Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 15 HAZİRAN 2008 / SAYI 1160 Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nden izlenimler... Ataol Behramoğlu stanbul kentinin ortasında, Sahaflar Çarşısı’nın girişinde, bir zamanlar Çınaraltı Kahvesi dediğimiz şimdi fukara çınarın çevresinde kuru bir kalabalıktan başka bir şeyin bulunmadığı tarihsel buluşma ve dinlenme mekânının karşısında bir devlet kitaplığının bulunduğundan kaç kişinin haberi var? Daha doğrusu, kitaplık zaten eski ve tarihsel konutundan kaldırılarak, yine yanı başındaki bir başka ve özelliksiz binaya taşınmış. “Merkez Bina” diye adlandırılan asıl konutun, 1506’da yaptırılan Beyazıt Külliyesi’nin restore edilmiş imâret bölümü olduğunu bir tanıtma broşüründen öğrendim... “İmaret”, sözlükte yer alan tam karşılığı ile “...yoksullar için kurulan yeme, içme, bazen de barındırma ocakları”na Selçuklular ve Osmanlılar zamanında verilen ad”dır... Zaten, yıllar öncesinde yolumun birkaç kez düştüğü “Merkez Bina”dan bende kalan izlenim, kitaplıktan çok, karanlık ve rutubetli bir manastır havasıydı... “Ek bina” diye adlandırılan şimdiki konuta neden taşınıldığını bilmiyorum. Eski binadaki yer darlığından ya da belki yapım çalışmalarından olsa gerek. Geçenlerde yolumun düştüğü bu “yeni” binada da kitaplık derken düşündüğüm şeyi bulamadım. Sözünü ettiğim broşürden öğrendiğime göre bir Tanzimat yapısı olan ek bina, aynı zamanda “Eski Dişçilik Okul”u diye de anılıyor. Dişçilik Okulu olma öncesinde de Askeri konuk evi ve Jandarma Dairesi olarak kullanılmış... Kütüphanenin kapısından girerken, İstanbul gibi bir metropolün “Devlet Kütüphanesi” diye adlandırılan kitaplığına girermiş gibi bir duygu içinde olamıyorsunuz... Kitaplığa değil de herhangi bir devlet dairesine girmişsiniz duygusuyla yürüdüğünüz koridorlarda, resmî, bürokratik, can sıkıcı bir hava var. BABASININ KIZI Berat Günçıkan vrim Aras’ı, adı ele veriyor, o babasının kızı. 29 yaşında ve Aras Holding’in başında. Bugün onun babasız ilk Babalar Günü. Holdingin esasını oluşturan Aras Kargo’nun kurucusu Celal Aras, 30 Ocak’ta, 51 yaşında, kanserden öldü. Kargo şirketi deyip geçmeyin, birkaç fabrika kadar çalışanı, 800 şubede, on bin işçisi var. İlk cümlesi “sıfırdan başlayıp” diye yazılan öykülerden birine sahip Celal Aras. Karslı. 12 yaşında ailesinden kopuyor. Cilavuz’da (Kazım Karabekir Öğretmen Okulu) okuyor önce, sonra Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde. Ticarete erken soyunuyor. Kendine ortaklar bulup beyaz eşya ticareti yapıyor, sonra kamyonlarla Anadolu’yu baştan aşağı dolaşıp kadınlara yeni piyasaya çıkan emaye tencereleri, halı, avize pazarlıyor. Senetli çalışmaktan yorgun düşünce kamyonları elden çıkarmaya kalkışıp da başaramadığında, aklına kargo şirketi kurmak düşüyor. Evrim Aras Sağıroğlu Aras Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı. 29 yaşında ve on bin işçiden sorumlu. Babası, holdingin kurucusu Celal Aras’ı altı ay önce yitirdi. Baba kızın ilişkisi diklenmeler, isyanlar, boyun eğişlerle yüklüydü. O babasının kızıydı ve bütün babasının kızı olanlar gibi yasını da eksikli E İ Babakız Araslar, tartışmalar dinmiş görünüyor... Siz Aras Kargo ile yaşıtsınız sanırım… Evet, ben 1979 Mayıs’ında doğmuşum. Sıkıntıların, yoklukların olduğu yıllarmış, Eylülde kundağıma takılan altınlar bozdurulup şirket kurulmuş. Büyüme yılı ise 1989. Babanız solcuymuş, siz bu geçmişe dair neyi, ne kadar biliyorsunuz? Annemle, dostlarıyla birbirlerine anlatırken biz de öğrendik. Anneniz de mi solcuymuş? Evet, kitapları nasıl sakladığını anlatırdı annem. İdealleri uğruna savaşmışlar o dönemde. Zaten sadece bizim değil, diğer kargo şirketlerinin kuruluşunda ve büyüme sürecinde de, düşünce suçundan hüküm yemiş, solcu eski hükümlüler görev almış. Sonra bu sol düşünceden vaz mı geçildi? Yoo, hiç uzaklaşılmadı, sonra da hep okuduğu kitaplarla, dinlediği müziklerle ideallerine sadık kaldı. O dönem sol için savaştı, sonra insanlar için, yani o ruhu hep korudu. Peki siz? Tabii ki sağcı değilim, ama aşırı sol tarafım var desem yalan olur. Arkadaşlarımın anneleri, babaları da solcu, mücadele etmiş insanlar, ama bugün karmaşık bir düşünce var, sağ ne, sol ne? Ben insanın iyi yaşamayı hak ettiğine inanıyorum. Eğitim, sağlık, ne gerekiyorsa bu yapılmalı, sağla mı, solla mı, ortayla mı yapılır, bilmiyorum, ama yapılması gereken bu… Dedeniz ve babanız arasındaki ilişki nasıldı? Onların sert bir ilişkileri vardı. Üçü kız altı kardeşler ve babam erkeklerin büyüğü. En çok kavga eden ve uzak duran babam olmuş. Dedem babamı çok seviyor, onunla çok gurur duyuyor, tuttu! Evrim Aras Sağıroğlu, Aras Holding’in patronu... Fotoğraf: Uğur Demir paylaşabiliyorlar. O arada hata yapılmışsa, o hata kalıyor. Bu yüzden babasının kızı olmak daha zor… Babanızın kızı olduğunuz için annenizle çatıştınız mı? Çatışmaz olur muyuz? Babam her seferinde annemi haklı bulurdu. Ama herkese bağırır, bana bağırmazdı. Hatalı olsam da bu hatayı neden yaptığımı anlar, alttan alırdı. Bana övgüler yağdırmazdı, şımartmazdı, ama beni iyi anlıyorsun derdi… Bu iyi anlama hali mi, işin başına geçmenizi sağladı? Ben 2001 yılında işe başladım. O zamana kadar da izin konusunda çatışmalarımız oluyordu. İşe ilk başladığımda da çatışmalar yaşadık, tecrübesiz olduğum için, yersiz itirazlarım vardı, ama bir yıl sonra onu anladım. Nasıl her şeyi görebildiğine şaşırdım ve daha da hayran oldum. Siz uyum sağlayınca mı çatışmalar dindi? İlk seneki çatışmalardan sonra bir karar aldık ve araya profesyonel bir yönetim girdi. Babamla gün içinde görüşmüyorduk, benim amirim o yöneticiydi, ama dışarıdaki toplantılarda yine babamın yanındaydım. İşi de böyle öğrendim. Babanızın kardeşinizle ilişkisi nasıldı? Onlar iki erkek… Galiba doğru, kızlar babaya, erkekler anneye… Beyazıt Devlet Kütüphanesi... Bu köhnemiş bürokrasi bize nereden, ne zaman gelmiş, “devlet” sıfatını taşıyan bütün kurumların iliklerine kadar nasıl böylesine işlemiş... Sıkıcı görünüşün ardındaki gerçekler de daha az can sıkıcı değil... Beyazıt Devlet Kitaplığı’nda kitap okumaya, bir şeyler araştırmaya gelen tek bir Allah’ın kuluyla karşılaşmıyorsunuz... Tenhalığın nedeni, öğrencilerin derslerine artık burada değil üniversite kitaplığında çalışmaları ile açıklanıyor... Demek ki zorunluluk nedeniyle kitap sayfası çeviren öğrenci tayfası dışında, sıradan yurttaşın okuma gibi bir alışkanlığı yok, ya da bir zamanlar az çok varsa da şimdi tümüyle sona ermiş... Nitekim, okuyucularca bir zamanlar günde yaklaşık 650 kitabın istendiği kütüphanede bu rakam şimdilerde 90’a inmiş... Ortalama 7 katlık bir düşüş... Nüfus artışı da hesaba katıldığında, düşme oranı daha da büyüyecektir... Bu düşüşün, ülkemizde zaten her zaman cılız olan genel kültür düzeyinin, yaşanmakta olan süreçlerde daha da dibe vurmuş olmasıyla bir koşutluk taşıdığı da herhalde söylenebilir. Okumayan bir toplum... Sayıları elliden yirmi beşe indirilmiş elemanlarıyla arşivleme çalışmalarını dört yıl geriden sürdürmek zorunda olan bir Devlet Kitaplığı... Her adımda duyumsanan bir bürokrasi havası... Yenileşip modernleşmek için Aydın Doğan Vakfı’nın sponsorluğuna bağlanmış ve gerçekleşmemiş umutlar... 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul’un Devlet Kütüphanesi’ne bir ziyaretimden bende kalan izlenimler ne yazık ki bu gibi şeyler oldu... Tanıtma broşürünün son yaprağına Rilke’nin ünlü “Malte Laurids Brigge’nin Notları” adlı yapıtından, “Bir Yazarın Paris İntibaları” başlığı ile bir bölüm alınmış... Rilke’nin 19021903 yıllarında bulunduğu Paris’te “Bibliotheque National”e (Ulusal Kitaplık) ziyaretinin izlenimlerini anlattığı bölümden bazı satırları birlikte okuyalım: “Salonda pek çok insan var, ama farkına varılmıyor. Kitapların içindedirler. Bazen uyuyor ve iki rüya arasında sağından soluna dönen insanlar gibi, yaprakların arasında kımıldıyorlar. Ah...kitap okuyanlar arasında olmak ne güzeldir. İnsanlar niçin hep böyle değiller.” İlgililerden İstanbul Devlet Kitaplığı’na, İstanbul’a yakışacak bir canlılık ve çekicilik kazandırmalarını beklemek hakkımızdır. G ataolb@cumhuriyet.com.tr Çocuk Evrim, baba Celal Aras... ama ona göre saygıyı hak eden büyük, yani yaşlı olan. Aralarında hep bir güç ilişkisi vardı. Babanız ne kadar dedenize benziyordu? Pek, hatta hiç benzemiyorlar, ama bazı şeylere izin vermeme halleri ondan geçmiş olabilir… Nelere izin verilmiyordu? Babamla tek sorunumuz arkadaşlarımla dışarı çıkmamdı. Arkadaşlarım bizim evimize gelebilirdi, ama ben gidemezdim. Arkadaşlarımla tatile çıkamazdım. Bizim otelimiz vardı, işte derdi, diskosu da var, al senin olsun, ama gözümün önünden ayrılma. Ben de bu yüzden daha fazla çıkıyordum. Dikleniyordunuz yani… Evet, ergenlik döneminde, yani 16 yaşımda babamla mücadele etmeye başladım. Ben kendimi ispat etmeye çalışıyordum, o beni ikna etmeye. Sonunda başarıyordu ve ben bir kez daha ona hayran oluyordum, ama o dönemde sadece babamla değil, herkesle çatışıyordum. BABAMIN SON, BENİM İLK KARARIM Evdeki babayla işteki baba arasında nasıl farklar vardı? Babam sert görünürdü, ama yumuşak bir insandı. Bağırır çağırır, beş dakika sonra öfkesi geçer, karşısındaki de almaya hazırsa öğretmeye başlardı. Her şey istediği düzende olmalıydı. Bir şekilde insanları kendisine bağlardı. Kadınların istediği erkek tipi vardır hani, özel günleri unutmasın… Babam unutmazdı. Babasının kızı olmanın dışında kendinizi nasıl kurdunuz? Bilgi Üniversitesi’nde medya iletişim okudum, ama mesleğimi hiç yapmadım. Eğitimimin faydası, firmanın kimlik değişim sürecinde oldu… Logosunu yaptım. 24 yaşında evlendim, 25 yaşında oğlum Aras doğdu. Babanız eşinizi kıskandı mı? Alışılagelenin aksine, ben eşimi önce babamla tanıştırdım. Onu oğlu gibi sevdi, hayır kıskanmadı. Eşiniz babanızı kıskandı mı? Hayır, bir sorun olmadı. Bu sizin babasız ilk Babalar Gününüz. Onu işin başındayken yitirdiniz, yasınızı yeterince tuttunuz mu? İleride bir patlama yaşamaktan korkuyorum ve kendi inançlarımla onu aşmaya çalışıyorum. Holdingin başına geçince aldığınız ilk karar neydi? Babamın son kararı, benim ilk kararım oldu; çalışanların maaşına yüzde 25 zam yaptık ve bir memurun aldığı maaşa eşitledik. Aras Kargo’nun sektördeki payı yüzde 33 ile oldukça yüksek. Hedefiniz ne? Kargo, insan ve akaryakıt üzerine kurulu bir iş ve lüks bir hizmet, ama hak ettiği yeri bulamıyor, küçümseniyor. Biz saygınlığı kazandırmak ve kuryeliği bir meslek olarak konumlandırmak istiyoruz. Sizde nasıl bir baba kaldı, onu nasıl tanımlıyorsunuz? Yüce gönüllü bir insandı. Herkese açıktı, her şeyi, herkesi kabul ederdi, her şeyin insanlar için olduğunu düşünürdü. Onun için önemli olan, insanın olduğu yerde kendisini nasıl geliştirebildiğiydi. Hareketleri de onu tamamlıyordu. Farklı bir ışıltısı vardı, benim gözümde öyleydi… G Murat Sayın ANNESİNİN KIZLARI DAHA ŞANSLI Evden kaçmayı hiç denediniz mi? Arkadaşlarımla bir tekne turu düzenlemiştim. Babam izin vermedi. Akşam o göndermiyorum diye yattı, ben gideceğim diye. Sabah da erkenden evden çıktım ve tekneyle açıldık. Ama kaptana ulaşmayı başardı. Kaptan korktu ve geri döndük… Çocukluğunuzun babası nasıldı? Çok seyahate çıktığı için az görürdüm, ama samimi ve sıcaktı. Sonunda arabada uyusak da her yere, kardeşimle beni de götürürlerdi. Birlikte her şeyi yaşadık. Kardeşiniz? Baran İngiltere’de okudu, yeni geldi, şimdi lojistik bölümünün başında. Siz kimin kızısınız? Babasının. Babasının kızı olanlarla annesinin kızı olanlar arasındaki farka kafa yordunuz mu? Annesinin kızı olanlar aslında daha şanslılar, hemcins olarak da birbirlerine daha yakın ve rahat anlaşıyor olmaları gerekiyor. İletişim varsa kızlar daha mantıklı bir hayat kuruyorlar. Babasının kızı olanlarsa onunla her şeyi ancak belli bir noktaya geldiklerinde C M Y B C MY B