05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 ENERJİ seçenekler arasındadır ve halen bu ülkenin kendi gereksinimi yanında Gürcistan’ın (yılda yaklaşık 2 milyar metreküp), Türkiye’nin ve Yunanistan’ın taleplerinin önemli bölümünü karşılamaktadır. Gaz üretiminin başlıca kaynağı olan Şah Deniz Sahası’nın ilk fazının tepe üretimi; yılda 8.6 milyar metreküp, ikinci fazının geliştirilmesi halinde ise toplam 24.6 milyar metreküp olarak ifade edilmektedir. Daha önce Rusya’dan 1000 metreküpü 110 dolardan gaz ithal eden Azerbaycan, Rusya’nın Ocak 2007’den başlayarak ihraç fiyatını 230 dolara çıkarmasının ardından, Rusya’dan gaz ithalatını kesmek zorunda kaldı. Rusya’nın bu hamlesiyle, Azerbaycan’ın ihraca ayırabileceği miktar, kaçınılmaz olarak azalmıştır. Dolayısıyla Azerbaycan’ın hem kendi iç tüketimine, hem Gürcistan’a, hem Türkiye’ye (yılda 6.6 milyar metreküp), Yunanistan’a (4.3 milyar metreküp), İtalya’ya (8 milyar metreküp) ve ayrıca Nabucco’ya gaz vermesi, hayli zor hale gelmiştir. Diğer yandan Türkiye, gaz ithalatında Rusya’ya olan gaz ithalat bağımlılığını kabul edilebilir oranlara indirebilmek için Azerbaycan’dan mevcut anlaşmaya ek olarak yılda 8 milyar metreküp daha gaz alımını hedeflemektedir. Buna, kendi gereksinimini ön plana alan AB karşı çıkmakta ve Türkiye’nin transit ülke olmakla yetinmesini istemektedir. Azerbaycan ise, “Ermenistan’la kara sınırını açmayı ve diplomatik ilişki kurmayı, bu ülkenin işgal ettiği Azerbaycan topraklarını geri vermesi koşulundan bağımsız olarak sürdürdüğü” öne sürülen Türkiye’ye daha fazla gaz vermektense; AB’ye doğrudan satmak ve/veya Türkiye iç pazarına doğrudan erişmek ya da gazını Rusya’ya pazarlamak seçeneklerini devrede tutmaya çalışmaktadır. Ancak iktidarın Ermenistan ile yürüttüğü “normalleşme” sürecindeki hataları ne denli açık olursa olsun, Azerbaycan’ın Rusya’ya ihraç seçeneğinin, Sovyetler’in dağılmasından bu yana ülkenin bağımsızlığı yönünde verilen onca savaşıma (BTC, Güney Kafkasya Gaz Boru Hattı vb.) ne denli uygun düşeceği ayrı bir tartışma konusudur ve daha çok bir pazarlık taktiği olarak değerlendirilmektedir. Nabucco, tek kaynağa aşırı bağımlılığı azaltılması konusunda Türkiye için önemli bir projedir. Başarısı için uğraş verilmelidir. Ancak mevcut ciddi engelleri yok sayarak, iç politika malzemesi yapmak uğruna abartılı ve gerçek dışı söylemlerle kamuoyunu yanıltmak, doğru bir yaklaşım değildir. her iki hükümetin, gerek iç ve gerekse dış siyaset propaganda malzemesi olmaktan ötede bir noktaya taşınabilmiş değildir. Diğer yandan İran tarafının Türkiye dahil yabancı yatırımcılara önerdikleri anlaşma hükümleri, uluslararası pratikten ve cazip olmaktan çok uzaktadır. Bunlara ek olarak, TPAO ve BOTAŞ mevcut yapılarıyla, uluslararası projelerde başarılı olma olanağı sağlayabilecek teknik ve finansal olanaklardan yoksun hale getirilmiştir. Tüm bunlar bir arada dikkate alınıp, (ABD, İran ve Türkiye kaynaklı) sorunlar çözümlenemezse, İran gazının yakın ve orta vadede bir seçenek oluşturması da zordur. Sonsöz yerine Nabucco, başlangıçtaki hedefleri doğrultusunda (tek kaynağa aşırı bağımlılığı azaltmak), ülkemiz için önemli bir projedir. Başarısı için uğraş verilmelidir. Ancak mevcut ciddi engelleri yok sayarak, iç politika malzemesi yapmak uğruna abartılı ve gerçek dışı söylemlerle kamuoyunu yanıltmak, doğru bir yaklaşım değildir. İmzalanan anlaşma, Nabucco’nun gerçekleşebilmesi yolunda, gerekli ancak yeterli olmayan bir “ilk aşama”dır. Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlama yolundaki temel hedefi, daha fazla gaz tedariki olmamalıdır. Her fırsatta belirttiğimiz gibi, büyük bölümü devreye alınmamış hidroelektrik, rüzgar, linyit, güneş potansiyelimizin devreye alınması için, teşvik dahil tüm politika unsurları devreye (gecikmeksizin) konulmalıdır. Enerji verimliliğinin sağlanması ve kayıp kaçakların en az seviyeye indirilmesi şarttır. Nabucco olacaksa, burada da temel hedefimiz, kaynak çeşitliliği sağlamak ol Irak’ta ABD faktörü İşgalden bu yana 1 milyondan fazla sivilin öldürüldüğü, etnik ve dini temelde kardeş kavgalarının körüklendiği Irak’ta, ABD askerleri çekilse de çekilmese de, istikrarın yerleşmesi ve hukukun üstünlüğünün egemen olması, bugünden yarına beklenmemelidir. “Irak’ta en önemli tehdidin KürtArap anlaşmazlığı olduğu” bizzat Başbakan Maliki tarafından ifade edilmektedir. Kimileri Irak’ta Türkiye’nin enerji alanında yeni bir açılım yapmakta olduğundan söz etmekteyse de; aslında Türkiye Irak’ta TPAO ve BOTAŞ kanalıyla 1994 yılından beri (15 yıldır), petrol ve gaz sahalarında (Gharaf Petrol ve Mansuriye Gaz sahaları) hak kazanıp sahaları geliştirmeye ve üretilecek petrol ile gazı Türkiye’ye ve daha sonra da Avrupa’ya ulaştırmak için projeler geliştirmeye çalışmış, ancak başarılı olamamıştır. Diğer yandan, işgal öncesinde en azından yarı kapasiteyle çalışan KerkükYumurtalık Hattı, işgalden sonra yıllarca çalışmamıştır. Bunun sonucunda, Türkiye’nin Irak’tan taşıma ödentisi olarak alacağı, 1 milyar doları aşmış durumdadır. Irak, hidrokarbon potansiyeli açısından çok önemli bir seçenektir. Ancak yatırım ikliminin hangi koşullarda uygun olacağı, nesnel ve çok boyutlu bir değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla Irak seçeneğinin önündeki en büyük engelin de Amerikan politikaları olduğu söylenebilir. Bu koşullarda da, anlaşma imzalanırken Irak Başbakanı Maliki’nin “hazır bulunması”, gazın da hazır bulunması ve Nabucco’ya aktarılması anlamına ne yazık ki gelmemektedir. Irak’ın kuzeyindeki gelişmelerin de, Maliki’nin son ABD ziyaretindeki çıkışının dikkate alınarak değerlendirilmesinde yarar vardır. Mısır gazı ise, miktar açısından yeterli değildir ve yeni keşifler olmazsa, Mısır ileride gaz ithalatı yapan bir ülke konumuna gelebilecektir. Tüm bu veriler, Nabucco’nun sadece gösterişli haritalar çizilerek ve (gaz talep eden ülkeler arasında) Hükümetler Arası Anlaşmalar imzalanarak gerçekleştirilebilmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ malıdır. Yoksa “projeye Rusya da katılabilir” söylemi, son derece hedefsiz bir yönelimi ifadeden öteye gitmemektedir. Proje gerçekleşirse, toplam (bugün için) 7.9 milyar Avro’luk yatırımın 4.5 milyar Avro’luk kısmı Türkiye’ye yapılacaktır. Toplam vergi gelirinin 4.2 milyar Avro’luk bölümü (25 yıl) Türkiye’ye kalacaktır (Yılda yaklaşık 170 milyon Avro). Buna karşılık BOTAŞ da, toplam yatırımın yüzde 16.7’sini (1.32 milyar Avro) yapmakla mükelleftir. Ayrıca BOTAŞ’ın 25 yıl boyunca yapacağı işletme masraflarının toplamı 3.4 milyar Avro’dur. Özetle hattan sağlanacak mütevazı bir gelir de söz konusudur. İstihdam, inşaat süreci için önemli bir katkı sağlar, ancak işletme sürecinde az sayıda personel istihdam edilecektir. Hizmetler sektörüne de önemli bir “iş” potansiyeli olacaktır. Müteahhitlerimiz için de önemli bir “iş” potansiyeli mevcuttur. Aynı olanaklar, demirçelik ve boru imalat sanayilerimiz için de söz konusudur. Ancak müteahhitlik sektörünün önemli darboğazları vardır. Bir yandan iktidara paralel palazlandırılmaya çalışılan türedi “müteahhitlerin” varlığı, diğer yandan teminatlar başta olmak üzere finansman sorunları, bu potansiyeli kısıtlar niteliktedir. Ayrıca ihale süreci ve koşulları, Nabucco International Company tarafından biçimlendirileceğinden, koşulların ne denli bizim yararımıza oluşabileceği de bir diğer belirsiz noktadır. ? İran seçeneğinde zorlu koşullar İran seçeneğinin önünde de, en azından kısa ve orta vadede önemli engeller görünmektedir. Her ne kadar İran, 29.6 trilyon metreküp gaz rezerviyle dünya gaz rezervlerinin yüzde 16’sının sahibiyse de, 2008 yılı üretimi ve tüketimi yaklaşık 117 milyar metreküptür. Bir diğer ifadeyle, eğer başta Güney Pars Sahası olmak üzere, yeni sahalarında yatırım yapılıp bu sahalar geliştirilmezse, ne Türkiye’ye ne de Avrupa’ya ihraç edecek gazı yoktur. Halen Türkiye’ye ihraç ettiği yılda 5.8 milyar metreküplük gazı, Türkmenistan’dan ithal ettiği aynı miktardaki gaz sayesinde sağlayabilmektedir. İran’ın nükleer alandaki çabaları nedeniyle İsrail ve ABD odaklı kısıtlama politikası, Avrupa ülkelerinden de destek bulmuş ve özellikle Fransız ve Alman hükümetlerinin ABD yönetimiyle paralel uygulamaları, Avrupalı şirketlerin de en azından resmi olarak İran petrol ve gaz sektöründe yatırımdan geri adım atmalarına neden olmuştur. Türkiye ile İran’ın imzaladığı (13 Temmuz 2007) İyi Niyet Protokolü ise, ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle