02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

A llahın Ingiltere'sinde 'Türk Kafası' ıııı; TVRKS ııı .w Ingiltere'nin güneybatı ucunda, Penzance'daki "The Turks Head" hanı, yazılı rivayete göre 1233 yılında, Haçlı Seferleri sırasında Kudüs'ten Ingiltere'ye gelen Türkler tarafından inşa edilmiş.Penzance'ı işgal eden Türkler de o zaman Papa Calixtus tarafından aforoz edilmiş. •><*. /»<«./*•!«# "Türk Kafaa" hanmm kapısında, kunıluş "olaytnı" anlatan yazih rivaytt. rafı inceliyorum. Vallahi ne Türk ne de kafasından iz var. Sıradan bir Ingiliz pub'ı. lyice içerilere daldım, tanıanı. Sakallı fesli bir adam tablosu. Namık Kemal gururunda bir tanıdık. Karşısında bir gazete kesiti. Resim Çanakkale Savaşlarını tasvir ediyor. Menüye göz attım, olur ya, karnıyarık ya da kazandibi çıkar diye. EMlş güzel şey de damağa tat vermiyor. Musakka dışında (ki o da Rum ycmeği olarak bilinıyor) Turkî kayıntı yok. Dış kapıdakj duyumdan cesarct alıp, pup'ın simgesı olan sarıklı adamın, (biraz Barbaros Hayrettin Paşa'nın büyük dedesine benziyor) resmini aldık, bir de hediyelik anahtarlıkları. Bu Ingilizler efendilik vesvesesindcn olsa gerek mcraksızlıkta ön sıralarda. Hiç kimseye memleketini filan sormazlar genellikle. Tartışma açılsın diye kıymalı pideye domuz eti koyup koymadıklarını sordum. Tombul yüzlü garson kız 'Bir sorayım' dedi. Sonra da 'Yok koymuyormuşuz' diye yanıt verdi. Olmadı... Onun üzerine ben de deniz ürünleri salatası ısmarladım. Yemeğimizi yedik, biralarımızı içtik. Hesabı ödedik. Merakım kursağımda çıktık. Tam karşıda bir kilise. Biz hakikaten 1233'te buralara kadar geldik mi? Oeldikse neden geri döndük? Papa Calixtus, ayıp etmiş ama, bizi neden aforoz etmiş? Tarihin muamması nelere kadir ya rabbim! D Payton tekerleği olamadı, ama herkesin ağzında Çiklet LL1X AUahm tngiltere'sinln Ptnıancehnda bir han, adu The JUrk 's Head (Türk Kafası). Atalanmız daha Anadolu'da bayraklarmı dalgalandırmadan, 1233 yılında Kudüsten kalkıp bu hanı kurmak Içln tngtltere'ye gelen Türkler (?) kim acaba? Çiklet Amerika'dan Avrupa'ya hediye olarak geldi. Savaş yıllarında, sokaklarda ciple dolaşan Amerikan askerlerinin sokaklara attığı çikletler hâlâ hatırlanır. elirlerinin büyük bir bölümünü çocuklara borçlu olan çiklet üreticileri pazarlarını daha da genişletebilmek için her yolu, her tadı, her ambalajı, her reklamı deniyor. Coladan çilek tadında olanlara, balonlusundan, ambalajında çeşit çeşit renkli fotoğraflar olanına kadar herkese göre çiklet var. Rejim yapanlar için şekersiz, sinirliler için dişlere yapışmayan çikletler. Sigarayı bırakmak isteyenlere ve araba tutmasından şikâyet edenlere göre özel çikletler. Belki gelecekte bütün ihtiyaçlanmızı karşılamak için ağzımıza çiklet atıp çiğnemek yeterli olacak. Bir gün vitaminli, antibiyotikli, müsekkinli, proteinli, hatta doğum kontrolü için özel çikletlerin yapılmayacağını kim ıddia edebilir. RAGIP DURAN urt dışında yaşayanların tutkusudur. Türklükle ilgili her şey cazip gelir onlara. El diyarda insan kendini bıılur Turklükle ılgili herhangı bir olguya rastlayınca. Sevinir ve şaşırır. Bize de öyle oldu. Penzance'da, tuıı/m burosunda otel listesine göz atarken "The Turk's Head" hanına rastladık. Hem pansıyon hem lokanta hem de pub'muş. Gece vakti gidemeyeceğimiz bir uzaklıkta olduğu için "Turk Kafası"na yeıleşemedik. Fransızlar "Türk Kafası" (Tete de Turc) deyimini 'şamar üğlanı' anlamında kullanırlar da Ingilizler, daha diplomatık oldukları için bunca çıglik yapmazlar. Zaten "Turk's head" tıpkı "Kings Head" (Kral Kafası) gibi olumlu bir çağrışım taşıyor. Ertesi sabah erkenden "Türk Kafası"nın yolunu tuttuk. Nasıl guzel bir kafaymış acaba? Şirin biı pub girişi. Tabcla, çiçekler güzel. Kapıda "olayın" tarihi aynen şöyle açıklanıyor: "Turk's Head 1233 yıllarında Haçlı seferleri sırasında Kudüs'ten gelip Penzance'ı işgal eden Türkler döneminden kalmadır. Papa Calutus, bu olaydan sonra Turkleri aforoz etmiştir. Turk's Head, lngiltere'de bu adı alan ilk handır, diğcrleri de daha sonraları bu ismi benimsemiştir (...)". Bu bilgileri okuyunca, hani biraz şey olduk. Tarihsel ve dinsel alabora durumları. Bu 'Haçlı SeferlerP'ni, eğer durum değişmcdiyse, Hıristiyanlar düzenlemiştı. Değil mi? Sonra, Osmanlı henüz Anadolu'da bayrağını dalgalandırmadan, bizimkiler buralara kadar nasıl gelmişler? Papa Calixtus'u bir çoğumuz tanımayız aına Süpcrpeder, Turkleri Hıristiyanlık cumıasmdan kırmızı kartla uğurlarken, acaba ııe yaptığını sanıyordu? Aradan tam tamına 753 yıl geçmiş. Bizimkilerin Kudüs'ten buralara avdet etmesinden sonra biz de Londra'dan son derece masıımane niyetlerle Penzance'a gelmışiz. Acaba yaş tahtaya mı bastık? lçeri girip adamlarla konuşacağız da, "Turk" olduğumuzu söylersek G na atladığı gibi Amerika'yı dolaşmaya başladı. Sabunların tek başına satılamayacağını anlayınca yanlarında bir paket de bedava kabartma tozu vermeyi denedi. Sonuç harikaydı. Şaşırtıcı olansa müşterilerin sabundan çok İcabartma tozuna ilgi göstermeleriydi. VVrigley babasını severdi, ama ille sabun satacağım diye diretecek kadar da duyg'usal dcğıldi. Bunun üzerine kabartma tozu satmaya, kabartma tozu alana yanında bir de çiklet vermeye başladı. llgi gören yine hediye niyetine verdiği çikletler olmuştu. VVrigley o zamanlar yaşamı boyunca çiklete yapışıp kalacağını asla tahmin edemezdi. Onun kurduğu çiklet imparatorluğu bugün hâlâ Wrigley ailesinin elinde bulunuyor. klet yeni kıtadan Avapa'ya yine bir hediye olarak geldi. 40 ile 60 yaş arasındaki Avrupablar savaş sonrası yıllarda sokaklarda ciple dolaşan Amerikan askerlerinin attıklan çiklet leri hâlâ hatırlarlar. Bugün nereye gıtsek karşımıza renkli kâğıtlara sarmalanmış çikletler, çıkardıkları sesin etraftakileri rahatsız edip etmediğine aldırmayan çiklet müptelaları çıkıyor. Ummadıgınız yerde gelip sizi buluyor. Sıcak günlerde ayakkabınızın altında, yaramaz çocuklannızın saçlarında, unutkan eşinizin yastığında... Ne zaman, nerede karşınıza çıkacağı hiç belli değil. B a z ı l a r ı sever, bazıları nefret eder, bazıları da zorla katlanır, ama kinıse çikletin artık yaşantımızın bir parçası olduğunu inkâr edemez. Romanlarda, hıkâyelerde yer alması da buıiu göstermiyor mu? tşte Christa Reinig'in 'Üç Gemi'si: "Hantipati bu sefer bir çiklet alır. Tadı kaçana kadar çigner, sonra kafası nı arkaya atıp çikleti lıavaya tukurür. Çiklet havaya yapışır kalır ve guneş olur." Sarah Kirsch'in "Panter Kadın" romanındaki bir kadın işçi de "On allı, on yedi yaşlanndayken kafamda çiklet ve oğlanlar da vardı, başka biı şey yoktu, Beethoven'i de düşiinmemiştim" der. D O ıradan bir îngiliz pub'ı "Türk Kafası". Duvarda sakallı, fesli bir adam tablosu. Namık KemaVe benzer bir resim. Karşısında bir gazete kesiti. Tablo Çanakkale Savaşlarını tasvir ediyor. korkarlar mı? Polis filan çağırırlar mı? Sonra hatalı bilgileri duzeltmck dc fcna olmaz. "Bak kardeşinı, bu senin Türklerin sakın korsan filan olmasın? Çünkü 1233'lerde biziın atalarınıız, güçlükuvvetli insanlardı da, ftyle ıızun deniz seyahatlerine pek çıkmazlardı. Sonra hani Kudus de biraz uzak duşmüyor mu Penzance'a? Bugün bile uçakla en az 4 saat çeker PenzanceKudüs!' Girdik içeri. Ben şakur şukur resim çckip et aya ve Azteklerin de sapotill denilen ağacın kabuklarından çıkardıkları sütü koyulaştırarak çiklet yaptıkları biliniyor. Çikletin Amerika'dan Avrupa'ya uzanan gerçek macerası, 1850 yılında Thomas Adams adında bir Amerikalının da bu maddeyle ilgilenmesiyle başlayacaktı. Çiklet yapacagını, başlangıçta Adams da bilmiyordu. Amacı çok gürültü çıkaran paytonlar için tamamen lastikten yapılmış tekerlekler üretmekti. Her yolu denedi. Hatta satopill sütünden yaptığı maddenin istediği biçimi alması için ateşte şekerle karıştırmayı bile denedi. Tadı güzeldi, ama asla bir tekerlek olamazdı. Sonunda sabrı taşmıştı. Ürettiği maddeyi küçük küçük kesip renkli kâğıtlara sardı ve yakındaki dükkânlardan birine verdi. Satıcının kasanın hemen yanına koyduğu bu şekerli ve yapışkan maddenin müşteriler üzerinde yarattığı etki korkunçtu, daha fazla istiyorlardı. ikletin hikâyesi burada bitmiyor. Başarısız bir sabun fabrikatörünün gelecek vaat eden oğlu William Wrigley sayesinde Thomas Adams'ın küçük atölyesinden çıkıp büyük işletmelere girdi. William cin gibi bir çocuktu, ama derslerle arası pek iyi degildi. Bir gün okuldan kaçtı, yanına babasının bir türlü satamadığı sabunlarını alarak bir at arabası M Ç 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle