Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Croma soyadlı beş kardeş Ucuz ve ekonomik modelleriyle tanınan Fiat, ilk kez "kendi direksiyonlarının" başına geçen gençler için otomobil üretmekle de ünlüdür. Şimdilerde ise "Croma" serisiyle 'lüks' ve 'prestij' piyasasında da var olmak isteyen bu marka, çok daha farklı bir müşteri kesitine yöneliyor. Ayşen Gür I MONTE CARLO eçen yüzyılın sonlarından bu yana; 'kumann uluslararası merkezi' olarak tanınan Monlc Carlo, otomobil dünyasının da çok iyi bildiği kilçük bir kent. Avrupa'nın çeşitli bölgelerinden başlayıp Prens Rainier'nin minik ülkesinde biten Monte Carlo Rallisi sayesinde, prenslik kumar turizminden olduğu kadar, otomobil turizminden de para kazanıyor. ltalyan otomobil devi Fiat da 1985'te üretmeye başladığı, şimdiyse geliştirerek piyasaya sürmeye hazırlandığı beş "Yeni Croma"sını ocak ayının üçüncü haftasında bu kentte Avrupalı gazetecilere tanıttı. Doğu Avrupa ve SSCB dahil, bütün dünyada daha çok orta düzeyde ailelere, ilk kez "kendi direksiyonunun" başına geçen gençlere seslenen ucuz, ekonomik arabalarıyla tanınan Fiat, Croma adındaki bu otomobille çok farklı bir müşteri kitlesini hedef alıyor. Türkiye'ye ithal edilmediği için pek tanınmayan 1985 doğumlu eski Croma'lar gibi 1991 doğumlu yeni Croma'lar da, Fiat'ın " l ü k s " ve "prestij" alanında koşturmayı planladığı ürünler. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen, çoğunluğunu da otomobil ve motor dergilerinin uzman muhabirlerinin oluşturduğu gazeteciler, Monte Carlo'da denemek üzere kendilerini bekleyen Croma'ların önüne geldiklerinde, gerçek anlamda gözleri kamaştı: Gri ve lacivertin çeşili tonlarındaki metalik otomobiller güneşin altında parlıyordü. Gazeteciler, beş ayrı tipi bulunan Croma'ları seçmekte de hayli /.orlandılar. Doğal olarak herkesin gözü, bu beş kardeş içinde en güzelleri olan Croma 2.0 turbo i.e. modelinin ii/erindeydi. Turbo i.e.'nin güzelliği dış görünüşünden ileri gelmiyordu. Beş kardeş, yalnızca motor özellikleriyle birbirinden ayrılıyordu. Turbo i.e., turbokompresörlü motoru, deriden iç döşemesi, ABS fren sistemiyle spor otomobil meraklılarını da tatmin edebilecek bir arabaydı. Üstelik, saatte 215 kilometreyle, kardeşleri içinde en hızlısıydı. Croma'ların en "küçüğü" olan ve saatte 180 kilometre yapabilen Croma 2.0 TD i.d. ile saatte 195 kilometreye kadar çıkabilen Croma 2.5 TD, turbo diesel motorlarıyla diğerlerinden ayrılıyordu. Serinin en "klasik" tipleri olan Croma 2.0 CHT saatte 183 kilometre, Croma 2.0 i.e. ise 192 kilometre hız yapabiliyorlardı. Bir süre Croma'ların çevresinde hayran hayran dönen gazeteciler sonunda birer tane seçip Monte Carlo'dan yola koyuldular. Otomobilleri denemek için scyilen yol, prenslikten Nice ve Cannes'a doğru giden Fransız otoyollarıydı. Aşağı yukarı her yarım saatte bir, "Bu yolun geliştirilmesi projeslne 400 milyon frank harcanmaktadır", gibi tabelaJarla karşılaşılan bu yollar, en az içinde yolculuk eğittiğimiz otomobiller kadar kusursuzdu. Otuza yakın gazetecinin kullandığı pırıl pırıl Croma'lar, genellikle sol şeritten, son sürat, sık sık tanıtım kitapçılannda belirtilen hız sınırına dayanarak geçip gidiyordu. Fiat'ın düzenlediği bu tanıtım programına benzer denemelere alışkın olan 281 kilo R ASGELE Raif Ertem azetelerde görüyorsunuz. Televizyonda izliyorsunuz. Karabatakları, dalgıçlan. Cumhuriyet'in birinci sayfasında bir fotoğraf vardı. Görmüşsünüzdür, irkilmişsinizdir. Haber: "Karabatağın kara kaderi" diye başlıyordu: " N e Saddam'ı tutuyordu ne Amerika'yı. Basra Körfezi'nde kendi halinde uçuyor, denize dalıyor, bahk yakalamaya, günlük yaşamını sürdürmeye çalışıyordu küçük karabatak. Kuveyt kıyılarından yayılan petrol bir anda yaşadığı dünyayı zindan etti. Ne balık kaldı ne de başka bir canlı. Savaşta ve bombalar altında insanlar petrol için ölüp öldürürken küçük karabatak bütün bunlardan habersizdi. Uğruna kan dökülen petrol şinıdi onun kanatlarını sardı. Ne uçabiliyor ne dalabiliyor. Sessizce ölümü bekliyor." Petrole bulanmış bir karabatak. Pütür pütür... Yapış yapış... Ne gezinebilecek ne de doyunabilecek. Sessizce beklenen ölüm! Suyun içindeki balıklar, hav&sızlar! Ölümü bekliyorlar. Petrol! Kara zehir! Yayılıyor, yayılıyor! Şimdiden yüzlerce kilometre alanı İcaplamış. Yayılıyor, yayılıyor! Kuyular yanıyor. Kara duman ufku kaplıyor. Yanıyor, yanıyor... Sular zehir, lıava zehir. İçilmiyor, solunmuyor! Canlılar canlılar... Şimdi ne olacaklar? Yıllar önceydi. Orson VVelles'in bir filmini izlemiştim. Olay Ortadoğu'da geçiyordu. Yıl 2015. Bir savaş çıkıyor. Petrol kavgası. Petrol denize yayılıyor. Kuyular yanıyor, dcniz yanıyor. Kara duman, ısı... Yükseliyor, yükseliyordu. Bölgeyi sanyor. Tıpkı bugüııkü gibi. Sera etkisi. Nükleer etki... Bir garip yağmurlar yağıyor. Denizler yükseliyor. Toros dağlarını aşıyor. Anadolu çölleşiy«»r. Asyası, Avrupası, Afrikası. Tüm İutalar, adalar. Ya sular altında kalıyorlar ya da çölleşiyorlar. Tüm canlılar ölüyor, insanlar da... Dünya sönmüş bir gezegen olarak dolaşıyor. Binlerce yü... Sonra! Binlerce yıl sonra. İlk canlılar sularda gözüküyor. Karalara çıkıyorlar. insanoğlu dört ayak ü.slünden iki ayak üstüne kalkıyor. Bu filmi mi izliyoruz? Bir düş mü, yoksa gerçek mi? Sonunu mu hazırlıyor insanoğlu? Unuttu mu insanhğını? Yoksa bu mu insanoğlu? Dilim varmıyor. Bütün canlılar azalıyor, insanoğlu çoğalıyor. Hastalıklar da kıramıyor. Hırsı da bitmiyor! Paylaşmayı da unuttu! Sevgiyi, güzellikleri.. Ne görebiliyor ne de yaşayabiliyor... Göremiyoruz, yaşayamıyoruz... Karabatağın gözlerindeki hüzün. lnsanlığın utancı. Bir sonun başlangıcı. 2015 yılına bir şey kalmadı. Sanıyoruın ulaşamayacağız. Boşlukta bir ge/.egcn. Bir zamanlar " d ü n y a " idi. Üstünde canlılar yaşardı. Ycşil ormanlar vardı. Tarlalarında bereket. Ağaçlarında meyve. Tarihler yazar mı acaba? Okuyan, bilen olur mu sonunu? Rasgeleiü G G Karabatağın huznu Croma aılesının beş kardeşı, yalnızca motor özellikleriyle bırbırınden aynlıyor Ama Croma 2 0 Turbo ı e , serının dığer üyelerıne oranla turbo kompresörlü motoru, derıden iç döşemesi ve ABS fren sistemiyle, spor otomobil meraklılarını da tatmin edecek bir model metrclık deııcıııı: paıkuııı buyunca, bir kaç kez mola verildi. Her molada, otomobilcigazeteciler derhal arabalardan fırlıyor, o ana kadar kullanmadıkları bir başka Croma'ya binmek üzere aralarında değiştokuş yapıyorlardı. Son molada denemecilerin "hız"dan yana oldukları görüldü: Çoğunluk bütün tipleri denediğinden, herkes son kilometreleri Croma'ların kraliçesi 2.0 turbo i.e. ile aşmak istiyordu. Ancak tabii ki Croma, hızsever gazetecilere seslenmiyor. Bu arabanın müşterisi, üst düzeyde gelire sahip, dolayısıyla sayısı az, pazar olarak da rekabet potansiyeli yüksek bir müşteri kesimi. Otomobilin ucuzunu tercih etmek zorunda olmayan bu tüketiciler, otomobil konusunda hem teknik hem de estetik düzeyde bilgi ve zevk sahibi, konfora ve kaliteye de düşkün. 1989 yılı verileriyle Avrupa'da bu tür otomobiller, toplam pazarın yüzde 9.5'ini oluşturuyor. BMW ve Mercedes'in ülkesi Almanya'da bu kesimin payı yüzde 15.3'le en yüksek düzeye ulaşıyor. lşte bu alanda rakipleriyle dövüşmeye hazırlanan Fiat da, 1985'te Croma'yı ilk kez piyasaya sürdükten sonra otomobili daha da geliştirmek için beş yıl boyunca uğraşmış. 1989 rakamlarına göre, Croma, kendi alanında Avrupa'da yüzde 4.6'lık bir payı kapmış durumda. Üretimin yarıya yakın bölümünü de Jtalya'dan dığer ulkelcıc ihraç ediyor. Fiat'ın Denizaşırı Operasyonlar Müdüru Riccardo Nicolucci'nin verdiği bilgiye göre, Türkiye de yakında Croma'ları ithal etmeye başlayacak. Ancak henüz otomobilin Türkiye'deki fiyatlan belli değil. Genel olarak Mercedes'lerin fiyatını aşmayacağı saııılıyor. Riccardo Nicolucci şimdilik Tofaş'ın geçen yıl üretmeye başladığı Tempra'nın Türkiye'deki en "lüks" Fiat arabası olduğunu söylüyor. Türkiye'de Croma türü arabalara yönelik önemli bir talep olduğu, bu talebin de bugüne kadar hep ithal otomobillerle karşılandığı hatırlatılınca, Nicolucci bu durumu kabul etmekle birlikte, yine de şimdilik Croma'ları Türkiye'ye ihraç edeceklerini, üretim için zamanın çok erken olduğunu söylüyor. Fiat'ın Avrupa çapında yaptığı araştırmalara göre Croma'nın ortalama müşterisi 3550 yaşlarında bir erkek. Evli, çolukçocuk sahibi bu kişi, çoğunlukla büyük bir şirkette üst düzeyde yönetici. En azından bir ya da iki otomobili daha var. Croma'nın önemli bir özelliği de, hemen hemen tümuyle bir "erkek" otomobili olması. Avrupa'da bu arabaları kullananların ancak yüzde 10'u kadın. Bu nedenle, Fiat'ın müşteri kitlesini daha da genişletmek için bunda sonra, BMVV'nin son zamanlarda yaptığı gibi kadınlara yönelik tanıtım kampanyaları yapması gerekiyor. Croma'nın başka bir eksiği yok gibi. D 15