Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 OCAK 2009 / SAYI 1192 3 Yoksulluk herkesi vuruyor, ama en çok çocukların canı yanıyor. Toplumun kendilerine ve ailelerine bakışlarını, küçümsemeyi ya da acımayı seziyor, kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Yani yoksulluk, yoksunlukla birlikte sarsıyor, sınıf farklılığı çocuğun üzerinden okunuyor. Bütün bunlara rağmen çocuklar ne devletin vicdanını sarsıyor ne de bilimin. Çocuk Yoksulluğu Çalışma Grubu’nun, UNICEF’le yapacağı araştırma çocuklara bir kez daha ve yakından bakmanın kapısını aralıyor... çocuklar. Sosyal politikalara daha da çok gereksinim var. Çocukların yaşayacakları zorluklar, aileleri için taşıyacakları yük ve alacakları sorumluluklar onların benliklerini bastıracaktır. Güvensizlikle yaşamak özellikle çocukları çok etkileyecek. Kriz karşımıza çok ciddi bir psikolojik fatura da çıkaracak” diyor. Çözümü, birkaç satırda anlatmak mümkün değil, ancak çocuk yoksulluğu konusunda en iyi çalışanların sosyal devletleri güçlü ülkeler olduğu düşünülürse, işe güçlü, yerinde sosyal politikalar oluşturmakla başlamalı. Sağlığa erişim, kaliteli kreşlerin ve çocuk bakımlarının olması, iyi eğitim sistemi, Avrupa’daki gibi mahallelere uzanan güçlü bir sosyal hizmetler ağı, ailelere maddi destekler sayılabilecek öneriler arasında. Gelişmiş ülkeler içinde en yüksek çocuk yoksulluğuna sahip ülkelerden biri de, Amerika. Oran, yüzde 20’lere yakın. Yani çözüm için gelişmişlik yetmiyor, yoksulluğa bakışın da farklı olması lazım. Sorunun bir formülü olmadığını söylüyor Müderrisoğlu, çocukların değişik yaşlarda değişik ihtiyaçları var; erken çocukluk dönemindeki, ilk ve orta öğretimdeki ya da eğitimine devam edemeyip çalışmak zorunda kalan çocuklar için farklı çözümler üretmek gerekiyor. Yaptıkları araştırma biraz da bu yüzden önemli. “Çocuğun iyi olma haliyle ilgili araştırma, sadece olumsuz koşulları araştırmakla kalmıyor. Çocuğun travmatik bir geçmişi olmaması, depresyonda ya da kronik bir hastalığa sahip olmaması, çocuğun yeterince iyi ve sağlıklı geliştiğine dair bir bilgi vermiyor. Yani olumsuz koşulların olmaması olumlu bir süreci anlatmıyor” diyor, “Bu konudaki zarar sadece çocuğun ne yiyip yemediğiyle alakalı değil, çocuğun daha sonra bir birey olarak topluma katılmada nasıl görüldüğü, nasıl gizli bir dışlanma yaşadığı da önemli. Bu noktada hepimiz suçluyuz ve değiştirmemiz gereken bir şey olduğunu kabul etmeliyiz. Çocukları çok yalnız bırakıyoruz.” G Dönüp o çocuğa bir daha bakın! Esra Açıkgöz er yıl beş yaş altında 10 milyon çocuk yaşamını yitiriyor. Kalkınmakta olan ülkelerde her yıl yaklaşık 11 milyon çocuk zengin ülkelerde önlenebilen nedenlerle hayatını kaybediyor. Rakamları dünyadan alıp Türkiye’ye indirdiğimizde de vahim tablo değişmiyor; nüfusun yüzde 22.3’ünü oluşturan 617 yaş grubundaki çocukların 958 bini çalışıyor. Ankara Ticaret Odası’nın Açlık ve Yoksulluk Araştırması’na göre, dört kişiden üçü yoksul; her yedi kişiden biri ise açlık sınırının altında yaşıyor. Yoksulluktan en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor... Sorun büyük, ancak Türkiye’de çocuklarla ilgili bilgiler parça parça. Ne doğru düzgün bir araştırma, ne çözüm için atılmış adımlar var. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu bünyesindeki Çocuk Yoksulluğu Çalışma Grubu, bu durumu değiştirecek bir araştırma yürütüyor. UNICEF destekli, İstanbul Bilgi Üniversitesi ile birlikte yürütülen araştırma, Türkiye’de çocukların durumunu gözler önüne sererken, bir çocuğun yaşamında gelişimi için olması gereken koşulların neler olduğunu da gösterecek. Bu çalışma sadece Türkiye’de değil, bütün Avrupa’da yürütülecek. Ancak önce biraz başa dönelim... Grubu, çocuk yoksulluğuyla neyin kast edildiğini, Türkiye’deki durumu grup çalışanlarından, psikoloji bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu’ndan dinleyelim... Çocuk yoksulluğu kavramı, Türkiye kadar diğer ülkeler için de yeni. Aile yoksulluğunun bir parçası olarak görülen çocukların yoksulluğu zamanla kendine özgü bir alana dönüşüyor. “Çocukların gelişim süreçlerinin yoksulluk ve H yoksunluk koşullarından çok etkilendiği görüldüğünde, çocuk yoksulluğu ayrı bir başlık altında toplandı” diyor Müderrisoğlu, hamilelikte annenin bakımından başlatıyor bu süreci, çocuğun 1819 yaşına gelene kadarki, hatta bundan sonra bir birey olarak gelişimini de içine alan bir perspektiften bahsediyor. Yoksullukla sözü edilen sadece bir maddi noksanlık değil, yoksulluk beraberinde sosyal dışlanmayı da getiriyor. Ya da bazen sosyal dışlanma yoksulluğu körüklüyor. “Çeşitli önyargılar; ister etnik, ister cinsel yönelimler açısından, isterse de engellerden dolayı olsun, topluma eşit bireyler olarak erişimi Serra Müderrisoğlu. engelliyor. Dışarı itilmeyle ekonomik koşullar iç içe giden kavramlar. Kişiler dışarı itildikçe iş olanakları da azalıyor” diyor. Oysa fiziksel, psikososyal ve bilişsel süreçlerin gelişiminde geniş çevrenin çocuklara nasıl bir mesaj taşıdığı çok önemli. Bunu bir örnekle açıklıyor Müderrisoğlu: “Çocukları bir fotoğraf makinesinin lensi gibi düşünecek olursak, o lens darbe aldığında, çekilen fotoğraflara o çatlakları yansıtacaktır. Erken dönemlerdeki riskler, gelişimin olumsuz etkilenmesi daha sonraki evreler için son derece önemli Çocuk yoksulluğu ile sosyal dışlanma iç içe geçiyor. sakıncalar doğurabiliyor. Biz yoksulluk konusuna hep aile perspektifinden bakabiliyoruz, çocuğunu çalıştıran aileler, çalıştırmasalar çocuğa çeşitli riskler gelmeyecek. Oysa hepimiz yoksulluğa ve yoksullara bakışımızla bu riskleri yaratıyoruz.” Türkiye’de böyle çalışmalar olmasa da, yurtdışındaki araştırmalar, çocukların aslında bu bakıştan çok incindiklerini gösteriyor. Araştırmalara göre, çok erken yaşlarda, çocuklar sınıf algısını ve hangi sınıfta olduklarına dair algıyı edinebiliyor, kendilerini orta ve üst sınıfla karşılaştırdıkları zaman, toplumun onlara nasıl baktığını içselleştirebiliyorlar. Yani toplumdan, kendilerine ve ailelerine dair ne tür mesajlar geldiğinin çok net farkındalar. Yaşanan küresel krizle birlikte bu mesajlar da sertleşiyor. Türkiye için bilanço, şimdilik yarım milyon işsiz! Artan işsizlikten, yoksulluktan ve yoksunluktan en çok etkilenecekler yine çocuklar. Müderrisoğlu, “Aileler maddi olarak zedelendiklerinde, verecekleri patlaklar önce çocuklara yönelik olacaktır. Babanın işsizliği, biriken borçların yansıyacağı ilk yer DERGİDEN E vde, işte, sokakta, sinemada, tiyatroda, düğün salonunda, cenazede, trende, yatak odasında, aklınıza gelebilecek her yerde, bir pet şişede su… Ağzı musluğa dayayıp içilen su, bir iki kuşağın belleğinde yok, olsa olsa bir şarkı sözü... O da şarkıyı bilenler için. Oysa evlere su getirilmesinin tarihi bile uzun ömürlü birinin yaşıyla eşit, hatta daha genç bile sayılabilir. Suyun damacanayla satılması da bir o kadar yeni… Şimdi ise suyla korkutuluyoruz. Küresel ısınma, kuraklık, barajların doluluk oranına ilişkin bilgilerle kuşatılıyoruz. Bulaşığı makinede yıkarsak, duş alırken, diş fırçalarken musluğu kapalı tutarsak sudan yapacağımız tasarrufun yüzdesini öğreniyoruz. Suyu bir kez daha “azizlik” mertebesine taşıyoruz. Kullanma suyu da içme suyu da tehlike altında, buna alıştırılıyor, suyun petrole galip geleceği günlere hazırlanıyoruz… Diyelim ki bütün bu bilgiler doğru, ama bu bilgileri kim, ne için kullanıyor? Bu sorunun yanıtı, İstanbul’da mart ayında beşincisi yapılacak olan “Dünya Su Forumu”nda gizli. İhtimal forumdan korkularımızı çoğaltacak bilgiler ve öneriler çıkacak, ama bu ne kadar gerçek? Forumu suyun ticarileştirilmesinden nemalanacak olan çokuluslu şirketlerin ve tröstlerin finanse ettiğini düşünürsek, oradan çıkacak bilgiye de şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu” da işte bu şüphemizi arttırıyor ve bizi, bizim adımıza yapıldığı söylenen politikalara karşı uyarıyor. Bu hafta Ali Deniz Uslu platform katılımcılarıyla konuşarak uyarılarına kulak verdi. Su tacirlerinin Karadeniz’de kurulan barajlarda, ekilecek ürünün seçiminde neyi hesaplayarak yol aldıklarını öğrendi ve yazdı. Prof. Dr. Beyza Üstün’ün söyledikleri neden formun Türkiye’de düzenlendiğinin de yanıtını veriyor. “Türkiye kuraklık tehditlerine rağmen zengin ve yenilenebilir su kaynaklarına sahip” diyor Üstün “Bu yüzden de suya hükmetmek isteyenler açısından çok cazip”. Kızgınlığınızı yatıştıracak bir haberimiz de var. Birkaç hafta önce İranlı bir kadın gazetecinin, Şehnaz Gulami’nin muhalif yazıları nedeniyle tutuklandığını ve hapsedildiğini yazmıştık. Gulami, geçen pazartesi yirmi bin dolar kefaletle geçici olarak salıverildi. Suçu da bu sayede öğrenildi, şüpheli bir trafik kazası sonucu ölen Azerbeycanlı aktivist Kadir Sadigi’yle ilgili “yalan haberpropaganda yapmak”! Anlaşılan Gulami yakında bu kez yine şüpheli bir kazada ölen, bir başka aktivist mühendis Gulamrıza Emani’ye dair yazdığı yazılar ve yaptığı röportajlarla da suçlanacak… Muhalif olmak dünyanın neresinde olursanız olun kolay iş değil… İran ve Türkiye gibi demokrasisi gelişmemiş, açık ya da sinsi, halk adına askıya alınmış ülkelerde daha da zor elbette. Ama suyun ticarileşmesine itiraz etmek “yaşamak” için, “hayatta kalmak” için kaçınılmaz. İtirazlar “sudan gerekçelerle” bastırılmak istense bile… İyi haftalar... Berat Günçıkan (bguncikan@yahoo.com) Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B C MY B