18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 17 OCAK 2010 / SAYI 1243 Markalar Türkiye’yi istila etti Türkiye’nin önde gelen modacılarından Atıl Kutoğlu, 20 yıldır yurtdışında sürdürüyor çalışmalarını. Mağazalarda kendine ait bölümde ürünlerini satışa sunan modacı, ilk mağazasını Nişantaşı’nda açtı. Çünkü yabancı markaların Türk pazarındaki hâkimiyetine tepkili. Bu markaların istilasına karşı Türk tekstilinin kendisini koruması gerektiğini vurguluyor. Fotoğraf: VEDAT ARIK Moda bir sanat Siz modayı nasıl tanımlıyorsunuz? Moda benim için her şeyden önce bir sanat, yaratı. Güzel yanı ise endüstriyle birleşmiş olması. İnsanlardan soyut değil, günlük hayatın bir parçası olmuş. Bugün Fransa’nın en büyük geliri lüks ve moda sektöründen geliyor. Türkiye de umarım bunu yakalar. Çünkü kültürel geçmişi ve zengin mozaiğine bunu yakıştırıyorum. Son yıllarda Türkiye’deki moda algısını nasıl görüyorsunuz? Sektelere uğrayarak ilerliyor. Daha bilinçli, akılcı politikalarla, kendimizi koruyarak dış pazarlara açılmamız lazım. Türk halkı modaya yatkın ve son derece de duyarlı. Özellikle genç nesil çok atak ve bilinçli. Özgünlüğe dikkat ediliyor mu? Özgünlük yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Trendleri takip ediyoruz. Ama bu da bir süreç. Olgunluk evresine geçişteyiz. Amerika’da da durum aynı. Modayı çok iyi sindirmiş insanlar olduğu gibi giyim tarzının esiri olanlar da var. G Baleden modaya K utoğlu’nun modayla bağı neredeyse çocuk yaşlardayken kurulmuş. Ancak bale de vazgeçilmeziymiş çocukluğunun. Ailesi vazgeçirmeseydi belki de balet olacaktı Kutoğlu. Gerçi “İyi de olmuş vazgeçirmeleri, modacı oldum” diyor. Alman Lisesi’nde öğrenim hayatı, ardından Almanya, Amerika, Norveç ve burslu eğitimler. Hep bir ayağı yurtdışında olmuş. Lisede yaptığı çizimleri arkadaşları yakınlarına götürmüş o yıllarda. Bir gün okulda koleksiyon sunmak istemiş, okul müdürü kabul etmiş ve ilk defilesini Alman Lisesi’nde yapmış Kutoğlu. Ardından da üç yıl boyunca süren bu defileler okulun bir daveti olarak kalmış hafızalarda. Vitali Hakko’nun staja alması, peşinden koştuğu Viyana Belediye Başkanı’nın desteğiyle ilk profesyonel defilesini gerçekleştirmesi tutkusunu hayata geçirmesi için ilk kapıları açmış. “Tek başıma kaldığım zamanlar da oldu ama ben bu tutkumdan hiçbir zaman vazgeçmedim” diyor. Şimdilerde adından övgüyle söz ediliyor, önemli moda haftalarında koleksiyonları sergileniyor. Avusturya eski dışişleri bakanı Ursula Plassnik, Prenses Francesca von Habsburg, Molly Sims, Lauren Bush, Padma Lakşimi, Catherina Zeta Jones ile Türkiye’den Çiğdem Simavi, Nevbahar Koç, Demet ve Arzu Sabancı, Feryal Gülman gibi isimler onu tercih ediyor. O da defilelerinde Naomi Campbell ve Carolina Korkova’dan vazgeçmiyor. Önümüzdeki süreçte Atıl Kutoğlu Men markasını da yaratacak olan modacı, 2010’da yeni bir proje ile de gündeme gelecek. 20 moda okulundan öğrencilerle bir proje gerçekleştirerek, büyük bir defileye imzasını atacak. G ZUHAL AYTOLUN tıl Kutoğlu, moda konusunda Türkiye’nin Batı’ya dönük yüzlerinden biri. Türkiye’den ve bu toprakların kültüründen ilham alıyor, tasarımlarını uluslararası bir buluşmaya çeviriyor. Desenlerinde ve işlemelerinde mutlaka yerel tatlara yer veren modacı, modern, kullanışlı ve güncel çizgileri tercih ediyor. Zaten onu uluslararası platformda farklı kılan da bu otantik esinlenmeler. Kutoğlu’nun tasarımları dünyada 20 ülkede butiklerde ve mağazalarda satışta. Bir yıl önce İstanbul Nişantaşı’nda mağaza açan Kutoğlu'nun hedefi, önümüzdeki dönemde New York, Münih ve Londra’da da bir yer açmak. 2010 yılının ikinci yarısında da Avusturya Kültür Bakanlığı işbirliğiyle 20 moda okuluyla bir proje gerçekleştirecek. Kutoğlu’nun belirleyeceği temalar doğrultusunda öğrencilerin yapacağı tasarımlar, Viyana’da A büyük bir defileyle sunulacak. Bu defileyle hedeflenen, toplumdaki farklılıkların avantaj olduğunu vurgulayabilmek. 20 yıldır Viyana’da ve New York’ta yaşayan Kutoğlu’nu İstanbul’dayken yakaladık. Hem moda macerasını konuştuk hem de 2010’a bir bakış attık. Beslendiğiniz kaynak bu topraklarken ilk atölyenizi Viyana'da kuruyorsunuz. Türkiye de sizi yurtdışından tanıyor. Neden böyle bir güzergâh tercih ettiniz? Türkiye’yi yurtdışında tanıtma gibi bir tutkum vardı. Bunu orada yakalayabildim. İnsanların “Sen Türk olamazsın” demesine çok şaşırıyordum. Kendi tutkum olan modayla Türk kültürünü orada tanıtabilmek bana bir doyum veriyordu. Onun için dönmeyi düşünmedim bile. Nişantaşı’nda mağaza açtınız. Neden bu kadar geç? Baktım ki yabancı markalar köşeleri kaplıyor. Gecikmeden açmak istedim. Aslında ilk mağazam bu rası. Yurtdışında da çeşitli mağazalarda “corner” olarak yer alıyordu Atıl Kutoğlu markası. Beş yıldır da Beymen temsil ediyordu. Mağaza açma fırsatı bulamamıştım. New York ve Londra’da da mağaza açmayı planlıyorum. Yabancı markaların Türkiye pazarına girişi nasıl bir gelişme sizce? Artık sınırlar kalkıyor. Ekonomik olarak kim daha güçlüyse, dünyanın her yerine şube açıyor. Beni rahatsız eden, bu modernleşme sürecinde yabancı markaların Türkiye’deki istilası. Çünkü Türkiye, tekstili ile iddialı olan ve bunu yeni bir platforma taşıyabilecek bir ülke. Tabii ki bu bir rekabet piyasası. Ancak Türkiye’nin yabancı marka seline boğulması karşısında kendini koruması gerekiyor. Bu markaların Berlin’de, Madrid’de, Viyana’da olmadığı kadar çok şubeleri var İstanbul’da. Bizim alım gücümüzden daha düşük olduklarını sanmıyorum. G 2010 ilkbaharında canlı ve sıcak renkler bizi bekliyor 2010’a bir bakış atarsak, renk ve giyim konusunda neler bekliyor bizi? 2010 ilkbaharında canlı ve sıcak renkler bizi bekliyor. Lacivert, farklı denizci tonları, gelincik kırmızısı, kahverengi, karamel tonları, bakır, metalikler, açık eflatun, bej, beyaz renkler yer alıyor genelde. Yeşil ve mavi arasında gidip gelen tonlar, nefti, haki gibi bir renk paleti bizi bekliyor. Peki ya kumaşlar? Benim çalışmayı sevdiğim malzemeler şimdilerde doruk dönemlerini yaşıyor. İlkbahar için incecik deri pardösüler, napa deri kıyafetler, ipekliler çok ön planda. Gerek bluz gerek elbise olarak saten de ön planda. Osmanlı tarzını andıran brokar kumaşlar, bu bahar hem gündüz hem gece giyilecek kıyafetlere yansıyor. İşlemeler, payetler, taşlar çok tercih ediliyor. Biraz tezatların bir arada olduğu bir dönemi yaşayacağız. Bir yanda Audrey Hepburn şıklığı, diğer yanda yırtık, delikli, bantlı bir akım var. 2010 modası tüm bu buluşmalardan oluşuyor. G H&M’ye tasarımcı dokunuşu sürüyor SİNEM DÖNMEZ H&M dünyanın en çok tanınan markası. 33 ülkede yer alan H&M’nin Türkiye’ye ha geldi ha gelecek haberleri durmadan gündemimizi meşgul etse de dünyanın en önemli tasarımcılarıyla yaptığı işbirlikleri de hem H&M’yi, hem kadınları hem de tasarımcıları mutlu ediyor. Gerçi Christian Louboutin, Marka Konferansı’nın basın toplantısında kendisine sorulan “H&M sizden ayakkabı tasarlamanızı istese tasarlar mıydınız?” sorusuna “Asla” diye yanıt verse de (kendisi ayakkabılarının pahalı olması gerektiğini savunuyor çünkü) bugüne dek Jimmy Choo gibi bir dünya ayakkabı devi hiç de gocunmadan tasarım yaptı H&M için. 60’la 200 dolar arasında değişen bir fiyat aralığıyla hem de. Kendisinin en ucuzu 500 dolar olan ayakkabılarına rağmen. Son olarak Sonia Rykiel’in H&M için tasarladığı iç çamaşırları bu sıralar moda gündeminde. H&M’ye bu işbirlikleri hakkında neler düşündüklerini sorduk, müşterilerini bu işbirlikleriyle şaşırtmak istediklerini belirtiyorlar. Bunun yanında H&M’nin anlayışını da güçlendirmek; “moda ve kalite en iyi fiyatta olabilir, tasarımın fiyatla ilgili yok.” Aartık yılan hikayesine dönen Türkiye’ye gelişleri sorusuna eski sözlerini tekrarlayarak yanıt verdiler: Türkiye çok ilginç bir pazar ancak somut bir planımız yok... H&M bugüne dek toplam 7 başarılı tasarımcıyla işbirliğine imza attı. 2004’te Karl Lagerfeld’le başlayan işbirlikleri; 2005’te Stella McCartney, 2006’da Viktor & Rolf, 2007’de Roberto Cavalli ve sonbahar 2008’de de Comme des Garçons markasının tasarımcısı Rei Kawakubo, 2009’da ayakkabı ve çanta tasarımcısı Jimmy Choo ve son olarak 2009 yazında İngiliz tasarımcı Matthew Williamson’ınla bitmişti. Bu kampanyaların en çok ses getireni koleksiyondaki tüm ürünleri satılan Jimmy Choo’nun tasarladığı ayakkabı, çanta ve giysileriydi. Jimmy Choo’nun koleksiyonunun tamamen bitmesi de normalde Jimmy Choo’dan alışveriş yapabilen moda elitlerinin de H&M işbirliklerine ilgi gösterdiğine işaretti. H&M yetkilileri Sonia Rykiel’le çalışmalarının sadece iç çamaşırıyla sınırlı kalmayacağı bilgisini de verdi. Önümüzdeki sezonda Sonia Rykiel, H&M için bir hırka koleksiyonuna da imza atacak. Gelelim, tüm H&M mağazalarında yer alacak olan Fransız tasarımcı Sonia Rykiel’in iç çamaşırı koleksiyonuna... Paris’te Palais Royal’de tanıtımı yapılan koleksiyonda 50’li yılları yansıtan ipek iç çamaşırları en çok dikkat çekenlerden. Koleksiyon iç çamaşırının yanı sıra gece giyimi ve aksesuvarlarla da desteklenmiş. İkiye ayrılan koleksiyonda siyahlar gece giyimi ve aksesuvarları içerirken, bej ve gül rengi tonları 50’li yılların tarzında. İç çamaşırına da gece giyimine de farklı bir yorum getirmiş Rykiel. Ceketler, etekler var gece evde giymek için Jimmy Choo’nun H&M için tasarladığı ayakkabı, çanta ve giyim koleksiyonunun tamamı bütün ülkelerde tükendi. koleksiyonda. Malzemeleri şifon, kadife ve ipek. Şık bluzlar, şifon ceketler, kadife etekler de var. Siyah sutyen ve jartiyer çoraplar koleksiyonun seksapelini gözler önüne sererken, gül rengindeki iç çamaşırları Fransız zarafetini yansıtıyor. Bu kışın gözde trendlerinden iç çamaşırını dışarıda giymek, bu koleksiyondaki iç çamaşırlarıyla uygulanabilecek. Rihanna ve Madonna gibi Hollywood ünlülerinde gördüğümüz konik biçimdeki sutyenler de Rykiel’in koleksiyonuyla geri dönüşünü yapmış. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle