29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H AFTANIN KONUĞU Eski eser kaçakçılığının önlenmesine ilişkin 'Yıldız Toplantısı'nın ardından Doç. Dr. Mehmet Özdoğan anlatıyor: 'Sanat eserleri piyasasına karşı değiliz' Yüksel Dede Geçen ayın ortalarında "Eski Eser Kaçakçılığının Önlenmesinde Müzayedeler, Koleksiyonculuk ve Yasalar" adı altında Yıldız Üniversitesi'ndegerçekleştirilen toplantıya değişik kesimler katılmış ve farklı görüşler ortaya çıkmıştı. Bir tarihçi olarak geçmiş dönemin kültür varlıklarına bir 'zaman laboratuvarı' gözüyle baktığını belirten Mehmet Özdoğan, kültür bütünlüğünü bozmayacak gerçek sanat eserlerinin piyasasına da karşı olmadıklarını belirtiyor. Doç. Dr. Mehmet özdoğan, 1943 yılında Istanbul'da doğdu. Robert Kolej'den mezun olduktan sonra istanbul Ûniversltesl Edeblyat Fakultesl Prehistorya Anabilim Dalı'na glrdl. Aynı ünlversltede 1970 yılında yuksek llsans, 1979 yılında doktora tezbıl verdl. Halen aynı ünlvenitede öğretim Dyesl olan Özdoğan'ın çalışmalan daha çok Trakya, Marmara Bölgesl ve Balkanlar'dakl prehlstorik yerieslm yerlerlne yönelik. Özdoğan, yaptığı çalısmalaria İlgili olarak çok sayıda kltap ve makale yayımlamıştır. Halen Dlyarbakır'da Çayönü kazısının baskanlığını da yOrflten özdoğan, Marmara ve Trakya'da yüzey arastırması ve kurtarma kazılan gerçeklestlrmektedir. • Bu görüşleri açmazdan önce; sanıyorum bir kavram karmaşası da var, siz "kültür varlığı" diyorsunuz "eski eser" yerine, bunu açıklar mısınız? • Bu, geçmişimize bakmada temel bir anlayış, yaklaşım farkıdır. Geçmiş dönemlere olan ilginiz yalnızca heykeller, süslü kaplar, süs eşyaları gibi göze hoş gelen nesnelere yönelik olabilir. Yani yalnızca sanatsal açıdan yaklaşırsınız, bunları ister evinizde, özel koleksiyonunuzda, ister müzelerde bulundurursunuz. Böyle bir yaklaşım, geçmişi öğrenmeye yönelik olmaktan çok, "Bakın bizde ne güzel eserler var," ya da, "Bakın eski adamlar ne güzel şeyler yapmış" demekten başka pek bir sonuç getirmez. Böyle olunca bunlar parasaJ değeri olan koleksiyon ya da koleksiyoncuların birbiri ile değiştirebileceği nesneler durumuna gelir. Bizim bilim adamı olarak geçmişe bakış açımız tümü ile farkhdır. Bizim geçmişe olan ilgimiz bilgi alabilmek, geçmiş dönemlerde neler olduğunu tüm boyutları ile oğrenmek içindir. Bu, nesnelerin bir bütünlük içinde, birbiri ile ilişkisini saptayarak olabilir. Çok güzel ve süslü bir testi kadar, bu testınin içinde bulunduğu odadaki dığer eşya, bunlann bulunuş şekli de bizim için bir bilgi kaynağıdır. özellikle son 20 yıl içinde arkeoloji ile uygulamalı bilim dalları arasında çok sıkı bir ilişki kurulmuş, nükleer flzikten jeofıziğe, astronomiden moleküler biyolojiye kadar hemen hemen bütün bilim dalları arkeolojiye girmiştir. Başka bir deyişle biz geçmiş döneme ait kahntılara artık bir "zaman laboratuvarı" olarak bakmakta, yalnızca sanat tarihi açısından değil, doğal çevrenin, beslenmenin, teknolojinin, günlük yaşamın da ortaya çıkartılması ve daha da önemlisi bunlann zaman içindeki değişme mekanizmasının anlaşılması açısından bakmaktayız. • Peki ülke dışında eski eserlere yönelik canlı bir piyasanın varlığı ve yurdumuzdan da birçok eserin bu pazara kaçırıldığı bilinmektedir. Sizin yukanda belirttiğiniz sakıncaları, bu piyasanın yurtiçinde açılması önlemez mi? • Arkeolojik dolguların yerinde bir bütünlük içinde belgelenmesi, bunlar ile ilgili sayısal verilerin de elde edilmesi gerekir. Bu tür, çok zahmetli, uzmanlık isteyen bir belgeleme yapılmadan elde edilen bir eserin, bu tahribat yapıldıktan sonra yurtiçinde bir müze ya da koleksiyonda olması ile yurtdışında olması arasında hiçbir fark yoktur. önemli olan tahribatın yerinde, olmadan önlenmesidir. Ayrıca, yurtiçinde bir piyasa açılması, arztalep kanunlarına göre bu piyasayı doyurmak için eski eser alanlarımızın tümü ile yağmalanmasına neden olacaktır. Benzer bir gelişme 1970'li yıllarda yaşanmış, müzclerimizin dış piyasa ile rekabet etmesi için büyük paralar ile halktan eski eser alınmasına karar verilmiştir. Tarlasında tesadüfen eski eser bulan köylünün, kötü niyetli olmayan eylemi ile ortaya çıkan nesneleri müzelere kazandırmak için alınan bu karar, muzelerin pazarlıkla eski eser kaçakçılarından mal alması, eski eser kaçakçılarının da mal sağlamak için daha fazla höyük ve tümülüsü dağıtması ile sonuçlanmış, Adana'dan Van'a kadar sayısız höyük ve mezarlık bu süreç içinde yok olup gitmiştir. • Sizin bu tutumunuz, çok tutucu olmuyor mu? Tüm kurumlarımızın ski eserlerin alınıp satıldığı, çok yüksek dcğerlerin ileri sürüldüğü müzayedeler, geçen bir yıl içinde ülkemizde de yaygınlaşmış, ayrıca gerek Kültür Bakanlığı, gerek özel alıcılar yurtdışı müzayedelere katılarak bazı TUrk eserlerinin ülkemize geri gelmesini sağlamtştır. Müzayede olgusunun güncclleşmcsi ve kamuoyunun da ilgisini çekmesi üzerine, 1012 ocak tarihleri arasında, Yıldız Üniversitesi'nde "Eski Eser Kaçakçılığının Önlenmesinde Müzayedeler, Koleksiyonculuk ve Yasalar" konulu ilginç bir toplantı yapılmıştır. Kültür Bakanhğı'nın bürokrat kesimi, müzeciler, arkeologlar, koleksiyoncular gibi eski eserlerle ilgilenen kesimleri bir araya getiren bu toplantıda, birbirine tümü ile karşıt görüşler ileri sürülmüş ve bu basın ile TRT'ye de yansımıştır. Bu toplantı ile ilgili bir söyleşi yapmak için istanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Özdoğan'a başvurduk. • Sayın özdoğan, siz uzun yıllardır Anadolu'nun çok çeşitli yerlerinde kazı ve yüzey taramalart yapmaktasımz ve Anadolu'daki eski eser alanlannın yoğun bir şekilde tahrip olduğunu ileri süren birçok yazınız da var; Yıldız Üniversitesi'ndeki toplantıya da aktif olarak katıldımz. Bu toplantının genel bir değerlendirmesini yapabilir misıniz? • Yıldız toplantısı eski eser, daha doğrusu bizim adlamamız ile "kültür varlıklarT'yla ilgili birbirine karşıt birçok kesimi bir araya getirmesi, zıt görüşlerin karşı tarafa aktarılması ve bir tartışma olanağı sağlaması açısından çok yararlı olmuştur. Her şeyden önce toplantının niteliğinin sağlıklı olarak anlaşılması için bir noktayı önemle belirtmek gerekir; toplantıda sizin de belirttiğiniz müzeci, koleküiyoncuların yanı sıra eski eser kaçakçılığı konusunda uzmanlasmış gazeteci, emniyet görevlilerinden, gümrük ve vakıflara ve hatta eski eser kaçakçılığından hüküm giymiş kişilere kadar, çeşitli sektörleri temsil edenler çağrılmış, görevi doğrudan doğruya eski eserler olan Kültür Bakanhğı'nın Müzeler ve Anıtlar Genel Miidürlüğu'nden hiçbir yetkili katılmamış, üniversitelerimizin arazide aktif olan arkeologlarından da çok az bilim adamı çağrı almıştır. Bü durum, ister istemez toplantıda bir dengesizlik yaratmıştır. Toplantı, cskı eserleri alınıp satılabilir bir ticari mal olarak gören görüş ile bunları paraya çevrilebilir eserler olarak değil, kültür varlıkları olarak nitelendiren, birbirine tümü ile karşıt ve uzlaştırılması olanaksız iki görüşün dile getirilmesi olarak özetlenebilir. E Batılılaştığı, serbest piyasa ekonomisinin hâkim olduğu süreçte, Batı'da da var olan böyle pir piyasaya tümü ile karşı çıkmak gerçekçi midir? • Burada bir yanlış anlama, daha doğrusu bir saptırma var; evet Batı'da bir piyasa vardır, vardır, ama Batı ile aramızda iki temel fark vardır. Ülkemiz "güzel eserler" bakımından Batı Avrupa ülkeleri ile karşılaştırılmayacak kadar zengindir. Bu toplantıda bir meslektaşımızın belirttiği gibi, Türkiye eski eser ihraç eder. Batı ise ithal eder. Böylesine bir fark varken bizim piyasa açmamtz bizim fe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle