Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yaz günlerını anımsatan stcak hafta sonlarında "kaçılacak" en guzel yerlerden bırı, Uludağ'ın "el değmemış" yeşıllıklerı Sıze 20 kıloluk sırt çantalarının ağırlığını bıle unutturabılecek kamp yerlerı bulduğunuzda, Uludağ platosunun tadına varmayı oörenırsıniz Ya o krater gollennın güzellığı1 Kısa bır dınlenmeden sonra, hırsla kendınızı vurduğunuz tepelerde hayat bambaşka boyutlar kazanır Uludağ'da bir pazar gezisi Şöyle doğa ile başbaşa geçirilecek bir ya da iki gününüz varsa, sırtınıza alacağınız hafif eşyalarınızla Uludağ'ın yolunu tutun. Yaşamanın tadını alacaksınız bu kısacık yolculukta. Haldun Aydıngün ünlük gazetelerde boy gösteren Ağrı dağıyla ilgili resim ve yazılara bakıyorum. "Kahramanlar", "deliler", "çılgınlar" ya da "insan üstü yaratıklar" diyesim geliyor. Yaralı insan resimleri, ölüm haberlcri dağlarla bütünleşiyor gazete kâğıdının üstünde. Sonra çok başka türlü olacağını düşündüğüm "bizim" gezimizin hayallerine dalıyorum. Içinde kahramanhğa ya da diğer üstün niteliklere fazla yer olmayan pek çok aynntı geçiyor aklımdan. Izleyeceğımiz yolu, arkadaşımın ilk kez dağa gelecek ufak tefek işine göre, ya da artık 30 yasına basmaya hazırlanırken, evliliğin ve çalışma hayatının gcçerli nedenleriyle, kilosu 90'lari bulan kendıme göre düzenlemeye çalışıyorum. Böylece her yürüyüş yapacağımız gUnün arkasına bir dinlenme günü ekliyorum. Kaçkar dağlarında çevrenin tadına varmamız gerekir diyorum. Ekibimizi oluşturacak diğer kişiler olumlu karşılıyorlar. Ne de olsa onlar da benzer durumları paylaşıyorlar. Sık sık dağlara, ormanlara gidiyoruz. İlk amacımız, yaşadığımız kalabahk şehrin herkesçe bılinen koşullarından bir süre için bile olsa uzaklaşabılmek. Eskiden deniz kenarlan bunu sağlıyordu, ama şimdi oraları da şehırlere benzedi. Bu işe ayırabilecek bir ya da iki gecemiz olduğu zaman Sırtımızda 20 kiloya kadar çıkan büyük sırt çantalarımız, bir yerlere kamp yapmaya gidiyoruz. En sevdiğimiz yerlerden biri hiç şüphesiz hem yakın, hem de ismini hak eden bir yuceliği olan Uludağ. 29 Mayıs 1987, öğleye doğru, Bursa'nın Maksem mahallesinı yeni terk ettik. Bizi yabancı zannedip, Türkçeyi çok iyi konuştuğumuz için tebrik eden köylu vatandaş da geride kaldı. Bursa'dan başlayıp Uludağ platosuna giden bir yol arıyoruz. Hemen önümüzde yükselen vadinin sol yamacındaki patikayı izliyoruz. Karşımıza dağdan katırlarla kar indiren Osmanlı ya da Bizans devri insanları çıkacakmış gibi geliyor. ÇUnkü çok eski olması muhtemel bir yol bu. Kan ter içinde kaldığımızda, gerçekten ciğerlerimizin ve kaslarımızın var olduklarmı fark ediyoruz. Tann'ya sükürler olsun ki aramızda hiç doğru dürüst bir sporcu yok. "Paf'laya "puP'laya ve birbirimizden utanmadan yorgunluğumuzun tadını çıkarıyoruz. Yamaç bazen dikleşiyor ve orman bazen güneşi tamamen örtecek kadar sıklaşıyor. Arasıra gördüğümüz mantarlar hem iştahımızı kabartıyor hem de korkutuyor. Sonunda klostrofobik yolculuğumuz akşam üstü 4 sulannda, genişçe bir yeşil alanın yanında noktalanıyor. Çok yakında bir pınar da var, çaresiz kampı burada kuruyoruz. G Ertesi gün, yükseldikçe, sık orman, yerini daha ferah duran çam kümelerine bırakıyor ve yaklaşık S saat kadar yürüdükten sonra Kirazlıyayla mevkiinin altlarında asfalta ve medeniyete ulaşıyoruz. O sırada öğle saatlerinin yasandıgı Kendin Pişir, Kendin Ye'lerde faaliyet alabildiğine sürüyor. Bütün hanımların istisnasız başörtülü olduğu piknik yapan bir ailenin yanından geçerken, bizim grubumuzdaki bayanlarla onlar ilginç bir tezat olusturuvor. Kısmen ormandan, kısmense yoldan teleferiğın son istasyonunun bulunduğu Sarıalan'a varıyoruz. Kalabahkları geçip, son âşıkların arkalarına sindıkleri ağaçlardan da 500 m. kadar ileriye kampı kuruyoruz. Sarıalan ismini boşuna almamış şüphesiz, her yer nefis sarı çiçeklerle kaplı, kimseye ait değil gibi duran bir at ve tayı yanıbaşımızda oynaşıyorlar, biraz ilerimizde çam ormanları ve çok daha ilerde de karla kaplı zirve tepe var. Ortam çok güzel fakat oldukça soğuk, erkenden yatıyoruz. Saat 10.30'da kampımızı bekçiler basıyor. "Izinsiz kamp yapıyormuşuz", kimliklerimizi almak istiyorlar, eşim çadırdan başını çıkarıp fena halde kızıyor, hepimiz çok $aşınyoruz, bekçiler de belki "Yengeyi daha fazla sinirlendir,meyelim" diye olacak sadece isimlerimizi bir kâğıda yazmakla yetiniyorlar. Gece yarısı yağmur başlıyor ve biz sabah çadırı toplayana kadar durmuyor. Sevine sevine geldiğimiz dağdan, ıslak, yorgun ve biraz perişan, gene sevine sevine evimize dönüyoruz. Zirve tepenin arkasında (2 saat yürüyüş mesafesinde) kalan buzul göllerini de bir başka sefere bırakıyoruz. Ertesi gün hepimiz temiz pak, düzgün giyimli, çalışan insanlar olacağız. Kahraman ya da Ustün insan hiç olmadan, normal bir cesarete ve vasat bir fiziğe sahip olup, dağcılıktan, gazete manşetlerine hiç yansımayan pek çok hazzı alıyoruz. 15