Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 25 OCAK 2009 / SAYI 1192 Kanlı Nigar Çırağan’da kadar pek çok tiyatro grubu tarafından sahnelenen, defalarca filmi çekilen “Kanlı Nigar” bu kez Çırağan Palace Kempinski çalışanları tarafından sahneleniyor! Adnan Binyazar 1979 baharı. İzmir Milletvekili Doç. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, kültür bakanı olarak seçim bölgesini ziyaret ediyor. Daire başkanı olarak yanında ben de varım. Birgi, gezi programının başında yer alıyor. Bakan, korumaya alınan Çakır Ağa Konağı’nın yenilenme çalışmalarını yerinde görecek. İslamlığı bir eğitim ve tevazu dini sayan Birgivi Mehmet Efendi adlı saygın bir imama ilişkin derme çatma duyumların dışında Birgi hakkında bilgim yok. Bir dergide de Çakır Ağa Konağı’nın duvar resimlerini görmüşüm. Çakır Ağa’nın, biri İstanbullu, biri İzmirli iki eşi için, bakıp özlem gidersinler diye odalarının duvarına çizdirdiği İstanbul ve İzmir resimleri öyküsel bir düş olarak kalmış bende. Konağa girince ne iç ferahlatıcı avlu ilgilendirmişti beni, ne de bu eski yapının kullanıma ve beğeniye yönelik olağanüstü mimarisi. Hanımların odasını göreyim diye merdivenlere yönelmiştim. Birgi’den o güne ilişkin, gür yapraklı ağaçların gölgelediği cami meydanı, teni okşayan hafif esintili bahar yeli, konağın kıpırtılı ışıklarla renkten renge giren odaları, odaların tavan ve duvar süslemeleri, hanımların odasındaki minyatürümsü resimler işlenmiş belleğime. Müge Serçek Çırağan Sarayı’nda, elbette otel halinde 18 yıldır çalışan İnsan Gelişim Direktörü Rengin Karahan, çalışanları motive etmek için farklı bir şey yapmak istiyor ve otel içinde bir tiyatro ekibi kuruyor. Televizyon sunucusu Bülent Öner’le bağlantıya geçiyor. Tiyatro alanında bir çalışma yapılmasını istemenin nedeni ise, tiyatronun insan gelişimi konusundaki etkisi. “Tiyatro çalışması kişisel gelişim sağlarken bir takımla birlikte çalışıldığı için motivasyonu da arttırıyor” diyor. “Amacımız mutlu insanlar yaratabilmek ve dolayısıyla insanların işlerini severek yapmalarını sağlamak. Çalışanlarımız tiyatro projesinde yer alarak beden dilini ve ses tonunu daha doğru kullanmayı öğrendiler.” Savaş Yılmaz. Demet Sarıözkan. Birgi’nin kültürel kimliği Sadık Şendil’in yazdığı ve günümüze Otel içinde tiyatro ekibi kurulacağı duyurulduktan sonra 40 kişi başvuruda bulunmuş. Nasıl bir çalışma ve yol izleneceğinin anlatılmasından sonra bu yükün altından Barış Tırvalı. kalkabilirim diyen 15 kişiyle çalışmalara başlanmış. Aşçı, güvenlik, muhasebe, servis elemanı, otopark görevlisi, saray hizmetlisi, kredi müdürü gibi farklı düzeylerden ve departmanlardan 14 kişi Kanlı Nigar oyunu için kolları sıvamış. Çalışma saatleri dışında haftanın iki günü bir araya gelen çalışanlar, önceleri birbirinin sadece isimlerini bilirken, zaman geçtikçe birbirlerini daha yakından tanımaya başlamış ve yeri geldiğinde keyif alarak, yeri geldiğinde sıkıntılar yaşayarak oyunu çıkartmışlar. Seyirci karşısında sergiledikleri ilk performanstan sonra çok olumlu eleştiriler alan grubu aileleri dışında profesyonel oyuncular da seyretmeye gelmiş. Tiyatro ekibi kurulduktan ve çalışmalar hız kazandıktan sonra “Toplum içinde konuşmaya çekinirdim, bu çalışmalardan sonra kendimi çok rahat ifade edebiliyorum” diyen birçok kişi olmuş. G Kanlı Nigar oyunu 2829 Ocak’ta ücretsiz olarak sahnelenecek. Rezervasyon Tel: (0212) 326 46 46 Birgi’deki Çakır Ağa Konağı. Bülent Öner (Eğitmen): Kanlı Nigar oyununda müzik ve dans var. Emekle bu işin yapılabileceğine inandık ve elimizden geleni yaptık. Gelen güzel yorumlardan en ilginç olanı oynayan arkadaşların amatör olduklarına inanmayandı! Böylece bütün çabamızın karşılığını almış olduk. Kanlı Nigar’da rol alan arkadaşların kişisel gelişiminde çok ciddi gelişim sağlandı. Demet Sarıözkan (Aşçıbaşı Asistanı): Bir yıldır Çırağan’da çalışıyorum. Böyle bir etkinlik yapılacağını duyunca hemen başvurdum. Sonra da çalışmalara başladık. İyi kötü bir şey sahneye koyacağımızı biliyorduk da bu kadar güzel bir şeyin ortaya çıkacağını tahmin edemiyorduk. Çok stresli zamanlarımız da oldu tabii, sonucunda sağlam bir iş çıkarttık. Barış Tırvalı (Ekmek Şefi): Sekiz yıldır Çırağan’da çalışıyorum, böyle bir organizasyonun yapılacağını duyduğumda “Acaba ben de yapabilir miyim?” diye düşündüm. Daha sonra çalışmalara katıldım ve her geçen gün daha çok keyif aldım. Seyirci karşısına ilk çıktığım gün, sahneye adımımı attım ve 5 saniye donakaldım, sanki bütün söyleyeceklerimi unutmuştum… Ama sonrası su gibi aktı. Süreyya Övenler (Kredi Müdürü): Kanlı Nigar’ı bir arkadaşla dönüşümlü oynuyoruz. En iyi olan oynasın gibi bir derdimiz yok, hepimiz güzel vakit geçirmek ve iyi bir iş çıkarmak için buradayız. Savaş Yılmaz (Saray Resepsiyonu çalışanı): 18 yıldır Çırağan’da çalışıyorum. İşe başlarken “Yapabilir miyim acaba?” diye tereddütler yaşadım, ama sonra “İyi ki bu projeye katılmışım” dedim. Tiyatronun bize sağladığı en güzel şey, sarayda çalışan ama tanımadığımız insanlarla kaynaşıp aile olmamız. Proje işimize de yansıdı. Ses ve beden dilimizi daha doğru kullanmaya başladık.G Firdevs Gümüşoğlu’nun, içimdeki Birgi özlemini biliyormuşçasına gönderdiği Birgi’de Toplumsal Yaşam ve Değişim (Bağlam Yayıncılık) adlı geniş oylumlu araştırmasını okuyunca, bu izlenimlerin yerini Birgi’nin insantarihkültür kaynaşmasından doğan ruhu aldı. Birgi, 2251 kişinin yaşadığı küçük bir yerleşim yeridir; araştırmacı gözüyle irdelenmemiş olsa kimse orada koca bir kültür varlığının yattığını ayırt edemeyecek. Gümüşoğlu’nun, kişilere tek tek sorular yönelterek edindiği bilgiler, Birgi’nin ayrıcalıklı konumunun nereden geldiğini, orada doğup büyümüş birinin ağzından aktarılan şu sözler bile açıklamaya yetiyor: “Biz Osmanlı değiliz, Aydınoğluyuz... Oğuz boylarındanız. Osmanlı halka eziyet etmiş, halkı telef etmiş, kardeş kardeşi öldürmüş. Halbuki Aydınoğlu başsız kaldığı halde, kardeşler birbirine düşmemiş ve kardeşlerden birini beyliğin başına geçirmiş.” Bu sözde, küçücük bir insan topluluğunun nasıl olup da bir kültür birimi oluşunun nedeni de saklı. Gümüşoğlu’nun, Birgi’nin antik çağdan günümüze kadar getirdiği döneme ışık yutan “belde monografisi”, bir köşecikte yozlaşıp kendini tüketmeden varlığını sürdüren bir yerleşim yerinin kültür tarihidir. Kurtuluş Savaşı sırasında evleri talana uğrayan, yakılıp yıkılan Birgi halkının, Mustafa Kemal’i “Atatürk çıkmasaydı, bizim her şeyimiz yanardı... Hangi siyasal partiye mensup olursa olsun Birgili için Mustafa Kemal tartışılmaz bir önderdir...” diye anması, bu birikimin sonucu. Belli ki, Birgi halkı, tarihsel süreç içindeki gelişim ve değişimini bu birikime borçlu. Yaşadığımız yerlere gerçek anlamda sahip olmak, toplumu kültürel varlığıyla kavramaya, onu yeniliklerle donatarak değiştirip çağdaşlaştırmaya bağlı bir olgudur. Gümüşoğlu, araştırmasında, insanca olan her şeyi orada yaşayan kişilerin gözlemlerinden aktarıp olayları bilimin imbiğinden geçirerek gözler önüne seriyor. G binyazar@gmail.com 2023? Zülal Kalkandelen 2009, UNESCO ve Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Astronomi Yılı ilan edildi. Çünkü bu yıl, Galileo Galilei’nin teleskopla yaptığı ilk gökyüzü gözleminin 400. yıldönümü. Aynı zamanda, Evrim Teorisi’ni geliştiren Charles Darwin’in doğumunun da 200. yılı. Her iki bilim adamı da, buluşlarıyla insanlığa büyük katkılar yaptı. Ama aynı anda da, bağnaz dincilerin hedefi haline geldi. Galilei, Tanrı’ya inansa da, dünyanın döndüğünü savunduğu için kilisenin düşmanlığını kazandı, kitabı yasaklandı, Engizisyon’da yargılanıp ev hapsine mahkum edildi... Dünyanın döndüğünü savunmanın kilise karşıtlığı olarak değerlendirildiği günler artık geride kaldı; bugün kimse dünyanın yerinde sabit durduğunu savunmuyor. Hatta Vatikan, kilise tarafından yargılanan Galilei’den 366 yıl sonra özür bile diledi... Bağnaz dincilerin tepkisine neden olanlardan birisi de Charles Darwin’di. Tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla birkaç ortak atadan evrildiğini savunduğu için kıyamet koptu. Sonunda İngiliz Anglikan Kilisesi, geçen yıl, Darwin’in ölümünden 126 yıl sonra, ünlü bilim adamından özür diledi. Onu yanlış anlayıp yanlış tepki verdiklerini ve başkalarının da onu yanlış anlamasına neden olduklarını itiraf ettiler... Galileo Galilei. Galilei, kazığa geçirilip yakılmaktan kurtulmak için görüşlerini inkâr etmek zorunda kalmıştı. Bir diğer İtalyan bilim adamı Giordano Bruno ise, dünyadan başka pek çok gezegen Charles Darwin. bulunduğunu söylediği için 1600 yılında Katolik Kilisesi’nin kararıyla yakılarak öldürüldü... O da Tanrı’yı reddetmiyordu oysa... Sadece Tanrı ile evrenin aynı gerçeğin iki farklı yansıması olduğunu söylüyordu... Darwin ise, dini inancını “agnostik” (bilinemezci) olarak tanımlasa da, onun kaderi Bruno’nun ve Galilei’nin kaderinden farklıydı. Bunun nedeni, Bruno’nun yakıldığı 1600’den Darwin’in doğduğu 1809 yılına kadar olan dönemde, insanlığın Aydınlanma ekseninde kat ettiği yoldur. Rönesans’ın açtığı yolda ilerleyen toplumlarda zaman içinde din ve devlet işlerinin ayrılması noktasına gelinmiş, bilimsel özgürlükte mesafe alınmıştı. *** Batı’nın, ortaçağın tutucu skolastik felsefesinden kurtulup Rönesans’ın özgürlük kavramından Aydınlanma’ya uzanması, tarihin en önemli süreçlerinden birisi. Acı gerçek şu ki; şeriatın hüküm sürdüğü Osmanlı, bu süreci fena halde ıskaladı... Aydınlanma’nın yaşadığımız topraklara varışı, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla oldu. Batı’nın yüzyıllar önce ulaştığı Aydınlanma’yı Türk ulusuna yaşatan, dogmayı reddedip aklın egemenliğini savunan, emperyalizme karşı gelip ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesini hayata geçiren Atatürk’ün 2009’da hâlâ dincilerin hedefi olması, size anormal gelmiyor mu? Türkiye, 21. yüzyılda dincilerin, tarikatçıların yürüttüğü karşıdevrime sahne oluyor. Ne yazık ki, tarih kitapları ilerde 2009 Türkiyesi’ni anlatırken mahalle baskısından, içki yasağından, tesettür salgınından söz ediyor olacak... Eğer o kitaplar gerçeği yazarsa, yıllar sonra bunları okuyanlar hayrete düşecek... Onlar için herhalde inanılmaz olacak ama, laiklik karşıtı odak haline gelmiş, ABD, AB güdümlü bir iktidarın hukuku hiçe sayan icraatlarını okuyacaklar... Atatürk Devrimi’nin Aydınlanma boyutunu değerlendirirken, insanın aklına şu soru geliyor: Acaba belli kesimlerin Türkiye’deki Aydınlanma gerçeğini anlamaları için, kilise özürlerinde olduğu gibi en az 100 yıl geçmesi mi gerekiyor? Eğer öyleyse, Cumhuriyetin 100. yılının kutlanacağı 2023’te, tarih kitapları dincilerin böyle bir özründen de söz ediyor olur mu? G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com C M Y B C MY B