22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Küçük kız alıkoymak ve... Selçuk Erez Diyanet İşleri Başkanı önemli bir açıklama yaptı: “Böyle çirkin ve utanç verici bir davranışın, dini kültüre referansla ve ondan “gerekçeler” üretilerek savunulmaya kalkışılması vahim bir durumdur. İffetli, namuslu olmak, insan malına ve namusuna göz dikmemek herkesin insanlık borcudur.” “Utanılacak bir davranışta bulunanların kimliği, dini, yanı, tarafı önemli değil, bu yanlışı topyekun kınayabilmemiz önemli. Temel insani ve ahlaki kurallara, değerlere aykırı davranan, toplumun ortak vicdanını yaralayan bir davranış, herkes tarafından kınanması gereken, hiç kimse tarafından sevindirici bir örnek veya fırsat olarak da görülmemesi gereken bir durumdur.” “Dindarlığı sadece belli şekil, söz ve davranıştan ibaret görenler, diğer alanlarda ve zamanlarda dinin özüne taban tabana zıt davranışları rahat yapabiliyor, giderek bu yanlışları da dine onaylatacak “gerekçeler” üretiyor. Bu da toplumda hem dine hem dindara olan güveni sarsacak tipik bir vaka olmaya başlıyor. Bu arada biz de yanlış olarak, dini belli şahısların ve belli Kars’ta altyazılı zamanlar... Ali Deniz Uslu B ir sınırda durup iki yakaya birden bakmak… Kars’taki “Altın Kaz” film festivalinin sinemacılara, izleyicilere, biz gazetecilere yaşattığı buydu işte. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen, 14. Gezici Festival kapsamındaki 3. Altın Kaz Uluslararası Film Yarışması sınırları flulaştırırken birlikte gülmenin ve hüzünlenmenin de keyfini tattırdı. Yarışmanın perde aralığından, insan öyküleri döküldü, kırılmış yaşamları anlatan filmler izlendi… Atölyelerle de sinemaya dair ne bilgi varsa paylaşıldı. Atölyelerden biri Türkiye, Ermenistan ve Ukrayna’dan öğrencilerinin ve genç belgeselcilerin katıldığı “BelgeSeyir Yönetmen Christophe van Rompaey trajik hikâyelerin yerinde mizahla daha gerçek anlatılabileceklerine inanıyor. Hakoh HakohyanTıgran Smbatyan. Belgesel Atölyesi”ydi. Atölyeye katılan Tıgran Smbatyan ve Hakoh Hakohyan henüz yirmili yaşlarında, Ermenistanlı iki belgeselciydi. Tıgran büyükbabası 1915 olaylarında Kars’tan sürülmüş, geri dönmeyi hep düşlemiş ama ne ömrü ne de koşulları izin vermişti. Onun öyküsüyle büyüyen Tıgran’ın Kars’tan olma nedeni de buydu. Hikâyesine inanan arkadaşı Hakoh’la köşe bucak Kars’ı görüntüleyip, geçmişin izini sürerken, hikâyenin eksik noktalarını tamamlıyordu… “Moskova, Belçika”… Bu film ve yönetmeni Christophe van Rompaey çok daha uzaklardan, Belçika’dan gelmişti. Onun öyküsünde de trajedi vardı, ama mizahla anlatmayı seçmişti. “Moskova, Belçika”, Cannes’da Eleştirmenler HaftasıEn İyi Senaryo SACD Ödülü, Zürih’te de “Yeni Yetenek ödülü” nü almıştı. Senaristi Jean Claude van Rijckeghem ile iki eski dosttu, ama sinemayla ilgili dertleri farklıydı. Rijckeghem popüler işler yapıyordu, Rompaey ona çok duygusal geliyordu. Peki, nasıl bu filmde bir araya gelmişlerdi, kim anlayışından fedakârlık etmişti. “Bir gün Claude beni aradı ve hikâyeyi anlattı” diye yanıtladı soruyu Rompaey “farklı bir bakış açısı yakalayabileceğimi düşündüm. Çünkü metnini okuyunca çok etkilenmiştim”. bir sorun. Bir de maraz ve bela elbette Müzisyenler ve yönetmenler Baskıya girdiğimizde yaratıcılığı besliyor. Bizler mutluyken birbirlerine çok benziyorlar, ilk seçimleri üretmiyoruz, tüketiyoruz. Mesela insanlar en çok duyulmasını istedikleri enstrüman sonuçlar açıklanmamıştı, mutlu olduklarında şarkı yazmazlar, mutlu oluyor. Siz işe nereden başladınız? bu yılın Altın Kaz olmak için şarkı yazarlar. İlk işim karakterleri çözmekti, çünkü Bu uluslararası alanda ödüllü ilk anahtar buydu. Zaten ben hayatımda da ödülünü hangi filmin ve filminiz. Bu başarıyı getiren fark neydi? insanları çözmekle uğraşıp durdum. Bu İki insan aynı filmi yapamaz, ama fark filmde bunu çok iyi başardığımı yönetmenin alacağı belli neydi onu bilmiyorum. Belki de konunun düşünüyorum. Kişiler üzerinden iyikötü hayattan ve herkese çok yakın oluşu bunu anlatısı değil nedenniçin kurgusunu değildi. Ancak Kars bir sağladı. Hikâyedeki kahramanlar herkes kurdum. Ben hikâyeyi bir karakterin kez daha onlarca filme ev olabilir yani bu hikâye Kars’ta da omuzlarına yüklüyorum ve onun üstünden geçebilirdi. Tek fark ortak bir duyguyu çalışıyorum. Paralel hikâyeleri anlatmayı sahipliği yaptı. Hüzün de yaşamaktı. sevmiyorum. Avrupa sineması eğer mayası tutarsa Filmin ismi “Moskova, Belçika”. vardı elbette ama yine de yorucu bir gerçeklik sunuyor. Bunu nasıl Moskova, Belçika’nın Ghnet bölgesinde açıklıyorsunuz? işçi sınıfın yoğun yaşadığı bir bölgenin ağız dolusu gülündü. Bu zor bir soru, ama ben Avrupa ismi. Hikâyesi nedir? sinemasına inanmıyorum. Büyük Avrupa Evet, orada işçiler yoğun bir şekilde yapımları ki bunlar kendilerine “puding” yaşıyor, ama isim oradan gelmiyor. yapımlar diyorlar, dev fonlar sayesinde işlerini yürütüyorlar. Napolyon zamanında bu bölgede çocukları korkutmak için “Seni Ortakları farklı ülkeler. Bu da işin rengini değiştiriyor. Ben ise Rus askerlere veririm” tehdidi çok yaygınmış. Hatta “Seni trajik bir hikâyenin trajik olarak anlatılmasından yana değilim, Moskova’ya yollarım” deniyormuş. Zaten çocuklar askerlerden onu komedi ve mizahla daha gerçek yapabileceğimi korkarlar bunun uluslarla da ilgisi yok. Şimdi ise herkes düşünüyorum. Tabii bunun tam tersi de mümkün. askerlerden korkuyor. Orada Moskova isimli bir tren istasyonu Romantik komedi filmleri yönetmeni olarak bile var. Bu isim zamanla bu küçük, yalnız ve karanlık bölgenin sunuluyorsunuz. Peki, bu sizin tavrınızı gerçekten yansıtıyor ismi olmuş. mu? İnsanlar huzuru arar, ama huzuru bulunca o rutinleşir, Bu beni nasıl pazarlamak istedikleri ile ilgili, sistem bunu ardından da tek düzelik gelir ve maraz çıkar. Filmin istiyor, böyle daha iyi tüketileceğine inanıyor. Ben ise bu filmi kurgusunda da bu var. Niye böyle? hayatımın en depresif döneminden çıktığımda yaptım. Hatta Evet, ben de ne zaman mutlu olsam başıma kötü işler gelir, çıkışımı o sağladı demek daha doğru. Gülümsemeye ihtiyacım bela yakındır. Huzur geldiğinde de huzursuzluk için çalışmalar vardı. Sanırım ağız dolusu gülmeye hepimizin ihtiyacı var. G başlar. Bu bilinçli olarak da gelişebilen bir ikilem, hatta evrensel Ali Bardakoğlu. C M Y B C MY B davranışların temsil ettiğini zannediyoruz... Kişiler, kendi nefsani davranışlarından, hayasız ve gayriahlaki davranışlarından utanmak ve yüzünü olsun gizlemek yerine onları cahilce ifadelerle dini gerekçeler kullanarak mazur göstermeye çalıştıklarında farkında olmadan toplumun dine ve dini değerlere olan umudunu ve saygısını da tahrip etmektedirler.” Bardakoğlu bu açıklamasını neden yaptı? Vakit gazetesi yazarı Üzmez’in 14 yaşındaki bir kızı alıkoyması ve cinsel tacizde bulunması iddiasını izleyen tartışmalar nedeniyle yaptı. Katılmamak ve alkışlamamak elde değil.. Peki, söylenenler, Almanya’da fakire yardım için para toplayıp bunu yasadışı yollardan yurda sokup politik amaçlarla kullananlar, iktidara gelindiğinde her yere liyakata göre değil dindar görünme derecesine göre insan atayanlar, kendilerinden farklı mezhep ve dinden olanlara farklı davrananlar, tüm seçimlerde oy isterken dini kullananlar için de geçerli değil midir? Genç bir kıza cinsel tacizde bulunanın Müslümanlığını vurgulaması nedeniyle söylenmiş bu sözler, tüm ulusumuzun dirliğini, bütünlüğünü, geleceğini tehlikeye sokacak davranışları da kapsamamalı mı? Halkı fakirleştiren beceriksizliklerini saklanmaya kalkanlar, adalete inancı törpüleyenler de aynı gerekçelerle eleştirilmemeli mi? Aslında sadece böyle küçük kız alıkoyanların değil utanılacak tüm davranışlarda bulunanların kimliğine, dinine, yanına, tarafına bakılmadan uydurma ithamlarla mahkemelerde süründürülmeyeceğinden emin olunarakkınanabilindikleri bir Türkiye’dir bizim özlediğimiz! G erezs@superonline.com Issız Adam Aylin Kotil eçen hafta sonu seyrettim filmi. Herkes farklı şeyler de görmüş olabilir filmde. Ben, şehrin yüzeysel, kirli ilişkilerine kendini kaptırıp giden adamın, tertemiz bir aşk karşısında nasıl ezildiğini gördüm. Âşık olduğu kadına, kendi kirlenmişliği içinden dokunmak istemeyen bir adam... Adam ancak annesinin, âşık olduğu kadın hakkındaki cümlelerinden bunu anlayabildi. Kirlenmişliğin içinden, hiç tatmadığı saf sevgiyi buldu adam. Bir kadınla yemek yemeyi, gezmeyi, sohbet etmeyi, bankta oturup denize bakmayı, kokoreç yemeyi ve hatta uyumayı öğrendi geçmişinin tüm hoyratlığına rağmen. Ve tüm bu duygularının ardından, sevmeyi... Ta ki, annesinin “Bu kızın kıymetini bil” demesine kadar. O an, onu hak etmediğini anladı ve belki de annesinden kalan, içindeki temiz duygularla ayrıldı kızdan. Âşıkken… Kaç erkek bugün birlikte olduğu kadını duygusal anlamda kirletmemek adına, onu hak etmediğini düşünüp ayrılır sizce? Belki de sadece filmlerde yaşanır böyle hikâyeler. Ancak senaryoyu bir erkeğin yazdığını düşünürsek, o kadar karamsar olmayalım diyorum gene de ben. Belki de ilk defa ve hatta bir daha yaşayamayacağı bir aşkı, sırf karşısındakinin zarar görmemesi için bitiren bir erkek. Aslında erkekkadın fark etmez. Bugün alabildiğine bencilce yaşanan ilişkilerle örülüyüz. Erkekler cinsellik düşünürken, kadınların maddiyata baktığı bir düzende yaşıyoruz. Hem de “Sevginin Gücü” isimli kitapları elimizden düşürmezken, “sevgi”den ahkâm keserken… Yıllar sonra, adam tesadüfen görür sevdiği kadını. Ve yaşadığı en büyük pişmanlığı içinde bastıramayıp hasretle sarılır kadına, kendine sarılır gibi… Çünkü herkesin içinde sakladığı temiz olma isteğini o da defalarca örtmüştü. Ve bir tek o kadınla, içinde bir yerlerde saklı küçük bir hazinenin olduğunu fark etmişti. Hayatın oyun ve oyalanma olmadığını kavramak isteyenlere anlatıldı bu film bence. Oyalanmadan toparlanmak isteyenlere… İyi pazarlar. G Aylin@kotil.web.tr G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle