22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 HAZİRAN 2008 / SAYI 1160 9 Türkler için çiçek özel günlerin armağanı bir buket… Çiçeğin DEKORASYON Özlem Pak Işıngör Bir çiçek de sen tasarla!.. Konfor ve süreklilik Aziz Sarıyer’in imzasını taşıyan Oval 2, Alparda’nın Oval oturma grubunu zenginleştiren yeni ama tanıdık çizgileri taşıyan bir tasarım. Ofis, salon gibi ölmeye mahkumluğu meraklısının bile elini kolunu bağlıyor. O halde çözüm tasarım harikası çiçekler. Sezen Ergin’in tasarımlarında her yer için, her tür çiçek var… Türkiye’de çiçek tasarımı hangi konumda, biliniyor mu? Bizim ülkemizde çiçek özel günlerde insanların birbirlerine armağan ettikleri buketlerin önüne geçemiyor. Tasarımı alanında da ciddi bir boşluk var. Bu boşluğu tasarım sektörünün yaratıcı zenginliği ile yok edebiliriz. Yaratıcılığın sonu yok... Siz çiçek tasarımının gelişimi hakkında neler yapıyorsunuz? Projeleriniz neler? Özellikle insanlara çiçeğin her türlü alanda kullanılabilen bir eleman olduğunu anlatmak istiyorum. Öncelikli hedefim “tasarım çiçek” fikrini insanlara anlatabilmek. Daha uzun vadede ise bir sergi çalışması düşünüyorum. Osmanlı döneminde süsleme ve çiçek sanatı üzerine kurgulanan sergi konseptinde canlı çiçekleri kullanarak farklı bir sunum yapmayı planlıyorum. Fakat bu çok yönlü araştırma gerektiren bir çalışma, bu yüzden serginin oluşması için daha zaman var. Hangi çiçeklerle çalışmak kolay oluyor? İşim gereği çiçekleri ayırmıyorum, bu kendini sınırlandırmak gibi olur. Bu yüzden beni o an etkileyen tüm çiçeklerle zor da olsa çalışabilirim. İnsanlara özel günler için çiçek tasarımı da yapıyor musunuz? Özel günler içinde tasarımlar yapıyorum. Düğün ve davetler için de konsepti bütünleyici çiçek tasarımlarını ortaya çıkardık. Çiçek tasarımını öğrenmek isteyenler için bir kurs var mı? Bu alanda ders veriyor musunuz? Benim bildiğim kadarıyla zaten çiçek tasarımı konusunda benim yaptığım iş Türkiye de ilk kez yapılıyor, yani mevcut bir kurs yok. Ben de bunu fark ettim ve haftanın birkaç günü kendi atölyemde workshop çalışmaları yapmaya başladım. İsteyen herkese bu konuda kurs veriyorum. (www.sezenergin.com) G ozlem@artistanbulpr.com G mekânların yanı sıra evlerde de rahatlıkla kullanılabilen Oval 2, ana formu bozulmadan tasarımcının karakteristik çizgisiyle yeni bir görünüm kazanıyor. www.alparda.com alata Tasarım Festivali’ni gezerken, şaşırtıcı, eğlenceli veya iddialı tasarımlar arasında farklı bir stand dikkatimi çekti. Sezen Ergin, yarattığı Custom Floral Design markası altında çiçek tasarımlarını sergiliyordu. Çiçek tasarımı aslında Türkiye’de yeni yeni gelişen, yurtdışında ise hızla büyüyen bir sektör. Çoğu zaman bu işe bir hobi olarak başlayan ve sonra uzmanlaşarak iş olarak geliştiren birçok yabancı tasarımcı var. Üniversitede işletme eğitimi aldıktan sonra Londra’da Business Management okuyan Sezen Ergin uzun bir süredir tekstil sektörü ve tasarım dünyasının içinde. Tasarımcıyla bonzai, çilek, mine gibi birçok bitki ve çiçekle farklı bir stil yakalayarak oluşturduğu çiçek tasarımları ve içindeki yaratıcılığı nasıl keşfettiği hakkında konuştuk... Çiçek tasarımı serüvenine ne zaman başladınız? Tekstil sektörü kendi içinde düşüş göstermeye başladığında, içimdeki ses sürekli yaratıcılığımı kullanabileceğim başka bir alanda çalışmam gerektiğini söyleyip duruyordu. Farklı alanları araştırdıktan sonra yeteneklerim ve zevklerim doğrultusunda üretebileceğim, tasarımın görsel sanatla birleştiği çiçek tasarımını tercih ettim. Tekstil sektöründe çalışırken yurtdışına yaptığım seyahatler sırasında renkler, formlar ve dokularla beni büyüleyen tasarım sektörünün içine girme fırsatım oldu. Londra ve New York’ta konusunda uzman tasarımcıların verdiği çiçek tasarımı eğitimi aldım. Yurtdışından döndüğümde Türkiye’de bu alanda ciddi bir boşluğun olduğunu fark ettim. Sezen Ergin’in haftalık workshop takvimi Salı: Çiçekler, meyve ve sebze, klasik ek buketi, ev çiçekleri Perşembe: Yeşil ve beyaz buketler, klasik obje tasarımları, Çağdaş buketler Cumartesi: Bahçe sepetleri, davet çiçekleri, Çağdaş vazo tasarımları Çok memeli Kibele! Adnan Binyazar S C M Y B C MY B anat, çok memeli bir Kibele’dir; her memeden emilen süt, insanın ayrı bir duyarlık alanını besler. Sanatsal yaratıyı, ‘şunu sevdim bunu sevmedim’ anlayışıyla değerlendirmeye kalkanlar, bu memelerin hiçbirinden sanatın sütünü emmemişlerdir. Zevklerle renklerin tartışılamayacağını öne sürenler ise, değil emmek, memeye ağızlarını bile dayamamışlardır. Oysa hayat, en çok renklerle zevklerin tartışıldığı beğeniler şenliğidir. Kendilerine ne dayatılmışsa onu zevk sayanlar, başkalarının gösterdiği renkten ötesini göremeyenler, duyarlık yoksunu zavallılardır. Ne okumaları vardır, ne duymaları, ne görmeleri... Bunu sağlayan organları birer et parçasıdır. Onlar Leonardo da Vinci’nin, “Bir şeye ancak onu anladıktan sonra nefret ya da sevgi duyulabilir.” sözü üzerinde bir saniye olsun düşünmemişlerdir. Bilgiyle algılanıp kavranamayan sanatsal yaratılar üzerine söylenmiş sözler, laf üretmekten öte bir değer taşımaz. Kendi benliğini, toplumunu, çevresinde olagelenleri kavrayamayan bir kişinin durumu da bundan farklı değildir. Ne var ki, düşünme kabızlığı çekenler en çok da bu konularda konuşurlar. Bu yapıdaki devlet görevlileri, profesörler, işadamları, öğretmenler, erkek eşler, kadın eşler, çalıştırıcılar, filozofluğa soyunan sahne bülbülleri... düzeysizlikleriyle yalnız kendilerini zehirlemekle kalmazlar, zehirlerini başka beyinlere de zerk ederler. Ortalığı, şarkıcı diye çığırtkanların, “benim şiirim” diye başlayıp şiiri olmayan şairlerin, yaşadığı rezillikleri roman diye yutturmaya kalkan söz simsarlarının, öğüt verirken beyinleri çamura çeviren bilgiç ağızlı laf ebelerinin... doldurması bundandır. Bu tür kişiler duygu tekdüzeliğine uğramışlardır. Bin yıl da yaşasalar, yaşları “yaşsızlık”tır. Sel sularına kapılan kalas parçaları ne ise odurlar; sular balçığa dönüşünceye değin bocalarlar; boğulan boğulur, kıyıda bir dala takılıp kalan, “yaşsız” yaşamını sürdürür. Onların en tehlikelisi, ellerine yetki geçirdiklerinde, insana, kitaba ve güzelliklere düşman kesilenler arasından çıkıyor. Bilgi ve sanat düşmanlığının doruğa vardığı 12 Mart’la 12 Eylül sonrasında, nü’leri ahlaksızlık sayıp depolara kaldıranlar, Picasso’nun resmine bakıp ‘bunu ben de yaparım’ diyenler sanatçı sayıldı, yaptıkları sıvamalar iş adamlarınca satın alınıp, onlara milyonlar ödendi. Günümüzde, nü’lerin arka görünümüne tülbent bağlayarak sergilenmesine izin veren galeri dehaları, faşist soydan gelen o dedelerin torunlarıdır! Üniversitelerin edebiyat fakültelerinde 25 bin öğrenci, en az iki binin üzerinde öğretim elemanı olmasına karşın, sanatsal değeri olan bir romanın ancak bin dolaylarında basılmasının nedeni beğenisel düzeysizliğin göstergesi değil mi?.. “Şair millet” olduğumuzu söylemeyen kalmamıştır. Öyle de, neden, üç binden fazla şairin olduğu bir ülkede şiir kitapları 300500 arasında basılıyor?.. Durum bu olunca, toprağın verimli damarlarından beslenen Kübele’nin şiir memesinden beslenmemiş hangi toplumda duyarlık gelişmesinden söz edilebilir?.. G binyazar@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle