Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Heybellada'dakı minik koylar hafta sonu serinlemek isteyenlerle dolup taşıyor. yetmiş, yetmiş beş bin lira masrafla ayakta duruyorlardı. Barınma yerlerinin de açık hava ya da ahırlar olması koşuluyla! Hcr yaz Bursa'dan gelip Büyukada'da faytonculuk yapan Bulgar göçmeni Şaban Kuşku ise bunca zor koşullarda, neredeyse boğaz tokluğuna çalışma tutkusunu şöyle yorumluyordu: "Hani tombala çekmeden duramayan insanlar vardır ya, bizim iş de öyle. Kumura alısır gibi alışmışız bir yol. Yaz oldu mu, gelmeden edemiyoruz! Çoluk çocuk memleketle, bizse burada..." Adalar'ın bir özelliği de kimi edebiyatçılann adlarıyla bütUnleşmiş olmasıydı. Söz gelimi, "Burgazada" denilince, Sait Faik akla gelmiyor muydu hemen? Daha iskeleden adımınızı atar atmaz, Romalı bir devlet adamını çağrıştıran yüz çizgileriyle Sait Faik büstü karşılıyordu sizi. Yukanya doğru çıkan yolda da müze haline dönüştürülen baba evi vardı. Tarihte "Anligone" adıyla anılan Burgazada'da Sait Faik'ten önce oturmuş başka Unlüler de vardı: Biiyük Iskender'in ünlü komutanı Antigonos ve oğlu Demetrius Poliorcete, İmparator Makedonyalı Vasil, traparator Papa II. Mihail vs. Heybeliada ile bütunleşen edebiyatçımızsa, kuşkusuz bileceksiniz, Hüseyin Rahmi Giirpınar'dı. Vapur seferlerinin bu denli düzenli ve sık olmadığı yıllarda, (koltuğunun altındaki tefrika edilecek romanlarıyla) az mı vapuru kaçırma korkuları yasamıştı üstat? Şimdilerde Ada mezarlığında sonsuz bir suskunluk içinde uyurken yalan dünyanın telaşıyla çektiği heyecanları çoktan unutmuş görünuyordu. Kapı tokmaklannı eldivensiz tutmayan, para saymaktan kesınlikle kaçınan Hüseyin Rahmi'nin bir de komşusu vardı aynı mezarlıkta: Rind meşrep Ahmel Rasim Bey. Mezarlığın hemen girişinde, mezar taşının hoyrat ellerce kırılmış olmasına aldırmaksızın, başucundaki has gülün kokusunu duymaya çalışır gibiydi. Her birini bir altın liraya yazdığı yazılarının, eski lstânbul'un renİcli yaşamını ve insanlarını ölümsüzleştiren önemli birer belge olduklannı bilmezden gelerek posbıyıklarına sinip kalmış rakı kokularını soluyordu sanki o yeşil selviler altında. Adalar içinde tstanbul'a ve de Musevi yurttaşlara en yakın olanı Kınalı'ydı. Eski çağlarda ona "Proty" derlerdi. "llk" ya da "birinci ada" anlamında... öteki adaların yoğun yeşil örtüsüne oranla daha çıplaktı burası. Apartmanlaşma da daha yaygındı Kınalı'da. Ama siz onu bir de geceleyin görmeliydiniz. Suların karardığı, gökyüzünün lacivert bir atlasa büründüğü saatlerde, ışıktan oluşmuş koca bir kütlenin Marmara'nın orta yerinde yüzdüğünü sanırdınız! Bu göz alıcı ışık kütlesinin seyrine doymanız mUmkün değildi, hayır! Kınalı da tıpkı ötekiler gibi bir manastır adasıydı vaktiyle. Imparatorlarla imparatoriçelerin sürgün yatağı olmuştu. Malazgiri Savaşı'nın yenik komutanı Romen Diyojen burada cezasını çeken imparatorların en tanınmış olanıydı. Omrünün sonuna kadar Yukarı Manastır'da hapis kalmış ve nihayet bu küçuk ada mezar olmuştu ona... Yazık ki zamanla yeri belirsiz hale gelen Diyojen'in mezarı bugün artık yoktu. Kınalıada'nın hemen dikkati çeken bir m o tifi, "modern" bir biçemle yapılmış olan camisiydi. • Adalar'ın tüm cadde ve sokakları, 194O'lı ve 50'li yıllarda imar görmüştü. Kıyılarda göze çarpan apartmanlar da yine o yılların bir eseriydi elbet. îskele çevresinden başlayıp kıyı boyunca süren yapılaşmalar tepelere doğru yayılmıştı. Kent içinde yeşil alanların yok edildiği, avluların ve bahçelerin yerlerinde yeller estirildiği, bir pazar günü olsun bir yudum soluk alınabilecek mesirelerin bulunmadığı günümüzde, Adalar, bu türden gereksinimlerimizi karşılayacak yerlerdi. Gerçi eski gUnlerin Ada şarkılarını şakıyan bülbüller nicedir susmuşlardı, taş plaklar dönmüyordu artık; Yesari Asım'ların, Şükrü Tunar'Iarın, Mısırh Ibrahim'lerin, Artaki Candan'lann, Tamburi Mustafa Çavuş'lann ince duyarlılığına yabancılaşmıştık... Ada'nın yeşil çamları aşkımıza yer olmasa da oralarda oturup çiğköfteler yoğuruyorduk; zeytinyağlı dolmalan akşamdan hazırlayan hünerli hammların yerlerini temnıuz ortasında kışhk manto giyen tipler almıştı... Dikran Çuhacıyan'ın "Kınalı İçin Polka"sından bihaber bir kuşağın insanlar ı, kulaklan sağır eden darbuka gümbür tüsüyle Ada vapurunda göbek atmayı ya da stereo kaset çalardan bangır bangır rock dialemeyi eğlenmek sanıyorlardı! Kimin yakasına yapışabilirdiniz, bu kültürsüzleşmenin sorumlusu olarak? Köylerden kentlere savnılan insanlarımız; işporta tezgâhlarında, trikotaj atölyelerinde, oto tamirhanclerinde, kırk katlı gökdelenlerin inşaatında, amele pazarlarında, hal önlerinde, daha bin bir türlü er meydanında Yahya Kemal'in Ada şiirierini oİcumaya zaman bulamamışlarsa, nasıl bir ceza düşUnUrdünüz onlar için? Zengini yoksulu, yaşlısı genci, hastası eseni, MüslUmanı Hıristiyanı, Musevisi, yerlisi yabancısı, herkes payına duştuğu kadarıyla, parasının yettiği, koparabildiği, Ustiine yatabildiği kadarıyla Adalarımızın bol oksijenli havasından nasipleniyordu sonuçta. Bu çam kokulu sefa bahçelerinden nasiplenenler, yuzyıllar öncesinin manastır zindanlarında gözleri oyularak öldürülen prenslerle prenseslerin tepelerde yankılanan acı çığlıklarını duyamazlardı. Peki ya, imparatorluğun şan ve şerefini terk eden, kuşti'yü yataklardan ipekli yorganlardan aynlıp zindanlann köhne hücrelerine tıkılan devlet düşkünleri, bu kanlı Adalar'ın, bu ölüm kuyularının bir gün gelip insanların erinç içinde sefa sürdükleri birer irem bağı haline dönüşeceğini hiç düşünebilirler miydi? Bu sokakları ıhlamur kokan, yamaçlarında eflatun renkli karamuklar açan, bahçelerinde hanımeliler, manolyalar kokan, ruzgârları menekşe kokulu Adalar'da oturmanın cürmU nicedir diye soracaksınız. Yaz başında biraz daha yüksek olan kiralar, şimdilerde düşilş kaydetmiş: Bu dtişüş esasına gore kira Ucretleri iki milyonla on milyon arasında oynuyor! Sözün kısası, parayı veren sefayı sürüyor bir mevsim boyu... D Pazarlama Müdürü Cengiz Altekin, 29 yaşında, işinde daha iyi görevlere yukselmek istıyor. Ingılızcc bılmi'k zorunda. Ingili7ceyi İııgıltere'dc ogrcnmck için en dogru kararı verdi. 7 TUR'u seçti. Ayrıntılı bHgı ıçın broşur ısteyın 20 Büyükada ilçesınde görev yapan en yaşlı muhtar (90) Bılal Erturk adanın Yunanlılar tarafından tşgalını guzlerı yaşararak anımsıyor Inonu Cad 37/2 Gumuşsuyu