02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Fotoğraf: Uğur Demir 3 Labut ve topla devri âlem... Son zamanlarda yolunuz Dolmabahçe’ye düştüyse trafik ışıklarının önünde jonglörlük yapan iki kişiye rastlamış olabilirsiniz. İşte onlar Mark ve David... İçlerinde top ve labutların olduğu çantalarıyla dünyayı geziyorlar... Deniz Yavaşoğulları alışkın değiller. İnsanların dikkatini çekebilmek için onların size kısa da olsa bir süre izin vermeleri gerekiyor, insanlar trafik ışıklarında bunu biraz da zoraki olarak yapıyor, ama İstiklal gibi bir caddede yürüyüp bir yere gitmek üzerelerken bunu yapmıyorlar, öylesine bakıp geçiyorlar. Günde kaç saat çalışıyorsunuz? David: Genelde iki, bazen daha fazla çalıştığımız da oluyor. Çalışmamıza izin verildiği sürece, iki saatte kazandığımız para bile bize yetiyor da artıyor... Türkiye’ye nasıl yolunuz düştü? David: Roma’da Türk kızlarla tanıştık, aşkın da etkisi var tabii! Ancak sadece onlar yüzünden değil, zaten dünyayı geziyoruz. Burada o kızlarla birlikte mi kalıyorsunuz? Mark: Hayır, ama onların arkadaşlarında kaldığımız oluyor. Zaten her ülkede birileriyle arkadaş oluyoruz, onlarda veya tanıdıklarında kalıyoruz. Hangi ülkeleri gezdiniz? Mark: Güney Amerika ülkelerini ve neredeyse Avrupa’daki bütün ülkeleri... Ülkenizi özlemiyor musunuz, ailenizi? David: Yemekleri çok özledim! Mark: Ben de! Burada kendimiz yemek yapmaya çalışıyoruz, aynı tat olmuyor ama mümkün olduğunca benzetmeye çabalıyoruz. G M ark ve David, biri 20, diğeri 26 yaşında, ikisi de jonglör ve İspanyol. Eğer son zamanlarda yolunuz, Dolmabahçe’ye düştüyse onları trafik ışıklarının önünde jonglörlük yaparken görmüş olabilirsiniz. Hayatlarını jonglörlükle kazanan bu yetenekli ikili bir süredir dünyayı geziyor. Onlarla tanışınca, onları dinleyince herkesin özlemini çektiği bir hayata sahip olduklarını fark ediyorsunuz, çünkü hayatlarında sıkıntıya, strese veya gelecek kaygısına yer yok... Mark ve David birkaç aydır Türkiye’de. İstanbul’la başlayan gezileri İzmir, Ankara, Antalya’da devam etti, şimdi tekrar İstanbul’dalar... Onlarla hikâyelerini konuştuk. Dünyayı gezmeye nasıl karar verdiniz, ülkenizde işiniz, okulunuz yok muydu? Mark: İki yıllık bir okul bitirdim, bir yerlerde çalışıyordum ama öyle bir hayat bana uygun değildi. Küçüklüğümden beri de jonglörlükle uğraşıyordum, neden sevdiğim işle geçinemeyeyim ki dedim. Gezmeye başladım, bunun bir nedeni de İspanya’da sokakta jonglörlerin çalışmasına izin vermemeleriydi. David’le ikimiz de Barselona’da yaşadığımız halde orada değil, Roma’da bir jonglörlük festivalinde tanıştık. O sırada ben tek geziyordum, sonra David de bana katıldı. David: Ben de üniversiteye başlamak üzereydim, İspanya’da üniversiteden önce hazırlık benzeri bir şey okuyorsunuz, onu bitirdim ve gezmeye başladım. Okumak için acelem yok.. Aileleriniz nasıl bakıyor bu duruma? Mark: İkimiz de çocukluğumuzdan beri jonglörlükle uğraşıyoruz, ne desinler ki? “Nasıl isterseniz” diyorlar. Tabii ilk önce laf etmişlerdi... David: Benim babam da bu işlerin içinde zaten, uzun süre teatral sirkte çalıştı. Bu yüzden anlıyorlar beni... Hayatınızı jonglörlükten mi kazanıyorsunuz? Mark: Evet, başka hiçbir gelirimiz yok. Eğer gittiğimiz ülkede çalışmamıza izin veriliyorsa iyi kazanıyoruz, fakat bazı ülkelerde İspanya’da olduğu gibi sokakta gösteri yapıp para toplamak yasak, işte o zaman çok sıkıntılı zamanlar geçiriyoruz. Burada izin veriyorlar mı? Mark: Biz burayı anlamadık, bazen evet, bazen hayır. O gün orada bulunan polise bağlı olarak değişiyor bu. David: İstanbul’un en uzun süreli trafik ışığı olduğu için Beşiktaş’taki ışıklarda çalışıyoruz, oraya bazen bir polis geliyor, o bize taktı mesela. Kovuyor. O olmadığı sürece rahatız. Neden trafik ışıkları? Mark: Bunu Güney Amerikalı jonglörlerden öğrendik, trafik ışıklarında yapınca insanlar ister istemez izlemek zorunda kalıyor. Bu süre içinde de onların dikkatini çekecek vakti bulabiliyoruz. İlk bir iki dakikadan sonra dikkatle izlemeye başlıyorlar ve çoğu para veriyor. Trafik ışıklarından başka yerde para kazanılmıyor. İstiklal Caddesi’nde denediniz mi? Mark: Denedik, ama o şekilde iyi kazanamıyoruz. Türkler, gösteri izlemeye çok DERGİDEN E rken büyür, geç kadın olurlar. Rüşt ispatına erken girişir, hızlı yol alırlar. Hayat arsızı, pervasızdırlar, didişmeyi severler… Şımarıktırlar. Erken ya da geç, ne zaman babaları ölür, ya kendilerine ördükleri duvarın altında kalırlar, ya duvarın üstüne tırmanıp ilk kez dışarıya bakarlar. Gecikmiş yüzleşmeden yara almadan kurtulanlar, benzememek için direndikleri anneleriyle barışırlar. Şiddeti hiç ya da az tanıdıkları için, sinsi ya da açık şiddete meyillidirler. Korktukları için korkuturlar… Çünkü babalarının kızlarıdırlar. Annelerinin kızları erken kadın olur, geç büyürler… Rüşt ispatına girişmezler, çünkü ezip geçmek isteğinden çok koruma isteği uyandıran anneleri vardır, çoğunlukla. Onunla birlikte mağdurların dilini tekrarlarlar. Ne istediklerini bilmeleri vefayı, sabrı öğrenmelerinden daha uzun zaman alır. Annelerinin kendilerinin arkasına saklandığını geç kavrar, babalarıyla geç yüzleşirler. Uysallıklarının şiddet olup hem kendilerini hem de başkalarını yaktığını anlamamakta direnirler. Korktukları için korkuturlar… Çünkü annelerinin kızlarıdırlar… Bu hafta, Babalar Günü nedeniyle bir “babasının kızı”yla, babasız ilk Babalar Günü’nü kutlayan Aras Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Evrim Aras Sağıroğlu’yla konuştuk. Geçen ocakta, 51 yaşında kaybettiği babasının yerini alan Aras, yasını yaşayamadığını gizlemiyor. Ne zaman, nasıl patlayacağı belli olmayan bu duyguyla yaşamanın yoruculuğunu da kabullenmiş gözüküyor… Aras, annesinin kızları ile babasının kızları arasındaki fark üzerine de kafa yormuş, sonuç, tam da bu kıyıya köşeye gömülmüş yasın nedenini de anlatıyor… Bugün, yakın tarihin en büyük işçi eylemi 1516 Haziran’ın yıldönümü. Esra Açıkgöz, yarın işçi mezarlığı Tuzla’da, tersane işçilerinin yapacağı tek günlük grevi de göz önünde bulundurarak 38 yıl öncesine döndü, 1516 Haziran’ı sokakta geçiren işçileri, solcuları ve bugün gazetecilik yapan, o günün teğmeni Atilla Özsever’i dinledi… Büyümek ve var olabilmek uzun ve zorlu iş… Ancak yol vermeyi bilmeyen anne ve babalarını ezip geçmeyi göze alan çocuklar özgürleşebilirler ve ancak özgürleşebilmiş çocuklar kendi geleceklerine sahip çıkabilirler… İyi haftalar... Berat Günçıkan ([email protected]) Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle