13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 ENERJİ garantisi için getirilen işletmeye geçiş tarihinin gerçekçi bulunmadığı gibi pek çok esaslı konular oluşturuyor. Nükleer santral yatırımı için istekli olan şirketlerin sorularından, işin ciddiyetine yönelik bir sorgulamada bulundukları ve kamu adına karar vericilerden daha duyarlı davrandıkları anlaşılıyor. Şirketlerin ihaleden çekilmelerinin diğer önemli nedenleri arasında, ihaleye son teklif verme tarihinin 6 ay kadar uzatılması ve projenin finansmanı için Hazine garantisi verilmesi oluşturuyor. Yukarıda bir kısmı belirtilen sorular ve istekler, ihaleyi düzenleyenler tarafından karşılanmadı ve özellikle süre istekleri bizzat Başbakan tarafından daha fazla gecikmeye tahammüllerinin olmadığı gerekçesiyle geri çevrildi. Sonuçta katılımcılardan biri dışındakiler, “Türk tipi nükleer santral” ihalesini anlayamamanın vermiş olduğu nedenlerle ihaleden çekilmiş oldular. Asıl kararların verileceği aşamalar olan TAEK ölçütlerine uygunluk değerlendirmesi ve Bakanlar Kurulu’nun nihai onay vermesi ile ilgili olarak, kamuoyunun denetim yapabileceği hemen hiçbir ölçüt bulunmuyor. Siyasal iktidarın nükleer santral yapımındaki kararlılığı, 6 aylık dahi gecikmeye tahammül göstermemesi, şirketler ve kamuoyu tarafından yapılan eleştirilere kulak tıkayarak süreci devam ettirmesi, tek katılımlı ihalenin sonuçlandırılarak, katılımcı grupla sözleşme yapılması ihtimalini güçlendiriyor. Teklif veren grup içinde yer alan Inter Rao Şirketi’nin Ermenistan’dan Türkiye’ye elektrik ithal etme talebi de ayrıca dikkat çekiyor. Özellikle gizli kapılar ardında bu şirketin nükleer santral yapım işini alım karşısında santral inşa süresi boyunca elektrik sıkıntısı çeken Türkiye’ye Ermenistan’dan ucuz elektrik sağlayacakları güvencesi verdikleri basına da yansıyan iddialar arasında. İhalenin bu şekilde sonuçlandırılması ise, nükleer santral için Ruslara önceden söz mü verildiği sorularını gündeme getirecek. ? Kemal ULUSALER EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi B Kriz ve Aymazlık... Ruslarla pazarlık mı yapılıyor? Nükleer santral yapımıyla ilgili gerçek bir ihalenin yapılmaması, getirilen yasal düzenlemenin son derece yetersiz bulunması, TAEK ölçütlerinin her tarafa çekilecek muğlaklıkta bulunması, şirketlerin derin bir güvensizlik içerisine girecek şekilde konudan uzak durmaları, böylesine önemli bir konu açısından istenilen 6 ay gibi kısa bir sürenin katılımcılara tanınmamış olması gibi hususlar, nükleer santral yapımıyla ilgili Ruslarla önceden yapılmış bir anlaşmanın bulunup bulunmadığı konusunda soru işaretleri yaratıyor. TETAŞ bünyesinde kurulan yarışma komisyonu, yalnızca üretilecek enerjinin alımıyla ilgili konularda yetkili bulunuyordu. Yarışmada tek katılımcının kalmış olması, yarışma komisyonunun hiçbir işlevinin bulunmadığını da net bir şekilde ortaya çıkardı. Bu koşullarda en düşük teklifi bile değerlendiremeyecek olan komisyon, yalnızca teşekkürleri kabul etmekle sınırlı bir işlev görüyor. Siyasal iktidarın nükleer santral yapımındaki kararlılığı, 6 aylık dahi gecikmeye tahammül göstermemesi, şirketler ve kamuoyu tarafından yapılan eleştirilere kulak tıkayarak süreci devam ettirmesi, tek katılımlı ihalenin sonuçlandırılarak, katılımcı grupla sözleşme yapılması ihtimalini güçlendiriyor. ugünlerde kıl yumağı Recep ve tavuğu televizyon ekranlarını işgal etmiş vaziyette. Türlü çeşit kampanyalar, bedavalar, konuş konuş bitmeyen kontörler. Konuşmak, hele hele bu ülkede zaten bedava. Hani derler ya ağzı olan konuşuyor, işte tam da öyle. Dağda bayırda, yolda, belde, kahvede, konduda herkes her şeyi biliyor ve konuşuyor. Peki bu kadar konuşanın çok olduğu ülkede en çok ne konuşulur? Bugünlerde en çok konuşulan küresel mali kriz olsa gerek. Zira ekranlarda her gün batan finans kuruluşları, bunların devletçe kurtarılması çabaları, buharlaşan dolarların yerine konulmaya çalışılan trilyon dolarlar. Borsalar bir gün kurtarma operasyonu ile coşuyor, ertesi gün ise tepe taklak aşağı düşüyor. Müthiş bir dalgalanma, belirsizlik, tedirginlik hakim piyasaya. Mucize yaratacak olan piyasanın ateşi bir türlü düşmüyor. Her gün krizin dibi göründü söylemine rağmen dipsiz bir göl gibi kriz derinleştikçe derinleşiyor. Krizin dibi görünse bile tekrar su yüzüne çıkmak öyle anlaşılıyor ki bir hayli zaman alacak. Olası bir resesyonun yıllar süreceği dillerde. Dünya uzun bir durgunluk dönemine giriyor. Bu durumda üretim faaliyetlerinin daralması, küçülme, işsizlik, işi olanların daha düşük ücrete talim etmesi, yeni bir göç dalgası ve çalkantılar ve çatışmalar kapımızda. Krizin nedenleri henüz tartışılmıyor. Şu an krizden en az zararla nasıl çıkarız telaşında herkes. Oysa nedeni tartışmanın tam da zamanı. Zira neoliberal yıkım politikalarının yoksul halklara yönelik tahribatı önümüzdeki günlerde daha da belirginleşecek. O kutsal piyasa söyleminin esas yıkım nedeni olduğunu haykırmanın tam da zamanı. Emperyalizm söyleminin kapitalizmden kopartılarak toplumun yanıltıldığı bugünlerde ülkemizde de bu durum deşifre edilmeli. Aymazlık Aymazlık en kısa, en kaba tanımlaması ile olup bitenin farkında olmamak, gaflet içerisinde bulunmaktır. Dünyanın içinde bulunduğu yüzyılın krizi olarak tanımlanan krize rağmen hala bize bir şey olmaz söylemi, hala krizi fırsata dönüştüreceğiz söylemi dillerde. İşte EPDK Başkanı’nın söyledikleri: “Kriz şirketlerin yatırım kararlarında ciddi bir değişiklik yapmadı ve özellikle enerji yatırımlarının proje finansmanı konusunda ciddi bir sıkıntı yaşanmamaktadır.” Öngörüsüzlüğü bir kenara bırakalım, yaşananları bu kadar görmemek; ya körlüktür ya aymazlık. Dünya çapında sermaye çalkalanırken, el değiştirirken, herkes daralma, küçülme çabasında iken, üstelik Ankara doğalgaz ihalesini alan firmanın ödeme yapamaması örneği onlarca örnekten biri iken… Aymazlık diz boyu aslında. Bir yandan Enerji Verimliliği Yasası çıkartacaksınız, diğer yandan petrol bağımlısı bir ülke olduğunuzu göz ardı edip yeni Trafik Yasası çıkartıp şehirlerarası karayollarında hız sınırını arttıracaksınız. Artan her 10 kilometre/saatlik hızın tonlarca petrol ithali demek olduğunu düşünmeyeceksiniz bile. Bu aymazlık değil de nedir? Fıkra gibi gerçekten. Fıkra dedik de; akıl hastanesinde test yapılıyor, duvara bir kapı resmi çiziliyor ve hastaların bu kapıdan çıkması isteniyor. Hastalar beyhude çabalarken, biri oturmuş bekliyor. Doktor: “Tamam, sağlıklı olanı bulduk” derken, soruyor: “Sen neden çıkmıyorsun? Hasta: “Onlar boşuna uğraşıyor, zira kapının anahtarı bende.” Krizden çıkış konusunda hemen hemen hiçbir fikri olmadığına inandığım AKP iktidarı kriz dünyayı vururken hala çıkış kapısının anahtarının kendinde olduğundan o kadar emin işte… Sözün özü zaman ilerliyor ve Aymaz Recep’in tavuğunun kontörleri giderek tükenmekte. Oysa hala yoğun bir aymazlık içerisinde konuşmakta… ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle