26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 ARALIK 2009 / SAYI 1238 3 İran medeniyetleri İstanbul’da ZUHAL AYTOLUN “On bin yıllık İran Medeniyeti ve İki bin Yıllık Ortak Miras” sergisi, Türkiye’de İran medeniyetine ait daha önce hiç sergilenmemiş koleksiyonları gün yüzüne çıkarıyor. İran ve Türkiye arasındaki diplomatik ve kültürel ilişkileri belgeleyen baş yapıtların da yer aldığı sergi ile Türkiye ve İran arasındaki ilişkileri sadece siyasi açıdan değil, ekonomik ve kültürel bağlamda da görmek mümkün. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile İran İslam Cumhuriyeti Kültürel Miras, El Sanatları, Turizm Kurumu ve İran Ulusal Müzesi Genel Müdürlüğü’nün işbirliğiyle hazırlanan serginin açılış toplantısında konuşma yapan Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı İlber Ortaylı’nın da söylediği gibi serginin İran dışında bir ülkeye taşınmasının zorluğu büyük. Şimdiye dek eserlerin yurtdışına çıkmasına sıcak yaklaşmayan İranlılar da büyük destek veriyor sergiye. İran Ulusal Müzesi ile Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Askeri Müze, Sadberk Hanım Müzesi ve Millet Yazma Eserler Kütüphanesi koleksiyonlarına ait seçkin eserlerle İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası olarak iki bölüm halinde düzenlenen sergi, İran coğrafyasında varlık gösteren geçmiş medeniyetlerin çivi yazılı tabletlerinden hat örneklerine, minyatür ve el yazmalarına, pişmiş toprak kaplarından çiniye, heykellerden tekstil, sikke, maden ve ahşap eserlere kadar 295 eseri içeriyor. “İran’da Prehistorik Dönem” başlığı altında başlıyorsunuz sergiyi gezmeye. M.Ö 3. bin yıla ait boyalı pişmiş toprak küp, kilden kadın ve erkek heykeli, hayvan biçimli törensel içki kabı, insan figürlü Elami öncesi yazılı gümüş kaplar ile M.Ö 2. bin yılın başlarına ait hayvan formlu dekoratif parçalar, M.Ö 1. bin yılın başlarına ait pişmiş toprak insan heykeli, ile altın plaka, pota, kolye ve mask görmek mümkün. “İran’da Yazının Ortaya Çıkışı” başlıklı bölüme geldiğinizde ise önemli eserler karşılıyor. Elam ve Ahameniş İmparatorluğu’na ait yazı ve kitabelerin bulunduğu bölümde yazılı kil tablet, Kral Şilbak İnşuşinak’ın isminin yazılı olduğu pişmiş toprak tuğla ve kabartma Babili, Farsi ve Elami yazılı sütun kaidesi parçası da ilgi çeken parçalar arasında. Topkapı Sarayı Müzesi, 2009 Türkiyeİran Kültür Yılı etkinlikleri kapsamında “On bin Yıllık İran Medeniyeti ve İki bin Yıllık Ortak Miras” konulu sergiye ev sahipliği yapıyor. Dünyada ilk kez sergilenecek olan kil erkek heykeli ŞahdadKirman. Sergide önemli bir eser grubunu da İran’ın batısındaki Luristan bölgesine ait, formları, bezemeleri ve yapım teknikleriyle çeşitlik gösteren bronz eserler oluşturuyor. İran’ın en önemli medeniyetlerinden Sasaniler’in maden eserleri de sergide yer alıyor. İlhanlılar dönemine ait Kuranıkerim ve Kuranıkerim cüzlerinin yanı sıra Uzun Hasan’ın zırhlı gömleği, altın kakmalı demir miğfer, kılıç, işlemeli kadife kaftanlar da serginin ilgi çeken parçaları. İran’ın İslami dönemine ait eserleri, Abbasi, Selçuklu, İlhanlı, İncu, Muzafferi, Celayiri, Timuri, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi ve Kaçar dönemlerinin iki ülke müzelerindeki seramik, çini, maden, el yazma kitap, tekstil ve ahşap örnekleriyle beraber sergileniyor. Serginin diğer önemli bir bölümü de, Sergi Has Ahırlar bölümünde 5 Şubat’a dek görülebilir. İran ile Türkiye arasındaki diplomatik ve kültürel ilişkileri belgeleyen yapıtlar. Abbas’a gönderilen hediyelerin defteri, Topkapı Sarayı koleksiyonundaki eserlerin Tebriz’den gelen sanatçılarla ilgili tutulan büyük bir bölümünü iki ülke arasındaki barışı defter ile Sultan I. Mahmud’un Şah’a pekiştirmek amacıyla, Osmanlı sultanlarına gönderdiği Namei Hümayun sergilenenler gönderilen diplomatik hediyelerle elçilik arasında. Diplomatik hediyelere baktığınızda heyetlerinin getirdiği hediyeler oluşturuyor. ise altın, gümüş, yakut, firuze hediyelerin Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Fatih yanı sıra satranç tahtası ve altın, yakut, firuze Sultan Mehmed’e namesi, İran Şahı II. Şah ve mineli satranç taşları dikkat çekiyor. G PAZARIN PENCERESİNDEN Kaç günde bir yazmalı? SELÇUK EREZ N eler söylemedi? “Köşe yazarları, ne kadar az yazarsanız ülke o kadar huzur bulur” dedi. “Eskiden köşe yazarları haftada bir yazarlardı. Şimdi her gün yazıyorlar, yarım saatte bir yazabiliyorlar. Sipariş geliyor, döktürüyorlar. O hale geldik” de dedi. Başka ülkelerin köşe yazarları nasıl yazıyorlar? Gündelik yazan da var, haftalık da... Peki bu köşe yazarlarının başbakanları, kızıyor mu, onlara “Şöyle yazın, böyle yazın!” diyor mu? Hayır! Neden? Çünkü yabancı köşe yazarlarının sekreterleri var, araştırmacıları var, danışmanları var. İnsan, bu kadar destekle hazırlanırsa yazdığı, söylediği doğal olarak güzel olur, beğenilir. O ülkelerde sadece köşe yazarları değil, çok kimse, sıradan politikacılar da, başbakanlar da böyle bilenlere danışmadan, kitap, makale okumadan ve iyice düşünmeden kameraların karşısına çıkmazlar. Bu yüzden ağızlarını açtıklarında genellikle akılla bağdaşır şeyler duyulur. Peki bizim köşeciler? Zavallıların çoğu araştırmalarını kendi yapar, danışmanı kendisidir, düzeltmeni de kendisidir... Önemli bir bölümünün sekreteri bile yoktur. Böyle güç koşullarda çalışan yazarlarımızın bu kadarını bile becerebildiklerine şaşmak gerekir. Bu nedenle Başbakanımızın köşe yazarı açılımını başlatması çok yerinde olmuştur. Kendisinden, kaç günde bir yazmanın doğru olduğu konusuyla yetinmemesini, köşe yazarlarımızı geliştirecek tüm tavsiyelerini onlardan esirgememesini rica ederiz. Lütfen yıllardır çözülememiş şu konularda da bizi aydınlatır mısınız? 1. Masada oturarak mı, yoksa yere uzanarak mı yazmalıyız? 2. Laptop mu kullanalım, tükenmez kalem mi? 3. Bizim de aklımıza sizinkine gelen o parlak fikirlerden uğraması için kaç kurban kesmeli, kaç evliya ziyaret etmeliyiz? 4. Beş yıl önce çekilmiş bir resmimizin 10x15 metre boyutunda retuşlanmışını yazı yazdığımız odanın duvarlarının birinden sarkıtsak daha veciz sözler mi dökülür kalemimizden? 5. Makalelerimizin ilk birkaç paragrafında, İbrahim Müteferrika zamanında olduğu gibi devlet büyüklerini methetme usulünün yeniden benimsenmesi, beğenilme şansımızı arttırır mı? 6. Son bir çare olarak gazetemizin bir şekilde daha uygun bulacağınız bir kimseye devrettirilmesi, köşelerinden daha çok beğeneceğiniz seslerin yükselmesine vesile olur mu? O zaman böyle sık yazmamızın sakıncaları da giderilmiş olur. Değil mi? G [email protected] Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. ([email protected]) C M Y B C MY B Cumhuriyet Pazar İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle