17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 ARALIK 2008 / SAYI 1185 5 Herkesin yaptığını biz de yaptık. Metrobüs hattında birkaç sefer gittik, geldik. Ancak derdimiz kronometre tutup özel araçtan daha çabuk olduğunu ölçmek değildi. Metrobüsle birlikte özel aracını, sahil yolunu kullanmayı bırakanların, zaten o hattaki toplu taşımacılığın müdavimi olan kalabalığın bir arada geçirdiği yarım saati görmekti. Kent plancısı Güven Erten’e de yeni ulaşım hatlarının İstanbul’un geleceğindeki önemini sorduk... Artık İstanbul daha yakın... Yazı: Deniz Ülkütekin Fotoğraflar: Vedat Arık B eğenelim ya da beğenmeyelim, İstanbul’un kent yaşamı hızlı bir değişim içinde. Avrupa Kültür Başkenti gibi projeler kentteki sosyal yaşamı değiştirmek için çabalayadursun, kentsel dönüşüm projeleri de kentteki sosyal ve etnik sınıfları gözlerden uzak yerlere ya da yakına taşımaya olanak tanıyor. Uygulamaların doğruluğu ya da yanlışlığı tartışmaya açık. Ancak konumuz bu değil. İstanbul gibi, Kartal’da oturan birisinin her gün İkitelli’deki işine gitmek zorunda kalabileceği bir kentte mutlaka yapılması gereken düzenlemeler var. Birkaç aydır çalışan metrobüs de bunlardan biri. Önceleri AvcılarTopkapı arasında hizmet veren metrobüs hattı Zincirlikuyu’ya ulaşınca kent sakinlerini bir hayli heyecanlandırdı. İstanbul artık yeni oyuncağını bulmuştu. Peşimize arabaları takarak kronometre bile tuttuk. Aslında insanların bu kadar heyecanlanmasının sebebi basitti. Dünyanın bir ucu gibi görünen kentin iki ucu arasındaki mesafe yarım saate inmişti. Peki, metrobüs hattı için son durak Zincirlikuyu olmadığını, Söğütlüçeşme’ye kadar uzatılacağını göz önüne alınca, değişikliğin boyutlarının da genişleyeceğini düşünemez miyiz? Hele Marmaray projesini de hesaba katarsak. Güven Erten bu durumun yaratacağı çok önemli bir probleme dikkat çekiyor, kentin batısında son 20 yılda hızla artan nüfus yoğunluğunun kısa zamanda merkeze inmesi durumunda kent için trafik altyapısı felç olacak. Daha şimdiden metro, tramvay, otobüs ve vapur hatları, merkeze gelen nüfus yoğunluğunu kente dağıtmakta zorlanıyor. Metrobüs de tek başına talebe cevap vermiyor. Erten’e göre bütün İstanbullular şunu kavramak zorunda, Marmaray hattının da devreye girmesiyle kent genelindeki ulaşım altyapısında kapasite artımak ve alternatif trafik düzenlemelerine gitmek kaçınılmaz olacak… Yani şehirde hatlar kolay kolay yerine oturmayacak… SINIFLAR ÜSTÜ METROBÜS HATTI İşin fiziki ve idari yönü yanında bir de sosyal yönü var. Metrobüsü tüm İstanbul ortak bir sevinçle karşılamadı. Hizmete girmesiyle E5’e uzak semtlere sefer yapan otobüslerin kaldırılması, birçok vatandaşı mağdur etti. Metrobüs kalabalığı yolculuğu çekilmez bir hale getiriyor... Bunaltıcı yolun sonu derin bir nefes alma zamanı... Metrobüs hattında günde 500 bin yolcu seyahat ediyor... Elbette “Metrobüsün ardından kentteki sosyal sınıflar arasında bir kucaklaşma yaşandı, merkezde oturanlar hiç gitmedikleri kentin çeperlerindeki gecekondu mahallelerine geziler Güven Erten. düzenledi” gibi şeyler söylemek pek mantıklı değil. Kent plancısı Güven Erten de bu görüşe katılıyor. Metrobüsten önce de aynı güzergâhı ve yol altyapısını farklı sosyal kesimlerin kullandığına dikkat çekiyor. Metrobüsten sonra değişen, kent çeperindeki nüfus yoğunluğunun merkeze daha kısa zamanda ve kesintisiz gelmesi. Sorun karşısında bir imza kampanyası bile başlatıldı. Ancak henüz bir sonuç yok. Daha kötüsü çarpık kentleşmeyle birlikte merkezde çalışıp kentin dış mahallelerinde oturan kalabalığın mesai saatlerinde metrobüs hattında yarattığı yığılma. Tüm bunları görmek için biz de metrobüs hattında birkaç sefer yaptık. Öncesinde hafta sonu yaptığım seferlerde gördüğüm genç ve neşeli insanların yerini bu kez mesai yorgunluğunu atmakta zorlanan sinirli ve sessiz bir kalabalık almıştı. Kalabalık değil, yığılma vardı ve eğer ayakta kaldıysanız nefes almak dahi zordu. Oturma fırsatı bulduğunuzda ise bir kol gelip omzunuza yaslanıyordu. Mecidiyeköy’den Avcılar’a kadar yolculukta herkes alt alta üst üsteydi, genç kızlar, başörtülüler, hacı amcalar, eski İstanbullu diyebileceğimiz bey amcalar... Güven Erten metrobüsün ve gelecekteki ulaşım hatlarının yaratacağı etki hakkında “farklı sosyal kesimlerin bir aradalığından daha çok söz eder olacağız” öngörüsünde bulunuyor. Bunun sonucunda sosyomekânsal kutuplaşmanın azalmasına yönelik taleplerin daha çok ses bulacağını düşünüyor. Peki ama bu varsayımlar gerçekleşirse kentte nasıl bir dinamik ortaya çıkacak. Erten’e göre şimdiden bunu söylemek pek kolay değil. Yine de dünya üzerindeki bütün metropollerde kent çeperinden gelenlerin merkezde kriminal unsurlar yarattığı gerçeğini hatırlatıyor. Azalan ulaşım sürelerinin önceden ulaşımı zor yerlerin değerlenmesine ve bir elitleşmeye yol açabileceğini söylemenin ise dar bir bakış olacağını savunuyor. “Burada doğru yapılanmayı oluşturmak yetkililere düşüyor” diyor. “Ulaşım için sırf fiziki düzenlemelerin yetersiz olduğunu kavrayıp kentsel bütünleşme kapsamında çalışmalar yapmaları gerekir.” Avcılar’da fiziki düzenlemeler konusunda da sıkıntılar yaşandığını görüyoruz. Art arda gelen metrobüslerden aniden inen insan kalabalığı daracık yoldan kente dağılmaya çalışıyor. Sinir katsayıları biraz daha artıyor. Vedat, yol boyunca yaptığı gibi fotoğraf çekmeyi sürdürürken yanımızdan geçen biri, “Buldunuz yakışıklıyı çekersiniz tabii” diyor. Artık dönüş zamanı, neyse ki bu sefer fazla bir yığılma yok. Şirinevler’de on dakikadan fazla, duraktaki yolcuları almak için sıraya giren metrobüsleri bekliyoruz. Yaşlıca birisi sinirle şoförün yanına gidiyor, yakınıyor, ardından yola devam ediyoruz. Mecidiyeköy’e kadar uzun bir yolumuz var. Anlaşılan yol bir kenti değiştiriyor, insanlarını da. Bakalım gelecek bize ne gösterecek? Lösemili çocuklar kenti Esra Açıkgöz Çocuk ölümlerine dair yapılan araştırmalar, neden olarak ilk sırada ev kazalarını, ikinci sırada lösemiyi işaret ediyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık beş bin çocuğa kanser tanısı konuluyor. Bu kanser türlerinin başında da yüzde 35 ile ilk sırayı lösemi alıyor. Yani ülkemizde her yıl 12001500 çocuk lösemi hastası olduğunu öğreniyor. Her yaş için tehlikeli olan bu hastalık, en sık da çocukluk çağında 25 yaşlarında görülüyor. Şimdilik nedenleri tam olarak bilinemese de, genetik yatkınlıklar, radyasyon, benzin ve türevleri (bali, vs.), böcek ilaçları gibi kimyasal maddeler, bazı kalıtsal ve viral (virüslerin sebep olduğu) hastalıkların hep birlikte lösemiye sebep oldukları düşünülüyor... Bu karanlık tabloya rağmen tedavide atılan adımlar umut veriyor, ALL (Akut Lenfoblastik Dr. Üstün Ezer. Lösemi) cinsi her 10 çocuktan dokuzu ilaç tedavisi (kemoterapi) ile sağlığına kavuşuyor. LÖSEV Yönetim Kurulu Başkanı Pediatrik Hematolog Dr. Üstün Ezer, lösemiyi “Herhangi bir etkiyle kanın esas yapım yeri olan kemik iliğindeki ana hücrelerde, herhangi bir etkiyle oluşan şifre değişikliğiyle blast adı verilen olgun olmayan kan hücrelerinde artış meydana gelmesi ve bu hücrelerin hızla yayılarak kemik iliğini, lenf bezlerini, dalağı, karaciğeri, beyin ve merkezi sinir sistemini tutması” diye tanımlıyor. 1998’de, 30 çocuğa yardım götürerek çalışmalarına başlayan LÖSEV, bugün beş binden fazla lösemi hastası çocuğa yardım ediyor. Çocuklar ve imkânları kısıtlı aileleri için birçok çalışma yürütüyor. Sadece sağlık hizmetinden bahsetmiyoruz, tedavi esnasında ve sonraki hayatlarının daha refah içinde geçmesi amacıyla, eğitim ve meslek edindirme faaliyetleri de çalışmalar arasında... Ankara’daki LÖSANTE Lösemili Çocuklar Hastanesi ve LÖSEV Özel Lösemili Çocuklar İlköğretim Okulu, Ankara, İstanbul ve Diyarbakır’daki Lösemili Çocuklar Okulları, Anneler İçin Meslek Edindirme Atölyeleri, yüzde 87’si asgari ücret ve altında gelir düzeyine sahip ailelerin konaklamasına imkân veren LÖSEV Lösemili Çocuklar Konağı, sunulan imkânlardan birkaçı. Lösemili çocukların eğitimi önemli bir problem, çünkü hastalık uzun süren bir tedavi sürecini gerektiriyor. LÖSEV de, çocuklar için eğitim programları ve derslikler oluşturarak hem kişisel gelişimleri hem de okul eğitimleri ile ilgili eksiklikleri tamamlamaya çalışıyor. LÖSEV Özel İlköğretim Okulu’nda çocuklar steril dersliklerde, trafikten uzak, dışlanmadan eğitim alabiliyor. LÖSANTE Lösemili Çocuklar Hastanesi’nde tedavi alan ve iyileşen çocuk sayısı ise 116. Bu rakamda vakfın da payı var. Çünkü lösemi tedavisinde moral ve motivasyon ilaç tedavisi kadar etkili. İyileşme sayısındaki artış da çocuk ve ailelerine yönelik kültürel, turistik ve eğitsel etkinliklerin sonucu. Dr. Ezer, bir yıl içindeki Lösemi tedavisinde moral çok önemli. LÖSEV de yıllardır bunun için çalışıyor. Ne boğmaca, ne dizanteri, ne kızamık, çocukları en çok lösemi vuruyor. Her yıl 12001500 çocuğa lösemi teşhisi konuyor. İyileşmeleri mümkün, ancak iyi bir tedavi, yüksek moral ve motivasyon gerekiyor. LÖSEV de yıllardır bunları sağlamak için uğraşıyor. Yeni hedef, Lösemili Çocuklar Kenti... çalışmalarını şöyle anlatıyor: “Bu yıl çocuklarımızın yurtdışı etkinliklerine ve gezilere katılımına ağırlık veren vakfımız Amerika, Polonya, Macaristan, Avusturya, Almanya’dan gelen davetleri değerlendirdi ve geziler düzenledi. Çocuklarımızın da katıldığı bu gezilerle gidilen yerlerin tarihi, turistik mekanları ziyaret edildi. Ayrıca yetkili makam ve diğer kanser kuruluşları ile de sıcak ilişkiler geliştirildi, uluslararası alanda lösemi konusunda işbirliği çalışmaları başlatıldı.” 73 ülkede, 118 kanser kuruluşu tarafından eşzamanlı olarak düzenlenen ve bu yıl sekizincisi düzenlenecek “Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası” bu çalışmaların meyvesi. Amaç, lösemi hastalığı için kamuoyu yaratmak, bu hastalığın önemini ve doğru koşullarda tedavi edilirse başarı oranlarının yüzde 100’lere çıkabileceğini anlatmak. Dünya Sağlık Örgütü’nün, 2020’de kanserden 17 milyon yeni vaka beklediği ve bunun yüzde 70’inin az veya orta gelir düzeyine sahip ülkelerde olacağını açıkladığı düşünülürse, bu amacın önemi daha iyi kavranabilir. Vakfın “Lösemili Çocuklar Kenti”ni kurması da bu uyarıların sonucu. Dr. Ezer, “Bu proje, her geçen gün artan vaka sayısını ve dünya genelinde kanser artış hızını da göz önünde bulunduran vakfımızın en önemli projelerinden” diyor. Şimdi tek ihtiyaçları var, bir arsa. Lösemili çocukların tedavi edileceği, 100 yatak kapasiteli hastanesinden oteline, sinemasından organik tarım alanlarına kadar pek çok ünitelerin bulunacağı dünya standartlarında tesisin kurulabilmesi için devletten arsa talebi yapılmış ancak henüz cevap yok. Cevap “evet” olduğu takdirde, iki senede lösemili çocukların da bir kenti olacak. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle