Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA... KISA... KISA Plak okumalc Nota bılıyorsanız bir parçayı okuyabilirsiniz. Peki, plağa geçmiş bir parçayı okuyabılır misiniz? Bılındığı gibı, plak, sesın inceliğine, kalınlığına, sertliğine, yumuşaklığına göre üzerinde çizikler oyulmuş yarı yumuşak bir alaşım. Çizikler, ses plağa alınırken ses tonuna göre oluşuyor. Sonradan, gramofon iğnesi bu çızgiler (veya izler) üzerinde dolaşırken ses yeniden oluşuyor. Şimdi, Amerikalı bir hekim, üzerinde hangi parça yazılı olduğu belırtılmemiş bir plağın hangi parça ile doldurulduğunu anlıyor. Doktora göre, yumuşak sesler kara, sert sesler gümüş rengı izler açıyor. Olayda şaşılacak bir yan yok. örneğin A' sesı hep aynı biçimde oyuk açıyor. Bu oyuk bir tür 'harî' oluyor. Harfleri okumak da kolay. Beşon yıl kadar önce, yine böyle ses izleri üzerinde uzmanlaşmış birisi plak üzerine şarkı oymuştu. Gramofona takılan plak, şarkıyı, normal bir plak gibi vermiş, kimse durumu anlayamamıştı. E I Kentlerdeki iklim değişmesinin temeletkenlerinden birini de, faıla miktarda ısı iireten fabrikalar oluşturuyor. Öneri ve taklit Çocuk söyleneni, emredileni yapmaz; fakat, yapılanı hemen taklit eder. Kentler iklimi değiştiriyor Kentlerin iklimi ne kadar değiştirdiği konusu son yıllarda oldukça yoğun biçimde tartışılıyor. Evet kentlere daha az kar yağdığı doğrudur. Çünkü binlerce araç çalışıyor, fabrikalar ısı üretiyor. Evlerdeki kalorifer veya sobalar sadece evleri değil havayı da ısıtıyor. Hele her insanın 37 derece ısı ürettiğini bir düşünürsek, kalabalık kentlerde ısının artmaması için hiç bir neden kalmıyor. entlerin havayı, denizi, suları, gölleri, kısaca çevreyi kirletmekle kalmayıp iklimi de değiştirdikleri son araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Eski Ankaralılar, evvelce çok kar yağdığını, başkent olduktar sonra kentin ikliminin değiştiğini ağız birliği etmişçesine söylerler. Bunda daha çok, ağaç dikilmiş olmasının payı olduğunu eklerler. Eski bir lstanbulluya göre bu kentin de büyumesi oranında iklimi değişmiştir. Uçak pilotları, ülkelerin karla kaplı olduğu zamanlarda büyük kentlerin bostan kuyuları gibi karsız bölgeler yarattığını ileri sürerler. Bu gözlemler ve sözler ne dereceye kadar doğrudur? Inceleyelim. • Kentlere daha az kar yağdığı doğrudur. örneğin, tstanbul'un burnunun dibindeki Çatalca'da kar diz boyunu aşmışken tstanbul yağmurlu günler yaşar. Neden? Her kentte binlerce, yüzbinlerce motorlu araç tonlarca benzin yakar. Bu benzin, egzoz gazı biçiminde havaya yayılır. Fabrikalar, elektrik, kömür ve petrol tüketim merkezleridir. Bunların sıcaklıkları da havaya yayılır. Sonra, kent cvlerinin hepsinde kalorifer, soba gibi şeyler vardır. Bunlar sadece evleri değil, havayı da ısıtır. Sinemalar, toplantı yerleri sırf gelenlerinin vücut sıcaklıkları ile ısınır. Her insanın 37 derece sıcaklık ürettiğini bir düşünelim. 6 ;nilyonluk bir kentte bu kadar kez 37 derece vardır. rulma olur. Akşama doğru sıcaklık gene yükselmeye başlar. Kentlerin, iklimi istenmeyen yönde etkilemesini önlemek için uzmanlar şu öncride bulunuyorlar: • Kentlerde yeşil alanlar çoğaltılmalıdır. Ağaçlar asfaltların kızmasını önler. Bu yolla da serinlik yaratır. Yani, yaz sıcaklığı ortasında her kent, çölde vaha halini alır. • Otopark yerleri yer altında yapılmalıdır. Açıkta park etmiş her otomobil güneşin sıcakhğını emen, sonra kusan süngerlerc benzer. Yutulan bu sıcaklığın derecesini dışarda park etmiş bir otomobile bindiğimiz anda hemen anlarız. lçerisi kaloriferlc ısıtılmış gibidir. Pencereleri açmadan oturamazsınız. • Binalar bitişik değil ayrık yapılmalı, araları parklarla doldurulmalıdır. • Motorlu araçlar olanak ölçüsünde azaltılmalıdır. Bunun yolu toplu taşımacılıktır. Bir otobüs, bir minibüsten 78 kez daha çok yolcu taşır. Hele özel arabaları yolcu taşımada kullanmak israfların en büyüğüdür. Çünkü, bir otobüs 1012 otomobilin yolcusunu bir seferde götürebilir. Tabii petrol sarfiyatı da aynı oranda azalır. • Kentlerin büyumesi de önlenmelidir. Bunun için yapılacak şey, fabrikalann kırsal yerlerde kıırulmasıdır. Ülke nüfusunun onda birinin tek bir kentte toplanması yerine bütün ülkeye dağıtılması uygun görülmektedir. O zaman, yukarda saydığımız sakıncalar büyük ölçüde ortadan kalkar. • Yakıt tasarrufu en üst düzeye çıkarılmalıdır. Bir lngiliz mühendis, 15 yıl önce, resmi binaların kaloriferle değil insan ve araç sıcaklığı ile ısıtılmasını önermişti. Bunun için kapı ve pencerelerin sıcaklık sızdırmayacak biçimde yapılması gerekecekti. Binada çalışanların vücut sıcaklıkları, elektrikli büro araçlarının sıcaklıkları, kahve ocaklarının, mutfakların, yüzlerce, binlerce lambanın sıcaklıkları odaları ısıtmaya yetcrlidir. Buna, formül halinde, 'daha az yakıtla daha çok ısınma' diyebiliriz. • Pencereler mümkün olduğu kadar küçük yapılmahdır. Belediyeler şimdi bu yola gitmişlerdir. Bir evin cephesinin baştanbaşa pencereyle kaplanması, binaya belki güzel görünüş verir. Fakat, cam, dışarının soğukluğunu içeriye getiren, içerinin sıcakhğını dışarıya götüren mükemmel bir iletkendir. Hattâ, pencerelerin kepenkle, çift çerçeve ile kapatılması da iyi bir onlem olur. Fransa'da bütün evlerde kepenk vardır. Yağmurda, karda, fırtınada bunlar soğuk havanın girmesini büyük ölçüde azaltır. Eve de güzel bir görünüş verir. G Tek kişilik iddialı yarış K • Kentlerin beton binaları, asfalt yolları yazııı güneşin sıcakhğını adeta yutup depo eder, gece olunca da bırakırlar. Bu yolla kentler geceleri de sıcak olur. Kırlık yerlerde yağmur sulannı tpprak hemen icer. Kentlerdeki asfalt yollar ise su geçirmez. Bu nedenle hafif bir yağmur bile caddeleri nehre döndürür, baskınlara yol acar. • Kentierin yüksek ve bitişik evleri, büyük kale duvarları gibi rüzgârın hızını keser, yönünü değiştirir. • Yukarda saydığımız nedenlerle durmadan ısınan kentler bir tür sera halini alır. Kullanılan yakıtlardan çıkan karbon dioksit, monoksit gibi gazlar kent üzerinde kalın bir örtü biçimini alır; bu örtü kentte uretilen sıcaklığın dışarı kaçmasını ünler. Bu da havanın ısınması sonucunu doğurur. Yıllarca önce Paris'te yapılan bir deney bunu açıkça göstermişti. Asfalt kenarına kafesi içinde konan kuşlar zehirli egzoz gazları ile biraz sonra ölmüşlerdi. Çünkü, asfalt seviyesi bu gazların en koyu olduğu yerlerdir. Olayın en güzel örneğini her kış Ankara'da yaşamaktayız. • Kentlerin sıcaklığı günün saatlerine göre çoğalır, azalır. Bütün kaloriferlerin yandığı, bütün motorlu aracjarın benzin, mazot yaktığı, bütün sobaların yanmaya başladığı, fabrikalann çalışmaya başladıkları öğleye kadarki saatlerde kentlerin hem sıcaklığı, hem kirliliği artar. öğleden sonra du Yarmak fiilı belki 'yanş' kelimesine vücut vermiş Sınır sanılan bir çizgıyi aşıp (yarıp) ötesine geçiş anlamına. Geçışte kim ne kadar ıleri giderse yarışı o kazanmış oluyor. Bu durumda her yarışta en az iki kişının bulunması gerekli. Ama tek kişilik yarış da yar. Buna geçenlerde tanık olduk. iddia üzerine bir kutup adasından (Ward Hunt) 9 Mart 1986'da yola çıkan Tuluzlu doktor (hekim) JeanLouıs Etıenne (Jan Lui Etiyen) 750 kilometrelik bir yolculuktan sonra Kuzey Kutbu'nun tam ortasına ulaştı. Tam 63 gün süren yolculuk tabıi kolay olmadı: Sisler, saatte 100 kilometrelik rüzgârlar, zaman zaman eksı 50 derecenin altına düşen soğuklar doktoru bezdirdi ise de iddıanın gerçekleşmesine engel olamadı. Sonunda, bir uçak, 3 günlük bir gecikme ile kendisını alıp (1415 mayıs günü) Kanada'ya indirdi. Ödül ne idi? Bilinmiyor. Einstein'ın ün derecesini ölçmek için Amerikalı iki genç 30'lu yılların başlarında şu denemeyi yaptılar: Büyük bilgine yazdıkları bir mektubu, üzerinde sadece 'Einstein, Avrupa' yazan bir zarfa koyup postaladılar. Mektup, kısa bir süre sonra sahibini bulmuştu. 'Einstein, Avrupa' 30