02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 Şüphe varsa, çözüm de var! Beyoğlu’nda bir internet kafe. Kadrolu hacker’ları var, müşterileri ise eşlerinden, çocuklarından, sevgililerinden, hatta anne ve babalarından kuşkulananlar… Hacker adalet dağıtıcısı rolünde, müşteri ise hem meraklı hem de öğreneceklerinden korkan bir kurban… Mahremiyetin sınırlarını delmenin bedeli ise 400 YTL. Ali Deniz Uslu Desen: Zeynep Özatalay A rtık herkes herkesten şüpheleniyor, en yakınlarından bile… Bildik ve eski bir hikâye aslında, eşlerin birbirini kıskanması, anne ve babaların büyüyüp kontrollerinden çıkan çocuklarının beyinlerinden neler geçtiğini, kendilerinden uzak zamanlarda kimlerle, neler yaptığını merak etmesi… Merak ve şüphe bugüne kadar insanı harekete geçmekten alıkoyuyordu, çünkü uzun ve yorucu bir işti, ama bugün teknoloji var! Kullanmayı bilmese de, kullandıracak parası olması, şüphelenenleri ayağa kaldırıyor. Geçen hafta gazetede bir haberde, internet kafelerde genç hackerların yani bilgisayar korsanlarının kıskançlık krizi geçiren kadın ya da erkeklerin yardımına koştuğunu okuyunca ben de ayağa kalktım. Bu şüpheciler, şüpheliler ve teknolojiyi onlar adına kullananlar kimler, merak ettim… İlk aklıma gelen sorular; “kimdir bunlar, onlarla nasıl iletişime geçilir, nasıl bir jargonla konuşulur, ne kadar para isterler, internet üzerinden ya da telefonla mı bu merak simsarlarına ulaşılır?”... Kulaktan dolma birkaç bilgi ve kısa bir Google etüdü yaptıktan sonra mimlediğim birkaç internet kafeye doğru yola koyuldum. İlk durağım Beyoğlu’nda bir internet kafe oldu. Ne istediğinden emin bir ifadeyle kafenin sahibi ya da yöneticisi olmalı, girişteki bilgisayarda oturan genç bir çocuğa yanaştım. Derdimi anlatıp bana yardımcı olacak birini bulabilir miyim, diye sordum. Benim de bir sevgilim vardı, beni aldattığından şüpheleniyordum, evliliğimize az bir zaman kalmıştı, bu şüphelerimi gidermezsem, ihtimal mutsuz olacak, mutsuz edecektim! Adam yüzüme ve tipime bakıp, biraz kaba, biraz da kinayeli bir şekilde “Kendin yapamıyor musun, gençler bu işi iki günde çözüyor” dedi. Susup sorumun cevabını bekledim. “Sen takıl buralarda” dedi “onlar gelir seni bulur, otur bir bilgisayara oyun oyna, chat yap, gezin”. Gezindim, hem de birkaç saat… Sıkıntım artarken orta yaşlarda bir kadın yanımdaki bilgisayara oturdu. Orta halliceydi, durgundu ve belli ki bu ortamların yabancısıydı. Uzunca bir süre bilgisayara dokunmadı. Ellerine baktım, ne onları ne de ayaklarını koyacak yer bulamıyordu. Jetonum düştü, o da benim beklediğimi bekliyordu, yani şüphelerimizi giderecek, bizi huzura kavuşturacak hacker’ı. İki şüpheci konuşmaya başladık… Tahminim doğruydu, bilgisayardan hiç anlamıyordu, ev kadınıydı, çocukları vardı, onları büyütüyordu... Dördüncü maymunu, safı oynadım. DERDİNİZ NEDİR? O da saftı, anlatmaya başladı, kocasından şüpheleniyordu. Kocası geceleri o da evde olduğundabilgisayar başında sürekli bir şeyler yazıyor, o yanına gidince internet üzerinden kart veya okey oynadığını söylüyordu. Hatta kızıp “Kahvede oynasam daha mı iyi olacak?” diye söyleniyordu. Esra Hanım’ın Aynı dertten mustarip olduğumuza inanıp gerçek ismini söylemekten çekinmedi, ama elbette onun ismini değil, ona uygun bulduğum ismi kullanıyorum. Neme lazım, kocası Cumhuriyet okuru olabilir, bütün kadınları aynı isimden teşekkül zannedebilir ve vay arkamdan kuyumu kazıyorsun ha deyip, mahkemenin yolunu tutabilir merakı kocasının hayatına internetten birilerinin sızıp sızmadığıydı. Öğrenmek için bu yolu, yöntemi bir arkadaşından öğrenmişti ve işte şimdi buradaydı… “Bu yaştan sonra hafiyeliğe başladım hem de hiç anlamadığım bu aletle” derken kendi haline gülüyor, söyleniyordu ama bir kez aklına koymuştu, vazgeçmeyecekti… Soru kaçınılmazdı: Diyelim şüphende haklı çıktın, ne yapacaksın? Cevap sorudan daha da can yakıcıydı: Eğer başka kadınlar varsa da elden bir şey gelmez elbette. Adamla oturup konuşulmaz da... Çocuklarım var, onlar ne yapar? Durduk, sustuk... Sonunda hacker’ımız geldi, “Derdiniz nedir”? Kendinden pek bir emindi, dahası küstahtı, bu ses tonuna da yansıyordu. Sıramı olacakları izleyebilmek için Esra Hanım’a verdim. Oyun oynanan bilgisayar kabinlerinden birine geçtiler… Yarım saat konuştular, çocuk bilgisayar üstünden bir şeyler anlatıyordu, ama Esra Hanım’ın anlamadığı belliydi. İşleri bitip de ayrılırlarken Esra Hanım’ın yüzüne baktım, galiba o haklı çıkmıştı! Sıra bendeydi. Bir arkadaşımın referansı ile geldiğimi, sadece soru soracağımı söyledim. Gazeteci olduğumu gizlemedim. Korkmadı, ürkmedi “Ya para?” dedi. “Para yok” dedim “Haber yapacağım”. Kovulmayı beklerken, yıllardır kendisini keşfedecek bir gazeteciyi beklermişçesine “Ben bir ihtiyacı gideriyorum” dedi “Ayrıca bunun yasal bir sorumluluğu yok. Kim beni suçlayabilir ki”? İsmi Mustafa. 22 yaşında, üniversitede işletme okuyor. Küçük yaştan beri bilgisayarla haşır neşir. “Bilgisayarda hiç oyun oynamadım, internette chat de yapmadım, hep programlarla uğraştım” diyor. Lise yıllarında arkadaşlarının internet yazışmalarını deşifre edip eğlenirken, onu bu işe arkadaşları yöneltmiş. İlk şüpheciler arkadaşları, şüpheliler de onların sevgilileri olmuş. “Madem bu işi biliyorum, para da kazanabilirim” demiş kendi kendine. HER ŞEYİN BİR BEDELİ VAR... Mustafa’nın müşterileri bilgisayardan pek anlamayan, kıskançlık histerileri geçiren, her yaştan kadın ve erkekler. Söylediğine göre, şanı internet üzerinden de yürümüş. MSN, mail yazışmalarını deşifre ediyor. Açığa çıkardıklarının sorumluluğunu da taşımıyor. “Ben gerçekleri, saklananları gösteriyorum” derken bir tür adalet dağıtıcısı misyonu üstlendiğini ima ediyor. Elbette bu misyonun bir bedeli var! Becerisine ve harcadığı zamana göre, 150 YTL’den başlayıp 400 YTL’ye kadar para alıyor. Anlatmaya yanaşmadığı pek çok hikâye biriktirmiş, annesini izleten çocuklar, sevgilisini, eşini, kız kardeşini, ağabeyini kontrol etmek isteyenler... Liste uzadıkça uzuyor. En sıkı müşteri grubu evleneceği insanın “dürüstlüğü”nü sorgulayanlar! Peki, bu iş ne kadar gider, nereye varır? “Gittiği yere kadar” diye yanıtlıyor ve susuyor… Bu sessizliğin huzursuzluktan kaynaklandığını, yaptığı işi sorguladığını düşünüyorum, ama ben kafeden çıkarken arkamdan sesleniyor: “İşin olursa bulursun beni!” Bulur muyum? G GÖKHAN DENİZ SERGİSİ DERGİDEN alıverildi. Artık aramızda, şeytanı ve nefsiyle! Cezaevinde kaldığı süreyi “hac” zamanına benzetecek kadar pişkin, karısının hiçbir şüphe taşımayan, üstelik içi parlayan gözlerinin onayıyla kendisine yeni kurbanlar arayacak şimdi. Ya bir anne ya da baba daha çıkıp kızını kurban olarak önüne atacak ya da ait olduğu cemaatin “komploydu” deyip geçiştirmeleri altında ahlaktan, erdemden, namustan söz eden yeni yazılar kaleme alacak. Okunacak, alkışlanacak... Çünkü yaptığı, inancına göre meşru. İnancı, kız çocuklarını regl oldukları andan itibaren kadın sayıyor, dokuz yaşında mıymış, on üç yaşında mıymış fark etmiyor, kanamak kadınlıkla eş tutuluyor. Üstelik kirli saydıkları, yasaklarla çevreledikleri bir kan bu. İnançları da kanla besleniyor. Bekâret de bu yüzden baş tacı ediliyor. Bu ne cehalet, ne hastalık… Hüseyin Üzmez’in tahliyesini sağlayan adli tıp raporu bilimin de kadını nasıl gördüğünü belgeliyor. On dört yaşındaki çocuğun cinsel tacizden bedensel ve psikolojik zarar görmediğini rapor edenler, doktorlar. Rapor bir siyasi bir ittifak gibi okunsa da altında, doktorların da kadını “şeytan” gören anlayışı sızıyor. Henüz yasalaşmasa da, tecavüzden şikâyet yaşını on beşten on dörde indiren değişikliğin amacı da bu, erkekleri “şeytan”dan korumak… Gelin, konuyu Üzmez’in tacizini meşrulaştıran inançtan çıkaralım. Geride kalan manzaranın da ne yazık ki bundan pek farkı yok. Ankara’da yakalanan tecavüz suçlusu tenor da “Nasıl olsa kadın olacaklardı” diye savunuyor kendini. Çocuk pornosu meraklıları giderek çoğalıyor. Dünyanın zengin ülkelerinin vatandaşları yoksul ülkelerin çocuklarına tecavüz etmek için yola dökülüyor. İnternette tecavüz görüntüleri “En şiddetli tecavüz sahneleri burada” diyerek yaygınlaşıyor. Dar pantolon giyen bir kadının tecavüz iddiası gerçek dışı sayılıyor, Rus kadını tecavüze uğradığında bu “mesleği”nin bir parçası görülüyor. Kadının tecavüzden zevk alıp almadığı tartışılıyor, bir kadın yazar bile tecavüze uğrayan karakterine “Acaba zevk aldım mı, ben mi istedim” çelişkisi yaşatmaktan çekinmiyor… Sol partiler taciz öyküleriyle sarsılıyor, kadın erkek fark etmeden “suç” tacize uğradığını söyleyende aranıyor… Üzmez’in salıverildikten sonra suçunun itirafı sayılabilecek “Nefsime ve şeytana kırgınım” diyen sözleri erkeklerin kadını nasıl tanımladıklarının dile dökülüşü. Asıl yaralayıcı olan karısının gülen yüzü. Bu gülüş, biz kadınların anlamaya çalışmakla çok zaman geçirdiğimizi hatırlatıyor. Şimdi kadın ya da erkek, kendimizden ve çocuklardan utanmanın ve diklenmenin zamanı… İyi haftalar... Berat Günçıkan ([email protected]) ökhan Deniz’in sürekli değişen bir zaman ve mekân içerisinde “İlişkiler” başlıklı resimleri 8 Kasım’a kadar Kare Sanat’ta sergileniyor. Sanatçı, bozulmuş biçimli figür değerlendirmeataklarıyla birlikte, kendine özgü oldukça hırçın bir ekspresyonu çalışmalarına ekliyor, figürleri ve renkleri ise korku ve dehşetle iç içe. Gökhan Deniz resimlerinde yollar ve zamanı kullanarak sürekli değişen doğayla, yakın bir ilişki kurabilmeyi deniyor. Sanatçı aynı zamanda Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği ve Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği gibi STK’lerde çalışmalar yürütüyor. “Risk altında yaşayan çocuk grupları”yla çeşitli çalışmaları var ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çocuk sanat atölyeleri kuruculuğu ve eğitmenliğini yürütüyor. Çağdaş Türk ekspresyonizminin cesur, özgür ve farklı bir ifade biçimiyle karşılaşacağınız sergiyi görebileceğiniz Kare Sanat, Türk çağdaş sanatını yaygınlaştırmak ilkesiyle yeni çıkış yapan genç isimlere fırsat sunmaktan çekinmiyor. G Doğa ve ilişkiler... G S Hegel’i anlamak... Hegel, iki yüzyıl önce yaşamış olmasına rağmen, felsefi, politik, sanatsal ve kültürel bağlamdaki etkileri hâlâ çok güçlü hissedilen evrensel bir düşünür. Hegel’in sunduğu bütünsel düşünme ve özgürlük ufku insanlık için daha iyi bir gelecek yaratılmasına, devletlerin hukukla ve özgürlükle olan kalıcı ilişkilerine, bireyin kendisiyle olan mücadelesine ışık tutuyor. Geçen sayısını Hegel’e ayıran MonoKL Oluşumu ve Yapı Kredi Yayınları Cogito Dergisi’nin 1416 Kasım’da Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampusu’nda düzenleyeceği “Uluslararası Hegel Kongresi”, filozofun sistemine farklı yaklaşımları ve algılama biçimlerini kültürlerarası bir platformda bir araya getirecek. Kongrenin odağında “Tinin Görüngübilimi / Fenomenolojisi” var. Konferansa Hegel konusunda uzmanlaşmış 15’i yurtdışından olmak üzere 17 akademisyen katılıyor. “Hegel’in İdealizmini Yeniden Düşünmek”, “Teorik ve Pratik Felsefenin Birliği Üzerine”, “Hegel’de Gerçekleşme Kavramı” kongre konularından sadece birkaçı... G Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. ([email protected]) C M Y B C MY B Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle