Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 16 KASIM 2008 / SAYI 1182 Şairden şiire, şiirden müziğe Türkiye’yi piyanoyla anlatmak Müge Serçek azılarımız hatırlar, 1960’lı yıllarda Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in emriyle birkaç mühendis bir araya gelerek araba yapmaya çalışıyor ve başarıyor… Ama gelin görün ki bu işi engellemeye çalışanlar da çıkıyor. Sonuç, bir otomobil müzeye hapsediliyor. Yakın tarihimize ait bu olay şimdi bir film. “Devrim Arabaları” takım ruhu, mücadele, başarı ve hüsran duygularını yaşatıyor. Filmin müziklerini yapan Demir Demirkan. Biz de Demirkan’la filmi, müziğini ve Türkiye’yi konuştuk… Bu sizin ikinci çalışmanız, daha önce Tolga Örnek’in çektiği “Gelibolu” belgeselinin müziklerini yapmıştınız. Tolga Örnek ile “Gelibolu” üzerine çalışırken, bana birkaç senaryo daha vermişti, sıradaki projenin “Devrim Arabaları” olacağını söylemişti. Aslında devrim arabalarını hikâye olarak az çok biliyordum. Tolga, belgesel bir kökten geldiğinden bütün olayları araştırıp daha sonra senaryo çalışmasına girdi. Peki, hikâyenin tümünü okuduğunuzda ne düşündünüz? Hikâyeyi kendimle özdeşleştirdim. Başroldeki “Gündüz” karakterini kendime çok yakın buldum. Normali bozup, sınırları aşıp, yeni şeyler düşleyip, onları gerçekleştirme çabasında olan biri. Projeyi inancını hiç kaybetmeden tamamlıyor. Gerçekleşen hayallerime baktığımda, benim de aynı yollardan geçmiş olduğumu görüyorum. Senaryo size Türkiye’ye dair neler düşündürdü? Devrim arabaları filmde Türkiye’nin durumunu anlatan bir metafor. İşin ilginç yanı filmi seyrettiğiniz zaman 1961’den bu yana değişen hiçbir Zeynep Altay ört yaşında piyano çalmaya başladı. Ferdi Statzer, Ulvi Cemal Erkin’le devam etti. Dokuz yaşında Cemal Reşit Rey’in öğrencisi oldu, aynı yıl ilk bestesini yaptı. İlk dinletisini verdiğinde on yaşındaydı. Aydın Karlıbel’den söz ediyoruz. Yahya Kemal Beyatlı’nın ölümünün 50. yılı nedeniyle bir oratoryo yazan Karlıbel’le konuştuk. Müzikle birlikte çok iyi bir akademik eğitim aldınız. SaintMichel’i “Prix d’Excellences” ödülü ile tamamlayıp, 1976’da Robert Kolej’den, 1983’te Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim ve Edebiyat Fakülteleri’nden mezun oldunuz. Dilbilim ve edebiyat okumak, dört dil bilmek müzik kariyerinizi etkiledi mi? Elbette. Üniversitede belki müzik bölümü yoktu ama müzik tüm fakültede hava almak gibi doğal bir B şey olmadığını görüyorsunuz. Sonucu belki de herkesin lehine olacak bir projeye mevcut düzenin bozulmaması için çelme takıyorlar. Çünkü bulundukları noktadan daha kötü bir duruma gelmek istemiyorlar. Daha geniş düşününce çaldığımız gitardan, kullandığımız kablolara, hatta kıyafetlere kadar hepsinin yabancı markalar olduğunu görüyoruz. Eskiden yerli malı haftası diye bir şey vardı… Bunun önemini şimdi anlıyoruz galiba. Filmde, Türklerin yaptığı kalem kırılırken, yabancıların yaptığı kalem sapasağlam duruyor. Aynı şeyi biz de yapardık, ayağımıza palet alırken yabancı markayı tercih ederdik, çünkü bizim yaptıklarımız kolay yırtılırdı. Bence buradaki asıl sorun neden yırtılmayan paletler yapmadığımız. Ben yaptığım müziğe de aynı şekilde yaklaşıyorum ve dünya standartlarında Türk müziği yapmaya çalışıyorum. Filme dönecek olursak müzikleri nasıl yazdınız? Senaryoyu okurken kafamda birtakım temalar oluşmaya başladı. Fazla vaktim yoktu, bu yüzden filmin dokusunu anlamaya çalıştım. Tolga’yla ortak kararımız yaylı enstrümanlar ve piyano kullanmak oldu. Aslına bakarsanız filmde arabanın yapım aşaması hatta kararı, Türkiye’nin dünya arenasına çıkma sürecini yansıtıyor. Türklerin Batı’dan aldıkları teknolojiyi uygulamaları bana piyanoyu anımsattı. Piyanoyla Türk müziği çalmak gibi... Yaylı grubunda da filmdeki her mühendisin duygusal yapısını ve aile yaşantısını yansıtmaya çalıştım. Sonra da aranjmanlar üzerine çalıştım. Babanızın mühendis olması da ilginç bir tesadüf… Evet, ailede dolu mühendis var, bu yüzden bu mesleğe ayrı bir sempatim var. Babam şu an 77 yaşında, filmin galasına onu götürdüm. Ailece çok keyif aldık. G D Çok ve çeşitli türlerde besteler yaptınız. Eserlerinizi nota ve CD olarak bastırabildiniz mi? Eyyübiler ve Piri Reis operaları, Atatürk Senfonisi, Yahya Kemal Oratoryosu ile iki piyano konçertosu, oda müziği, şan, solo piyano, transkripsiyon, marş ve halk türküsü düzenlemeleri türlerinde eserler verdim. Bunlar Almanya’da Keturi Musikverlag tarafından basıldı, yorumlandı ve CD olarak yayınlandı. Kalan Müzik ve TRT tarafından basılan CD’lerim de var. Evin İlyasoğlu’nun Cemal Reşit Rey kitabıyla çıkan iki CD de kayda değer çalışmalar. Son büyük çalışmam Yahya Kemal Beyatlı üzerine. Neden Yahya Kemal? Daha çocukken bazı şiirlerini ezberlemiştim. Aziz hocam Cemal Reşit Rey’den Beyatlı’yla olan ilginç anılarını dinlemiştim. Bildiğiniz gibi 1 Kasım şairin ölümünün 50. yıldönümüydü. Birkaç yıldır üzerinde çalıştığım bu oratoryoyu Yahya Kemal yılına armağan olarak tamamladım. Oratoryoda şairin 11 Aydın Karlıbel, Yahya Kemal Beyatlı’nın ölümünün 50. yılı nedeniyle bir oratoryo yazdı. Şairin şiirlerini müziğiyle buluşturdu. Bu, çocukluğunda şiirlerini ezberlediği, Cemal Reşit Rey’den dinlediği şaire bir vefaydı... unsurdu. Bir gün merdivenlerden çıkarken merhum Herr Fuchs durarak bana Thomas Mann’in Zauberberg’inde yazarın Beethoven’in Op.111’in Arietta’sına değindiğini ve “Son söz müziktir” dediğini hiç unutamıyorum. Prof. Ercüment Atabay ise tezimi 16. yy İngiliz müziği üzerine yazdırmıştı. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde (İDOB) 22 yıldır pek çok temsilde besteci, konser piyanisti ve orkestra şefi olarak yer alıyor, yurtiçinde ve yurtdışında orkestra ve solo konserler veriyor, beste çalışmalarını aralıksız sürdürüyor, İTÜ/MİAM’da doktora yapıyorsunuz. Bunca işi nasıl başarıyorsunuz? Bunlar arasında denge kurmaya çalışıyorum. Piyanoda Almanların “Naturtalent” dedikleri doğal bir kolaylığım var. 1999’da Avignon Konservatuvarı hocaları bir hafta piyanoya dokunmadığım halde çalabilmeme hayret ettiler. şiiri, Türk sazları, iki solist, koro ve orkestra eserde yer alıyor. Üzerinde en çok titizlendiğim çalışmam bu oldu diyebilirim. Süresi yarım saati aşan eser, şairin tapar gibi sevme anlamına gelen Perestiş şiiri ile, yürük semai usulünde sevgilinin aşkından Tanrı aşkına yükselen bir eda ile doruğa yükselerek bitiyor. Bilirsiniz, Beyatlı’ya göre insanlar ölmez vefat ederler. Bestelerken, icra ederken evrensel kültür ve sanatların etkilerini, bir o kadar da estetiğimizin kendine has renklerini yansıtmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Peki ya düzenlerken? Hepsi çok özel olan düzenlemelerde, eseri aranje ederken çabam notaya en büyük saygıyı duyan hocamız Cemal Reşit Rey’in bellettiği gibi bestecinin yaşadığı döneme ve üsluba, armoniye sadık kalmaya özen göstermektir. Eseri çok sayıda estetik kriteri göz önünde bulundurarak, kaygıları ve sayısız teknik engeli aşarak vücuda getirmek gerekir. G Demir Demirkan ikinci film müziğini gösterimde olan “Devrim Arabaları”na yaptı. Piyano ve yaylı çalgılar kullandı. Piyanoyla Türkiye’nin Batı’ya uyum çabasını, yaylılarla arabaları yapan mühendislerin sevincini ve hüsranını anlattı… Kemanın yeni virtüözleri... Ali Deniz Uslu 1. Uluslararası Nuri İyicil Keman Yarışması’nda birincilik ödülü Moldovyalı Ilian Garnet’e, ikincilik ödülü Hollandalı Carla Leurs’a verildi. Üçüncülük ödülü ise Moldovyalı Alexandra Conunova ve Güney Koreli Kyung Jin Han arasında paylaştırıldı. 2005 yılında hayatını kaybeden, keman solisti, şef ve müzik adamı Nuri İyicil anısına düzenlenen yarışmaya 49 müzisyen adayı başvurdu. Yarışmanın hikâyesini ve geleceğini Prof. Nuri İyicil’in eşi, Jüri Başkanı Prof. Çiğdem İyicil, yarışma birincisi Ilian Garnet ve projenin destekçisi TEV’in (Türk Eğitim Vakfı) Genel Müdürü Turgut Bozkurt ile konuştuk. ILIAN GARNET Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz ve nasıl bir hazırlık geçirdiniz? Ben bu yarışmayı öğretmenim Alexander Vininski’den duydum. Zamanım çok azdı, o yüzden hemen çalışmaya başladım. Zaten çok yoğun bir dönMemden geçiyordum ve burada nasıl bir performans göstereceğimden emin değildim. Aslında enerjimin azaldığını da hissediyordum. Yani başlarda biraz çekindim ama burada harika günler geçirdim, sonunda birinciliği kazanınca çok onur duydum. Enstrümanızla aranızda nasıl bir ilişki var? Onunla çok yakın olmak zorundasınız. Zaten günün büyük kısmını onunla geçiriyorum. Yani ben neredeysem o orada. Mesela piyano çalsanız onu her gittiğiniz yere götüremezsiniz, ama taşınabilir enstrümanlar bu anlamda avantajlı. Zamanla vücudunuzun bir parçası oluyorlar. Ben onsuz o da bensiz bir hiç... Sahnede sizi görenler çok etkileniyor ve bu müziğe hevesleniyor. Yeni başlayanlar ya da başlamak isteyenler için bir öneriniz var mı? Eğer zamanla inançlarını ve hırslarını kaybedeceklerse hiç başlamasınlar, çünkü bu çok zor ve emek isteyen bir iş. Ben 24 yaşındayım ve bu benim kaderim oldu. Bunu göze almak zorundasınız, bu bir oyun değil. G Dario Moreno Şarkıları dillerden düşmeyen Dario Moreno’nun kariyeri boyunca yorumladığı en iyi şarkılarından oluşan “Dario Moreno’suz 40 yıl” Odeon etiketiyle yayımlandı. İzmir’de doğmuş, İzmir’de büyümüş, tam bir İzmir âşığı olan, 1 Aralık 1968’de ölen Yunan yorumcunun ölümünün 40. yılına denk gelen albümde;“Her Akşam Votka, Rakı ve Şarap ‘Sarhoş’” “Deniz ve Mehtap (Aşkımız Bitti)”, “Hatıralar Hayal Oldu”, “İstanbul’un Kızları”, “Mesut Ol Sen”, “Olam Boyun Kurbanı” “Kalenin Bedenleri”, “Canım İzmir”, “Sarı Kanaryam”, “Canım Adanalı”, “Canım İnci’cim”,“Y’a du travail”,“Les mouettes de Mykonos”, “Seul”, “J’ai ma tete qui tourne”, “Les filles d’İstanbul”, “On ne peut jamais savoir”, “Toi par dessus les toits”, “Ali”, “Doucement les amis”, “Kalenin Bedenleri” isimli parçalar var. Türkiye’de daha önce hiçbir CD’si yayımlanmamış sanatçının; Türkçe, Fransızca ve İspanyolca toplam 21 şarkıdan oluşan albümün yapımında sanatçının uzun yıllar menajerliğini de yapan, yakın dostu Erkan Özerman tüm arşivini açtı, anılarını paylaşarak katkıda bulundu. G TURGUT BOZKURT (Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü) “Türk Eğitim Vakfı” projeye nasıl dahil oldu? Türk Eğitim Vakfı olarak çağdaş çizgide yürüyen sanat adına olan her şeye ilgi duyup destek veriyoruz. Tüpraş ana sponsorluğunda bu işe başladık, sonra da Henkel, Cola, THY ve diğer sponsorlar geldi. TEV, Mimar Sinan Üniversitesi ve tüm destek verenlerle bu işi projelendirdik. Katılım nasıldı? İlk defa yapılan uluslararası bu yarışmaya 49 müracaat oldu, aslında bu iyi bir sayı. İlk elemelerle sayıyı 24’e indirdik. Katılımcı kalitesi ise gerçekten çok iyiydi. Bu yarışmadan ödül kazanan isimler geleceğin büyük virtüözleri arasına girecek. Mesela birincimizi Moldovyalı Ilian Garnet, daha önce 26 birinciliği olan genç bir müzisyen. Jüri üyelerimiz de seçimde epey zorlandı. Bu yarışma artık üç yılda bir yapılacak, ikincisi 2010’da. İstanbul Kültür Başkenti Ajansı da bizi destekledi ve gündemine aldı. G C M Y B C MY B Prof. ÇİĞDEM İYİCİL (MSGSÜ Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi ve Yaylı Çalgılar Ana Sanat Dalı Başkanı) Eşim müzik için yaşıyordu, hep onun için savaştı. Sanırım onu en iyi böyle hatırlayabilirdik. Ben hayalimi gerçekleştirmek için destek aramaya geçen yıl başladım. Türk Eğitim Vakfı ile çalışmalara başladık. Yarışmanın birincisi Ilian’ı gördüğümüzde büyülendik ve ne kadar doğru bir işe başladığımızı fark ettik. O kadar iyi bir kemancıydı ki, onu izlerken her şey durdu. İzleyenler gözlerini ve kulaklarını ondan alamadı. İkincimiz Carl Leurs, üçüncülerimiz Alexandra Conunova ve Kyung Jin Han arasında seçim yaparken çok zorlandık. Yerli katılım da vardı, ama bu katılım sayesinde Türkiye’deki eksikliği de gördük. Türkiye’dekilerin eksiği sahneydi. Yani bir sanatçı adayının sahneye çıkamayıp ya da çok az çıkıp hayata karışması zor bir durum. Bu öldürücü bir şey, ama bu şartlar altında bile çok büyük yetenekler karşımıza çıkıyor. Katılımcı sayımız zamanla artacaktır. G