18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 28 MART 2010 / SAYI 1253 Serbest bölgenin kadın işçileri Serbest bölgeler, vergiden muaf olarak üretim yapılan alanlar. Şehirden kalın duvarlarla ayrılan bu bölgelerde, kadın işçiler neler yaşıyor? “Bölge” belgeseli işte bu soruyu taşıyor gündeme. Kadın işçilerin ev içindeki yüklerini de gözler önüne seriyor. 17 Nisan’da İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek belgeselin başrolünde kadın işçiler var, kamera arkasında da. Söz onlarda... kın akın insan toplayan kalın duvarların ardındaki fabrikalarda neler yaşanıyor, hiç düşündünüz mü? Sözünü ettiğimiz, serbest bölgeler. Serbest dolaşımda olmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmadığı bu alanlar, şimdi bir belgeselin konusu. Feryal Saygılıgil ve Güliz Sağlam’ın yönettiği “Bölge” belgeseli serbest bölgelerde çalışan kadın işçilerin sorunlarını gözler önüne seriyor. Sadece şehrin ortasındaki bu kalın duvarları göstermekle kalmıyor, kadına, kadın bedenine dair sınırları, baskıları da sunuyor izleyicilerine. 2.5 yıllık bir çalışmanın ürünü belgeselin mekânı; Antalya, Mersin, İzmir, Çorlu, Tuzla ve Bursa serbest bölgeleri. Lafı fazla uzatmaya gerek yok, yönetmenleri Feryal Saygılıgil ve Güliz Sağlam anlatıyor... Ama önce bir müjde verelim, yakında, Novamed Grevi’yle ilgili bir belgesellerini daha izleyeceğiz... Serbest bölge pek gündemimizde olan konu değil. Siz serbest bölgelerin ne zaman farkına vardınız da belgesel çekmeye başladınız? Feryal Saygılıgil: Bizi ilk, 13 Şubat 2006’da Necla Akgökçe bilgilendirdi. Dergisinde Novamed grevinden kadınlarla röportajlar yayınladı ve bunu takip etmek lazım, dedi. Güliz’le Filmmor’daydık zaten, gidelim, dedik. Grevdeki kadınlarla görüştük. Küçük bir film yaptık. Orada karar verdik “Bölge” belgeseline. İşçi kadınlar ve yönetmenler bir arada; Münevver Demir, Hatice Karakaya, Feryal Saygılıgil, Hülya Özhan ve Güliz Sağlam... A ESRA AÇIKGÖZ Fotoğraf: VEDAT ARIK Serbest bölge deyince ne anlamalıyız? F. Saygılıgil: Serbest bölgeler fiziksel olarak bulunduğu ülkenin sınırları dışında olabilir ancak siyasi olarak o ülkenin yasalarına tabi yerler. Endüstriyel, hizmet ve ticari faaliyetlerin yapıldığı mekânlar. 1970’lerde piyasa ekonomisi işin içine girdikten sonra bu mekânlar, doğal kaynakların ve ucuz işgücünün kullanıldığı yerler haline geliyor. İlk kurulması 1960’lara dayanıyor. Tel örgüler, çitler ya da kalın duvarlarla çevrilmiş, yalıtılmış mekânlar. Ya Türkiye’ye gelişi? F. Saygılıgil: 80’lerden sonra konuşulmaya başlanıyor. 1987’de Antalya Serbest Bölgesi, sonra da Mersin Serbest Bölgesi kuruluyor. İhracatı, döviz girdisini arttırmak, istihdam yaratmak gibi nedenlerle kuruluyor. Esneklik, mobilite çok aranan özellik. Konuk ülkenin yerel ülkeden beklediği her zaman için siyasal istikrar ve güven. Bir de grev ve örgütlenmeye ilişkin kısıtlamalar. Neden serbest bölgelere kadınlar üzerinden baktınız? F. Saygılıgil: Ucuz işgücü ve esneklik dediğimizde kadın işçiler aklımıza geliyor. Dünyada serbest bölgede çalışan kadın işçiler istihdamın motoru, yüzde 70’ini oluşturuyor. Türkiye’de böyle değil, kadın istihdamı çok düşük. G. Sağlam: Aslında serbest bölgelere kadın üzerinden bakmamız yine Novamed’e dayanıyor. Tekstilde, medikalde çalışanlar arasında kadınlar çoğunluk oluşturuyor. Belgeselde, otomotiv sanayinde de kadınların daha çok tercih edildiği ortaya çıktı, elleri daha küçük olduğundan. Ayrıca kadınların monoton işlere daha dayanıklı olduğu düşünülüyor. Bir de bu fabrikalarda kadın bedeni üzerinde direkt bir hâkimiyet kuruluyor. Hamilelik kuralları, tuvalete gidişlerin sırayla olması ve dakika tutulması... Kadın işçilerin ne yaşadığına dair çok şey bilmiyoruz... Belgeselle, kadınların hem dışarıda çalışıp, hem evde çalışması meselesine de dikkat çekmek istiyoruz. Belgeselde de ortaya çıkıyor ki, kadın işçiler dışarıdaki sömürünün farkında olsalar da evdeki eşitsizlikleri içselleştirmişler... G. Sağlam: Fazla dokunulmuş, konuşulmuş bir şey değil bu konu. Çocuğa bakmanın ya da yemek, temizlik yapmanın kadının görevi olduğunu düşünüyorlar. Belgeselle temas kurarak, bunu da tartışmaya ve konuşmaya başladık. Bu karşılıklı bir öğrenme süreci. Siz onlardan ne öğrendiniz? F. Saygılıgil: Bir kez daha kadın olmanın çok zor olduğunu öğrendik. Kadınlar çok dirençliler. Kadınlar bir araya gelince dertlerini, sıkıntılarını çok güzel ifade ediyorlar. G. Sağlam: Sendikalı kadınlar da sendikalardan taleplerini ilk defa dile getirmiş oldu. Ciddi talepler var sendi kalardan; kadınlara yönelik çalışmaların, kadın komisyonlarının gerçekten çalışması noktasında. Kadınlarla sağlam bir ilişki kurduğunuz, kamera karşısında çok rahat durmalarından belli. Onları konuşmaya nasıl ikna ettiniz? F. Saygılıgil: Sohbetler ettik uzun uzun, dost olduk. Ondan sonra konuşmaya başladık. Bu filmin gerekli olduğu konusunda onlar bizi ikna ettiler zaman zaman; “Bize bir zarar gelir diye çok tedirgin oluyorsunuz. Gerekirse bedelini ödemek lazım, öderiz” dediler. En zoru neydi? F. Saygılıgil: Fabrikaların içine girmek için çok mücadele verdik, sadece Mersin’de girebildik. Erkeklerle konuşmaktı herhalde en zoru. İyi niyetli, çıkar düşünmeden yaptığımıza inanmaları çok zor, çünkü başka bir taraftan bakıyorlar. Bağımsız olarak yaptığımızı anlatmakta zorlandık. Bir de, kadınlar çok mağdur durumdalar; taciz, şiddet, ev yükü, yorgunluk, iş yükü... Sana bunu söylediklerinde elinden bir şey gelmiyor, çaresiz kalıyorsun karşılarında. Sadece dinleyebiliyorsun, bu çok ağır tabii. Belgesel, 17 Nisan’da İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek. Başka? G. Sağlam: İşçi Filmleri Festivali’nde gösterilir. Keşke sendikalar arayıp göstermek istiyoruz, deseler. G İşçiler kendilerini izliyor B ölgenin kahramanları, işçi kadınlar. Münnevver Demir, Hatice Karakaya ve Hülya Özhan da bu kahramanlardan üçü. Münevver Demir, 39’unda. Antalya’da yaşıyor. Novamed işçilerinden biriymiş, ancak sendikalı olunca işten çıkarılmış. Şimdi işe iade için açtığı davanın sonucunu bekliyor. Belgeselde bu süreci anlatıyor Demir. Bir de kadın işçi olmanın zorluğunu. Neden mi bahsediyor? “Evini, çoluğunu çocuğunu bırakıp gitmek hiç kolay değil. Hep bir bedel ödüyorsun. Biz haftalarca eşimle birlikte yemek yiyemezdik, çünkü o da, ben de ters vardiyalarda çalışıyorduk çocuğumuza bakabilmek için”. Onun için bu belgesel, unutulmamanın, yanında birilerinin olduğunun kanıtı. Hatice Karakaya için de belgeselin anlamı büyük, 20 yıldır biriken öfkesini, sıkıntısını dökme şansı bulmuş belgeselle. “Serbest bölgenin nasıl rezil bir yer olduğunu söyleme imkânı buldum. Benden o kadar çok şeyi aldı ki... Anneliğimi, gençliğimi yaşatmadı. Evliliğimin bitmesinin nedeni belki de çok yoğun tempoda çalışmamdı” diyor. Belgeselin diğer kahramanı, Hülya Özhan’ın sorunu ne işyeriyle, ne de eşiyle. O sendikalı, ancak sendikanın kadınlara yeterince imkân vermemesinden, kadın işçilere kendilerini ifade etme şansı tanımamasından yakınıyor en çok. Yine de belgesel ona bununla mücadele etmek için güç vermiş, “Bizim yanımızda da birilerinin olduğunu gösterdi” diyor. Çalışmayı seviyor sevmesine de, bir de oğluna zaman ayırmakta zorlanmasa, “Oğluma annelik yapamıyorum. Vardiyalarımız çok düzensiz, kreş de yok, bunun zorluğunu yaşıyorum” diyor. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle