27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

\fidye ıloltnası sutan seyyar meıeciler, midyelerı lialık tlalı 'nden çuvalla alırlar. Tanesi 15 Hraya gelir. Istanbul'un her balık çarşısında, camekanlı btı \enaı ı>um, Mezecinin seyyarı NECATİ GÜNGÖR Istanbul'un gri, soğuk, sevimsiz günlerinden biri... Kaldırımlar boş; sokaklarda neredeyse inler cinler top oynuyor; duvar diplerinde yalnız ve aç kediler adeta şefkat aranıyorlar! Kumkapı tren istasyonunun karşısındaki kaldırıma, balıkçı taifesi tezgâh kurmuş; ama ne gelen var ne giden... Arkalarında balıkçı korunağı, sandallar, boy boy motorlar... trin gibi pis, yeşil bir suyun içinde sallanıp duruyorlar. Eskiden balıkçılar caddenin karşısında dükkân açmışlardı; yüzleri denize bakar, arkaları da tren yoluna dönüktü... Bu dükkânlarda yalnızca taze balık satılmaz, torikler tuzlanır, çirozlar kurutulurdu. lpe dizilmiş çirozlar (meze Ustadı Hırgut Kut'un deyişiyle 'sınıfsız" bir taam imiş çıroz, /engin yoksul her sot'rada bulunurmuş) dükkânların önunde, güneşe, rüzgâra karşı, öyle bir süs misali sıra sıra durur, durdukça da kurur idiler... Lakerdacısından topikçisine Uzun, kara bir paltosu vardı Samatyalı Artin'in. Tenceresini paltosunun altında tutar, topikler soğumasın diye, bağıraraktan geçerdi sokaklardan. Temizdi Artin. Güvenle alırdık topiğini... Oğlu varnuş, ama hayırsız papazın biriymiş; "Vıır pöçiiğüne öylesi adamın," diyor... Evi kiraymış; karısıyla beraber ta Elazığ'lardan kalkıp buralara gelmiş, ekmek derdine! Yaşlı adamla hayatına dair söyleşirken, Kumkapı Meydanı'nın orta yerindeki ceşmenin hemen yanı başında gençten biri beiiriyor. Ellerini ovmasından uşudüğü belli genç adamın. Ama çevresini umutla, hiç değilse o günün beklentileriyle tarıyor; yeni kurduğu midye dolmalarını alacak birilerinin çıkıp gelmesini gözlüyor... Sen mi yapıyorsun bu midyelcri hemşeDilkkânlann yerinde yeller esiyor şimdile rim? yin; kırnıızıya boyalı, yuvarlak tezgâhlarının Bu sesle dönüyor; yüzünde ilk müşterinin başında üşüyerek taze balık satanlar, çirozla sevinç ışığı var sanki. rı nerede kurutuyor, torikleri nerede tuza ya Evet abi... diyor. Sesinde yine o sevinç... tırıyorlar, bilemiyoruz... O bilgisizlik içinde, Nerelisin?.. Sevincin yerini şaşırma alıtren köprüsünün altından vurup Kumkapı yor genç adamın yüzünde. Ne ilgisi var şimdi meyhanelerinin sıralandığı caddeye sapıyoruz. midyeyle nıemleketin? Mcyhanelcr boş bu saatlerde... Kepenkler inik, Mardinliyim, diyor; müşteri olmadığımı kapılar kapalı; beyaz örtiilü, ucuz vazolu, yap anlamanın düş kırıklığı içinde... Ama oının kama çiçekli masalar tıpkı şefkat aranan sokak dar biz de bir düş kırıklığı içine yuvarlanıyokedileri gibi ihvanın, muhibbanın yolunu göz ruz o an! Mardin ve midyecilik... Ne ilgisi var? lemekteler... Başka zaman olsa, bu sokaklar Anlatıyor genç adam: da adım başına bir seyyar mezeciye rastlarsı Küçük yaşta İzmir'e gitmiştim; orada bir nız: Fıstıkçısı, turşucusu, çiğköfteeisi, midye hemşerimin yanında öğrendim. O daha önce cisi, kokoreççisi... Hiçbiri yok görünürde. On gitmişti oraya. Sonradan tstanbul'a geldim. laıdan birini bulup Cumhuriyet DERGİ için Burada da bu işi yapıyorum... Çuvallarla alıkonuşmak istiyoruz. Oyalanmak için de bir rız biz midyeyi. Balık halinden alırız... Yüz tane ayakkabı boyacısıyla musahabcye girişiyoruz kadar çıkar her çuvaldan. On beş liraya filan yolun kıyısında. Soğuktan elleri titriyor yaşlı gelir tanesi... Midyelerin kabukları bulaşık teladanıın; ama esnaftan birinin bir çift kara po leriyle temizJenir önce... Suda beklctilir, kumu tinini yakalamış ki hcmşerim, aşkla sallıyor fır Tılan gitsin diye. O arada pilavı hazırlanır. Evde çasıııı! Sordum, Elazığlıymış. Yaşı altnıış iki! hazırlarız evet. Temizleııen mıdyeler haşlanır... Yok hayır, meyhaneler almaz bizden. Onlar kendileri yapıyor. Biz öyle satarız... Tek tek... lşte otuza, kırka, bazen elliye satanz. Mardin'in Yerdere köyünden Hasan Aslan adlı midyeci dostum, bütün içtenliğiyle anlatıyor bunları. Evi Aksaray'daymış, kiracıymış; evli, iki de çocuğu varmış... Hayatı roman, hikâye... Sanki yıllardan beri bunları anlatacak birilerinin yolunu bekliyormuş gibi, burada, Kumkapı'nın orta yerinde, çeşmenin yanı başında... Bundan birkaç gün önce, Kadıköy Çarşısı'nda, şimdilerde artık yapanı, satanı iyice azalan, eski Istanbulluların iyi bildiği topikle ilgili olarak bir Ermeni yurttaşımızla konuşmak istemiş, ama bir türlü başaramamıştık bunu... Kadıköy Çarşısı'nda, "Üsküdariı Balıkçılar" namıyla bılinen balıkçı dükkânının hemen kapı ağzındaki kuçütk camekânlarda, bir karton parçası üzerine mavi tükenmezle yazılmış "Topik bulunur" sözlerinin çağnsına uyarak, bu mezenin ustasına ulaşmaya çalışmıştık... Saçı deki yanaklanndan sağlık fışkıran, başınızı iyice kaldırmadan gözJerini göremediğiniz Ermeni bir yurttaşımızdı bu usta kişi. Eskiden Beyoğlu'nda dükkânı, tezgâhı varmış... Orada meze satarmış... Topiği de karısı yapıyormuş evde; hâlâ yapıyormuş işte; ama bu konuda konuşmazmış, anlatacak bir şeyi yokmuş bu işin... Ayaküstü adeta ağzından kaçırdığı bu açıklamaların dışında hiçbir şey anlatmıyor; öldür Allah yanaşmıyor konuşmaya... Nedeni? Onu da sö>lemiyor. Mcslek s>ırn mı? Dcğil, diyor. sakalı çoktan ağarmış, kırmızı pancar rengin Adınızın geçmcsini istemiyorsunuz? Hiç ilgisi yok... "Bizga>rimuslimiz," diyor; "Amerikai da çocuklarım var, onlar duyar muyar da..." diyor. "Israr elme kardeşim, olmaz, bizim de bildigimiz bazı şeyler var!" diyor... Yüklenecek nokta bulmakta zorluk çekiyoruz... Bu kez, adamı konuşturamamanın üzüntüsünü çektiğimizi gören genç biri giriyor aramıza. "Ben onun yegeni olurum," diyor genç adam. "Üziilmeyin siz, bu konuda onun yerine, eğer isterseniz tabii, ben konuşurum sizinle. tstediginizi sorun... Yalnız şimdi olmaz, pazartesi akşamı gelin. Kaçla isterseniz. Pazartesi..." Adının da Beral olduğunu öğrendiğimiz genç adam, içimizi ferahlatıyor adeta. O ferahIıkla, neden şimdi, bugün değil de pazartesine? diye sormayı bile akıl edemiyoruz... Pazartesi, konuştuğumuz saatte gidiyoruz balıkçı dükkânına, Berat yok! Bir işi vardı, az önce çekip gitti diyorlar. lnanıyoruz tabii. Ertesi gün de var ya. Yarın akşam olur mu burda? Olur olur, diyorlar. Ertesi akşam yine aynı saatlerde gidiyoruz... Bu kez dükkân karanIıklara gömülmüş! Işıklar sönük, kapı kapalı, bir uğursuz konuğun şerrinden kaçar gibi, kaçıp gitmişler ilk akşaından! Berat'ı da konuşturmayacaklarını o zaman anlıyoruz. Neden, niçin, ne sakıncası var? Bir muamma ki, bilene aşkolsun! Ama ne deınişler: "Demokraside çare tükenmez!..." . dan dededen görüp benimsemiş, nice meyhanelerinde işret etmiş, kırk yıl önceki Rum mev hanecileri, Ermeni mezecileri tanımış Turgııt Kut ağabeyimize başvuruyoruz... Topik denıIince, çocukluk günlerinin ardına düşüp gidiyor Turgut Kut. (Siz isterseniz buna nostalji deyin!) Karartmalarıyla ünlü 1940'h yılların Samatyalı Artin'ini anımsıyor... "Uzun, kara bir paltosu vardı Artin'in. Tenceresini paltosunun altında tutar, topikler soğumasın diye, bağıraraktan geçerdi sokaklardan... Temizdi Artin. Güvenle alırdık ondan... Elli yılJık tstanbullu, Istanbul mutfağını ata J 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle