Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Az önce tngilizlerin geleneklcri Wimbledon'da buyuk olyudc ^eçerli dediniz. InKİlizlerin iınlü 5 çayı vurdır. Bu gelenck dc geçerli ıni? Çay saatinde maçlar duruyor ınu? ULUĞ Hayır, ama mesela Ingıli/, çayını içmcye gıdiyor, ama maçları da santrkorttan izlıyor. Mesela tuvalete gidiyor, orada da ma çı takip ediyoı. Wimbledon'un konumundan da söz eder misini/? ULUĞ Toplam 50 bin kişinin girebildiği kortlar var. 18 kort var. Santrkorttan diğer kortlara izleyici kapasitesi düşüyor. Bir de maçları seyretnıeyip de oradaki atmosferi tatnıaya gelenler vaı. Onun da havası başka. Oraya bir lngiliz geldiği zanıan "VVimbledon'u gördünı" dıyc iftihar konusu yapıyor. Çunku en buyuk organi/asyonu biz yapıyoruz diyoılar. Ama bıına rağmen nc kadınlarda nc dc erkcklcrdc bu yıldızluıı yok. Yalnız 1934, 35 ve 36'da Fred Berry üç yıl şampıyon oldu. Onun da olmeden bustunu diktilcr VVımbledon'un ana kapısıııın giıisine. Bu da onemli, çünkü olmcden bir msanın bustunu dikmek yine ananelere aykııı gclmek oluyor. Yaııi kendileıi en buyuk oıgani/asyonu yapıyorlar, ama spor bakımındun /aferleıi olmuyor. Hungi ıılkeler gııclıı NVimbkdoırda? Ul.UĞ Aslında Amerıkahlar oldukça güçlu. Aıııa Avıupalılarııı Anıerika'da okuyan çocukları var, onlardan yıldızlar çıkıyor. Ama bu sene Avrupa'da da kalkınnıa vaı. Mesela Almanlar ilerlemeye basladılar. Isveçlıler de öyle. Çekoslovaklar da l«ndl, Mandlikova gıbi isimlcrle bayağı un yaptı. Yani Amerika ile Avrupa arasında şımdıye kadar boyle bir çekışme yoktu. Avrupa şimdi kafa tutuyor adamakıllı. Buııdun 32 >ıl once de Ooğu Kloku ulkeleri var mıvdı? ULUĞ Ruslar, Çekler, Macarlar ve Rumenler vaıdı. Hele Runıenleı Nastasse /amanında çok kuvvellıydiler. Aına şimdi kala kala Çekoslovaklar kaldı Ama bencc VVimbledon'uıı en onemli ısını Borg'duı. Adanı 7680 arasında rekor kırdı. 5 sene saınpıyon olıııak, dünya rekoru dıyorlar. llaıta kımbılır kaç yıl daha böyle bir rekor kırılama? diyorlar. VViınbledon'un \a\j>ıiRiı bilinen bir o/elligi dv korlunun çim olınası... ULUĞ En buyuk karakteristiği bu. Halı gıbı çımen. Bütün Avrupa bı/de olduğu gıbı topıuk korttur. Zalen VVımbledon'un adı "Çımen Kort I"urnuva.sı' Ingılı/.cede. Vani eskiden beri çiın iizerinde oynııvürlarııiıs tenisi? Peki bunun avantajları nedir? ULUĞ Avrupalılar ıçın dezavantaj. (,unkü çım kort, toprak korttan üç defa daha hızlı. Ama I,endl gibi fevkalade vuruşlarınız varsa, Becker gıbı bütun vuruslara sahipsenız çok kolay. Bunlar yoksa, dezavantaj, çünkü toprak kortta daha yavaş oynanıyor. VVimbkdon'a gilmiş hiç Tiirk tenisçi var mı? ULUĞ 1957'de benım gayretimle iki Turk tenisçisi katıldı. Nazmi Bari ve Suzan Gürel. Eliminasyon maçlaı ına girdiler ve biı tur geçtiler. Ama sonra elendilcr ve gircmediler, çunku VVimbledon'a gırmek için elemede 4 tur geçmek gerekiyor. Bir de iki yıl once lahmetli olan Enes Talay'ı hakem olarak götürmüştum. 1958'de. Ve Ingili/ler ananelerini bozdular, ilk defa bir Turk hakernine santrkortta görev verdiler. Bizım bayraklarımız çckildi. Ama sonra Talay gelmedi. Çünkü kendi parasıyla gelmişti ve bu tur şeyler federasyonların işidir. Türkiye'nin oradaki teması bu kadar. Bir de ben 32 yıldır izliyorum. Mundial maratonunda spikerler nal toplaymca "Yeni futboV'un kuralları karşısmda hayretten hayrete düşen spikerlerimiz "maç anlatmak" işini bırakıp yalnızca seyretselerdi herkes için daha hayırlı olurdu. 1 "Yeni futbol" büyük ölçüde daı alanda, kısa ve hızlı paslara, rakip kalcye yakın oyunculara uzatılacak "derinlemesine" toplara ve art arda yapılan verkaçlara dayanıyor öncelikle. Bu nedenle, "ycni futbol"da faul sayı.sında yuzde 300 orantnda bir artış vaı. 2 "Biıyük" dıye adlandııılan takınılar, genellikle I ya da 2 üstün yetenekli fııtbolcu tarafından yönlendiriliyor. 3 " B ü y ü k " takımlara en iyi örnek olarak göstcrilen Fransa, Arjantin, Danimarka, Sovyetler Birliği, Belçika ve İspanya'da "golcü futboleu" olarak adlandırılan tek bir futboleu bulunmuyor. Bunun yerine, 89 kisiden her biri gerekli koşullar yerine geldiğinde "hüyük golcü" olabiliyor. 4 Top rakip takınıa geçfiği anda savunma başlıyor. Genellikle 11 kişiyle yapılan havunma, kendi sahasında takıınlann pıes uygulamasıyla top kapılana kadaı bürüyoı. 5 Bu nedenle savunma, topu ceza sahasıyla orta saha çizgisi arasında yakalayınca (ki genellikle öyle oluyor) ileriye atılan bir topla gole ulaşma kolaylaşıyor. (Firtal maçtnda Arjarıtin'in attığı son iki gol bunun en iyi örnekleri). Spikerlerimiz buna "kontratak futbolu" demekte ısrar ediyorlar; oysa bu tür goller, "yeni fııtbol"un do,ğal bir gereği. Bunu basketboldaki "fastbreak"e benzetmek mümkün. (F.AImanya, final maçının ilk yarısında "fastbreak"ten bir gol yenıcınek amacıylu atağa 7 ya da 8 kişıylc katıldı, orta saha cı/gısi civarında her zaman 23 kişiyi bıraktı. tkinci yarıdabu glıvenlik sistemi kaldırılınca Valdano ve Burruchaga'nın "kolay" golleri geldi.) 6 Bir başka ve dncmli değişiklik ise kalecilerin uzun "kaleci alışları"nı artık yapmamaları. Bunun yerine top oyuna elle sokuluyor. Oyun, en geıideki noktadan başlayarak planlanıyor ve geliştirilerek oynanıyor. Ama bütün turnuva sürcsınce sınirirnizm artmasına nedcn olan en onemli spiket davranışı, isimlerin ısrarla yanlış söylenmesiydi. Ufak tefek yanlış isim söylemeler yine de kabul edilebilir bir şeydi, ama bir türlü özür dilenmeyip yanlışta ısrar edilmesi artık "yalan" sırıırlarını zorluyordu. Paraguay ile Uruguay'ın isimlerinin sıirekli karıştırılmasına nc denir, bilemem... Bunun yanı sıra "serbcst" ve "cndirekt serbest" (bir vuruş hem "endirekt" hem "serbesl" nasıl oluyor, o da ayrı bir şey ya...) vuruşları kinıin yapacağı konusunda stattaki spikeı, her zaman TV karşısında oturan bizlerden daha geride kalıyordu. Kupadan ve spikerlerden bu kadar söz etlikten sonra Halit Kıvanç'ı "ıskalamak" biraz ayıp olacak. Radyo ve TV'nin bu deneyımli ve iyi sunucusu, birkaç yıl önce jübilesini yapan ve "bundan buyte mav anlatmayacağım" duyuran Halıt Kıvanç, bu kupada spikerin yanında oturan "deneyimli yorumcu" olarak yeniden kaışımıza çıktı. Basia bu uygulanıa ve bu uygulama için Halit Kıvanç'tn seçilmiş olması çok gıl/eldi. Halit Kıvanç, arada bir ınikrofonu eline alıyor ve "Devre arasında konuşluğunı ünlü futbol ıızmanı falanca bana dedi k i " diyerek hem hepimizc ilginç gelen, hem de hiçbir sekilde ulaşma imkânımı/ olmayan bilgileri veriyordu. Ama bu "aruya girmeler"ın sıklaşması, yıllnrın deneyimli sunucusu Halit Kıvanç'ın bu kaliteyi giderck düşürmesine yol açtı. "Şu anda kupanın 867. vc tüm kupalamı 1 milyon 578 bin 816. taç atışı yapılıyor" gibi hiçbiritnızc hıçbir şey ifade etmeyen istatistiklerin sıralanması beyin damaılarımızdaki tan.siyonun biraz daha artmasını sağlıyoıdu. Yalnız, Halit Kıvanç'la birlikte maç anlatan spikcrlerimizin anlatım sırasında Kıvanç'la yarışmaya kalkısmaJarı, yine de bu deneyimli spikerimizin kendi dalındd nasıl biı bulunmaz Hint kumaşı değerinde olduğımu ortaya koyuyordu. \ ) ISMET BERKAN' 30gün!ük bir futbol maratonu izledik, TV başında kımi zaman sinirlenerek, kimi /aman çocuklar gibi lıavalara sıçrayarak kocaman bir yorgunluğu atlatuk. Ama iıiraf etmeli, siniıimizi atlatamadık. Neye mi sınirlendik? Tabii ki spikeılcrc. Türk spoı basını tarafından 1984'teki Avrupa \ utbol Şampiyonam sırasında büyük bir başarıyla "kcşfedilen" ama nedense bu şampiyonadan bir yıl önce Türkiye'de Iviç'in Cialatasaray'ında iark edilmeyen ve genellikle 352 diye adlaııdırılan sistem, anlaşılan futbol spıkerlcrimi/c henüz intikul etnıemisti. Spikerlerimiz, hâlâ 433 ve 442'yi bildiklerinden, ya dabu sistemi tek ve geçerli sislenı olarak belledikleıinden olsa gerek, oynanan ' ycni fulbol"da oyunculaıı tanmılarkcn, "Savunmanın sag kanadındu o\nuyoı". "Orta sahunın lıasıırılı elemanı" ya da "İleri uçta etkili oyuncu" gibi klişeleri kullanıyorlardı. Oysa "ycni fııtbol"da böyle kavramlar ortadan kalkmıştı. (Yalnı/ca "orta saha" bir istısna olabilirdi.) Bu kavramların yerine yenilerini ikame etmek ise "abcslc iştigal" sayılabilecek bir davranıştı. Çünkü, Dünya Kupası'nda oynayan herhaııgi bir takımda " s a v u n m a oyuncu.su" olarak adlandınlabileeek sadece iki oyuncu bulunuyoıdu: Kaleci ve libero. Bunlardan da "libcro" olarıı adt üslunde sık sık değişik görevler üstleniyordu. Geri kalan oyuncular ise hem gol atmak için rakip yarı alanuı belli 'yerlerine yerleşiyorlar, hem de rakip atak yaptığında "savunma" görevleriııi yerine getiriyorlaıdı. Tabii bu oyuncular böyle oynayınca bİ7İm hpikerlcrimi/den hayret nidaları yükseliyor, •'Görüyorsıınuz sayın seyircilcr. Valdaııo kendi cezaalanına kadar gelip top çıkarlıyor" denilerek sözkonusu futbolcunun ne kadar çalışkan olduğuna işaret ediliyordu. Oysa "yeni fulboC'un en göze batan ö/elliği, oyunun sahanın her yanında kalabalık oynanmasıydı. 352'yi Mılli Takınılar Teknik Direktörü C'oşkun Özan'nın bile bilıniyor olmasının yanında, spikerlerimizin "yeterli düzeye eri^ememeleri" bir miktar ho$ karşılanabilir bir şeydi. Burada uzun uzun 352 tahlilleli yapnıa niyetinde değiiiz, ama birkaç anekdot, en azından "egitim" için gerekli: YENt FUTBOLUN DEV BEYNİ: PLATİNt Fransa, son Dünya hupası'nda "yeni futbol"u en iyi uygulayan ekiplerin basında geliyordu. Bu "en iyi"nin olusmasında en onemli isim ise takımı saha içinde yöneten Platini idi. 20