12 Ocak 2025 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 HAZİRAN 2008 / SAYI 1160 Tanrıların içeceği şarap Hakan Alp arihte “bereket ve bolluğun” simgesi olarak adından bahsedilen, tanrıların içeceği şarabın Anadolu topraklarında çok eski bir tarihi var. Yunanistan’da Dionysos, Roma’da da Baccus adıyla ilahlaştırılıyor. “O kadar çok / O kadar çok şarap içeyim ki” diyordu Ömer Hayyam rubailerinden birinde, “Beni gömdüklerinde/ Şarap kokusu gelsin mezarımdan / Ziyaretime gelen çakırkeyf dostlar, / Yıkılasıya içmiş gibi olsunlar”. Hakkında şiirler yazılan şarabın pek çok yararı da var, tabii kararında tüketildiğinde. Kalp adalesinin kanlanmasını arttırdığı için şarabın kalp enfarktüslerinde koruyucu bir etkisi var. Sindirim verimini yükseltiyor, tat alımını yoğunlaştırıyor, bakteri ve virüsleri öldürüp bağışıklık sistemini harekete geçiriyor. Bunlar sadece birkaçı. Şarap kendine özgü içilme kültürüyle de dikkat çekiyor. Peki iyi bir şarabı anlamanın püf noktaları neler? Şarap nasıl tüketilmeli? İşte size birkaç ipucu... Şarabın yanında yenen yemek, kaliteli bir şarap içmek kadar önemli. En basit ve en çok bilineni, kuşkusuz, beyaz şarabın beyaz etle, kırmızı şarabın ise kırmızı etle içileceği. Kesinlikle şarapla birlikte sofrada olmaması gerekenlere gelince; sirke, domates, ekşi ve yağlı yiyecekler. Gelelim şarap testine... İşe şarabın görüntüsünü kontrolle başlayın... Parlaklık, yoğunluk, şeffaflık ve özellikle kırmızı şarapların rengi, üzümün cinsini, bölgesini ve şarabın yaşını tanımlamanıza yardımcı olur. Mesela, camın yüzeyinde gözyaşı damlası şeklinde izler kalıyorsa, şarabın alkolü ya da şekeri yüksektir. Beyaz şarapların rengi ise, yıllandıkça koyulaşır. Şarapların oldukça geniş bir koku yelpazesi var; tarçın, karanfil, ıslak çamaşır, küf, ağaç... Ve geldik, şarabın tadımına... Ağzınıza az miktarda şarap alarak, 1015 saniye dolaştırın. Ağzınızda kalan asit, tanen, alkol tatları size şarap hakkında bilgi verecektir; dolgun, dengeli, zarif, ince, akıcı, kadife gibi, yağlı, ham, sert, buruk... T Bütün bu koku, renk, tat farklılıklarını yaratan en önemli faktör kuşkusuz şarabın yapıldığı üzüm ve onun yetiştirildiği yer, işlenişi, olgunlaştırılması... Türkiye farklı üzümlerin üretimi için verimli bir ülke. Şarap üreten firmalar sayıldığında ilk akla gelenlerden Kavaklıdere’nin ürün çeşitliliğini devamlı arttırması da bunu kanıtlıyor. 5500 dönümlük bağa sahip Kavaklıdere’nin Murahhas Üyesi Ali Başman; “Bağlarımızın hemen yanında üretim tesisleri ile uluslararası piyasanın kalite kriterlerine ulaştık” diyor, “Yeni bağ ve üretim tesislerimizde bağlardaki üzümleri klon seçimlerinden, dikim sıklığına, kalite arttırıcı miktar düşüren özel budama EGEO ŞARAPLARI VE YEMEK...  Egeo Syrah, ızgara dana ve koyun etleri, peppersteak, fajitas, baharatlı ve soslu et yemekleri, gouda, tulum gibi keskin peynirler ile çok iyi uyum sağlıyor.  Egeo Cabernet Sauvignon, baharatlı, acı soslu kırmızı et yemekleri ve makarnalar, eskitilmiş peynirler ve şarküteri ürünleri ile uyumlu.  Egeo Cabernet Sauvignon&Merlot, hafif baharat soslu kırmızı et çeşitleri, krema soslu makarnalar, eskitilmiş peynir ve şarküteri ürünleri ile iyi gidiyor.  Egeo Sauvignon Blanc’ın yanında, ızgara levrek, kabuklu deniz ürünleri, suşiler, deniz ürünlü taglietelle ve limonlu tavuk yenebilir. yöntemlerinden sadece elle toplamaya, tesisin bağ içerisinde olmasıyla taşıma ve beklemeden kalite kaybını önlemekten gravite (yerçekimi) sistemine kadar uluslararası Appelation Origine Controle sisteminin en önemli kriterleri uygulanıp en üst düzey kaliteye ulaşılmıştır”. Kavaklıdere şaraplarının yeni serisi Egeo’ya yeni bir ürün daha eklendi: Egeo Syrah. Shiraz adıyla tanınan, Ege bölgesindeki bağlarda yetiştirilen Syrah, şişede yıllandırmaya elverişli. Egeo Syrah, 12 ay Fransız meşe fıçılarda olgunlaştırılmış. Syrah üzümünün tüm karakteristik özelliklerini yansıtan bu şarap, burunda siyah zeytin, baharat, yoğun ve zengin bir kokuya sahipken, damakta da aroma zenginliğine ve kalıcılığına sahip, zarif, gövdeli ve dengeli bir şarap. Uygun saklama koşulları sağlandığında 1012 yıl yıllandırılabilen Egeo Syrah’ın ideal servis sıcaklığı 1618°C. Serideki Sauvignon Blac ise, açık limon sarısı renkte, bektaşi üzümü, mineral ve olgun beyaz etli meyve aromalarıyla zengin, damakta canlı asiditesi, dolgunluğu ve kalıcı mineral ve meyve aromalarıyla dengeli. Egeo Cabernet Sauvignon, yeşil biber, baharat, vanilya ve frenk üzümü, zengin ve kompleks kokusuyla, damakta; gövdeli, dengeli ve uzun bir tat bırakan; rengi koyu kiremit röfleli yoğun bordo bir şarap. Serinin son şarabı, Egeo Cabernet Sauvignon&Merlot. Damakta; olgun kırmızı meyvelerin yanında kahve, siyah çikolata ve baharat aromalarıyla kompleks, yuvarlak, dengeli, gövdeli ve kalıcı bir şarap. G YEMEK Aylin Öney Tan tarihe kazınıyor. Parmak ucu bir atıştırmalık, salt bir lezzet olmanın ötesinde bir boyut kazanıyor... Akşam keyfi için bir kadeh içki yanına alınan tadımlık tatları hayat boyu anılan hatıralar haline getirmek mümkün. İtinayla hazırlanan ve sevilenlerle paylaşılan lezzetler küçük bile olsa hatıraları büyük oluyor. Dilistan Çilingiroğlu Shipman, Boyut Yayınları’ndan çıkan “Küçük Tabaklar, Büyük Lezzetler” kitabını dostlarla paylaşılan hatıralarla dolu bir sofraya çevirmiş. Kitap, her dostun bir kap yemek getirdiği imece usulü hazırlanan bir şölen yerine dönüşmüş. Dilistan ve İngiltere’nin önde gelen aşçılık okullarında yetişmiş eşi David Shipman, içki yanına kâh atıştırmalık, kâh meze niyetine sunulabilecek dünya lezzetlerini derlemişler, kendi tariflerinin yanı sıra ortak arkadaşları olan ünlü şefler ve yemek yazarlarının görüşlerine, yazılarına ve tariflerine sofralarını ve sayfalarını açmışlar. Kimi tariflerini sunmuş, kimi anılarını paylaşmış. Bu köşenin yazarının da kitapta bir küçük katkısı var. Anılarında bambaşka bir yeri olan bir kente ve kentin damağında bıraktığı lezzetlere dair… G aylinoneytan@yahoo.com Tadımlık tatlar Y az gelince akşam saatlerinde açık havada yapılan keyiflere doyum olmuyor. Havanın tadına sadece limonata, gazoz, şurup, şerbetle varılmıyor. Güzel hazırlanmış soğuk bir kadeh içki günü tamamlamak için ideal bir eşlikçi oluyor. İçki de tek başına gitmiyor, yanına atıştıracak bir şeyler istiyor. Maalesef içkiye gösterilen özen ve önem yanına verilen atıştırmalık lezzetlere gösterilmiyor. Oysa içkiye uyumu gözetilmiş özenli atıştırmalık lezzetler ile içki keyfini gece boyu süren bir şölene çevirmek mümkün. Geçen yüzyılın en önemli yemek yazarlarından Amerikalı M.F.K. Fisher bu konuda epey kalem oynatmış. Fisher’ın bir anısı, II. Dünya Savaşı yıllarında San Francisco’daki tarihi Palace Hotel’de geçiyor. Otelin, lobisinin barında sıkıcı bir iş ilişkisi için alınan bir içki unutulmaz bir hatıraya dönüşüyor. Bunu beceren ise içkinin yanında sunulan atıştırmalık bir lezzet. Öyle ki insana keşke o dönemde orada yaşayabilseydim ve bir kerecik bile olsa o keyfi yaşayabilseydim dedirtiyor. Fisher’ın aktardığına göre bir zamanlar otelin muhteşem lobisinde sunulan içkinin yanına kolalı peçeteler içinde bir düzine gümüş bir dolar büyüklüğünde ve inceliğinde minik “croquemonsieur” servis yapılırmış. CroqueMonsieur (Krok Mösyö) tereyağında kızarmış jambonlu peynirli bir tosta verilen ad. İncecik tül gibi Parma jambonu ve dantel gibi Gravyer peyniri, zar gibi kesilen iki dilim tost ekmeği arasına yerleştirilip metal paranın inceliğine gelmesi için ağırlık altında preslenerek dolar büyüklüğünde kalıplarla kesilirmiş. Mis gibi tereyağında altın rengi alana kadar kızartılan minnacık tostlar bara takılan yüksek sosyete hayat kadınlarının favorisiymiş. Şık baylardan kazandıkları dolarcıklarla minik tostları yan yana iki sütun halinde üst üste dizer, tostların boyu dolarları aşmazsa tüm dolarları peçetenin içine bahşiş olarak bırakırlarmış. Pek zahmetli bu lezzetleri hazırlamaktan bizar olan aşçıların tek tesellisi her bir tost başına aldıkları gümüş dolarlar olurmuş. Yazar bu lezzeti tadabildiğinde, ekmek dilimlerini ince kesebilme becerisini ancak emektar Çinli bir aşçı gösterebiliyormuş. Fisher incecik kadehinde yudumladığı buz gibi blanc de blanc şampanyanın yanında ağızda yok olup giden bu atıştırmalıkları öyle bir anlatıyor ki o an Paçanga böreği Kitaptaki en müstesna anılardan birisi Dilistan Çilingiroğlu Shipman’ın babaannesi Müstesna Hanım’ın “burek”leri ile ilgili. Her bayram, Bosnalı Müstesna Hanım’ın yaptığı böreklerin kokusunun buram buram burnunda tüttüğünü söyleyen Dilistan kitabın önsözünde aile anılarını “Küçük börekler, Büyük hatıralar” diye anlatıyor. 2 adet yufka, 2 domates, 3 sivri biber, ½ çay bardağı zeytinyağı, 150 gr. pastırma, 50 gr. rendelenmiş kaşar peyniri, Kızartmak için zeytinyağı Domatesleri rendeleyin. Kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirin. Zeytinyağı ve C M Y B C MY B küçük doğranmış biberleri ekleyip birkaç dakika kaynatın. En son pastırmayı dilimlerini ince dilimleyerek ekleyip iki dakika daha pişirin, ocaktan alın ve soğumaya bırakın. Yufkaları tezgaha yayın, ikiye kesin ve sonra her parçayı üç eşit parçaya bölün. Her bir yufka parçasına hazırladığınız iç malzemeden iki kaşık koyun ve üzerine bir tutam kaşar peyniri rendesi serpin. Kenarların iki tarafından içe kıvırarak yassı bir şekilde sigara böreği gibi ancak biraz daha geniş olacak şekilde sarın. Yufkanın uç kısmını ıslatıp kapatın. Kızgın yağda iki tarafını kızartın ve yağın fazlasını almak için kâğıt havlu üzerine alın. Sıcak sıcak arkadaşlarınıza sunun. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle