Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Gözleriyle fotoğrafı delen kadınları çekmek istiyorum... Nihat Odabaşı kendini iletişim fotoğrafçısı olarak tanımlıyor. Ona göre işi, sermayeyi ve emeği görselleştirmek. Estetik ve sanatsal kaygıları bu yüzden ikinci planda. Fotoğraflarındaki kadınlar güzel olsa da pek gülmüyor. Nedeni yaşadıkları. Zaten hayatında da sessiz kadınları sevmiyor, baskın güçlü olanlara hayranlık duyuyor. Kendinden emin görünse de tedirgin ve çekingen. Geçmişiyle şimdi arasında çarpışıyor. YAPTIĞIMA ÇOK İNANMAM Yıldız Kenter, Filiz Akın ve Lale Belkıs’la çalışmak istiyorum... Çalıştığınız isimler arasında dünyaca ünlü modeller ve sanatçılar var. Genelde gerginim diyorsunuz fakat kimlerle çalışmak keyifliydi? Bazıları canımı yaktı, hiç keyif almadım. Elbette bunda benim de payımın olması olası. Elizabeth Hurley ile çok yakınım. Şu an annem rahatsız ve hastanede yatıyor. Hurley sürekli arar ve durumunu sorar, dua ettiğini söyler. Değişik bir dostluğumuz var. Heidi Klum da çok keyifliydi. Sonra Gülben Ergen, Nil Karaibrahimgil de huzurlu ve neşelidir. Gülşen’le de çekimlerde epey eğlendik. “Şunu da çeksem” dediğiniz kim var? Bir kitap projesi düşünüyorum ve orada Yeşilçam’ın yıldızlarını çekmeyi çok istiyorum. Yıldız Kenter, Lale Belkıs, Filiz Akın... G ALİ DENİZ USLU F Erkekleri de güzel çekerim Adınız daha çok güzel kadın fotoğrafları ile anılıyor. Bu kalıp sizi sıkıyor mu? “Kadınları en güzel çeken adam”, “her kadının bir Nihat Odabaşı fotoğrafı olmalı” sloganları uçuşuyor ama ben erkekleri de çok güzel çekiyorum. Yalnızca kadın fotoğrafları daha göze hitap ediyor. Nasıl kadınları seversiniz peki? Ben sessiz kadınları sevmem. Güçlü ve baskın kadınları severim. Belki de bu yüzden kadınları daha görünür çekiyorum. Gözleriyle fotoğrafı delen kadınları istiyorum. Benim kadınlarım daha erkeksi, çok narin ve kırılgan kadınlar çeken biri değilim. Beş ablanız ve güçlü bir anne figürünüzün olması buna neden olabilir mi? Elbette, Urfa’nın kadınları onlar. Zaten hayatıma giren kadınlar da hep öyle oldu. Beni ben yaptılar. Demiştim ya annem şu an hastanede yatıyor ama dudağında kırmızı rujuyla hâlâ bakımlı ve güçlü, direniyor. Gülümseyen çok az kadın fotoğrafınız var. Bunun nedeni de geçmişim. G otoğrafçı Nihat Odabaşı Urfalı, bir aşiret reisinin oğlu. Vurularak öldürülen ağabeyinin acısı yüzünden memleketi Urfa’yla zor bir ilişkisi var. Ne onla ne de onsuz olabiliyor. Yaşadıklarıyla yüzleşmenin kavşağında sanatının da değişime tetikte olduğunu düşünüyor. Ama İstanbul’da ünlü bir fotoğrafçı olmanın çelişkisiyle yaşamaya alışmış. Hem İstanbul onu anılarından koruyor, gizliyor. Acı eşiği ise düşük, bağlanmakla problemini çözemediğinin farkında. Ne iyiyi, ne de kötüyü unutuyor. Hayatının ölçütü kendi yaptıkları. Şimdi kendini yakın zamanda çekmek istediği filmi için hazırlıyor. Herkesin aklında bir Nihat Odabaşı var; reklam fotoğrafçısı, ticari fotoğrafçı, pazarlama iletişimin dâhi gözü, kadınları en güzel çeken adam, aşiret reisinin oğlu, Urfalı... Hangisi sizin için daha gerçek? Hepsi de hiçbiri de! Çünkü bukalemun gibi değişmek bu işin özünde var. Hepsinde baskınım, güçlüyüm, bir o kadar tedirgin ve çekingenim. Cümlelerim nokta ile değil soru işaretleri ile biter. Hem sanırım acabalar hayatın kendisi benim için. Çünkü hep daha iyisi olmak zorunda. Bu obsesiflik yorucu ama kendimi deşerek huzur buluyorum ya da günü kurtarıyorum. Bu bir mizaç meselesi. Mesleğimde de ilişkilerimde de bu böyle. Demek istediğim iş halim, ev halim yok benim. Eviniz ofisiniz o yüzden. Kesinlikle. Farklı hallerim yok, şeffafım. Fotoğrafa tesadüfen başladığınızı söylüyordunuz. Şimdi hep planlı ve kurgulu çalışıyorsunuz. Nedir derdiniz? Hayatı yakalamak daha başka, daha keyifli, belki de daha gerçek. Yine de benim işimde de sürprizler ve anı yakalamanın tadı var. Önce kurguyu zihnimde döşüyorum. Ne de olsa bu işin ticari boyutu var. Ben kendi Bu cadı kazanındaki rekabet sizi yormuyor mu, nasıl başa çıkıyorsunuz? Yoruyor ama besliyor. Dikkatli ve ayrıntılı düşünmemi sağlıyor. Güzel kadınlar, güzel adamlar, para pul şöhret renkli geliyor dışarıdan ama bu büyük bir endüstrinin dişlilerinden biri. Tüketimi arttırarak üretimi arttırmak gibi bir misyona hizmet ediyoruz. Hatta sermayeyi ve emeği görselleştiriyoruz. Yanlış yaptığımızda da bedelini ağır ödüyoruz. Çekimlerde sizi en çok ne rahatsız ediyor? İyi bir kareyi makineye hapis edebilmek beni geriyor. Her zaman istediğini yapamazsın. Kimi zaman yeteneğin, bedenin ve psikolojin bunu sana vermiyor. Ben genelde gergin ve sinirli oluyorum. İyi iş çıkarınca da kısa bir mutluluk yaşıyorum, sonra yine huzursuzluk geliyor. Kaygılıyım da dediniz. Marazdan da besleniyorsunuz sanırım? Yaptığıma çok inanmam, kaygılarım beni sarar. Haz alarak çekim yaptığımı pek hatırlamıyorum. Artistik durumlara yakıştırılan davranış kalıpları vardır. Mesela gecenin bir yarısı beste yapmak, ilham perilerinin gelmesi falan... İnsanlar yaşam tarzlarına imkân ve koşul sağlayan meslekleri yapmak isterler. Benimki de böyle. Sistemli, kendini hırpalamadan bu işi yapanlar da yok değil tabii. G Nihat Odabaşı, fotoğraflarının tüketicilerin seçimini yönlendirdiği görüşünde. kaygılarım, estetik anlayışım için çekmiyorum. Çünkü iletişimin parçasıyım, iletişim fotoğrafçısıyım. Müşterinin derdini hedef kitleye en iyi anlatmanın peşindeyim. Estetik ve yaratıcılık mesajdan sonra geliyor. “Ben buradayım” diyebilmeli, ötekilerin arasından sıyrılmalı yaptıklarım. Seçimi yönlendirmek benim işim. Söyleşimizi yaparken sigaranızı elinizden düşürmediniz, sürekli bırakmak istediğinizi söylemenize rağmen. Sigarayı bırakamıyorum. Bağımlılıklarımdan kurtulabilen biri değilim. Yani hayattada? Aynı! Acı eşiğim de düşük hayatımda. Kolay bağlanamam, bağlandığım zaman da bırakamam. Acı duysam da devam ediyorum. Unutmakta başarılı mısınız? Unutmam, gömüp saklarım. Yüzeye yakındır, gözüme çarpar hep. İyiyi de kötüyü de tutarım içimde. Kötülüğe kötülükle karşılık vermekten korkarım. Hayat, başkasının bana yaptıklarıyla değil, benim başkalarına yaptıklarımla yürüyor. Kin, nefret ve intikam bende de yoğun ama onları köreltmeye çalışıyorum. Kanımdan uzak tutmak istiyorum. Reklam fotoğrafçılığından sıkıldığınız olmuyor mu? Aslında yol ayrımındayım. Fotoğrafımın tavrını değiştirmek istiyorum, film çekmek gibi bir derdim var. Yani siparişlerden kendi istediklerimi tam yapamıyorum. Hadi çıkalım çekelim desem? Tam ne istediğimi bilsem şu an burada olmayız zaten. 40 yıl var arkamda, yüzleşemediklerim çok. Barışmam ve kaldırabilecek miyim ona bakmam gerekli. Bu da fotoğrafıma yön verecek. İstanbul bir Eldorado ama Urfa da öbür yanda. Bu iki uçurum şehrinde nasıl dengede kalabiliyorsunuz? Urfa gizli bir cennet ama acılarım çok taze. Babamın, vurulan ağabeyimin mezarı orada. Zaten bu iki şehrin çelişkisi ya da kesişmesi beni buraya getirdi. Bir yanda aşiret reisinin oğlu, diğer yanda İstanbullu ünlü bir fotoğrafçı. En son gittiğimde ağır geldi biraz Urfa. Buruk hüzünlü Urfa, hem gitmek istediğim, gittiğimde kalamadığım bana dar gelen şehrim... İstanbul’da kalabalığa karışmak ve kaybolmak daha kolay. İstanbul hem ruhum hem de bu iş için bir sığınak. Kendinden çıkıp başka şeyler yaratıyorsun. Fotoğraf da beni topraklıyor ve dengeli olmamı sağlıyor. Bir de photoshop tartışması var. Siz bunun neresinde duruyorsunuz? Fotoğraflara müdahale etmekten hiç rahatsız değilim, eleştirileri de anlamıyorum. Fotoğraf senin yapmak istediğin, hayal ettiğindir. Yani Matrix gibi bir film yapıyorsunuz, sonra da doğal değil diyorsunuz. Var mı böyle bir şey. Yıldız Savaşları’nda tüm gemilerin oyuncak, her şeyin bilgisayarla yapılıyor olması onun değerini düşürüyor mu? Burada fikrin kalitesi ve elin hamuru belirleyicidir. Yol ayrımındayım demiştiniz. Yakın zamanda farklı bir yerlerde görebilecek miyiz sizi? Şubatta yayımlanacak bir televizyon programım var. Figen Batur ile dünyayı gezip, gözümüzden hikâyeler anlatacağız. Reklam filmleri de çekeceğim, sinema filmi yapabilmek için gerekli tecrübeyi de bu şekilde kazanmaya çalışıyorum. G C M Y B C MY B