Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Alman Brıgıtte Pıanezze, parmağını sokmadan once delığın üzermde elını gezdırdı, okşadı, sonra başparmağını soktu Guler Tanıu, "delık dıleğı'ne elını sokarken Bir ingilız turıstın delığe ılk tepkısı ıse, gozünu dayayıp ıçınde ne olduğuna bakmaktı küçuk çocuk, bilmeden nasıl da ayna tutmuştu insanlarla Kutsal Delik arasındaki esrarengiz izdivaca? Kadıköy tmam Hatip Lisesi öğrencisi Ümran Kanberoğlu ise, parmağını soktuğu anda neler hissettiğini şöyle anlatmıştı: "Üç sene önce Yugoslavya'dan lurisl olarak gelmiştim. O zaman bu deligi gördüm. Şimdi delik duruyor mu dije bakmaya geldim." Belli ki daha küçükken ilk defa gördüğü bu delik, Kanberoğlu'nun kafasında derin izler bırakmıştı. Çünkü, merak konusu, "Ayasofya'nın yerinde durup durmadığı" değil, "deliğin yerinde durup durmadığı" idi. lslam coğrafyasındaki her mimari yapıya yüzyıllardır meydan okuyan ve belki de yüzyıllarca meydan okuyacak olan muhteşem Ayasofya'dan Ümran'ın aklında kalan tek şey, delikti. Umran'ın bu yanıtı, Ayasofya adlı kutsal bilgeliğin kubbesi altında yankıkmdığında, kimbilır onu inşa eden ustatların ımamının, her bir mozaik parçası içinde maddcye donuşmuş manası ölumsüz hali, nasıl ıtııa? çığ.lıklurı atmıştı. öyle ya, bu coğrafyadaki her mabette az da olsa dahi, bir Ayasofya kompleksi yok muydu? Insantarın yuzyıllardır ıçgüdülerıne kapılıp teslim oldukları bu delik, oysa kırk bin bilinmezliğin kaynağı idi. örneğin Ayasofya'da satılan A Turizm yayınlarının "Ayasofya" kitabı şunları yazıyordu: "Jüstinyen'in bir gun başı ağrıyordu; ama yultugu aspirinler (aspırın sözcüğu aynen geciyor kıtapta) agrıyı geciremedi. O da gidip başını deligin bulundugu yere dayadı. Batıl itikailı Bi/anslılar o gunden beri Jüstinyen'in alnını dayadıgı yere elleriyle dokunmuya başladı. Sonunda orada bir delik meydana geldi." Oysa Bayburtlu Nurettin Yaşaroğlu, deliğin, "Ayasofya canıi oldııgu zaman Hızır Aleyhisselam'ın parmağını sokarak camiyi kıbleye cevirdifii delik," olduğunu duşünüyordu. Ayasofya Müzesi müstahdemlerinden Hiiseyin Sayar'a göre de delik, Meryem Ana'nın gözyaşının değdiği yerdi. Kaynağı konusunda şüpheler bulunsa da şurası bir gerçekti ki, delik tarih boyunca politikaclların başını derde sokmuştu. Nitekim halkın dcliğe parmağını sokmasına sinirlenen Kırıkkalelı Veysel Kuzeytepe, kararlı adımlarla gelıp ışaret parmağını delığe soktu sonra çıkarıp gıttı Jüstinyen, deliğin UstünU bakır bir levtıa ıie kaplatmış, ama insanlar aynı noktayı elleye elleye, metali delerek yıne deliğe ulaşmıştı. Jüstinyen'in de ölümü, rivayete göre, delikten olmuştu, çünkü delik onu affetmemişti. Bu delik öylesine davetkârdı ki, ellememek mümkün değildi. Mikelanj'ın "Pieta" heykelinin, "Bana dokunmayın!" diye merhamet dilemesine karşın ellenmesi gjbi. Veya New York Gugenheim'daki Giacometti'nin "Burun" yontusu gibi. Burun o kadar çekiciydi ki, ustünde "Lütfen Ellemeyiniz" yazmasına karşın Amerikalılar, önce etrafta bekçı var mı diye bakıyor, sonra burnun karşı konulmaz çıkıntısını elliyorlardı. Burun, ellene ellene öylesine parlamış ve aşınmıştı ki, belki de önümuzdeki yuzyılda Amerikalılar, Justınyen'in yaptığı gibi, burnu metal bir plaka ile kaplamak zorunda kalacak, ama halk plakayı delip burna uiaşacaktı. Kimbilir belki de New York'takı çıkıntı ve lstanbul'daki girintiyi huzura kavuşturmanın tek yolu, onları bir bütün olarak düşünmek ve Giacometti'nin burnunu lstanbul'daki deliğe sokmaktı. Herhalde Ayasofya'daki deliğin bulundugu sutunun ıslaklığı da ancak böyle onlenebilirdi. öyle ya, koea Ayasofya'da neden bir tek deliğin bulundugu sutun ıslaktı? Ve hatta neden bu sutuna, "Ağlayan Stitun" deniyordu? Islakhkla deliğin ılgısı var mıydı? Yoksa Ayasofya'nın ınşaatı sırasında bir türlü yerıne oturtulamayan kubbenin oturtulmasını sağlayan harç, Mekke toprağı ile Hazreti Muhammed'in tükrüğünun karıştırılması ile yapılan harç, bu sütunun önünde karıldığı için mi sütun terliyordu? Yoksa Fatih'in lstanbul'u fethinden ıki gün önce Ayasofya'da ölen YaYedut Sultan'ın gözyaşları mı idi sütundaki ıslaklık? Yoksa Mavı Cami ile Ayasofya'nın minarelerı arasına gerilmiş ezandan bir mahyanın eksikliği mi onu sarsan? "Yoksa kubbenin kırık bir penceresınden süzulüp Teselya ve Lakonya'dan getirilip mısılsız bir elvan ahengi ile yerleştiriimiş taşlarda gezindikten sonra bu kadim mermer sütunun önünde kümeleşen ışık huzmesi mi onu ağlatan." Kimbilir, belki de delik bu sayede ayakta duruyordu, bilinmezliği, karşı konulmazhğı sayesinde. Neden var olduğunu bilsek, deliğin ne anlamı kalırdı? U