Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 OCAK 2010 / SAYI 1243 11 Çalışmalarını 20 yıldır Amerika’da sürdüren Mehmet Sander artık Türkiye’de. 19 Ocak’ta gerçekleştireceği atölye ile hem kendini anlatma fırsatı bulacak hem de yeni çalışmaları için zemin hazırlayacak. SELÇUK EREZ Çingeneye hoşgörü anisa’da, Selendi’de Romanların evleri yıkıldı, arabaları yakıldı. Neden? Etnik ayrımcılık değilmiş de yılbaşında çingenenin biri kahvede sigara içmeye kalkmış da ondanmış. Kahvelerimizde sudan nedenlerle her gün kavga çıkar ama sonunda taraflardan birinin sülalesini toplayıp o kentten göç etmesi gerekmez. Kahvede olanlar, farklı olana hoşgörü eksikliğinden kaynaklanmamışsa Selendili Çingeneler, Gördes’e vardıklarında neden istenmediler? Ya bu hafta Burhaniye’de Roman mahallesinde bir arabadan gelen yüksek ses nedeniyle niçin tüfekler patladı? Hoşgörüsüzlük sadece Çingeneye mi? Edirne’de ne oldu? Broşür dağıttığından gözaltına alınmış arkadaşlarını açıklama yaparak desteklemek için gelen gruba karşı linç girişimi! Bütün bunlar, çok ciddi bir sorunun varlığını yansıtıyor: Hoşgörü henüz buralara gelmemiş! “Etnik ayrımcılık değildi!”, “Açıklamacıların örgütleri yasadışıydı!” diyerek gerçeği örtbas edersek, daha uzun yıllar bizden azıcık farklı olana sadece horgörü sergileriz. Hani biz yeryüzünün en hoşgörülüsüydük? Değişik olana böyle tahammülsüzlükle Kürt Açılımını nasıl gerçekleştireceğiz? Kürt M Alışıldık algıları kırmanın peşinde ZUHAL AYTOLUN ehmet Sander, çağdaş dans eğitiminin ardından dünyanın pek çok yerinde kazandığı başarılarla modern dans alanında adını duyurmuş bir isim. Dansında da yazdığı manifestoyu uyguluyor, algıları kırıyor, alışıldık düzeni yeniden yapılandırıyor. Daralttığı mekânda açılarla ilişkiyi bozarak bir alan sağlayan ve bu alanı kâğıt kadar ince metal plaka mikrofonlarla kaplayan Sander’in kullandığı tek ses, platforma çarptığında yurtdaşlarımızda da aynı eksik bulunduğuna göre nereye varır bu işin sonu? Hoşgörünün bulunmadığı yerde demokrasi yaşar mı? Dünyasallaşma çağında, yabancı turistten gelir umduğumuz bir zamanda bu çapta hoşgörü eksikliğine kim çare düşünecek? İnsanca davranmayı kim öğretecekti çocuklarımıza? Okullarımızda bu kadar ahlak ve din dersi okutulduğu halde, camilerimizin alamayacağı sayıda vaiz ve imam bulunduğu halde bu çapta hoşgörüsüzlük neden? Ne yapmalı? Aile ortamında, okullarda ve camilerde her fırsatta bizden farklı olana da saygı duymanın gerektiği anlatılmalı. Bu olabilir mi? Evet! Bu gerçekleşinceye kadar? Oynadıkları rollerle halkımıza örnek olmaları gereken siyasal liderler kendilerinden farklı düşünene, farklı partiden, dinden, mezhepten olana saygı ve hoşgörü sergilemeye başlamalılar. Peki, bu olabilir mi? Bugüne kadar söylediklerine ve yaptıklarına bakıp ümit beslemek pek güç: Galiba biz önce bunları eğitmeliyiz! G selcukerez@gmail.com M çıkan ses. Müziği asla kabul etmiyor, hatta dansın düşmanı olarak görüyor. Sander için süre ve mekân çok önemli. Çünkü dansını mimari ve fizikle bağdaştırıyor. Varılan noktadan ziyade yolu önemsiyor. O, yoldaki değişimlerden besleniyor. Yaşamında da kabul ettiği felsefe bu. Türkiye’de ilk kez 1996 yılında AKM’de gösteri yapan Sander’in 19 Ocak’ta Tiyatro Maan Performans Sahnesi’nde Tek Mekân, İç Mekân, Geniş Açı Mekân, Kontrollü Mekân/Sonsuz Mekân, Direk, Sert Tahta isimli çalışmaları gösterilecek. Ayrıca Sander, 1990 yılında yazdığı En uzun çalışmanız 8 dakika. Süreyle derdiniz nedir? Yaşadığımız devirde konsantrasyon eşiği çok düşük. Devasa bir mekânda uzun sürelerde anlatmaktansa her salisesini kurgulayarak gösteriyi kısa sürede sunmayı tercih ediyorum. Mekân da aynı derecede önemli. İki metreden 45 derece yatay düşen bir bedeni seyirci kaçıramıyor. Müzikle ilişkiniz? Müzik ruhun gıdası, kabul ediyorum. Ancak müzik dansın düşmanı. Her konserde dansçı var mı ya da resim galerisinde dansçıları görüyor musunuz? Bu bir alışkanlık. Resme bakarken müziğe ya da dansa ihtiyaç duymuyorsunuz. Her sanat dalı kendi kendine ayakta kalabiliyor. Dans da kalabilir. Başka bir boyut verebilme derdindeyim. Peki nedir arayışınız? Yeni bir dünya yaratmak adına yapılmışı bozmanın peşinde koşuyorum. Bu yüzden de insan vücudunu yeni mekânlara koyuyorum. Kadın erkek ayrımına da karşıyım. Ekipteki herkes her hareketi yapabilmeli. Yeter ki zihinsel olarak hazır olsun. Hayatta da dansta da risk alma taraftarıyım. Türkiye’ye gelmek bir risk mi? Bence hayatın sırrı tamamen iç dengeyi oturtmakta yatıyor. Onu oturtamazsanız nereye giderseniz gidin, yapamazsınız. Benim iç dengem taş gibi. O yüzden burada da bildiğimi yapacağım. 20 yaşında sıfırdan gittim Amerika’ya ve hâlâ aynı ruhu taşıyorum. Avrupa’da kültür başkenti etkinliklerine davetli olarak katıldınız. Peki ya İstanbul? Telefonum hiç çalmadı. Önemli de değil. Amerika’da destek almadan yürüttüm çalışmalarımı. Yine yaparım. G manifestosunu okuyarak analiz yapacak. Çalışmalarını 20 yıldır Amerika’da sürdüren ve üç yıldır Türkiye’de olan Sander için bu atölye çalışması bir anlamda Türkiye’ye dönüşü simgeliyor. 1996’da AKM’deki gösterinizin ardından ilk defa İstanbul’da seyirciyle buluşuyorsunuz. 19 Ocak benim için o yüzden çok önemli. 1987 yılından 2006’ya kadar Amerika’daydım. Türkiye’de ise 1996 yılında bir gösteri yapabilmiştim. Amerika’da sanata verilen çok fazla fon olmadığı için bugüne kadar Hollanda, Danimarka, İsviçre gibi ülkelerde çalışmalarımızı sergiledik. Türkiye’ye ise gelemedik. AKM gösterisinin üzerinden çok zaman geçti. 19 Ocak bir anlamda eve dönüş benim için. Çalışmalarınızda mekân kullanımı önemli bir yerde. Dansınızı hangi alanlarla bağdaştırıyorsunuz? Benim eserimin konusu kendisidir. Saf ve pürüzsüz haliyle sunuyorum. Benim için dansla en alakalı alan mimari ve fizik. Evde, işte, araçta bir mekânın içindeyiz. Hatta öldüğümüzde bile tabuta giriyoruz. O yüzden mekân çok önemli. İkinci ve en alakalı alan da fizik kanunları. Hareket ve yaptığımız her aksiyon yer çekimiyle alakalı. Yaşarken de dansta da. klasik Newton kanunlarının bir demonstrasyonunu yapıyorum dansımda. Bunu “şiddetin dansı” olarak tanımlayan da var, “dansın kamikazesi” “dansın teröristi” diyen de. Siz nasıl tanımlıyorsunuz dansınızı? İnsan vücudu, mekân ve fizik kanunları. Bu bir hayatta kalma mücadelesi. Peki önümüzdeki süreçte dansınızı sergileyecek misiniz? Burada da bir grup kurma yolundayım. Ben Darwinciyim. Doğal seleksiyona inanıyorum. O yüzden seçmeler bana göre değil. Bir süre beraber çalışıyoruz, devamı gelirse ekibe katılıyor. Altı kişiye ulaştığımızda ekip tamamlanmış olacak. Bu yıl sonuna kadar bir eser ortaya koymak istiyorum. G Espirisentır Misafir şair Bilimadamları araştırıyor: Yürürken mi daha çok ıslanır insan, koşarken mi? Bence, kaçarken. *** Deniz suyuyla doldur avucunu tut dolunaya, öyle kal. Bebek gibi çıkarsın sabaha. *** Bazan karıştırıyorum: Şiir mi yazıyorum telesekreterlere mesaj mı bırakıyorum? Süreyya Berfe (Toplu Şiirler) Müzik dansın düşmanı Off the record Amerikalıların üçte biri uzaylıların dünyaya geldiğine inanıyor.. Go home! Top us Top, kalenin dışında kendi başına bir şeydir. Sahibinin sesi # Düne yetişemezsen yarından kaçamazsın. # Çoğu insanların yaptığı gibi yap ki az kişi seni yuhalasın. Petşop Hava durumu Az paralı.. sağanak zamlı.. çok umutlu... Mekân ve zamana karşı bir hayat... R essam bir anne, şair bir baba ve tiyatrocu bir dayıyla aynı evde büyümüş Sander. O yüzden de sanat hep bir kültür olarak hayatında bulunmuş. 4 yaşında okumaya başlamış. Dans ise içgüdüsel olarak içinde yeşermeye başlamış Sander’in. Geyvan McMillen’la çalışmaya başladıktan sonra da İstanbul’da gösterilere çıkmış. Dönüm noktası ise Merce Cunningham. Henüz 20 yaşındayken Amerika’ya giden Sander, Londra Çağdaş Dans Okulu, California Eyalet Üniversitesi (Long Beach), Harvard Üniversitesi ve Amerikan Dans Festivali’nde sürdürmüş eğitimini. 1996’da da kendi grubunu kurmuş. Amerika ve Avrupa’da çalışmalarını sahneleyen Sander’in “İç Mekân” adını verdiği çalışma, Amerika’nın önemli dans topluluklarından Joofrey Ballet tarafından Kennedy Center ve Smithsonian Enstitüsü olmak üzere birçok sahnede sergilendi ve bugüne kadar toplululuğun repertuvarındaki en çok istek alan eser olma başarısını gösterdi. Üç yıldır Türkiye’de Sander. Önümüzdeki süreçte de yeni çalışmalarıyla izleyiciyle buluşacak. G Türkiye bunları konuşuyor G Dinleniyorum G Dinleniyorsun G Dinleniyor G Dinleniyoruz G Dinleniyorsunuz Az yontulmuş taşlar cazip fiyatlarla satılıktır. Misafir çizer: İsmet Lokman G Dinleniyorlar C M Y B C MY B Heykel tıraştan