Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Görüntü Ustaları ve Çarpıcı Bir tspanyol filmi... lumdan ilginç yansımalar getiren bir çabanın ürünü olarak gözüktüler... ABD sinemasından VVilliam Friedkin'in "Los Angeles'ta Yaşamak ve Ölmek" ve genç yönetmen James Folcy'in "Yakın Markaj At Close Range"ı ticari ABD sinemasının tüm özelliklerini taşıyan filmler olarak pek ilginç sayılmazdı. Sidney Pollack'ın "Afrika'nın Dişında'TiImi de, Berlin yazılarımda belirtmiş olduğum gibi, ancak belli bir başarıyı kucaklayan, büyük bütçeli bir filmin elverdiği ölçüde kişisel, özgün olabilen bir çalışmaydı.. Buna karşılık şenliğin son günü gösterilen bir diğer ABD filmi, Alan Rudolph'un 5. filmi olan "Kafada Sarsıntı Trouble in Mind", bana bambaşka bir tat getirdi. Roberl Allman'ın yanında sinemaya başlayan, ilk kcz bir filmini izlediğimiz 1944 doğumlu yönetmen, Rain City ('Yağmur Ken(i') romantik adını taşıyan bir küçük kentte bir avuç marjinal küçük insan arasında geçen bir serüveni anlatan ve Amerikan kara filminin kalıpları arasına ince bir mizahla beslenmiş keskin bir duyarlığı ve açık bir hüznü yerleştiren çok ilginç bir film olarak gözüktü bize. Alan Rudolphun diğer filmlerini de görmeyi bekleyeceğiz bundan böyle... terildl ceci bir Nazi subayının günaha ve kötülüğe alıştırdığı küçük bir çocuk, yıllar sonra, bir kaza sonucu camdan bir tabutun içinde yapay bir nefes alma aygıtıyla yaşamak zorunda kalan adamın evine niye geri döner? Adamın karısını yok ederek, küçük kızım terorize ederek, onunla yıllar önceki sadomazoşist bir ilişkiyi niçin, nasıl yeniden kurmaya kalkışır? "Gece Bekçisi" filminin ana temasının yıllar sonra, bu kez daha da garip ve şaşkınlık verici bir çerçeve içinde yeniden ele alınması, 'işkence' konusuna, Nazi suçlanna, kötülükle onulmaz biçimde zedelenen körpe ruhlara ve iyiyle kötünün hesaplaşmasına, çok özel, sıradışı, insan ruhunu didik didik eden ve biraz hasta bir kafa yapısıyla yaklaşan bu film de, belki bir sinema başyapıtı olmaksızın, ama sinemada cüretli, küstah, başınabuyruk bir dünya yaratma ve bunu olgun bir görsellikle destekleme çabasının da en unutulmaz bir örneği olarak benim sinema anıları dağarcığımda yerini alacak. Evet, Berlin 86 başyapıtların cirit attığı bir büyük şenlik olmadı doğrusu.. Ama yukarda sözünü ettiğim bunca film, bunca görüntü bile, bu şenliği ve genelde sinema şenliklerini doğrulamaya yetiyor sanırım... D ÇOCUKLAR YAPACAĞINI BİLİR Hayrullah Üzgün yazıyor: "Babacığım... Futbol merakhsı bir oğlum var. Okulmuş, dersmlş gözü görmüyor. Varsa yoksa top! Söz geçlramiyorum. Nasıl yola g«tlraylm? Bana bir akıl ver." Bırak çocuğu... Neyi seviyorsa onu öğrensin. ileride cıva gibi bir futbolcu olursa fena mı? Zaman içinde tanık olduğum bir olayı anlatayım. Oğlu Ahmet ilkokula Kilyos'ta başlamıştı. Şimdiki fiş usulü o yıllar yenl yeni uygulanıyordu. Yani, harf yerine doğrudan sözcük öğrenlyorlardı. Hiç unutmam, Ziya öğretmen, ilk olarak şu fişleri vermişti: Mehmet erken gel Recep yaka tak Nurettin çok çalış. Ayşe bayrak as. Oktay koşma. Bunlar Ahmet'in sınıf arkadaşları... Kendileriyle ilgili yarı öğüt, yan görev ev ödevleri... Oktay gerçekten hep koşardı. O çocuğun yürüdüğü görülmemışti. Evden okula, okuldan eve, okulun içinde, bahçesinde, çarşıda... nerde görsek, Oktay koşardı. Dizleri yara bere içindeydi. Demek oğretmenin de daha ilk günden dikkatini çekmiş. Okuma fişinde bile, "Oktay koşma" demek geregini duymuş. Hepsi büyüdüler, ev bark sahibl, iş sahibi oldular. Oktay da fırtına gibi bir futbolcu oldu. Sarıyer takımındaki Oktay, bu anlattığım Oktay işte! Hâlâ koşuyor... ve, ne akıllı koşuyor... ne güzel goller atıyor. Mektubun bana bu satırları yazmak fırsatını verdigi tçin çok mutluyum. Gerçi ihtiyacı yok ama, olsun gel, Oktay'a bir ödev verelim: Koş Oktay koş. ..Ve Berlin 86'dan daha başka unutulmaz filmler, unutulmaz görüntüler... Shuji Terayama'nın "F.lveda Nuh'un Gemisi"nin içerdiği görsel zenginliği ve yaşamı bir film boyunca yakalama şehvetini, Brezilyalı Suzana Amiralin, Aras Ören'in Berlin'de dediği gibi, belki de 'Eşref Saati' diye çevrilmesi gereken "A Hora da Estrela"da büyük kentte yaşama ve insanlara çarpıp tuzla buz olan küçük bir köylü kızın yaşama şaşkınlıkla bakan iri gözlerini, genç yaşta intihar eden Macar sinema ustası Gabor Body'nin ancak bir bölümünü izleyebildiğimiz 3 buçuk saatlik görüntü şöleni "Narsis ve Psişe"de eriştiği büyücülük düzeyindeki anlatını ustalığını, Jorge Ali Triana'nın KübaKolombiya ortak yapımı ve Gabriel Garcia Martjuez'in senaryosuııa dayalı "Ölmek Zamanı"nda gerçekle fantastiğı Marquez'inkine benzer biçimde kaynaştırma çabasını kolay unutamayacağız. Berlin 86'nın belki en garip, en tiksinç, ama en ilginç filminin görüntuleri de uzun zaman kafamızda çakılı duracak. 33 yaşındaki genç yönetmen Agustin Villaionga Rl« utort, "Camın Ardında Tras el Crislal" filmini nasıl düşünebilmiş, hangi karabasanlardan süzülüp gelmiş bu film? Yıllar önce işken uzun ve sağlıklı yaşayın! TOPKAPl t HASTAUESI UNLU KİŞILER HALİM SELİM EFENDİ Türkiye'nin en efendi adamıdır. Kalem efendisi bir babadan olmuş, çok hanım bir anadan doğmuştur. Uslu bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Ne küfür etmiş, ne ok atmış, ne cam kırmış, ne de kuş vurmuştur. Büyüklerinin karşısında, hep saygılı durmuştur. Öğrencilık yıllarında, beşten şaşmamış, altıyı aşmamıştır. Etliye sütlüye karışmamıştır. Memurluk yıllarında, sallamış başını maaşını almış, kimsenin tavuğuna "kış" dememiş, bir lokma haram yememış, harama uçkur çözmemiştır. Partıcıliğe martıcilığe aklı ermemiş, hiçbir seçimde "hlçbirl"ne oy vermemiştir. Çalışmadan zengin olanları... Deveyi hamuduyla yutanları... Kuyruğuyla balık tutanları... Köşelerj fırıl fırıl dönenleri... Kendisinin bir ayda kazandığını bir gecede yiyenleri, görmezden gelmıştir. Son nefesini emekli maaşı kuyruğunda vermiştir. TOPKAPl 20 HASTANESI Tel 524 19 194hat