. Müzayede listesinde yaklaşık olarak iki yüz parça yer alırdı. Dedemden kalma bir ananemiz vardır: Müzayedelerimizin ilk Haldun Taner'in 1954le yazdığı açıkarttırma öyküsünün malzemesi, geçenlerde yitirdiğimiz ünlü antikacı Aret Portakal'ın bir müzayedesinden derlenmişti. parçası daima bir tuzluk olur... Dedem de babam da tuzlukla başlamanın uğur getireceğine inanırlardı. Ben de bu ananeyi sürdürmekteyim. Yirmiyirmi beş numaraya kadar ufaktefek, insanın içini ısıtan objeler yer alırdı. Yirmi ya da yirmi beşinci sırada yemek odası bulunurdu. Bu zor bir satıştı. Sonra biraz daha ufaktefekler gelir, nihayet salona geçilirdi. Asıl final buradadır. Yüz elli numara civarında susulur, ama müşterinin ilgisini çekmek için arada küçük sıçramalarla önemlice objeler ortaya sUrülürdü. Son parçalar bazen çamaşır makinesi, buzdolabı gibi o zamanlar ithal olunmayan pahalı, eskisi bile aranan çağdaş ev gereçleri olurdu: Bunlara da rağbet çoktu, bir defasında yüz liraya Old Spice şişesi sattığını hatırlarım.!' Kıymetli eşyanın çoğu Avrupa, özellikle Fransa kökenliydi. Osmanlı lmparatorluğu'nda Batılılaşma eğilimleri 1850'lerden sonra ağır bastığından, Sultan Mecid, lkinci Mahmud gibi Batı tarzı yaşama rağbet eden padişahların yaptırdıkları saraylara Avrupa'dan o çağın yani 3. Napolyon stilinin ve bu stilin devamı olan mobilyalar ithal edilmiştir. Bu nedenle orijinal 3. Napolyon devri mobilyanın Türkiye'de bulunmasına karşılık epok ampir, epok Lui Sez vb. pek pek azdır. Stilleri, babamdan müzayedelerde öğrendim. Müzayedede gerilim azaldığında birden patlar, sıra atlar ve bana seslenirdi: Saks, bibloyu getir! Yanlış bir şey getirirsen birden parlar sinirlenirdi azarlanırdın... Bu koşulda yapılacak tek şey her objeyi, tipini, stilini iyi bellemekti. Aret Portakal, müşterilerini çok iyi tanır, herkesin ne alabileceğini bilirdi. Celaleddin Çelebi, İzzet Ünver, Şevket Mocan, Hacı Ömer, Koç ailesi, Bay Mayorkas, Mehmet Çolakoglu, Çimentocu Tahsin, tzzet Akosman, Nejat Eczacıbaşı, Medeni Berk, Kagıp Sarımahmudoğlu, Recep Peker... daha birçok güzide müşterisinin her birinin neye meraklı olduklarını iyi bilirdi. Gevşeyen gerilimi sağlamak için yaptıklarından biri müzayede listesindeki sırayı atlaması, arttırmayı terk etme eğilimi gösteren gözde müşterinin sevdiğini öne almasıydı. Dekoruyla, mizanseniyle, sesin, hareketlerin etkin bir şekilde kullanılmasıyla, gerilimin sona kadar sürdürülmesi için alınan önlemler, başvurulan taktiklerle bu müzayedeler tiyatroda uygulananlara benzemiyor mu? "Bunu yadsımak imkânsız. Babam, tiyatrocu dostlarından çok şey öğrenmiştir. Gülriz'in babası Lütfullah Bey'in antika meraklısı Muammer Karaca'nın iyi dostuydu babam. Ses Tiyatrosu'na Elhamra'ya, sadece oyun izlemek için değil prova izlemeye, kuliste çene çalmaya da sık giderdi..!' Bir devrin en başarılı müzayedecisi olarak bellenmek, Taner'in öykülerinde bıle sözü edilmek her antikacıya nasip olmaz. Raffi'nin babasını müzayede virtüözü yapan neydi? Babasından mesleği konusunda öğrendiklerini tiyatrodaki gözlemlerle pekiştirebilecek bir zekâ düzeyine sahip olması.... Sadece bu, Aret Portakal'ı hayırla yâdetmemiz için yeter de artar bile! ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle