26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 17 OCAK 2010 / SAYI 1243 İ Beatles ateşi 50 yıl önce yakıldı DENİZ ÜLKÜTEKİN smimiz Beetles olsun. Rivayet odur ki, daha doğrusu onlarca rivayet içinde en akla yakın ve inanılası rivayet odur ki, Beatles isminin ortaya çıkışı bundan tam 50 yıl önce 1960 Ocak ayında ortaya atılan bu fikirle gerçekleşmiştir. Fikri ortaya atan Stu Sutcliffe’dir. Okul yıllarından beri kadim dostu olan John Lennon’ın kurduğu gruba yeni katılmıştır. İngiltere’nin kuzeyinden Avrupa’ya sonra da tüm dünyaya yayılacak müzik işgaline daha çok vardır. Liverpool’lü yaş ortalaması 17 olan dört genç birkaç ay içinde adayı terk edip denizin diğer tarafındaki başka bir liman şehrinde, Hamburg’da şanslarını deneyeceklerdir. Ve Suttcliffe gelmiş grubun isminin “Böcekler” anlamına gelen “Beetles” olmasını istemektedir. Stu Sutcliffe birçok kaynakta “Beşinci Beatle” olarak adlandırılır. John Lennon’la Liverpool Sanat Okulu’nda başlayan dostluğu Sutcliffe’i muhtemel bir müzik kariyerinin kucağına bırakmıştır. Hem de ne kariyer. Lennon’dan, sahnede idare edebilecek kadar bas çalmayı öğrenir ama çok utangaçtır ve çoğu zaman seyircilere sırtını dönerek çalar. Zaten çevresindekiler onun müzik yerine çok daha başarılı olduğu resme devam etmesi gerektiğini düşünmektedir. Her neyse, idealleri olan dört genci savaştan yenik ayrıldıktan sonra kendini müttefik kuvvetlerin kucağında dansa bırakan Almanya’nın eğlence merkezine yapılacak yolculuktan kimse alıkoyamazdı değil mi? Asıl hikâye Almanya’da başlayacaktır. Sutcliffe’in telkini sonrası Silver Beetles olmuşlardır, birkaç ay içinde gerçekleşen dönüşümle yıllar boyunca dünyaya ezberletecekleri isim ortaya çıkar; “The Beatles.” 1960 Ağustos’unda Hamburg’a gelen dört kafadar kendilerini kentin pek de müstesna olmayan semti St. Pauli’de bulurlar. “Kırmızı Işıklar” olarak da bilinen St. Pauli’de karşılarına rock’n roll çalınan bar Stu Sutcliffe, John Lennon’la ilk fotoğrafını kısacık hayatındaki tek aşkı Astrid Kirscher’e vermemişti. Daha okul yıllarında iki genç çimenlerin üzerinde yatarken fotoğraflanarak “gençlik nereye gidiyor” başlıklı bir habere konu olmuşlardı. Gençlik nereye mi gidiyordu? Önlerindeki on yıl Beatles çılgınlığı olacaktı. Sutcliffe’se o günleri bile göremeyecekti. lar değil striptiz kulüpleri çıkar. Önce Indra Club’da çalmaya başlarlar, uyumak içinse Bambi Kino isimli porno sinemasının kirli odalarını kullanmaktadırlar. Kısa bir süre sonra Indra çevreden gelen şikâyetler üzerine kapanır ve Beatles, Kaiserkeller Gece Kulübü’ne taşınır. kaç ziyaret sonrasında Beatles’la arkadaş, Sutcliffe’le sevgili olacaktır. Dünyaya Beatles tarzı saç kesimi olarak yayılan model de Kirscher’in fikridir. Daha doğrusu Kirscher, Sutcliffe’e saçlarını öne doğru taramasını önerir ardından tüm Beatles üyeleri saçlarını Sutcliffe’inki gibi taramaya başlar. Kirscher’e âşık olan sırf Sutcliffe değildir hayattaki en yakın arkadaşı John Lennon da Alman fotoğrafçıya gönlünü kaptırır. Bu arada Lennon ve Sutcliffe, St. Pauli’de bir sokak kavgasına girerler. Sutcliffe kafasına ağır darbeler alır. Kesin olmamakla birlikte birkaç yıl sonraki ölümü bu darbelere bağlı olarak gerçekleşmiştir. Ekim ayında Beatles Kaiserkeller’den ayrılır ve Top Ten Club’da çalmaya başlar. Artık Bambi Kino’da kalmak zorunda değillerdir. Paul McCartney ve grubun o zamanki davulcusu Pete Best, Bambi Kino’daki eşyalarını almaya gittiklerinde duvara iğnelenmiş bir prezervatif ateşe verirler. Çıkan yangın odada büyük hasar yaratmaz ama işletmeci McCartney ve Best’i kundaklama girişimi iddiasıyla mahkemeye verir. İki genç çalışma izni için yaşı hakkında yalan söyleyen George Harrison’la birlikte tutuklanırlar ve bir süre gözaltında kalırlar. Aralık John Lennon için Liverpool’a dönme zamanıdır. Sutcliffe’se Kirscher’le birlikte Hamburg’da kalır. Lennon tekrar Beatles’la birlikte çalmak için Hamburg’a döndüğünde Sutcliffe ona kararını açıklar; Beatles’ı bırakıp Kirscher’le birlikte Hamburg’da kalacak ve resme geri dönecektir. Kirscher, Beatles’ın ilk profesyonel fotoğraflarını çeken isimdir. Lennon’ın kendisine olan aşkını bilmesine karşın Hamburg’da Sutcliffe’le kalmayı tercih eder. Beatles İngiltere’ye döner, birkaç defa daha Hamburg’a gelirler ama asıl başarıyı Liverpool’daki Cavern Club’da yakalamışlardır. 1962’de Abbey Road’daki ilk albüm kayıtları için stüdyoya girmeden iki ay önce son bir kez daha havaalanına gelirler. Lennon acı haberi havaalanında Kirscher’den alır. Sutcliffe beyin kanaması sonrası hayatını kaybetmiştir. Rivayet odur ki Lennon “In My Life” isimli şarkıyı Sutcliffe için yazmıştır. G BEŞİNCİ BEATLE’IN HAZİN SONU Burası genelde fahişelerin müşteri beklediği ve müşteri kitlesinden farklı görünenler için hayatın pek kolay olmadığı bir yerdir. Hatta Beatles’le birlikte sahne alan Rory Storm&Hurricane isimli grup, kulüp görevlilerinden feci bir dayak yemiştir. Kaiserkeller, Beatles’ın ama özellikle Stu Sutcliffe’in kaderinde önemli rol oynayacaktır. İlerleyen yıllarda Beatles fenomeninin ortaya çıkmasında pay sahibi olacak Klaus Voorman grupla Kaiserkeller’de tanışır ve fotoğrafçı arkadaşı Astrid Kirscher’i İngiliz rock’n roll’u dinlemesi için kulübe davet eder. Astrid Kirscher bir Salih Saka: Kendini ilah gibi hisseden DJ U ŞİRİN GÜVEN lus 29 ve Şamdan gibi pek çok eğlence mekânında DJ’lik yapan Salih Saka iddialı yeni albümü “Gourmet De La Musique”i çıkardı. Kendini Türkiye’nin gurme müziğini yapan ekibin aşçıbaşısı olarak gören Saka, müzikle yemeği birbirine benzetiyor. “Guormet De La Musique”i yemeğe, içkiye eşlik edecek ve keyif verecek bir albüm olarak tanımlayan Saka, insanları eğlendirirken kendisini ‘ilah gibi’ hissettiğini söylüyor. Saka ile albümü, Türkiye’nin gece yaşamı ve eğlence anlayışı üzerine konuştuk. Albümünüze neden “Gourmet De La Musique” adını verdiniz? Kendinizi müziğin gurmesi olarak mı nitelendiriyorsunuz? Türkiye’nin gurme müziğini yapan ekibin başındaki aşçıbaşı olarak görüyorum kendimi daha çok. Benim ekibim çok uzun zamandır birlikte çalıştığım DJ ve müzik adamlarından oluşuyor . Albümünüzün adı “Gourmet De La Musique”. Sizce müzikle yemek arasında nasıl bir bağ var? Bire bir örtüşüyor, yemek yerken nasıl bir akış ve sıralama varsa önce lezzet açıcılar, ardından güzel bir başlangıç, daha sonra ana yemek ve finale doğru harika bir tatlı... Tabii en son da konyak... İşte benim albümümde de aynı şekilde gelişiyor müzik. Çok hafif bir giriş ve gelişme, sonunda da kahve, konyak ve tatlı gibi güzel bir final. Albümün tarzını “easy listening” olarak yorumluyorsunuz. Neden? Sizce rahat ve kolay dinlenilir şarkılar mı bunlar? Aslında evet. Amacım bu tarzda bir albüm yapmaktı. Yani sizi yormadan, üzmeden, çok da “Nedir bu, nasıl yapılmış” diye düşündürmeden dinleyebileceğiniz tarzda bir albüm... Albümdeki şarkıları nasıl seçtiniz? Seçmek tabi ki çok zor oldu. O kadar geniş bir arşive sahip olmak bazen yanında seçme zorluğunu da getiriyor. Sadece 2 ay şarkı seçimi için çalıştım ve sonunda çok uzun zamandır çalmaktan ve dinlemekten zevk aldığım 30 parçayı Hasan Ferit’e liste olarak ulaştırdım. En çok istediğim parçaların lisanslarını alabildik. Şarkıların orijinal hallerinden ne gibi farklılıklar var sizce? Orijinallerinden daha mı iyiler? Evet aslında orijinal hallerinden daha uygun buluyorum onları bu proje için. Ama asıl olan CD’yi koyduğunuzda ilk şarkıdan son şarkıya kadar keyifle dinleyebilecek, iyi vakit geçirecek olmanız. DJ’lik yapmak, insanları eğlendirmek ve onları dans ettirmek size tam olarak neler hissettiriyor? Müzik çalmak, insanların önümde eğlenerek kendilerinden geçtiğini görmek beni müthiş tatmin ediyor. Hatta kendimi bir ilah gibi hissetmemi sağlıyor. DJ’lik müthiş bir duygu... Düşünün yaptığınız işin karşılığını anında aldığınız başka kaç tane meslek var? İyi parçalar çalıp karşınızdakileri coşturur veya kötü bir şey çalıp gecenin anında bitmesini sağlayabilirsiniz. Hemen hemen bütün popüler mekânlarda DJ’lik yaptınız. İstanbul’da gece yaşamı nasıl sizce? Türkler eğlenmeyi biliyor mu? İstanbul gece hayatı bence dünyanın en iyi eğlence şehirleriyle kafa kafaya yarışır, hatta birçoğunu da geride bırakır. Türkler eğlenmeyi tabii ki çok iyi biliyor. Belli bir kesim haricinde Türk halkı genelinde çok rahat ve eğlenceli. İnsanlarımız egolarından arınmış bir şekilde, utanıp sıkılmadan eğlenir. Ama öte yandan zengin eğlence mekânlarında, eğlencenin daha pahalı olduğu yerlerde kimileri daha zor eğleniyor, dans etmeye Stu Sutcliffe Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. ([email protected]) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyur /İstanbul ve göbek atmaya çekiniyor biraz. Belki de bundan dolayı son senelerde açılan birçok mekânın dans pisti yok. Artık insanlar bistro masaların etrafında birbirlerine bakarak içkilerini yudumluyor, etrafı seyrediyor ve eğlendiğini düşünüyor. Yurtdışında nasıl peki eğlence anlayışı? Bizim eğlence anlayışımızla arasında bir fark var mı? Dünyanın birçok ülkesinde gece hayatı ve eğlencesi oranın lisanına ve âdetlerine göre oluşur. Bizde ise her şey merak ve popülerlikle alakalı.Yani başka ülkelerde moda bir mekân konseptinin hemen birçok benzeri peşi sıra açılıyor. Bir anda herkes İtalyan ya da sushi restoranı açabiliyor. Bir kafe işletmecisi olabiliyor. Bence biraz daha seçici olmaya ve herkesin kendi bildiği işi yapmasına özen göstermeliyiz. G Renklendirme: Eylem Zor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle