02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 2 KASIM 2008 / SAYI 1180 7 Mum ve fenerlerinizle bekliyoruz... KEREM ATEŞ (Moda Sahili’ne Hançer, İmar Yağması Dev Corner Otel’e Hayır Platformu sözcüsü ve TÜRÇEK Genel Sekreteri) yüksekliğe kadar devam etti, ancak konut olan çatıyı kapatmaya başladığı halde, diğeri bir süre sonra aniden daha da yükseldi. İnşaatın konut olmadığını fark edip araştırmaya başladığımız andan itibaren tepki vermek üzere çalışmalara başladık. İlk iş olarak 12 Eylül’de TÜRÇEK bünyesinde “Moda Sahiline Hançer Dev ‘Corner Otel’e Hayır Platformu”nu kurduk. Kimler var platformda? Mimar, yapı öğretmeni gibi konuyla ilgili yedi üye ile kuruldu. Şu an 200’ü aşkın üyesi var. 20 Ekim’de de İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde 2008 / 1789 esas numarası ile dava açtık. Ya eylemler? Kasım’ın 4’ü ve 6’sında, akşamları otel önünde mumlu ve fenerli eylem yapacağız. 8 Kasım’da da “İmar Rantları ve Corner Otel” ile ilgili panel düzenliyoruz. G İstanbul’a karşı işlenen suçlar... İstanbul, binalar, davalar... Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, kent suçlarıyla ilgili şimdiye kadar 70’i ana, diğerleri de bunlarla bağlantılı olmak üzere 120 dava açtı. Çoğunu kazansalar da, kararlar türlü bahanelerle uygulanmadı, hâlâ da uygulanmıyor. Kente karşı işlenen suçların başını, turizm için yapılan yüksek yapılar ve Tarihi Yarımada’daki kentsel yenileme projeleri çekiyor. Proje sahiplerinin ortak özellikleri hükümete yakın olmaları. Finans sorunlarını ise yabancı sermaye aracılığıyla çözüyorlar, özellikle de Amerika ve Ortadoğu kaynaklı ortaklıklarla. İşte kent suçlarından bazıları... Piramit İş merkezi: Fenerbahçe koyunda 1992’de kurulan iş merkeziyle ilgili 2002’de yıkım kararı çıktı, ancak kararın uygulanması için iki yıl beklendi. Park Otel: 1989’da yapımına başlanan ve 24 kat, 87 metre yüksekliğinde inşaa edilen otelle ilgili, kent estetiğine uygun olmadığı gerekçesiyle dava açıldı. Otelin 20 katı, 1994’te yargının verdiği kararla yıkıldı. GökkafesRitz Carlton Otel: En uzun süredir işlenen kent suçu. 24 Mayıs 1983’te, Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) başvurarak Dolmabahçe’de otel inşa izni alan Süzer kaldırdı. Gerekçesi, 1949’dan sonra bölgenin kentsel kullanım kararlarının değiştiği, askeri güvenlik nedeniyle yapı yapılmasını kısıtlayacak bir kamusal amaç kalmadığıydı. Karara itiraz edildi. Davalar devam ediyor. İSKİ içme suyu havzaları koruma ve kontrol yönetmeliği: Kamuoyunun üzerinde en az durduğu kent suçu. Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na gelmesinin ardından içme suyu havzalarıyla ilgili İSKİ Yönetmeliği yeniden ele alındı ve havzalardaki yapılaşmayı teşvik eden 1995 Yönetmeliği İstanbul değişiyor. Gökdelenlerin, rezidansların, korunaklı sitelerin, alışveriş ve iş merkezlerinin sayıları günden güne artıyor. Kentin tarihi ve doğal dokusu açısından imara açılmaması gereken alanları bile bir şantiye. Kısacası, İstanbul’un dört yanında suç işleniyor, hem de bizi ortak ederek... İşte şehrin yeni yüzü... Corner Otel’in yapımı sizin için neleri değiştirdi, neleri elinizden aldı? Bu inşaat İstanbul’da imar yağmalarının en önemli, en görünülür örneği. Otelin Kadıköy’e ve İstanbul’a vereceği zararlar listesinin ucu bucağı yok. Bu bina emsal gösterilerek başka sahil şeritlerinin de tehdit edebilir. Kadıköy’e verdiği zararı ise sosyal kültürel yapısını bozması, trafik açısından uygunluğunun bulunmaması, ada bazında ahengi uymaması, Boğaza girişte çirkin bir kütle oluşturması, mikro iklimi etkilemesi, olası bir depremde zarar vermesi olarak özetlenebilir… Bu otelin yapılacağından ne zaman haberdar oldunuz, nasıl eylemler planladınız? İnşaat ilk başladığında alanda tabela gibi bilgilendirme araçları bulunmuyordu. Hemen yanında da bir konut inşaatı devam ediyordu. İki inşaat aynı zamanda ve aynı Haydarpaşaport Projesi (solda)... Gökkafes, en uzun süreli kent suçu... devreye girdi. Bunlara karşı açılan iptal davaları birbirini izledi. Davalardan kaçınmak için yeni yönetmelikler çıkarıldı, yargı süreci hâlâ sürüyor. Four Seasons Oteli: 1. derece arkeolojik sit alanındaki otelin ek bina inşaatları çevre dokusuna en çok zarar veren kent suçu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hukuka aykırı plan kararıyla, “arkeolojik park ve sergi alanı” olarak gösterilen alan “arkeolojik park, turizm ve kültür alanı”na çevrilince, inşaat da başlamıştı. Bu plan tadilatının iptali talebiyle dava açıldı, Danıştay 6. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kızkulesi: Yapılan restorasyon projesinin Kızkulesi’nin tarihsel ve kültürel boyutuna uygun olmadığı gerekçesiyle iptali istendi. Mahkeme, projeye onay veren 3 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararını iptal etti. Beykoz Serdaroğlu Ormanı: Buradaki yapılaşmayla ilgili yüksek yargı 2005’te yıkım kararı verdi, ancak karar hâlâ yerine getirilmedi. Hazine arazilerinin satışı: Bakanlar Kurulu’nun, İstanbul’daki Hazine arazilerinin satışı için aldığı kararın iptali için dava açıldı. 2002’de yürütmenin durdurulması istemi, 2003’te ise dava kamu yararına aykırı olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Karar temyiz edildi. Formula 1 Tesisleri: İçme suyu havzalarına temel atıldığı iddiasıyla dava açıldı. Yargılama sürüyor. Haydarpaşa Port: Haydarpaşa Gar, kıyı ve Liman Alanına yapılmak istenen HaydarpaşaPort ve Dünya Ticaret Merkezi, 50 milyar dolarlık maliyetiyle uygulanması planlanan en büyük bütçeli kent suçu. 2004’te açıklanan projeye, kent dokusunu bozacağı gerekçesiyle davalar açıldı. 2006’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca Haydarpaşa Garı ve çevresi Kentsel ve Tarihi Sit olarak tescil ettirildi. Proje karşıtı imzalar toplanarak meclise gönderildi, eylemler yapıldı, hâlâ da yapılıyor. G Galataport hayata geçirilirse, Galata’nın yeni yüzü yukarıdaki gibi olacak. Hukukta kent suçu yok ama... ÖMER AYKUL (İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı, Avukat) Aslında hukukumuzda kent suçu diye bir kavram, bağımsız bir “Kent Kanunu” veya “Kente Karşı suçlar” ya da “Kent Ceza Kanunu”muz yok. Bu; hukukta ulaşılmak ve oluşturulmak istenen bir tanımlama. Merkez insan değil, kent ve kent yaşamı. İçinde konutları, yolları, köprüleri, okulları, hastaneleri, parkları, tarihi binaları, havaalanı ve limanları, sanayi, ticaret, ibadet, kültür ve eğlence yerleri, yaşayan insanları ve bütün flora ve faunası ile birlikte oluşan bir dokuyu ve tarihikültürelçevresel peyzajı da olan bir bağımsız olguyu yani kenti esas alan bir hukuk sistemi için uğraşıyoruz. “Kent hukuku”, kentte mevcut canlı veya cansız, bütün tanımlanabilen varlıkları bir süje gibi görerek, hak sahibi yapmak ve onlara karşı yine “önceden tanımlanan” bütün olumsuz girişimleri bir “yaptırıma bağlamak”tır. Bu bizlerin ‘kentli olabilme’ sürecimize bağlı, çünkü kanunlaşma, ancak sosyal gelişmelerin oluşturduğu hukuksal gereksinimlerin sonucunda oluşur. İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak “Kent Hukuku Yasa Taslağı” hazırlamakta kararlıydık, ancak Türkiye’de çevre ve kente karşı o kadar çok olumsuz girişim var ki, olayların arkasından koşmaktan, bu taslağı tamamlayamadık. Mevcut hukuk sistemimizde Kent Hukuku olarak algılayabileceğimiz sevindirici düzenlemeler elbette ki var. Bu konunun anayasal dayanağı 56. maddedir. Birinci fıkrada “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” deniyor. “Çevre Hukuku”nun yanı sıra “İmar Hukuku”, “Planlama Hukuku” ve “Sağlık Hukuku” da kent hukukunu oluşturan önemli ve temel unsurlar. Ceza hukuku kapsamında “Kent Suçu” olarak niteleyebileceğimiz düzenlemelere yeni Türk Ceza ve Kabahatler Kanunları’nda da rastlıyoruz. Türk Ceza Kanunu’nun 181. maddesi “Çevrenin Kasten Kirletilmesi”ni düzenliyor ve eylemin oluşum şekline göre altı aydan az olmamak üzere ve beş yılın üzerine çıkan, 182. maddesi ise “Çevrenin Taksirle Kirletilmesi”ni düzenleyerek, iki aydan beş yıla kadar hapis cezası öngörüyor. “Gürültüye neden olma”yı düzenleyen 183. maddeye göre ise iki aydan iki yıla kadar hapis cezası var. Madde 184 ise bizim tanımlamalarımıza en yaklaşanı, “İmar Kirliliğine Neden Olma”yı düzenliyor ve eylemin oluşum şekline göre bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasını içeriyor. Kabahatler Kanunu’nun 33. (Dilencilik), 36. (Gürültü) 37. (Rahatsız etme), 38. (İşgal), 41. (Çevreyi kirletme), 42. (Afiş asma) maddeleri de bu kapsamda sayılır. Benim “Kent hukuku açısından” üstlendiğim davalar daha çok idari yargı alanında. TEMA Vakfı başta olmak üzere bazı belediye başkanlıkları ve kişiler namına “Nazım ve Uygulama İmar Planları”, “Çevre Düzeni Planları”, “Orman Alanlarının Zeytin Tarımına, Turizm ve Golf Turizmine Tahsisi”, “Madencilik Faaliyetleri ve Doğal Varlıklar”, “Turizm Merkezleri”, “Tarihi, Kültürel ve Doğal Sitlerin Korunması”, “Tarım Toprakların ve Meraların Amacı Dışında Kullanımı”, “İmar ve Çevre Hukuku” konularında açtığım, çevre ve kent hukukunun iç içe olduğu birçok dava var. G Formula 1 Tesisleri de hakkında dava açılan yapılardan biri... Grubu, İstanbul 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan tarihi Taşkışla binasının boyunu aşmamak kaydıyla, 24 metre ya da sekiz kat yüksekliğinde bir inşaat onayı aldı. Daha sonra projesinde yapılan değişiklikle Gökkafes’in boyu 134 metreye, işyeri oranıysa yüzde 80’e çıkarıldı. Kentin siluetini bozduğu gerekçesiyle hakkında 15 dava açıldı, davalar kazanılsa da Gökkafes yıkılmadı. Aslında 2. Abdülhamit 1908’de tapuya, güvenlik nedeniyle, “otelin bulunduğu arazide yapı yapılamayacağı” şeklinde bir şerh koymuştu. Bu şerhin silinmesi üzerine Yargıtay’da açılan dava sonucunda, “inşaat yapılamaz kaydı” yeniden tapuya işlendi. Bunun üzerine arazide söz sahibi olan İTÜ, otelin yıkılması için 2005’te bir dava daha açtı. Şişli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, tapudaki “yapı yapılamaz” şerhini Kentsel dönüşüm projeleri de birer kent suçu. Bu kare Pendik’teki bir yıkımdan. Gerçek ve ötesine döşenen raylar... Deniz Ülkütekin Azade Köker’in son çalışması bir enstelasyon, konusu ise gerçek ve gerçeküstü arasındaki ilişki. Eser, hayatların rayların arasında kaybolup gittiği ve gerçeklerin zamana bağlı olduğu Ankara Tren Garı’nda sergileniyor. Bir başka gerçeğe veya boyuta, Köker’in yaşadığı Berlin’deki tren garına bağlantı kuruluyor. Her ikisi de kadını obje olarak görür ve onun gerçekliğini reddeder. Böylece şehvet duygusu yanlış yerlerde odaklanır. Kadın bedeninin böyle özelleştirilmesi ve toplumsallaştırılması hem Türkiye ve Arap ülkelerinde hem de Batının reklam medyasında değişik form ve içerikle kendini gösteriyor. Sanılmasın ki biri diğerinden daha özgür. Her ikisi de gerçeklik kaybı demektir. Romantizmden referans alan günümüz akımları içinde gerçekliği yakalamaya yönelik fotoğraf ve video gibi medyalar hayli revaçta. Size göre bu, bir endişenin sonucu mu yoksa farkındalığın güçlenmesiyle mi ilgili? Daha önce de belirttiğim gibi, medya sadece birer araç. Önemli olan, nasıl, ne zaman ve kimler tarafından kullanıldıkları. Colmar’daki Unterlinde Müzesi’nde bulunan “Isenheimer Altar“ isimli eser, ressam Matthias Grünewald tarafından hastanede acılar içinde kıvranan hastaların acılarını bir an için de olsa unutturmak için yapılmıştı. Bugün ise “televizyon dizileri yalnız ruhları oyalıyor” diyebilir miyiz, bilmiyorum. Romantizm bildiğimiz anlamda gerçekliği değil “bir başka gerçekliği“ yakalamaya çalışıyordu. Bireysellik ve duygusal dünyayı yakalamak için sanatçılar, semboller ve imajlar kullandı. Milliyetçiliğin geliştiği Fransa’ya bağlı olan dönemin Almanyası’nda Caspar David Friedrich manzara öğelerini hürriyet özlemi olarak kullandı. Ancak genel olarak romantizmde halkın gözünü boyamak ve günlük hayatı dayanılır hale getirmek için gerçek dışı imajlar kullanıldığını da söylemeliyiz. Belki de zamanın gerilim dolu siyasi havasına başka türlü dayanmak zor olurdu. Tıpkı bugünün Türkiye’si gibi. G Esra Açıkgöz 1. Sayfanın devamı Özal hükümetlerinden sonra süreç oldukça farklılaştı. Kentsel sorunların çözülmesi yerine istismarına dayalı kararlarla kent suçları işleniyor. Bunun aracı olarak kullanılan imar afları, mevzi imar planları, turizm kararlarında olduğu gibi noktasal planlar, ayrıcalıklı yapılaşmalar bu dönemin özellikleri. Yerel yönetimlerle ilgili yasal değişiklikle planlama süreci bütün olmaktan uzaklaştı, ilçe ölçeğinde plan kararlarının alınması rant anlayışını egemen kıldı. Gökkafes, Park Otel, Maslak hattındaki yüksek yapılaşmalar bu dönemin ürünleri. 94’ten itibaren de el koyma yöntemiyle yeşil ve kamusal alanların yapılaştırılması hızlandı. Belediyeler artık sadece yeşil ve kamusal alanlara el koymakla kalmıyor, kentsel dönüşüm ve yenileme projeleriyle yerleşim alanlarını da kamulaştırıyor, kentin dokusunu bozuyor. Eyup Muhcu. İstanbul’da yapılan ya da yapılması planlanan kentsel dönüşüm projelerinin rant değeri, 200 milyar doların üzerinde. Yani Türkiye’nin yıllık bütçesinin iki katı, İstanbul Belediyesi’nin iştirakleriyle birlikte 10 milyar dolarlık yıllık bütçesinin 20 katı. Dolayısıyla bu dönemde geçmişten farklı olarak sistemli şekilde kamu ve yeşil alanların, kent ortak donatı alanlarının yok edilmesine, küresel sermaye ve yerli ortaklarına pazarlanmasına tanık oluyoruz. Kartal ve Küçükçekmece Kentsel Dönüşüm Projeleri, Haydarpaşa, Galata ve Kazlıçeşme gibi yerlerdeki kentsel dönüşüm projeleri... Marmaray ve metronun dağıtım istasyonları ve transfer merkezlerinde yapılan ticari fonksiyonlu yapılaşmalar da kent suçu. Zincirlikuyu’daki İETT Garajı, Mecidiyeköy’deki likör fabrikası, Bomonti’deki Tekel fabrikası, Karayolları 17. Bölge hizmet alanı, Beşiktaş’taki Tekel deposu gibi kamu alanları da ayrıcalıklı imar hakları ile satıldı. Tarihi Kızkulesi restorasyonu da bir dava konusu. Yarımada’daki Sulukule, Fener, Balat, Süleymaniye, Sultanahmet ve çevresi gibi yerlerdeki kentsel yenileme girişimleri ise bu bölgenin dokusunu yok eden, kentin silüetini bozan, rant getirisi olan diğer projeler. Görülen o ki iktidarlar için hemen hemen her semt bir suç mahali. Kentliler bunun farkında mı? Bu süreç katılımcı bir anlayışla gerçekleştirilmediği için en son kentlilerin haberi oluyor. Bilgi edinme kanununa dayalı başvurular bile yanıtlanmıyor. Kararlar kamu yöneticilerinin, politikacıların ya da yatırımcıların talebiyle ortaya çıkıyor. Deşifre edildiklerinde de özel yasa çıkarıyor, engellemek isteyen koruma kurullarının üyelerini değiştiriyor, hatta sivil toplum örgütlerinden taraftarlar bulmaya çalışıyorlar. Tarihsel ve doğal değerleri korumak için çaba harcayanlar, çağdaş teknolojiye, gelişmelere karşı olmakla suçlanıyorlar. Yine de pek çok mahallede Moda’daki gibi muhalif oluşumlar kurularak, eylemler yapılıyor. Projelerle, mahalleliler birden varsıllaşacak, yaşam kaliteleri yükselecekmiş gibi yanıltıcı propagandalar yapıldığından, başlangıçta insanları bilgilendirmekte zorlanıyoruz. Ancak gerçek yüzleri gözükünce, örgütlenmeler başlıyor. Biz de teknik ve hukuki destek veriyoruz. Kadıköy, Haydarpaşa, Tarlabaşı, Maltepe Başıbüyük, Çeliktepe, Küçükçekmece, Kartal gibi yerlerin yenileme adı altında yağmalanmasına karşı mahalleli dernekleri oluşturuldu. Dava açma süreçlerinin kaçırıldığı mahallelerde, bizim açtığımız davalara müdahil oluyorlar. Peki, neden Corner Otel’e hayır demeliyiz? Kadıköy sahilinin ve Moda’nın kendine özgü bir yapılaşma karakteri var, beş altı katlı, 12.50 yüksekliği geçmeyen bitişik ya da bahçe düzenli yapılar… Otelin de 18.50 metre yüksekliğini geçmemesi gerekiyordu, ancak Büyükşehir Belediyesi Planlama Müdürlüğü’nün olumsuz görüşüne rağmen, İmar Komisyonu’nun önerisi ve Belediye Meclisi’nin oybirliğiyle plan tadilatı yapıldı ve imar planları değiştirildi. Böylece bu imar suçu “yasal” hale getirildi; konut fonksiyonu otel fonksiyonuna dönüştürüldü; bina yüksekliği 50 metreye, bina kullanım alanı ise on katına çıkarıldı. Buna karşı bütün başvurularımız ret edilince 2005’te dava açtık, hâlâ da sürüyor. Betonarme yükselince bölge halkı da itirazlara başladı. Planı onaylayan kimi kamu yöneticileri de böyle devasa bir kütle olacağını bilmiyorduk, diyerek özür dilediler, ancak bu özür kabahatlerinden de büyük. Kendisine karşı suç işlenen tek kent İstanbul değil... Kentsel dönüşüm projelerinin uygulandığı bütün kentlerde TOKİ ve belediyelerin şirketleri aracılığıyla suç işleniyor; ya bir kamusal alan yapılaşmaya açılıyor, ya da yeşil alan yok ediliyor. TOKİ yapılaşmalarının 4708 sayılı yapı denetimi yasasından muaf tutulduğundan, yapı güvenliği bilinmiyor. Kamu alanlarının özel şirketlere aktarılmasında TOKİ aracılık yapıyor. Yapılan ihaleler, ihale kanununa; planlama süreçleri planlama ilkelerine ve hukuka aykırı. TOKİ zengini tekeller oluşturulurken bu siyasi bir nitelik taşıyor, yeşil sermaye büyük ölçüde bu rantın üzerine oturuyor. Küresel sermaye kendine hizmet alanları açıyor, yeni küresel merkezler yaratmak için kentleri yağmalıyor. Başka hangi ülkelerin kentleri bu yağmalamayla karşı karşıya? Özellikle sosyalist deneyimi yaşamış ülkeler bugün sistemli bir kent yağmasıyla karşı karşıya. Bu ülkeler geçmişte tarihi kent merkezlerini çok iyi korumuşlar. Örneğin Prag’da örnek restorasyonlar yapılmış. Bratislava, Budapeşte, Berlin gibi kültür mirası, tarihsel varlıkları ve doğası iyi korunmuş kentlerde şimdi küresel sermayenin sistemli müdahaleleri başladı, bazı markalar, oteller, zincirlerine yenilerini ekliyor. Avrupa kültür başkenti seçilen şehirlerde de bu yağma meşrulaştırılıyor. Küresel krizin yaygınlaştığı ve derinleştiği bu süreçte kamusal alanlara el koyarak elde etme anlayışı küresel ve ulusal şirketleri harekete geçiriyor. Tamamen AKP kontrolündeki İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmaları da İstanbul’un geleceği için tehdit. G A nkara Tren Garı, Türkiye tarihinde bıraktığı karelerle olduğu kadar birçoklarının kişisel anılarında da önemli yer edinmiş bir yapı. Buluşmalara, ayrılıklara bugüne kadar binlerce kez tanık olan bina, belki onca anı biriktirdiğinden hep bir kasvet taşır. Almanya’da yaşayan sanatçı Azade Köker de, “Gerçek Gerçeküstü” isimli enstelasyon çalışmasını Ankara Tren Garı’nda sergiliyor. Enstelasyonda yer alan Berlin Tren Garı’ndan görüntüler, gerçeği algılayış biçimimizi sorguluyor. Ancak bu sorgulamanın temeli soyut bir düşünceden ibaret değil. İki istasyon arasında uzanan hatta yaşananları, imajları ve dünyanın geri kalanına bakış açısını düşündürtüyor. Zaman ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorgularken kullandığınız mekânda yani tren garında, devamlı hareket halinde olan trenler ve onlarla birlikte hareket eden bir sürü hayat var, Gerçek ve gerçeküstü mekânla ilgileniyorum, çünkü dünya bu iki sorun üzerinde kuruluyor: Gerçek: fizik olarak algılanan, dokunulan, tartılabilendir. Gerçeküstü ise rüyalar, fanteziler, duygular, düşünceler ve fikirler kapsamında bir olgudur. Tren garıyla ilgili gerçeklik basit ve banal, onu elde edebiliriz, mesela zamanında garda olursak treni kaçırmayız. Enstalasyonun malzemeli olan tarafı, yani çelik ayna da şimdiyi, burayı, Ankara Garı’nı, treni, beni ve diğer yolcuları farklı açılardan gösteriyor. Mekânla onun yansıması arasında organik bir bağ kuruluyor herkes kendini büyütülmüş, küçültülmüş veya çarpıtılmış görerek eğleniyor, kendiyle dalga geçiyor, fotoğraf çektiriyor. Tıpkı tiyatro gibi, interaktif bir durum. Gerçeküstü ise fiziksel olarak elde edilmesi mümkün olmayan bir kavram. Ayna küre üzerinde bir başka tren garındaki hayatı dijital film imkânlarıyla yansıtılmış olarak görüyoruz. Artık oyun bitiyor, “Burası neresi?” gibi sorular başlıyor. Bu çalışmada materyal ve dijital mekânların birbirine kaynaştığı bir mesele ortaya çıkıyor. Belki de bu yüzden tren garları, hem teknik hem de duygusal anlamda hayatı algılayabilmemiz için bize birçok yeni açılım sağlayabiliyor… Buna hem sanal ve hem de organik yapıya sahip bir form da diyebiliriz. Sorunuzda çok güzel değindiğiniz gibi, hareket ve gerçeklik ilişkisi çok ilginç. Hareket açımız ne kadar genişlerse ve hareket süratimiz ne kadar artarsa, gerçeği algılama hızımızın bir o kadar kayba uğradığını fark ediyoruz. Hız ve dijitallik arasında bir bağlantı var, ne kadar süratli olursak anları yakalamamız o kadar imkânsızlaşıyor. Kaçırılan anlar duygu, düşünce, fantezi olarak içimizdeki dünyayı genişletebilir ama dış dünya ile karşılıklı iletişim hiç denilecek kadar azalıyor. Bu görevi zaten televizyon üzerine aldı. Onlar bizim yerimize tartışıyor, bizim yerimize konuşuyor. Türkiye’de büyük şehirlerde ve şehirleşme durumundaki kasabalarda her yerde sonuna kadar açılmış müzik ve imaj yağmuru yaşamın her alanına o kadar yayılmış ki insanlar artık konuşma gereksinimlerinden vazgeçiyor. Gerçek ve gerçeküstü hakkındaki sorgulamanızda Ankara ve Berlin’deki garların önemi nedir? Berlin’le Ankara garı bağlantısı benim Berlin’de yaşamamdan kaynaklanan bir durum ve bu projeyi bana sağlayan Ankara Goethe Enstitüsü’nün olması. Almanya’nın Türkiye demiryolu tarihinde ve onun da ötesinde karışık bir yeri var. Bu ilişkiden de kaynaklanan iki ülkenin başkentlerinin ve siyasetlerinin insanlarımız üzerinde oynadığı rolün de altını çizmek gerekiyor. Almanya’da yaşayan bir Türk olarak bölgesel referansların, gerçek ve gerçeküstü arasındaki ilişkide ne kadar rol oynadığını düşünüyorsunuz? Postendüstriyel toplumlarda benzer bir gelişme var. Kâr odaklı çalıştıkları için her şey kâr için gerekli yan öğelerden ibaret. Bu yan öğelerin başında reklam geliyor ve reklam Azade Köker’in çalışması Ankara’daki gardan Berlin’dekine bir köprü kuruyor... için imaj gereklidir. İmajlar da ne kadar esnek olursa o kadar çağa uygun ve kullanışlıdır. Postmodern toplumun en görünen karakteristiği çok yönlülük, çok kültürlülük, çok fazla etnik yapının birleştiği bir bütün olması. Bu çok parçalı toplum anlayışına Almanya’da en uygun imaj başörtüsüdür. Başörtüsünün veya buna benzer şeylerin imaja, simgeye dönüşmesinde mesafeler ve algı arasındaki bağlantı nasıldır? Bu imaj politikacılar tarafından demokrasi çekmecesinde büyük bir hassasiyetle korunuyor ve zamanı geldiğinde “biz ne kadar demokratiğiz, bu görünüşe saygı duyuyoruz” denilerek, Türkiye’dekinden farklı biçimiyle kullanılıyor. Ancak halklar arasında uçurumların büyüdüğünü, geç kalmış entegrasyon çabalarının işlevinin gerçekleşmediğini de görüyoruz. Burada “gerçek“ yani insanların birbirini kavraması, algılaması ve kaynaşması mümkün değil. Çünkü birlikte yaşanmış derin duygusal kolektif anlar eksik. Tüketim endüstrisinin kullandığı çıplak kadın ve onun tasarlanmış imajı da bahsetmeye değer. Örtünmek, soyunmak aslında birbirine benzer şekilde kullanılır. Bu imajları tasarlayan mekanizmaların kadına bakışı nasıl? C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle