Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B AŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu Toplumun omurgası olarak 'sosyete' nsan kaç yaşına gelirse gelsin, kimi olaylara şaşırmaktan geri kalamıyor. Onca deney, onca birikim hâlâ şaşırtmacalar oluyor yaşamda. Gecmiş yıllarda kimi toplantılarda, bır partide ya da özel bir yemekte rastladığım bir kişi beni şaşırtırdı. O kişiyle o kalabalık ya da ev sahibi arasında ilişki kuramazdım. Diyelim moda kulubünde bir yemek, istanbul'un mavi kanlı kadınları, Hanbun ayrılmaz parçası Doktor Saviç, operatör Süleyman Dirvana, tstanbul sosyetesinin önde gelen başka kişileri, bir de uyduruk politikacı.. Siyasal bir partiye para verip listeye girmekten başka hiçbir özelliği yok. Yıllar geçti, kentler, sokaklar, evler, sofralar, o sofralarda oturan konuklar çok değişti. Şimdi herkes heryerde. Sosyetenin kabuğu değil çekirdeği de değişiyor, kımse yadırgamıyor! Herkes herkesle yan yana gelebiliyor. O yan yana kişilerle oluşan kalabalığa da sosyete deniyor. tstanbul sosyetesi, başkent sosyetesi, Ege sosyetesi, Adana sosyetesi... Sosyete sözunde bir aşınma, yozlaşma var galiba. Kimi kişilerin görevleri nedeniyle protokolde yer almaları Tstanbul ya da başkent sosyetesinde yer almalarına yeter mi acaba? Ya da parasal olanaklar her kapıyı açabilir zade ve Neslişah Sultanlar, kızları Fazıla, gru I mi? Köşeyi dönme felsefesi ile para çok kapıyı açan bir anahtar, ama o anahtarın ulaşamayacağı kapılar hâlâ var... Çankaya Köşku'nde bir resmi kabule gittiğim zaman çoğu kez düşünürüm. Başkent sosyetesinden çok az kişi görurum o kaiabalıkta. Peki başkent sosyetesi kimlerden oluşur? Başkent sosyetesi bir mozaik her şeyden önce. O mozaik başkentin seçkin kişilerinden oluşur. O kişiler toplumumuzda belli bir saygınlığı, belli bir birikimleri oldukları için yer alırlar. Meslekleri, görevleri ne olursa olsun, bir doktor, bir bilim adamı, bir sanatçı, bir diplomat ya da bir politikacı. Bulundukları partiye yeni bir boyut katar o kişiler. Ankara'ya gelen yabancı diplomatlar da en çok o kişilerle dostluk kurmak isterler. Yabancı bir elçiliğe gidince konuklara bakarak bir elçinin kişiliğini de yargılayabilirsiniz. Ya da kuru bir kalabalıkla ilk anda düşkırıkhğına uğrarsınız. Son yıllarda bu düşkırıklığı çok yaşanıyor. Turkiyetye bakış değişti mi? Son yıllarda yabancı diplomatlar arasında ilginç kişilere az rastlanıyor. Konukları da hiç ilginç değil. Milattan önceki listeleri değiştirmiyorlar, başkentin gUzel kişiierine hiç rastlanmıyor kokteyllerinde. Çoğunlukla birbirlerinden başta kişi görfnüyorlar. Yan yana gelince de Türkiye'den sızlanıyorlar. Geçende Arjantin Büyübir parti verdi evinde, Evita muzikalinin son perdesi denebilir. Başta kelçisi Sarracio Ellılı yıllarda başkent sosyetesıne aflırlığını ve parıltısını veren çıftlerden bırı Tasvır Gazetesı başyazarı Zeyyad Ebuzziya ve eşı 'Sosyete' sözunde, o gunden bugüne, bır aşınma, bır yıpranma var Bu yıpranma, parayla, yapay ve geçıcı değerlerle de örtbas edılemıyor. man da bir kanun konseriyle... Geçmiş yıllarda diplomatik mozaiği oluşturan clçiler de daha renkli kişilerdi galiba. Kim bilir o zaman Türkiye'ye daha çok önem veriliyor, Ankara elçileri de ona göre seçiliyordu belki de... Fransa Elçiliği'nde bir yeme|e gitmek önemli bir olaydı o zaman. Vaktiyle Le Monde gazetesinin yazarı olan Eric Roulleoua Ankara'ya atamnca sevinenler biraz düşkırıkhğına uğradılar. Bayan Roulleoua ise sefireliği sevmeden taşıyan bir kadın »anıyorum. Bir de Madaıtı Cazimazou'yu ve Anic Rouillun'u düşünüyorum. Çoktan ülkemizden ayrıldılar, ama ilişkilerini yitirmediler. Başkentimizden elçiler, ne sefireler geçti! Rüzgârlarım uzun süre estirdiler. Bir Lady Kelly unutulabilir mi? Ya da bir Lady Bowker. Bir Madam VVappler, 1950'li yılların başkentinde özel bir yeri olan McGhee'ler, ya da Russel'Ier, Turk Amerikan ilişkilerinin çok Ijüç dönemlerinde görev yapan Misler Malen, ya da ltalyan elçisi Mondello, Yunan Buyükelçisi Kozmodopulos, Fin Büyükelçisi . Slotle ve dilimizi güzel konuşan, küçük bir ulkenin sefiresi olmasına karşın çok geniş bir çevrenin sevgisim kazanan guzel eşi Pirko. Geride hoş bir seda bırakan yabancılar. Bir de Alvera'yı anımsıyorum. ttalyan Büyükelçıliği, konser salonunun uzantısıydı onun döneminde. Ünlü çalgıcılar, yöneticiler, müzikseverlerle çok ilginç söyleşiler yapılırdı. Fransız elçiliğinin müsteşarı Priilippe Bode'su da her zaman anımsıyor başkentliler. Başkent mozaiğıni oluşturan parlak taşlarla comber, Belçika Büyükelçisi Andre VVende parlardı partileri. Yazarlar, ressamlar, bilim adamları ve politikacıiar, ama parıltıları tartışılmayan kişiler, sonra her kuşaktan çok güzel ve şık kadınlar. Av köpeği gibl Kimi diplomatları av köpeğine benzetirim ben. Ülkemize gelince havayı guzel koklar, avı yakalarlar. Köprüleri güzel kurarlar. Gerçek başkent sosyetesini onların evinde, sofrasında görürsünüz. Her yerde gördüğunuz kalabalığın dışında, ama Ankara'nın kalbinde ve beyninde yer alan kişiler onlar. Bence sosyeteyi de onlar oluşturur, ulkemizin tarihinde, coğrafyasında, sosyal ve ekonomik yaşamında, sanat yaşamındaki yerini her dönem koruyabilenler. Topluma bir katkıda bulunanlar. Sabun köpüğü gibi kabarıp sönmeyenler. Kuşkusuz böyle kişiler de var ülkemizde; emekli bir diplomat, bir bilim adamı, eski bir politikacı, emekli bir yargıç, düzeyini hiç yitırmeyen bir çalgıcı, çağdaş bir sanatçı, bir ressam, bir mimar. Başkent sosyetesini asıl bu kişiler parlatıyor bence. Kimi protokol listelerinde yok, ama bulundukları yerde başka bir rüzgâr estirirler her zaman. Onların bulunduğu partilerde para sesi duyulmaz, şıklık yarışı yapılmaz, ama gözlerimiz başka parıltılarla kamaşır. Sosyete deyiminde bir açıkhğa varmak gerekiyor galiba. Sosyete bir toplumun omurgası bence. Omurga parayla, yapay, geçici değerlerle oluşamaz. Gerçek değerlerle güçlenir değil mi? D Operatör doktor Recaı Ergüder (ortada) ve eşı (solda), Müşerref Hekimoğlu ıle bırlıkte Ergüder çıttı de başkent sosyetesındekı yer lerını hıçbır zaman yıtırmemış çıftlerden Evita'da rol alan tüm sanatçılar, Evita'nın ülkesinden bir diplomatın konuğu oldular. Yabancı konuk yoktu hiç! Arjantin elçisi diplomat kökenJi değil zaten, sanırım nükleer uzmanı, evinde ilginç partiler verir her zaman. Güzel Arjantin tangolarıyla seslenir o partiler, kimi za Gencay Güriin,