Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 ARALIK 2010 / SAYI 1291 5 Türkiye, Avrupa ve dünyaya mal olmuş Türk kadınlarının hikâyelerinin, giyimlerinin, başarılarının yer alacağı bu müzeyle topluma bir örnek model sunmak öncelikli hedefi. Gerekli çalışmalara ve görüşmelere başlamış bile. Şimdilerde gerçekleştirdiği bu proje, müzenin sinyalleri gibi. Öncelikle görünür yüzlerle başlayarak topluma bir giyim mesajı vermek istiyor. “Sera Tokdemir, Zeliha Sunal, Canan Mutluer, Merve İldeniz, Funda Barım, Eylem Şenkal ve Aslıhan Öncü gibi isimleri giydireceğim. Onlara bu konuyu götürdüğümde de Cumhuriyet kadınını diriltelim demiştim, kabul ettiler. Bunun etkili olup, topluma yayılacağına inanıyorum.” Biz de sorularımızı Tokdemir’e yönelttik. İşte anlattıkları. Cumhuriyet Kadını projesi size nasıl geldi? Sizce Hüseyin Küçük sizi niye tercih etti? 29 yaşındayım ve beş yaşında bir oğlum var. Hüseyin Bey, benim hem kadın, hem anne, hem de çocuk tarafımı gördüğü için bu projede beraber çalışmak istediğini söyledi. Büyümemiş çocuk yanım ve kadın tarafım onu etkilemiş. 8 Mart’ta gerçekleştireceği defilede de baş manken olarak gelinlikle podyuma çıkacağım. Benim için proje çok özel. Çünkü Cumhuriyet kadınını temsil etmek gurur verici. Peki siz kendi adınıza nasıl bir gözleme sahipsiniz? Sizce de kadınların, özellikle de görünür yüzlerin nasıl bir bakış açısına sahip olması gerek? Türk kültürüyle büyüdüm, ailemde de bunu gördüm. Ama yalnızca görünür yüz olduğumuz için bir “olması gereken” yapıya sahip olmalı mıyız, bilmiyorum. Bu biraz da kişisel bir tercih. Tabii ki her zaman bakımlı ve şık olmak gerek ama bu nereye gittiğinizle de alakalı. Nerede nasıl giyineceğini bilmeli insan. Artık bir şıklık arayışı yok gibi. Herkes, her şeyi, her yerde giyebileceğini düşünüyor. Siz neyi görmek istersiniz? Her dönemin ayrı bir güzelliği var. İnsan da dünya da her gün değişiyor. Dur demek imkânsız. Buna uyum sağlamalıyız. Ama uyum sağlarken bağımlı da olmamak gerek. Değişen çağa, gelişmelere, teknolojiye, yaşam biçimlerine ayak uydururken neye dikkat etmeli insan? Ben, modaya bağlı kalarak ilerlemekten hoşlanmıyorum. Belki klişedir ama “kişiye yakışan modadır” bence. Bir şeyi beğeniyor ve seviyorsam giymeliyim. Diğer türlü herkes aynı şeyi giyerek tek tip insana dönüşüyor. İnsanın kendine özgü tarzı olmalı. Başkasına kötü ya da çirkin gelsin gelmesin giyimde kendi adıma mutluluğu ararım. Cumhuriyet kadını misyonunu nerelerde taşıyacaksınız? Madem ki böyle bir projeye tercih edildim, Cumhuriyet kadını profiline yakışmak isterim. Bana göre bu da nerede ne giyeceğini bilen, şık, zarif ve asil görünümlü olmaktır. Katıldığım davetlerde Hüseyin Küçük’ün tasarladığı kostümleri giyeceğim diğer arkadaşlarım gibi. Bundan sonra da aynı çizgide devam edeceğim. İnsanların da duyarlı olacağını S. Tokdemir ve H. Küçük. düşünüyorum. G SERA TOKDEMİR Modacı Hüseyin Küçük, Cumhuriyet Kadını projesiyle farklı bir adım atıyor ve çevresinde gördüğü giyim kirliliğinin önüne geçmeye çalışıyor. Bir iki derken binlerce kişiye ulaşmayı hedefleyen Küçük, projeye görünür ve tanıdık yüzlerle başladı. Onlardan biri de Sera Tokdemir. Bu bir asil şıklık arayışı ZUHAL AYTOLUN era Tokdemir, oyuncu kimliğiyle tanınıyor. Kanıt dizisinde canlandırdığı karakterle daha çok kişiye ulaşan Tokdemir, yalnızca bu dizide değil, önceki projeleriyle de dikkat çekiyor. Sonuçta yaklaşık iki yıllık bir oyunculuk geçmişine sahip. Ama buna dizilerle beraber sinema filmlerini de sığdırmış. Aşk Geliyorum Demez, Kapalıçarşı, İstanbul Çocukları, Hırçın Kız Kadife... Şimdilerde de Kanıt’ın yanı sıra Kirli Beyaz dizisinde rol alıyor. 17 Aralık‘ta vizyona girecek Çakallarla Dans’ın kadrosunda. Ayrıca 26 Aralık’ta da Tiyatro Komedya’nın vodviliyle sahnede olacak. Tokdemir’e göre, tüm setler onun için birer okul, her tanıştığı kişi de birer öğretici. Çünkü rotasını kendini en iyi şekilde geliştirmeye yöneltmiş. “Emekleyerek ve emek vererek ilerlemeye çalışıyorum” diyor. Farklı tarafları da var ve her bir tarafını beslemeye odaklanıyor. Bu röportajımızın sebebi de oyunculuk değil. Farklı bir yanı, yeni projesi: Cumhuriyet Kadınları. Modacı Hüseyin Küçük’ün projesi olan Cumhuriyet Kadınları ile moda ve giyim kavramına farklı bir bakış getirmeyi planlıyor. Önce Küçük’ün anlattıklarına kulak verelim. Yaklaşık 20 ülkeye tasarım yapan Küçük, giyim kuşam anlayışının sınırını aştığını, çevre kirliliği yaparak ruh sağlığımızı bozduğunu gözlemlediğini söylüyor. “Cumhuriyet Moda ve Kadın çalışması başlatarak kadınların imajını korumayı hedefliyorum. Böylece bu imajın saygınlığını kazanmasını istiyorum. Kadınları artık plaj, yatak odası, sahne, ibadet, podyum giysileri ile günlük yaşamda toplu taşıma araçlarında dahi görüyorum. Böylece giyimin daha da yozlaştığı bir gerçek. Cumhuriyet kadınının tekrar güncellenmesi gerektiğini düşündüğüm için kolları sıvadım” diyor. Zaten önümüzdeki süreçte de Kadınlar Müzesi kurmayı amaçlıyor Küçük. S Fotoğraf: VEDAT ARIK ZÜLAL KALKANDELEN Bütün iktidar hayal gücüne! niversite öğrencileri ayakta. Fransa ve Yunanistan’ın ardından, İngiltere ve İtalya öğrenci eylemleriyle sarsılıyor. Avrupa başkentlerinden her gün protesto eylemlerine ilişkin haberler geliyor. Son haftalarda Türkiye’de de yaşanan öğrenci olaylarını nasıl değerlendirmeli? Acaba bu olayları Başbakan’ın dediği gibi “illegal örgütler içinde yer alan tipler” mi organize ediyor? Yoksa TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun dediği gibi olayların arkasında Ergenekon denilen örgüt mü var? Ya da bu olayların asıl sorumlusu, bütün dünyada olduğu gibi şirazesinden çıkan iktidarlar mı? Nasıl çıkar bir iktidar şirazesinden? Örneğin İngiltere’de olduğu gibi eğitim bütçesini keserken varlıklı kesimin vergisinde indirim yapar... İtalya’da olduğu gibi üniversitelerde bütçe kısıtlamalarının yanı sıra, özelleştirmeye de kapı aralayan yasa tasarıları getirir... Ya da Türkiye’deki gibi, rektörlerle buluşan Başbakan’ı protesto etmek isteyen gençlere coplarla, biber gazıyla saldırı emri verir... Ü *** Avrupa’daki olaylar, daha çok ekonomik nedenlere dayanırken; Türkiye’de buna bir de üniversiteler üzerinde YÖK aracılığıyla kurulan iktidar baskısı ekleniyor. İşin ekonomik temeline inecek olursak, asıl sorunun, piyasa ekonomisinin önceliklerini halkın gereksinimlerinin önüne koyan zihniyet olduğu ortaya çıkıyor. İngiltere Başbakan Yardımcısı Nick Clegg, hükümetin öğrenci harçlarını yükselten planını desteklemekten utanç duymadığını; çünkü küresel duruma uyum gösterdiğini söylemiş. Aslında bir itirafta bulunuyor Clegg; diyor ki, dünyaya egemen olan koşulların, yani küresel kapitalizmin gereği budur. Kapitalizm nasıl ayakta kalacak? Yoksulun, emekçinin, dar gelirli halk kesimlerinin ihtiyaçlarından kesip zengine vererek... Yani sosyal devleti öldürerek... Bu konuda önemli bir bilgiye, Mustafa Sönmez’in 8 Aralık’ta Cumhuriyet’teki köşesinde rastladım. Şöyle diyor Sönmez: “Bu yılın OcakEkim döneminde bütçe harcamaları 230 milyar TL’yi bulmuş. Peki nereye, ne için harcanmış bütçe? Bir kere yüzde 22’si, işçi primlerinin üstüne yatarak SGK’ye devasa açıklar verdirenleri ödüllendirircesine, sosyal güvenlik açıklarını kapatmak için harcanmış. İkinci sırada ne var? Çoğu rantiyelere, dış kreditörlere ödenen faizlere harcanmış. Ne kadar? Bütçenin yüzde 18’i. Üçüncü sırada 16 milyon öğrenci için lütfedilip ayrılan eğitim bütçesi var ki toplamı 32 milyar TL, oranı da yüzde 14. Devletin yönetimine ayrılan yüzde 14’e yakın payı da geçtikten sonra ne geliyor? Polismahkeme, cezaevi harcamaları… Öyle böyle değil bütçeden yaklaşık 15 milyar TL harcanmış bu baskı mekanizması için. Yani bütçenin yüzde 6.5’i… Devletin baskı mekanizmasına 15 milyar TL harcanırken halkın sağlığı için harcanan para, bundan 3 milyar TL eksik. Yani, sağlığın, polishapis harcamalarının gerisinden geldiği bir ülke burası…” *** Bugün sosyal devleti yok eden baskıcı kafalar, çıkan isyanları şiddet kullanarak bastırmaya çalışıyor. Sonra da öğrencilere destek verenlere, “Bu yolla İMKB’de prim yapamazsınız” diyorlar... Fakat öğrenciyi, emekçiyi karşısına alırken borsada prim yapmayı tercih eden iktidarların gidebileceği yerin bir sınırı vardır. Hiç güvenilir mi borsaya?.. Gün gelir bir anda çöker, olacaklar hayal gücünüzü zorlar... Ne ilginç ki, Nick Clegg de, hükümetin öğrenci harçlarını arttırma planına karşı çıkanları, “hayalciler” diye nitelemiş. Öyleyse, ben de bu piyasacı, borsacı politikacılara 1968 Mayısı’nın en güzel sloganlarından birisini hatırlatarak diyorum ki; “Bütün iktidar hayal gücüne!” G www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com DÜNYA BASIN FOTOĞRAFLARI SERGİSİ 10 17 Aralık 2010 9 Ocak 2011 Forum İstanbul Alışveriş ve Yaşam Merkezi Hollanda Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla C M Y B C MY B