02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 17 OCAK 2010 / SAYI 1243 ZÜLAL KALKANDELEN İslam paranoyası depreşti eni bir yıla girdiğimiz bugünlerde, Amerika’da Müslüman paranoyası yeniden depreşti. Aslında bu, 11 Eylül’den beri ülkedeki aşırı sağ kesimin aklından ve ruhundan çıkmış değildi. Ama toplumda yeniden başat rol oynaması için bir kıvılcım gerekiyordu. O da bulundu... Noel günü Amsterdam’dan kalkıp Detroit’e gitmek üzere havalanan bir Amerikan uçağında terörist eylem girişimi meydana geldi. 23 yaşındaki bir Nijeryalı, uçağı havaya uçurmaya kalkınca ülke alarma geçti. Aşırı sağ, bu olayı kullanıp içinde biriken öfkeyi kusmakta gecikmedi. Son haftalarda Amerikan medyasını izlediğinizde şu tür cümleler duyuyorsunuz: “1828 yaşları arasındaki Müslüman erkeklerin, strip search (yolcunun kıyafetlerini tamamen çıkararak ya da Xray makinelerinden geçirilerek yapılan tüm vücut taraması) yöntemiyle aranması gerekir.” (Emekli General Thomas McInerney) “İslam bir din değil ideolojidir.” (Emekli General Thomas McInerney) “Adı Abdullah, Ahmet ya da Muhammet olanların ayrılıp incelenmesi için havaalanlarında ayrı bir sıra olmalı.” (Radyo programcısı Mike Gallagher) “Bu teröristlerin hepsi Müslüman. Bizim bugünkü ana düşmanımız da bu. O zaman neden insanları dinlerine göre ayrıştırıp izlemeyelim?” (Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Peter King) Bütün bu garip düşünceleri savunanlara sormak lazım: Peki, o zaman havaalanında insanlara hangi dinden olduklarını mı soracaksınız? Ya İslam dinine mensup yüz binlerce Amerikan vatandaşını ne yapacaksınız? Müslümanlar doğrudan terörist muamelesi mi görecek? Bu durum, Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı muameleyi hatırlatmıyor mu? *** Ben bunları soruyorum ama sanırım Obama yönetiminde bu basit mantığı yürütecek kimse yok. Çünkü Detroit uçağındaki olaydan sonra, Amerika, 14 ülkelik bir liste yayımlayarak, bu ülkelerden gelen yolculara “potansiyel terörist muamelesi” yapan bir güvenlik uygulaması başlattı. Listede, Küba, İran, Sudan, Suriye, Afganistan, Cezayir, Irak, Lübnan, Libya, Suudi Arabistan ve Somali yer alıyor. Bu ülkelerden ABD’ye gidecek olanlar, bundan sonra, tüm vücut taraması dahil çeşitli aramalardan geçirilecek. Kimileri, Amerika’nın terör saldırılarını önlemek için bu yöntemleri uygulamak zorunda olduğunu söylüyor. Onlara şunları soruyorum: Nijeryalı terörist, üzerindeki bomba düzeneğiyle nasıl bir dizi güvenlik kontrolünden geçip Detroit uçağına binebildi? Babasının haftalar önce Amerikalı yetkilileri uyarmasına karşın, bu kişi neden uçuş yasaklılar listesine konmadı? Vizesi neden iptal edilmedi? Obama bile bu işte güvenlik açığı olduğunu itiraf etmek durumunda kaldı. 11 Eylül olayında da, inanılmaz güvenlik açıkları ortaya çıkmamış mıydı? Görünen o ki, Obama yönetimi, ayrımcılığı körükleyen uygulamalarla Bush’un izinden gidiyor. *** Bütün bunların Obama’nın Batılı dostlarıyla İran’a karşı yeni yaptırımları konuştuğu, Hillary Clinton’ın Yemen’deki durumun küresel bir tehdit oluşturduğunu söylediği, Amerika’nın Afganistan’daki savaşı hızlandırdığı günlere denk gelmesi de oldukça ilginç... Söyler misiniz bana, yaşlı, çocuk, bakkal, manav, öğretmen demeden bütün bir ulusu teröristlerle aynı kaba koymanın mantığı nedir? Ne gibi bir ortak noktaları olabilir bu insanların? Müslüman olmak mı?.. Terörle mücadelenin yolu, başka dinden olanlara peşinen terörist muamelesi yapmaktan mı geçiyor? Elbette geçmiyor ve emperyalist devletler de bunu çok iyi biliyor. Ama onların bildiği bir şey daha var: Din ve ırk temelinde ayrışma, lanet olası savaşları sürdürmeye yarıyor... G www.zulalkalkandelen.com / [email protected] Y Beyoğlu kadınları bir Türkiye portresi ELİF TOKBAY çkici ya da alkol düşmanı, fahişe veya çok “namuslu”, “çok akıllı”, bir o kadar da “deli”, ama yoksul, ama zengin... Bu “insanat bahçesinde” her türden insanla karşılaşırsınız. Gelip sizi bulurlar, isterseniz görürsünüz, ya da yalnızca bakarsınız görmemeyi seçerek... Hayat tuhaf bir şey. Koskoca dünyada bir tek kendimiz varmışız gibi, hiç ölmeyecek gibi yaşamamızın nedeni insan oluşumuzdan. Güler Kazmacı ise “insanat bahçesi” adını taktığı Beyoğlu’nda gözlerini dört açarak dolaşıyor. İnsan öyküleri topluyor. Kadınlar onu buluyor, dertlerini anlatıyor. Beyoğlu’nun ayrı bir yeri var onun için. İstiklal Caddesi, Galatasaray, Asmalımescit civarında dolaşan insanlar aynı zamanda bir Türkiye portresi. Beyoğlu’nda yıllar içinde sıra dışı kadınlarla karşılaşmış Güler Kazmacı. Onlardan en ilginç sekizini bir kitaba sığdırmış. Köfteci Karısı, Dindar Rocker, Bar Kelebeği, İllegal Deli, Kimliksiz Kimlik, Modern Antikacı, Direnç Kadını, Seksi Yalnızlık. Adını da Beyoğlu Kadınları koymuş. Tanınan biri olmasının avantajını yaşıyor Güler Kazmacı öykü toplayıcılığında. Hiç tanımadığı kadınlar yolunu kesiyor, dertlerini anlatıyor ona. Onda bir dert dinleme kapasitesi İ olduğu kesin, hem de karşısındakinin derdini kendine dert edecek kadar. “Öyle ki bir zamanlar depresyon hallerindeydim, doktorum ilk olarak dert dinlememi yasaklamıştı. Ama ben bundan çıkamam. Çünkü ihtiyacı olan birine ‘pardon seni dinleyemem, içim daralıyor’ diyemem” diyor. Beyoğlu Kadınları’ndaki her kadının erkeklerle ilgili bir sorunu mutlaka var. Kimi kocası eve gelmediği için kendini meyhane köşelerine vuruyor, bir başkası erkeklere duyduğu kızgınlık yüzünden lezbiyen oluyor, kadına kadından başka dost olmaz diyor, kimi içindeki yalnızlığı bastırmak için tek gecelik ilişkilere yelken açıyor. Kendilerini erkeklere göre değiştirenler de var. Sevgilisiyle buluşup onun çalıştığı gece kulübüne giderken türbanını ve pardösüsünü, hatta ayakkabılarını bir poşete tıkıştırıp “rocker” kılığına giriyor biri. KADIN KADININ KURDUDUR Çünkü her kadının erkeklerle ilgili sorunları var. Güler Kazmacı’ya göre aşk ve evlilik konusu kadınlar için dünyanın merkezi. Çünkü böyle yetiştiriliyorlar. Kadınlar hem çok evlenmek istiyorlar diye kınanıyorlar, hem hiç evlenmek istemiyor diye. Erkek içinse dünyanın merkezi iş ve para konuları, kadın “konusu” ise erkek için “hayatın asistanı”. Güler Kazmacı’ya göre kadınların erkeklerde bulamadıkları çok şey var, ama temel konu “erkeklik” sorunu. Erkeklerin yapısında “ne kadar erkek oldukları” sorusu “ne kadar insan olduklarından” önce geliyor. Üstelik bazı kadınlar da “meseleye” bu açıdan bakıyor. Kadının kadından başka dostu olmaz diyor kitaptaki “Modern Antikacı”. Fakat toplumdaki yaygın kanı “kadın kadının kurdudur” şek Fotoğraf: VEDAT ARIK “Beyoğlu Kadınları” adlı kitabında, yıllar içinde karşısına çıkan kadınların öykülerini anlatan Güler Kazmacı, Beyoğlu’nu “insanat bahçesi” olarak tanımlıyor. Kitabında sekiz kadının öyküsüne yer veren Güler Kazmacı şimdiden diğer kitabının hazırlıklarına da başlamış. linde. Bunu yadsımıyor Güler Kazmacı. Çünkü kadınlara iş yaşamında dikey olarak yükselebilecekleri bir alan sunulmuyor. Kadınlar yatay bir alanda başarılı olmak zorunda kalıyor. Hal böyle olunca o yatay ve sınırlı alanda hemcinslerini gözlerine kestiriyorlar. Özel yaşamda ise “başka kadın” korkusu kadının bilinçaltında yılan gibi kıvrılıp yattığından, bu duygusal rekabet, haset ve fesat olarak karşımıza çıkıyor. Kadınları, yalnızca kadınları değil aslında, erkekleri de etkileyen konulardan biri de yalnızlık. Kitapta da yalnızlık konusunu epeyce anlatıyor Güler Kazmacı. Fakat konu yalnızlık olunca kadınlar erkeklere göre daha dirençli. Hayatını çekip çevirmeyi biliyor yalnız kadın. Fakat kadın yalnız olunca “potansiyel seks” gibi algılanıyor ve sürekli önyargılarla uğraşmak zorunda kalıyor. Toplumun bu acımasızlığıyla başa çıkabilmek için bazen erkekleşiyor, küfür eden, sert biri olup çıkıyor kadınlar. Güler Kazmacı’ya göre “yalnız olmanın en kötü tarafı kadının karşısına çıkan her erkeği hayatının erkeği sanma eğilimi”. Güler Kazmacı kitabında arızalı kadınları anlatıyor, arızasız kimse olmadığı için. Kazmacı’nın arızası da hiç yılmadan arızaları araştırmak. Beyoğlu Kadınları’yla kadınların da hemcinslerini biraz daha anlamasını umuyor Güler Kazmacı. “Kocası eve geç geldiği için dışarıda tek başına içip çapkınlık yapan bir kadına kızabilirsiniz. Ama onu anlayabilirsiniz de.” Anlamak ise en büyük silah onun için. Çünkü kendini sakınmayı, sorunları doğru kavramayı ve tuzakları fark etmenizi sağlıyor. O da kadınlar aracılığıyla insanlığı anlatıyor kitabında ve ‘Beyoğlu Kadınları’nı bir Türkiye portresi, Türkiye’nin insanlık hallerinin vitrini olarak tanımlıyor. G 17 Ocak 1875: İstanbul’daki KaraköyTünel arasındaki dünyanın en eski ikinci metrosu hizmete açıldı. Tünel’in yapım fikri Galata Pera arasında mekik dokuyan Fransız mühendis Henri Gavand tarafından ortaya atıldı. Gavand Padişah Abdülaziz’den Tünel’in yapım iznini aldıktan sonra 1871’de çalışmalara başlanmıştı. 1904: Ünlü Rus yazar Anton Çehov’un (sağ üstte) “Vişne Bahçesi” adlı oyunu sahneye kondu. Upshow’un Lozan Antlaşması hakkında o günkü görüşleri şöyleydi: “Antlaşma Timurlenk kadar hunhar, Korkunç İvan kadar sefih ve kafataslarından yaptığı piramitin üstünde oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik antlaşmayı kabul ettirmiştir.” Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve Heykeltıraş Zühtü Müridoğlu tarafından 1933 yılında kurulan bir sanatçı birliğiydi. Grubun “D” ismini seçmesinin sebebi “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti”, “Sanayi Nefise Birliği” ve “Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği”nden sonra Türkiye’de kurulan dördüncü sanatçı birliği olmasıydı. 22 Ocak 1905: Rusya’nın Saint Petersburg şehrinde tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen olay gerçekleşti. Çar II. Nikolay’a dilekçe sunmak üzere Kışlık Saray’a doğru yürüyüşe geçen işçilerin üzerine Çar’ın askerleri ateş açtı. 1000’den fazla kişi öldü, 2000’den fazla kişi de yaralandı. 23 Ocak 1913: İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden 18 Ocak 1927: Lozan Antlaşması ABD parlamentosu tarafından reddedildi. Lozan Antlaşması’nın Sevr’i hükümsüz bırakması ve getirdiği politik bağımsızlık parlamentodakileri çileden çıkarmıştı. ABD Temsilciler Meclisi üyesi yandı. Çırağan Sarayı 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından Saray Mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştı. 1934: “D Grubu” Beyoğlu Halkevi salonunda sergi açtı. “D Grubu” Ressamlar Zeki 19 Ocak 1910: İstanbul’daki Çırağan Sarayı “Nautilius” Amerika’da suya indirildi. 1921: TBMM ilk anayasayı onayladı. 21 Ocak 1924: SSCB lideri Lenin (sol altta) 53 yaşında Moskova’da hayata gözlerini yumdu. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ [email protected] C M Y B C MY B 20 Ocak 1954: Dünyanın ilk nükleer denizaltısı Enver Paşa, Talat Paşa ve Yakup Cemil’in aralarında bulunduğu bir grup Babıâli Baskını’nı gerçekleştirdi. Olay sonunda Sadrazam Kamil Paşa görevinden istifa etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle