Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
H A F T A D A N HAFTAYA Mehmed Kemal Turistik yerleri gezerken karşımıza çıktı Trakya toprağında dolaşıyoruz. Eş, dost "Buralara değin geldiğine göre, şu İğneadayı da bır gör." dedi. Çok adını duymuştum. Bundan yıllarca önce Romanya'ya giderken havadan görmüştüm. Bu güzel koyun adını sorduğumda, "iğneada." demişlerdı. Istıranca ormanlarının eteğinden gece yarısı gidiyoruz. Elbette karanlıkta hiçbir şey görünmüyor. Farların aydınlattığı ışıklar arasında gördüğümüz ağaçlardır. Geceyi geçirdik. Palamut mevsimi, yarımşar palamut, salata, rakı. Sabah hayvanların çan sesleriyle uyandım. Sarışın, uzun boylu genç bir kız, inekleri hergeleye katıyordu. Hergele alanda toplanıyor, çoban alıp yaymaya götürecekti. Kahvaltı edelim istedik. Turizm mevsimi kapanmış. Dükkânların hepsı kapalı. Yalnız kahvelerde işsiz güçsüz insanlar. Bir işlek yer bulabildik. 'Ada Pide Salonu' yazıyor üstünde. Kapıda görünen adama: "Kahvaltı edebilir miyiz ? " dîye sorduk. "Elbette. Süt var çorba da." Meraklısıyımdır, "Ne çorbası var ?" dedim. "Mls gibi mercimek." Çardağın altına oturduk. Alanın ortasında bir Atatürk büstü. Yüksekçe bir yere oturtulmuş. Çevresinde çiçekler var. Çiçeklerin çevresıni de otlar bürümüş. Kahvelerde oturan işsiz güçsüzlerden biri de, "Ata'nın çevresıni otlar bürümüş. Gıdip şu otları temızleyeyim." demiyor. Yabancı olduğumuz belli. Aval aval bize bakıyorlar. Neyin nesiyiz bir anlam da veremiyorlar. Bizı götüren arkadaş,"Buruna kadar çıkalım" dedı"Orada görünüm olağanüstüdür." Kocaman bir plajla karşılaşıyoruz. Antalya'nın Konyaaltı'ndan daha, daha uzun Koyun sırtı da orman. Orman ve plaj, daha böyle yerlerın tadına varmamışa benziyoruz. Gerçı orman idaresi kendine göre bır şeyler yapıp, tadına varmaya başlamış. Tadına varması da doğaldır, koskocaman bır bölgenin bakımı, onarımı, korunması, ticari olarak üretimin gözetilmesi üstlerinde. Koy geniş, büyük ama korunmak için yeterli sayılmıyor. Birkaç mendırek yapmışlar Korunmayı yakından onlar sağlıyor. Bırçok motor limanda bir şeyler alıp, bır şeyler veriyor gibi geldi. Anlaşıldı, istanbul'un odununu burdan götürüyorlar Bu yıl palamut çok çıkmış. Buzluğu olan motorlar, takalar da palamut taşıyorlar. Çifti 500600 liraymış Biz gelirken istanbul'da da teki 7001000'dı. Kısa günün kârı "Alın, götürün .." dediler, ama yerımiz yoktu Beş altı saatlik yola dayanır mıydı? Kaş'a gidiyorduk. Afyon'dan bir arkadaşa armağan etmek için kaymak almıştık. Toroslar'ın tepesine varmadan, mola verdiğimiz bir yerde baktık ki kaymaklar erımış. süt olmuştu. Böyle işlere meraklı iseniz arabanızın buzluğu olacak... "Neden turısti az?" "Buranın mevslmi birkaç aylıktır. Ondan sonra durur. Deniz dalgalı ve soğuktur. Ne olsa Karadeniz. Ormanlarımızda avlanma vardır. Avcılar da belli klşilerdir. Onlardan başkası gelmez. Sağlam dağ ve orman havası vardır. Dağ ve orman lurtzmlne alısık değlllz. Tek tük meraklısı gellyor." "Yukarda Bulgarlar ne yapıyor?" "Onlarda, dağ ve orman turlzmt olduğunu söylüyorlar. Buraya gelenler oraya da giderlermiş." Bir suyun başında mola verıyoruz. Çevremızı alanlar, gazeteci olduğumuzu öğrenınce hemen polıtikaya kaydılar: "Bey, bu Ecevit işi ne olacak?" "Karısına partı kurdurdu, başına da şimdi kendi geçtı." "Blz bu Işe çok üzülüyoruz." Neden?" "Yapmamalı, bölmemellydi." "Onu bölsün diye tutmuyor mu, tutanlar?" "Evet, öyle." "Yaptığı kimin ışıne yarıyorsa, ona yapıyor değil mi?" "Öyle ama..." susuyorlar. iğneada'yı dolaşırken, karşımıza çıkanlar arasında bir de Ecevit vardı. Ne derler kişinın kendıni bilmesi kadar erdem olmaz. . öyle değil m? 5AİRLER SİİRLER Severim dansözleri ~ bu kış kıyamet ilkbahara taktım kafayı kardanadam çöpçüsü, n'olacak ben var ya ben, bu hoptereleyli adam her zaman bir şeyleri düşünürüm dişlisine dişsizine bakmadan neden V şeklinde uçar yabankazları özgürlüğü, işkembe çorbasını, benzoik asit eldeslni düşünürüm sofra kurallarının dangalak işi olduğunu DNA molekülünün sarmallığını hasret girmişse araya Özlem "ımi düşünürüm oof off siz orda, hani maşallah çamura yatmış manda gibisinizdir gak deyince su, guk deyince et içmiyorsanız, küfür etmiyorsanız, tükürmüyorsanız baloda değilseniz, orkestrada baş kemancı yatıp zıbarmışsınızdır iki seksen bir doksan kuaföre zamanınız vardır da kitap okumak mı, tüü tüü tüü Allah korusun aklınıza uymadı mı bir insan, bir düşünce, bir şiir sinirlenirsiniz bir kısmınızın içi bozukluğu şurdan bellidir ki çıkarır tabancayı, daaan daaan daaan namus belası, kan davası, hava parası baldır bacak hariç gazete başlıkları böyledir Fener iki Cim Bom sıfırdır kimi pazaıiesileri niye kaçırmıştır penaltıyı beş numara, niye nedeni vardır her şeyin bir nedeni vardır unutmayın üstelik her nedenin de nedenleri vardır iyi mi bu şiirin yazılmasının da bir nedeni var biz burda keyfimizden şiir yazmıyoruz arkadaş bizim de neşemiz, bizim de sıkıntımız var yetmiyor gibi ben her gün bir şeyleri düşünürüm dansözlerin ekonomiye katkısı ne bugün bunu düşüneceğim sonra mı sonra geçip karşılıklı, oooh yandan AKGÜN AKOVA Banş ne zaman bir çizgidir sevgilim kahredicl, yaşamda en dönmek istediğimiz bittiği zaman O zaman çocuklar çocukluğu anlar çocukluk kuş Olup uçtuktan sonra o zaman tutuşur özlem ateşı ayrılıklar gözlere düştükten sonra o zaman insanoğlu gerçekten ölür ölünecek bir değer kalmadıktan sonra barış ne zaman gündeme gelir neden hep savaş lardan sonra!. FAİK DOÖAN Yeniden yaratma Nedir şiirin özü? Octavia Paz, "Şifr, tarih ve toplumun özünden yapılır", diyor. Tarih ve toplumun özünü ise "dll" ile sınırlıyor Paz. Yani tarih ve toplumun özü "dll"dir demeye getiriyor ve bu özü şiire damıtıyor Şimdi bir başka soru: Bir yasası var mı bu dilin? Yanıtını yine Octavia Paz'dan alalım: "(Şllr) dili, gündelik konuşma ve mantıksal söylemi düzenleyen yasalardan farklı yasalarla yeniden yaratmayı amaçlar." Burada elbet şiirsel dilin "yeniden yaratılması" önemli. Demek, şiirin özü damıtılırken, dilin yeniden yaratılması, bir anlamda "baskalaşması" geliyor gündeme. Her has şairin "şllrinln baska" olması, daha doğrusu kendine özgülüğü kullandığı dilin "baskalaşması"na bağlı değil mi? Nereden, nasıl bakarsak bakalım şiir üzerine her sorun gelip bir yerde dil üzerinde düğümleniyor. Temmuz geceleri sıcak olur temmuz geceleri anacığım kardeşlerim yıldızları seyrederken bile terler insan delice kurşunlann yol aldığı gecelerde daha da sıcak olur temmuz geceleri ve bir anda sıcak terler dökülür analardan gülen bebelerden saklan anacığım saklan yavrum kardeşlerim ölüm rüzgârı esiyor üzerimizde gökyüzünün rengi değişti birden yıldızlar sönük kaldı saatlerce dört dağ arasında gözyaşlanyla uyandı toprak . can bekledi utana utana yaşamak için diren anacığım direnin yavrum kardeşlerim anlatın temmuz gecelerini şafakla doğan güneşe KEMAL CAN Sıkıntı Gökte kuşlar uçamıyor Suya inemiyor yâralı ceylan Hüzün açıklanamıyor Düşlerim yoğunlaşıyor Güneşler tutuşuyor içimde Bozkırda koşan bir tay olmak istiyorum F. TUĞRUL OKAY