02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 15 HAZİRAN 2008 / SAYI 1160 Açık bir kalbin şarkıları... Esra Başıbüyük ohbet ederken İstanbul’a biraz yukarıdan bakıyoruz... Pırıl pırıl ışıldıyor sohbetimizin fonunda. Demir Demirkan’a bakıyorum, o da pırıl pırıl... Yeni albümün heyecanının pırıltısı bu. “Yolun Yarısı”nda da inandıklarını samimiyetle müzik yapmış. “Bu albümde bütün kalbimi açtım” diyor. Bu albüm, yolun yarısında yolunu Demir Demirkan’la kesiştirmek isteyenler için... Bu albüm diğer yapmış olduğunuz albümlerden daha farklı, sizden daha sert müzik bekleyenler şaşıracak… Aslında bu bir algı ve milletin ağzında fazla dolandığı için var. Pentagram’a kadar olan üretim sürecime baktığın zaman; Şebnem Ferah’ın “Kadın”, Sertap’ın (Erener) “Sertap Gibi” albümleri, sonra da solo albümlerimle devam eden bir külliyat var. Bunların hiçbirisi öyle sert müzik değil. Aralarında sert müzik var, ama hepsi değil. Peki insanlar niye bu imajı size yakıştırdılar? İnsanlar bu hikâyeyi sevdiler. “Bu adam böyle” deyince bu etiketi çıkartması zor oluyor. Bence insanların hayatlarında böyle bir sert adama ihtiyaçları var. Belki bu durumu değerlendirseydim çok iyi satışlar da yapabilirdim ama gerçekten içimden gelen şeyi yapmak çok daha cazip! Ben öyle bir adam değilim. Çaldığım müzikler genelde rock ama heavy metal değil, gitar çalıp şarkı söylüyorum, caz, etnik, davullu baslı rock müzik, film müzikleri, senfonik müzik… İçinde pop, eurovizyon şarkısı olan müzikler de yapıyorum… Bu yüzden bana taktıkları bu etiket kısıtlayıcı. Şuna üzülüyorum, insanların müziği bu kadar mı tüketici gibi tüketmeleri gerekiyor? Piyasanın yönlendiriciliği her zaman var ama müzik öyle bir şey değil. Ben de öyle bir adam değilim. Demir Demirkan yeni albümü “Yolun Yarısı”nda, kendisiyle hesaplaşmadan arta kalanları anlatıyor… Şarkılarda fevri, duygularına bir anlam veremeyen, bir o yana bir bu yana koşan adamın yeni hali var… S geliyorsun. Sadece en başta bunu yapmaya niyetli olmak lazım. Bazıları “Kardeşim ben böyleyim, iyisiyle kötüsüyle kabul et” der. Bana göre bu kaçamak bir tavır. Çünkü hayatla, kendisiyle ilgili herkesin problemi var. Ben problem sevmem, çözerim ya da kökten yok ederim. Bodrum’da yaşamaya başladınız, zaman nasıl geçiyor? Çok hızlı… Gerçekten mi, hayat küçüldükçe daha yavaş ilerlermiş gibi düşünülür... Hoşuna giden şeyler zamanı hızla geçirtir. Günler bitmesin, sabah öğlene, öğlen akşama dönmesin istiyor insan... Ama dönüyor, zaman çok hızlı geçiyor. Peki, artık oralı mısınız? Yok! Nereli olduğumu bilmiyorum ama oralı olacaksam, denizde olmak isterdim. Karada yaşamak istemiyorum. Çünkü deniz ortamı başka bir hal yaratıyor. Bunu 12 yaşımdan beri yaşıyorum. Teknem bu ağustos başı denize iniyor, 12 Ağustos doğum günüm, bu 36 yaşımın bitişi nedeniyle kendime verdiğim hediye olacak. Ondan sonra da umut ediyorum ki hayatım deniz üzerinde geçecek. Bütün şu ana kadar olan hayalim ve amacım buydu. Sonra nasıl olacak, seyyahlık mı başlıyor? Büyük ihtimalle. Denizde olmamın bir nedeni de kök salmamak. Demiri kaldırdın mı istediğin yere gidebiliyorsun. İlk önce Akdeniz, sonra Akdeniz çıkışı, ne bileyim ben... “Nereye Demir atarsan”… Biraz metaforik oldu... Değil mi... Biraz öyle, dünyayı gezme planlarım var, ama henüz erken. Burada yapmak istediğim her şeyi yapmadım. İÇTEN VE SAMİMİ BİR ALBÜM... Yeniden karaya dönelim, bu albümün diğerlerinden farkı ne? En önemli fark, bu albüm herhangi bir tarzın içerisine girmeye çalışmıyor. Çünkü bir tarzın altını doldurmak için değil, içimden ne geliyorsa öyle müzik yaptım. Özgür bir albüm... Evet, sözel dünyasına baktığımız zaman da daha kendini kabullenmiş bir adamın sözleri olduğu için samimi geliyor. Burada bir risk alıyorum, artık kalbimi öyle açtım ki “Alın, buyrun, ortada, şu anda!” der gibiyim… Korkutmuyor mu bu kadar çırılçıplak olmak... Korkutmaktan çok heyecanlandırıyor. Sonra... Saklaman gereken bir şey olmadığı zaman bir çatışma da olmuyor, kendi içinde. İstediğimi istediğim gibi söylerim, şarkı yazıyorum diye formata uymak zorunda değil, dili kullandığım gibi yazarım... Bütün albümü tarif edecek bir anahtar kelime arıyorsak, hadi iki anahtar kelimemiz olsun, (kahkahalar) birisi içtenlik, diğeri de samimiyet diyelim. Bence bu iki anahtar birçok şifreyi açar... Keşke sadece üretimimizde değil, herkes böyle olsa... G İSTEDİĞİM YERİ AYDINLATABİLİYORUM... Yeni albümün adı gayet manidar, “Yolun Yarısı”. Gerçekten bu hisle mi yaptınız? Yolun yarısı fikrinde bir bırakmışlık ve pes etmişlik hissinin olduğunu düşünmüyorum. Yolun yarısı “Hımm, şimdi anladım, hadi bir daha başlayalım” demek gibi geliyor. Daha önce, duygularına anlam veremeyen, fevri, bir o yana bir bu yana koşan, bütün enerjisini tüketene kadar parlayan bir adam varken şimdi içimde aydınlatmak istediği yeri seçip orayı aydınlatabilen bir adam var. Bu kolay olmuyor. Bu bir uyanış mı? Evet, bu bir sürecin sonunda olan bir şey ama o süreç devam ediyor. Peki bu sürecin altını en yoğun neyin doldurduğunu düşünüyorsunuz? Anlamaya, kişisel büyümeye ve algı açmaya dönük bir niyet var. En önemlisi bu. Ne yaparsan yap, iş ya da ilişkilerinde olayları aynaya bakıyormuş gibi görürsen ve bunu 24 saat yaparsan böyle bir sürecin içine girip bir yerlere C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle