Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 HAZİRAN 2008 / SAYI 1160 5 JUSTIN ADAMS Kahkahada herkes eşittir Deniz Ülkütekin Sahradan blues... Zekeriya S. Şen atı Afrika blues müzik tarzı üzerine rock temaları işlemek için kişinin ya çok cesur ya da cidden deli olması gerekir, çünkü bu iki tarzı organik bir yapı içinde harmanlayıp kaliteli bir çalışma çıkarmak hiç de kolay değil. Ancak Justin Adams gibi uzun müzik özgeçmişine sahip bir sanatçı, böyle bir hayali gerçekleştirebilir. Zira Adams Sahra Çölü’nün blues grubu Tinariwen gibi grupların ses sentezini tamamıyla koruyup hak ettiği yere taşıyan bir müzik adamı. Justin Adams Britanya’nın en başarılı blues gitaristlerinden biri, hatta ona İngiliz Ry Cooder diyenler bile var. Sanatçı aynı zamanda kültürel müzik kesişim noktalarında ortaya çıkan önemli bir yapımcı. Müzik camiası onu önce “Jah Wooble’s Incaders of the Heart” grubunda, sonra da Sinéad O’Connor ve Damien Dempsey gibi sanatçılarla çalışmasıyla tanıdı. Afrika müziğine olan tutkusunu 2001 tarihli solo albümü “Desert Road” ile gösterdi. Sahra Çölü’nden gelen saf blues ezgilerinin açıklığını ortaya koyan albüm müzikseverler tarafından “ufak bir şaheser” olarak kabul edildi. Tinariwen ile tanışan Adams, 11 Eylül sadece ABD için değil, dünya için de bir milat. Dünyadaki bütün siyasi ve ideolojik dengeleri yerinden oynatan olaydan iki yıl sonra Müslüman olmakla ilgili bir komedi gösterisi düzenlemek pek akıl kârı bir iş gibi gözükmüyordu, hele de ABD’de. Ancak Preacher Moss, Azhar Usman ve Muhammed Amer “Allah Beni Komik Yarattı” gösterisini beş yıldır başarıyla sergiliyorlar. yönelik değil, Müslüman topluluk içindeki farklı mezheplere karşı da kendini gösteriyor. Gösteri yüzünden onlar da pek çok olumsuz eleştiri almışlar. Grubu, hayır amaçlı gösteri yapmak için davet eden bir kuruluş, ilerleyen günlerde organizasyonu iptal etmiş. Çünkü birçok üye “Allah Beni Komik Yarattı”nın ırkçı bir gösteri olduğunu düşünüyormuş. “Irkçılıktan bahsediyorsunuz diye ırkçı olamazsınız” diyor Preacher Moss, “Ashar Usman, mükemmel bir insan, ama herkes onun gibi değil”. Güney Afrika’da yaşayan, gösterinin İslamla dalga geçtiğini, bu yüzden haram olduğunu söyleyen biri de internet üzerinden ulaşabildiği her grup ve foruma grubu boykot etmeleri için çağrıda bulunmuş. Bu noktada hemen akıllara, geçen yıl Türkiye’de yaşanan karikatür krizi ve şu soru geliyor: İslam kendisiyle dalga geçmeye ne kadar yakın bir din? “Allah Beni Komik Yarattı” gösterisinin farkı, bu kez Müslümanların kendileriyle dalga geçiyor olması. Moss’a göre Hz. Muhammed’i karikatürize edenlere karşı yapılan ölüm tehditleri, peygamberin kendisine saygısızlık. Yine de “Allah Beni Komik Yarattı” gösterisi, yakındığı ayrımları azaltma yolunda büyük başarı göstermiş. Usman, “Gösteri yaptığımız kentlerde bizi izleyen insanlar, belki daha önce hiçbir zaman aynı ortamda bir araya gelmemişlerdi” diyor. İzleyici tepkileri Usman için çok önemli. “Oklohama’daki gösteriden sonra Irak’a savaşmaya gidecek bir denizci yanıma geldi. Tipik sağcı, akşam Fox TV haberlerini izleyen biriydi. Bana dedi ki ‘İslam ve Müslümanlar hakkındaki inançlarımı tamamen sarstınız’. Daha sonra iletişimi sürdürdük”. Muhafazakâr bir aileden gelen bir Müslüman genç de gösteriden haberdarmış ve izlemeden çevresindeki Müslümanlara gösteriyi bir hayli kötülemiş, ancak sonunda izleme fırsatı bulmuş ve Usman’a bir mail göndermiş: “Öncelikle hakkınızda söylediğim kötü sözlerden ötürü özür dilemek istiyorum. Tamamen yanılmışım. Yaptığınız şey sadece önemli değil, aynı zamanda gerekli. Beni, tamamen size karşı birinden, tam destekçinize çevirdiğinizi bilmenizi istiyorum”. Usman’a göre insanı yürüdüğü yolda cesaretlendirecek şeyler işte bunlar. Müslüman gence verdiği yanıt aslında herkese bir davet gibi: “Geçmiş geçmişte kaldı. Gösteriye önyargısız ve açık bir kalple geldiğin için teşekkür ederim.” G B A BD’de 11 Eylül sonrasında başlatılan gayri resmi kafatası avcılığı sırasında kuşkusuz en zor şeylerden biri Müslüman olmaktı. 11 Eylül’ü takip eden aylar boyunca birçok ABD vatandaşı ve göçmen sırf kökenlerinden dolayı gözaltına alındı, sorgulandı ya da toplumdan izole edildi. Devlet politikası da Müslümanlara yardımcı olmaktan uzaktı. Afganistan ve Irak’ta başlayan savaşta “terör tehdidi” adı altında Müslüman dünyasına cephe alınmıştı... İşte böyle bir ortamda, iki Müslüman komedyen “Allah Beni Komik Yarattı” isimli gösterileriyle, ABD’de Müslüman olmanın zorluklarını ortaya koyuyorlar, hem de mizahla. Grubun kurucusu Preacher Moss, ünlü primetime şovu Saturday Night Live’da skeç yazarlığı yapmış bir komedyen. 1992’den beri de gösteri dünyasının içinde. İslama özgü bir komedi gösterisi organize etmeyi ise ülkedeki Müslüman cemaatle diyalogların yetersiz olduğunu fark ettikten sonra düşünmüş. Çıkış noktası ABD’de Müslüman olduğu için yaşadıkları. Sosyal konulara gönderme yapan komedyen, mizahın insanları bir araya getirmekte önemli bir rolü olduğunu düşünüyor. “Allah Beni Komik Yarattı”yı 2003’ten beri sahneye koymasının nedeni de bu. Azhar Usman ise gösteriye bir yıl sonra katılmış. Bu birleşme için tam da tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş denilebilir. Usman da Moss’unkine benzer bir gösteri düşünüyormuş, ancak hayata geçirmek konusunda cesaretli olamamış. “Yine de uygun bir partnerle fikrimi hayata geçirebileceğimi, hep aklımın bir köşesinde tutuyordum” diyor. Gruba en son katılan komedyen ise Muhammed Amer. Filistin asıllı Amer, henüz dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte Kuveyt’e göç etmek zorunda kalmış. En genç üye olarak, çömez statüsünde olsa da grubun sahne performansına büyük enerji kattığını diğer üyeler de kabul ediyor. FARKLI TEPKİLER... Usman, sadece ABD’de Müslümanlara karşı takınılan ırkçı tavırdan rahatsız değil, aynı zamanda Müslüman topluluk içinde var olan ırkçılığın da altını çiziyor. “Bütün ırkçılık sorunlarına karşı İslam kesin çözümdür” tarzı argümanlardan sıyrılmak gerektiğini vurguluyor. Üstelik ayrım sırf farklı din ve ırklara Azhar Usman Preacher Moss grubun ilk albümü “The Radio Tisdas Sessions”ın yapımcılığını üstlendi. 2002’de Robert Plant ile çalıştığı “Dreamland” albümü Grammy’ye aday gösterildi. Tinariwen’in ödüllere doymayan “Aman Iman” adlı son albümünden sonra yanına yerel sanatçıları alarak 2007’nin kuşkusuz en başarılı dünya müziği sentezini içeren albümünü “Soul Science”ı çıkardı. Ritti (veya yerel adıyla nyanyeru) denilen tek telli yerel bir keman ustası Gambiyalı bir griot (müzikçi soydan gelen bir kabile) Juldeh Camara, Adams’ın bu projedeki suç ortağı. Adams’ın örnek alınacak çalışmadaki başarısının sırrı, programlanmış bateri vuruşlarının kullanılabileceği her kısmın, zarif ve yoğun Afrika vurmalı çalgıları ile doldurulmuş olması. Bu ritimler doğallığı ve dolgunluğu ön plana çıkarıyor. Ritti’ye yol veren marş temalı vurmalı çalgıların öncülüğünde açılışı yapan “Yerro Mama” albümün kalitesini yansıtıyor. “Ya Ta Kaaya” ve “Sanakubay”da Juldeh Camara ve Justin Adams ikilisi sırasıyla The Clash ve Captain Beefheart’a hürmetlerini sunuyor. Albümün cevheri ise, “Blue Man Returns”, insaf et anlamına gelen “Subuhanalaii” ve “Nayo” parçalarında çıkıyor. G muzik@tikabasamuzik.com Helldorado’dan beklenen albüm: The Ballad of Nora Lee Kuzeyden Latin rock... Eylül Barış A Drinking Song isimli şarkılarıyla müzikseverlerin kulaklarında yer edinen ve dillerden düşmeyen Norveçli rock grubu Helldorado’nun beklenen albümü “The ballad of Nora Lee” sonunda Artist Müzik etiketiyle yayımlandı. Albüm, Quentin Tarantino ve George Romero filmleri için yapılmış hissini veriyor. Dinleyenlerin zihninde oluşturduğu farklı “Vahşi Batı” sahneleri de cabası. Zaten Tarantino müzisyen olsaydı Helldorado’da çalması tesadüfle açıklanamazdı. Ya da grup üyeleri müzik yapmasaydı Tarantino’nun yakasından inmezlerdi. Helldorado 2001 baharında, Norveç’in Kuzey Denizi’ne bakan şehri Stavanger’de kuruldu. Grup, vokal ve gitarda Dag Vagle, bass, geri vokalde Hans Wassvik, davulda ise Morten Jackman’den oluşuyor. Helldorado kurulmadan önce grup elemanları yerel bir başka kuzeyli grup, “The Tramps”le birçok konser verdi. “The Tramps”le cover çalarken gelişen ses renkleri Helldorado’yla birlikte sözlere de yansıdı ve kendi şarkılarını yazmaya başladılar. 2002 sonbaharında “Zoom” isimli yerel müzik yarışmasını kazanıp Oslo’daki büyük finale giden üçlü, evlerine birincilikle döndü. Yarışma ödülü olarak da Norveç turnesiyle birlikte birkaç İngiltere ve Almanya konserine çıkma hakkı kazandı. Kısa bir süre sonra, Kasım 2002’de yerel plak şirketi CCAP’den mini albümleri “Lost Highway” yayımlandı. Grubun ilk albümü “Directors Cut” ise Şubat 2004’te piyasadaydı. Albüm, daha sonra “Glitterhouse” etiketiyle Avrupa’ya dağıtıldığında Helldorado adını geniş kitlelere duyurdu. Glitterhouse İngiltere direktörü Helldorado’yu; “The Cramps, 16 Horsepower, Chris Isaac ve The Gun Club karışımı mükemmel bir sentez” olarak yorumluyor ve canlı performanslarının aklından hiç çıkmayacağını söylüyordu. Norveçli grubun son albümleri “The Ballad of Nora Lee” ise 2007 yılında “A Drinking Song” isimli şarkı ile keşfedildi. Seven sevmeyen herkesin aklına takılan ve akılda kalıcı melodisiyle bir anda klasik haline gelen bu şarkı sayesinde Helldorado’nun yolu İstanbul’a da defalarca düştü. Sahne hâkimiyetiyle tanınan grup şimdi de bildiğimiz ve keşfedilmeyi bekleyen, az duyulan şarkılarından oluşan albümü ‘The ballad of Nora Lee’yi Türkiye’de yayımladı. “The Ballad Of Nora Lee” Tarantino filmlerinin sahnelerini gözlerinizde canlandıran buğulu ve yorucu bir atmosfere sahip. “İyi, Kötü, Çirkin”den sahneleri de aklınıza getiren bu albüm, grubu yalnızca “A Drinking Song” ile tanıyanlar için biraz şaşırtıcı. Çünkü bu çalışmada Helldorado’nun müziği bir yana, zengin konuk enstrümanlar albümün yelpazesini iyice genişletmiş. Aslında kuzeyli bir gruptan beklenmeyecek kadar içten bir Latin ruhu tüm şarkılarda duyuluyor, “The Ballad Of Nora Lee”, “So Long Ago”, “The Black Winds” ve “Waiting Around To Die” albümün tadını damağınızda bırakıyor. Hatta albümü tekrar dinledikçe grubun ismiyle bütünleşen “A Drinking Song”un önyargısından kurtulmanız da kaçınılmaz. G C M Y B C MY B