Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
G ÜNLÜK Salâh Birsel SALİHLİ, Cumartesi 2 Hazlran 1990 Oaat 14. Salihli Şiir tkindileri. Dara heybetli ve tskender ayarı tiyatro salonu ağzını padişah kaşığı gibi açıp dört yüze yakın konuğu ve Salihli halkını içine çekti. Jale'yle bir gün önce ören'den gelmiş ve tam vaktinde yoklamaya yetişmiştik. Sennur Sezer, lstanbul'dan uçup konmuştu. özdemir Ince, Bergama Festivali'nden iniyordu. Ankara'dan Ergun Evren vardı. Teoman Aktürel de Salihli'nin içinden kopmuştu. Salihli Kaymakamı Asım Karamustafaoğlu ile Belediye Başkanı Zafer Keskiner daha yerimizi almadan topumuza hoşamedi dağıttı. Şiir tkindileri, geçmiş yıllarda Melih Cevdet Anday'ı, Attila llhan'ı, Cemal Süreya'yı. Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, Refik Durbaş'ı bağrına basmış. Bu yılın çağrılıları arasında Oktay Akbal da vardı. Ama bu sabah Gökova'da olduğunu, Salihli'ye de erişemeyeceğini öğrendik. Töreni, Izmir'in ve Ege'nin ünlü tarihçisi, sanat dostu Şadan Gökovalı açtı. Tüm şairleri Sabah Rüzgârına bindirerek başka başka süre getirdi, süre götürdü. Sennur'la özdemir'in şiirleri çok aferinbad topladı. Sennur "Gül Felsefesi" şiirini de şanoya gelerek kendi okudu: Güle "gül" denmez ayıptır "Güli rânâ" dcnmeli öyle herkesi almasın agzına Kişi haddini bilmeli özdemir lnce de dostluk içinde dostluk yeşerten şiirlerini sundu. Sıra bana gelince ben daha Karadeniz gibi çalkalayıp dalga vuruyordum. Neyse denemede, dahası ronianda neler yapmaya durduğumu, aklımı evinden fırlatarak anlatmaya koyuldum. Kimilerinin beni alavandalının, yani kendini beğenmişin teki sandığını açıklamaktan da çekinmedim. Giderek bunun, kimi kitaplarımı "Salâh Bey Tarihi" adı altında toplamamdan ileri geldiğini belirterek geçmişte tarih kitaplarının Koçi Bey Risalcsi gibi beyli, efendili adlara bağlandığını, bunun ise yadırganacak bir yanı bulunmadığını söyledim. Gerçi "Salâh Bey Tarihi"nde adımın çokluk yalımı ajçak sıfatlarla sözgelişi "sersemsepet" sözcüğüyle birlikte dolaştırıldığını da gün ışığına çıkarmak vardı, ama onu, lafımın şıp şıp vuran bir köşesine yerleştiremedim. Başka bir şey yaptım. Alışverişi bir yana itip'şiirlerime el attım. önde "Pakistan"ı yürütmek üzere beş şiirimin başını yere verdim. Benden önce Jale de "tstiklâl Caddesi" ile "Kikirikname"yi okudu. Başkalarını bilmenı, ama ben, onufl yorumundan büyük tadlar devşirdim. Sonradan Belediye Başkanı ile eşi Bayan Ülker, Jale'yi, yüzümde gülücükler açarak izlediğimi fısladılar. Haa, bizden önce Şadan Gökovalı ile lzmir Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Yakışıklı Mustafa da (Mustafa Yalçın) kimi şiirlerimi sese çevirdi. lzmir TRT spikerlerinden Fikret Alan'la ortağı Misket Ünbay "Soğukkuyu Mahallesi" şiirimi, aralarında bölüştUrerek okuduiar (yarattılar). Bu, çocukluğumun ve civelek çağımın geçtiği Karşıyaka (lzmir) ve Soğukkuyu Mahallesi Uzerine uçarııkoşarlı ayrıntılar sıralamama yol açtı. Fikret Alan da Ergun Evren'in "Hah hah hah" ile başlayan ve "hah hah hah'Ma sürgit olan " ö l ü " adlı şiirini, dinleyicilerin yüreğini yağlayarak okuduktan sonra Ikindi'nin birinci bölümü sona erdi. Şıır ustu şıır 3 Hazlran 1990 T i n e Salihli'nin Kurşunlu Kaplıcaları. Evler aşağıya, dereye doğru süzüm süzüm süzülen yamacın çeşitli köşelerine serpiştirilmiş. Kimileri tek odalı, kimileri çift. Yapıların kondurulmasında Belediye Başkan Yardımcısı Çetin Moltaş'ın emeği de olmuş. Ağaçların varlığına dokunmamak, yaşamlarına son vernıemek için konutları ağaçlara göre sıralamışlar. Bu da yamacın doğal urbacığına benbenlik kazandırmış. Saat on bir. Kaplıcanın girişindeki kahvede akşamki dostlardan çoğunu bulduk. Ben: "Gece uyuyamazsam, sabahları erken ayaklanamam", dediğim için beni uyandırmaktan çekinmişler. Belediye Başkanı ile eşi Ülker Keskiner'i de kahvede bulduk. Dağçayıyla cumbüş kurmak için bizi Bozdağ'a götüreceklermiş. Salihliye ilk geldiğimiz gün (cuma) tanıştığımız Çetin Maltaş da ordaydı. O günün gecesinde böbrek sancılarına tutsak duştüğü için 36 saat yataktan çıkamamıştı. Zafer Keskiner kendi özel arabasını getirmiş. Jale, ben ve de Keskiner'in çocukluk arkadaşı Teoman Aktürel onun otomobiline kurulduk. Bayan Ül. . de bizimleydi. Kafilede iki araba daha vardı. Şadan Gökovalı, Yaşar Ürük ve eşi, özdemir lnce, Sennur Sezer ve kızı Ayşe Bengi Çelik, TRT'li Fikret AlanMisket Ünbay Izmir'e dönmüştü öbürlerine dağılmışlardı. Yolda, ilkin Allahdiyen köyüne uğrayarak Dr. Lütfü Kırdar çeşmesine bir merhaba sarkıttık. Daha yukarda Kırkoluk Çeşmesi. Her musluktan, gözüm ey, durmadan su akıyor. Topundan birer yudum içerken tuttuğun dilek yerine gelecekmiş. Daha daha tepede Mermeroluk. Bozdağ 2157 metre. Yarı yolda bir lokantada iniyoruz. öğle yemeği. Dağçayı bizim bildiğimiz adaçayı. Buralarda ona "Sivri" de diyorlar. "Kevki" de Sançiçek'in adı. tpekböceği koza sarmak için en çok ona yanaşırmış. Yemekten sonra da ver elini "A Tepesi". Tepeye kim çıkarsa orda birden, sağ kolda, Gölcttk diye anılan baygın bakışlı, dört iklimli, şehlevent bir göle toslarlarmış. Toslar toslamaz da ağızlarından bir "Aa" çıkarmış. Bunu, önceden haber verseniz de tepeye vardığınızda kendinizi o gaygaylı "A"dan kurtaramazmışsınız. Tepenin adının "A" olması da bundanmış. Doğrusu Gölcük'ün ş<trkısını yüze veren salınımı topumuzu akla takla etti. Bu şaşkınlık biraz da aşağılarda uzanan düzlüklerden geliyordu. Salihli Ovası arkamızda, ödemiş Ovası önümüzde dünyamızı büyütüyordu. Akşama doğru yine aşağıdayız. Sart (Sardis) ören yerini gezdik. Şadan Gökovalı bilgisini burada da gösterdi. Tenordan ses verirken birden başa atlıyordu. Ya da baritonda karar kılıyordıı. Yani dört dörtlük bir bilgisayar. Saat 18. Biz artık kendi ören'imize, Burhaniye'ye dönecektik. Hayırlı olayların en buyüğU, Salihli Şiir Ikindileri yaratıcısı, aydın ve şiirsever Belediye Başkanı Zafer Keskiner'e teşekkürler ederek ayrıldık. Salihli'den üzüm uzulerek, dibeklerde ezilerek çıkarken, llçe'nin girişinde Mimar Mehmet Beset'in yapmaku <ilduğu Salihli belediye binasına yani o Zıilcvhd yüzlü ay parçasına da selam yaylan fırlnitık n "10 dakika ara"da Kaymakam Asım Karamustafaoğlu, Doğan Akça'nın gezinekteki resim sergisini açtı. Son sözü bana bıraktıysa da ben boyuna çekilen fotoğrafilere poz vermekten doğru dürüst bir şeyler söyleyemedim. lkinci bölüm Izmir Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Yaşar Ürük'ün yönettiği 65 kişilik bir çocuk korosunun gösterisiyle başladı. Çok alkış toplayan bu küçük konserden sonra Yaşar Ürük'ün kendisi de An Beyoglu Vah Beyoğlu'dan bir parçayı dillendirdi. Böylece "Jstiklal Caddesi" şiiri yeniden gündeme geldi. Bereket, çevrede Beyoğlu üzerine yazdıklarımdan arak devşirenler bulunmadığı için okunanları kimse yürütmedi. Misket ÜnbayFikret Alan Kardeşler yine sıradaydı. Bu kez de cennetin koruluklarına "118 Numaralı Ev" şiirimi taşıdılar. Yeni Asır gazetesinden Gül Yalvaç da; "Arkadaşlık sevgiyle büyür, dostluk sevgiyle ölümsüzleşir, aşk sevgiyle efsaneleşir, yaşam sevgiyle anlam kazanır, insanlık sevgiyle yücelir diyerek Uğur Uluocak, Sadiye Doğan, Şeyda Yavuz, Tuncay Yıldırım'ın el vermesiyîe bir süru şiirimin önünü açtı. "Kikirikname"nin de yeniden yakası gevşetildi. Bense bu bölümde yine kendimi öveceğimi ilan ettim. Çünkü, dedim, size şiirlerimi nasıl döktürduğümü anlatacağım. Jale isebilmem ben onu yine yakın dikize almış mıydım? "Kasap Oyunu"yla "Yunus Emre"nin palamarını kopardı. Bu ne kadar çok Neınrut Ne kadar az Yunus Emre dizeleri de Salihli'nin geleneksel şiir ikindilerini bu yıl için noktalamış oldu. Yalnız Şadan Gökovalı aralıkta sahneye fırlayarak gelecek yıl Şiir Ikindilerinin uluslararası nitelik kazanacağını muştuladı. özdemir tnce'yi de sahneye çağırınca, o da konuyu şöyle yaydı: Uluslararası Şiir Günleri her yerde duzenlenebilir. Ancak o yerin dokusu, hoşgö rülü, aydın ufuklu ve insansever olmalı. Salihli dostları bu özelliklerin çoğunu elinde tutuyor. Ayrıca Salihli, kültür ve sanat açısından çok zengin bir ilçe. Gelecek yıl bu zamanlarda dünyanın ünlü şairlerini aramızda görmek ve dinlemek istiyoruz. özdemir, aşağı inmeden lafı benim üstümde de tuttu. Eksik olmasın, öyle övgülü ve şanı yüksek sözler fırlattı ki ben de ayağa kalkıp hazırola geçtim. Salihli Belediyesi'nin toplumsal kuruluşlarından Bizim Ev'deyiz. Zafer Keskiner, tüm sanatçılar onuruna bir şölen çekiyor. Bizim Ev kikirdemeli, pavkırmalı, kuğurdamalı bir yer. tki katlı bir kartal yuvası. On dört gönlü çıldır çıldır yanıp dönüyor. Hava kararmadan geldiğinizde karşıda Bin Tepeler'i görüyorsunuz. Daha daha uzakta Gölmarmara. Geç vakitlere dek yenildi içildi. FikretMisket Ortaklar bir ara beni yönetim odasına aldı. Orda kaset önünde özyaşamöyküsel bir pasyans açtım. Biraz daha çabalasaydım, bütün yaşamımı ortaya dökecektim. Odadan çıkarken bir Alman Türkologla (sarışın bir bayan) burun buruna geldim. Ekime değin Türkiye*de kalacakmış. Ben sizin kitaplarınızı çok seviyorum. Dünden beri beni öylesine uçuruyorlardı ki saygıdeğer Alman'a bir şeyler bulup söyleyemedim. En sonunda bizi Kurşunlu Deresi'nin yamacına kurulu kaplıcaya bıraktılar. lki oda, bir salondan oluşan bağımsız bir ev. Hava soğuktu. Gelirken az biraz üşümüştuk. lçerigirince birden ısındık. Kalorifer. Kaplıcanın çakır pence sıcak suyu dört bir bucağı dolaşıyordu. Salonda en a/dan iki saat gözlerimi kırpmadan ya da kırparak pinekleyebileceğimı düşündüm. Günlük özel program gereği. Gece. Î4