22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 7 8/2/07 15:23 Page 1 PAZAR EKİ 7 CMYK 11 ŞUBAT 2007 / SAYI 1090 7 Hepimiz kötü olabiliriz... “Barda”, Nejat İşler’in son filmi. Ağır hayatının acısını bir bardaki insanlara işkence yaparak ödetmeye çalışan bir genci, Selim’i canlandırıyor. İşler’e göre nedensiz şiddet yok, filmdeki şiddette de kapitalizm eleştirisini, “Suç ve Ceza”daki Raskolnikof’un kafa sıyırmasını(!) görüyor. Filmi onun için çekici yapan ise, “Biz neden artık bir arada yaşayamıyoruz?” diye sordurması… Başlangıçta hayalciydim, artık gerçekçiyim “Danton’un Ölümü”nü izleyerek oyuncu olmaya karar vermişsiniz. Şimdi de sinemacı olmak istiyorsunuz. Kamera arkasına geçme isteğinizi tetikleyen nedir? Lisede tiyatro yaparken beni çalıştıran, “Kulağına küpe olsun, eğer hiçbir şey yapamazsan, bu işi yaparsın” demişti. O tiyatro oyununu izlediğimde aklıma bu geldi. Denedim, oldu... Yönetmenlik için de önüme bir takvim koymadım, ama bu tarafa kafan çalışıyor diyorlar. Şımarıklıklarıma izin verdikleri ölçüde, senaryoya ve resme öneriler getiriyorum. Hikâye anlatmayı seviyorum. Yaşım ilerledikçe sadeleşiyorum ve konuşmadan, anlarla bir şey anlatmak daha çok hoşuma gidiyor. Sinema kaçak anlarla, mesela bir gözün seyirmesiyle pek çok şey anlatıyor. Sinema illüzyon sanatı, ama artık samimiyet en kandırıcı illüzyon. Yurtdışında da çalıştınız, farklı dillerde sinema yapmak zor olmuyor mu? Mesleğin başka bir dili var. Bir süre sonra yönetmenle gözlerimizle anlaşmaya başladık. Bu işlere başladığımda çok hülyalıydım, şimdi gerçekçiyim. Beş on sene sonra alay edeceğim bir sinema işi yapmak istemem, o yüzden dikkatliyim. Peki 15 yıldır ekranda olan biri olarak, canlandıracağınız rollere yaklaşımınızda değişiklik oldu mu? Bir şeye başlarken hâlâ çok korkuyorum, bacaklarım titriyor, ama eskisi gibi çaresiz hissetmiyorum, çünkü biliyorum ki kimse bana yardım etmeyecek. Yönetmen ancak bana kendimi güvende hissettirerek yardım edebilir. O zaman rahatça söyleyebilir, çıplak kalabilirim. Onun için Serdar’la çalışmayı istedim. O güveni veriyor ve utanmamak bizim işimizde çok önemli. Bu yıl Fatih Akın da dahil çalışmak istediğiniz yönetmenlerle çalıştınız. Bundan sonra kimlerle çalışmak istersiniz? “Protesto” diye bir film çektiği için Mathieu Kossowitz ile çalışmak isterim. Reha Erdem, Zeki ve Nuri var. Nejat İşler... Fotoğraf: Uğur Demir Feride Çetin amera önünde geçirdiği 15 yıl boyunca kendi yolunda yürümeye çalışan Nejat İşler, gittikçe sakinleşen, sakinleştikçe de güçlenen bir oyuncu. Gösterimdeki “Barda”da, ağır ve pahalı bir hayat yaşadığına inanan ve nefretini kusmak için bir barı basıp gençlere işkence eden Selim rolünde karşımıza çıkıyor. İşler, en sevdiği filmlerden biri olan “Gemide”nin yönetmeni Serdar Akar’ın hatırına filmin kadrosuna dahil olmuş; ama filmin bugün insanların ayrı düşmesi hakkında anlatacak sözü olmasını da sevmiş. Kalabalıklar içinde yalnız olmayı tercih etse de tek adamlığa soyunmuyor ve “Barda” ile gerçek bir takım oyuncusu olduğunu gösteriyor. Serdar Akar “Barda”yı bir üçüncü sayfa hikâyesine dayandırıyor. Senaryoyu da 1997’de Ankara’da gerçekleşmiş bir olaydan esinlenerek yazmış. Siz de üçüncü sayfa haberlerini okur musunuz? Elbette... Memleketin durumunun anlatıldığı birinci sayfalarda yalan haberler olur. Memleketin vaziyeti, üçüncü sayfalardan daha iyi takip edilir, çünkü onlarla bir sürü yere gidebiliyorsun, içi boş laflardan daha gerçekçiler. Daha önce, sokağı ve gençlerin sorunlarını anlatan tokat gibi bir film bizi kendimize getirir demiştiniz. Barda öyle bir film mi? K Bir anlamda evet. İzleyenler Monica Belluci’nin oynadığı “Irreversible/Dönüş Yok” filmine benzediğini söylüyorlar, ama ben bir bağlantı görmüyorum. Filmde daha çok “Fight Club/Dövüş Kulübü”ndeki kapitalizm eleştirisini, “Suç ve Ceza”daki Raskolnikof’un kafa sıyırmasını görüyorum. Konformist, estetize edilmiş ya da “Otomatik Portakal” filmindeki şiddet yok. “Barda”da gençlere işkence yapan Selim kendince haklı nedenleri olduğunu söylüyor, “Siz beni buraya almazdınız. Alsanız da, bu herif nereden geldi, huzurumuzu bozacak diye, öküz gibi bakardınız” diyor. SONUÇÇU DEĞİL SÜREÇÇİYİM Filmdeki işkence ve tecavüz sahneleri çok konuşuldu. Bunlar sizde nasıl bir iz bıraktı? Çok bir iz bırakmadı, ama kötülük özgürleştirici bir şey. İllegal olmak, çekici. Hiçbir şeyi olmayan, hiçbir şey verilmemiş insanlar için gayet özgür bir durum! “Barda” bir gençlik filmi ve bir sürü yeni yüz var. Gençlerin oyunculuğunu nasıl buluyorsunuz? Onları epeydir takip ediyordum, şimdi tanık da oldum. Volga Sorgu çok iyi. Serdar’la (Orçin) da iyi akor olduk, Erdal’la (Beşikçioğlu) ve Hakan’la (Boyav) da. Sonuççu değil, süreççiyimdir ve bu süreç güzeldi. Filmi 13 günde çektik, hep setteydik, sadece nefes alma molası verdik. Filmi izleyince bunu mu çektik, dedim, çünkü çekerken yaşadıklarım farklıydı, onun bir film olduğunu bile bilmiyordum. Peki sizce bu film, Türk sinemasında nereye oturacak? Kolay okunacak bir film değil. Bence Serdar’ın nedensiz şiddete vurgu yapması talihsizlikti, çünkü nedensiz şiddet yoktur. Bence filmin en güzel yanı Serdar’ın söylediği “Biz neden artık bir arada yaşayamıyoruz?” cümlesi. Böyle olayları son on yılda görmeye başladık. Bir sıkıntı var, bunlar durup dururken ortaya çıkmadı. Yaşadığımız son olayla, insanlar bunu araştırmaya başladılar. Aslında “Barda” şu andaki kaosa ayna da tutan bir film. Filmde herkesin farklı bir adalet anlayışı var. Şiddete uğrayanların, uygulayanların, yargıyı temsil eden savcının, yargı Nejat İşler, Serdar Akar’la. cın... Kimse alınmasın, bunu artık yargı satılık anlamında söylemiyorum, ama dünya bir piyasa olmuşsa, adalet de serbest piyasa ekonomisine göre gidiyor olabilir. Hikâye de buradan çıkıyor. “Deliyürek”te oynadınız, şimdi de “Kurtlar VadisiIrak” gibi bir film çeken Akar’la çalıştınız. Yaptığınız işlerde sinemacı sorumluluğu hissetmiyor musunuz? Hayır, hiç takılmadım oralara. TGRT’nin işlerinde de rol aldım. Benim için sermayenin takkelisi, bıyıklısı, sağcısı, solcusu fark etmez. Sermaye sermayedir. Emeğimin karşılığını veriyorsa, adam gibi davranıyorsa, işimi gerektiği gibi yapabiliyorsa sermayenin kimin olduğunun çok da önemi yok. Bu düzenin Allah’ları farklı. Genellikle bu işlerin içinde suyu tutanlar karar mekanizmasıdır. Diğer herkes, oyuncu da yönetmen de aygıtlardır. Bu aygıt sen olmazsan başkası olur. Aygıtlar hiçbir zaman vazgeçilmez değildir... FİLMDE HİÇ ŞOV YAPMADIM... Sinemacılar niye size kötü adam rollerini yakıştırıyorlar? Televizyonda her şey reklamlara endeksli, reklam dünyasında da kötü bir şey yok. O yüzden televizyonda bana iyi aile çocuğu rolleri veriliyor. Sinemada asi, uyumsuz çocuk rollerini oynayınca da kadınlar seviyor. Bu roller, onlardaki annelik duygusunu kaşıyor, şu yaramaz çocuğu ıslah edelim diye bakıyorlar. Oyuncular ise, kötü adam rolünü imkânlı ve dişi olduğundan çok severler. “Barda”da karikatür bir kötü canlandırmak istemedim. Benim için önemli olan, sokaktaki kötüler, sıradan insanlar, psikopat tipler değil. Hepimiz kötü olabiliriz. O yüzden filmde hiç şov yapmadım. İlk göz ağrınız “Mustafa Hakkında Her şey”le Barda’nın benzer bir yanı mı var? O da Barda’dakine yakın bir şey anlatıyordu. Oradaki taksici karakteri yolda giderken bir kadın el edince çıkışı buluyor. Buradaki Selim’e de üst sınıftan bir kadın el etseydi ortalığı dağıtmazdı. Trabzonlu çocuğun bir işi, sevgilisi olsaydı o cinayeti işlemezdi. Önemli olan sınıf çatışması, fırsat eşitsizliği. Herkes eşit paylaşabilse, patronların manipülasyonuna uğramasa, elindekiyle yetinebilse ve başka hayatlara özenmese, çok tatlı bir hayat yaşardık... 35 yaşındayım, en az 20 suikast, iki buçuk darbe gördüm şu topraklarda. Bu, bir insan ömrü için çok yıpratıcı. Kalabalıklar içinde yalnız olmayı seviyorum... Her zaman otoriteyle geçinemeyen bir genç miydiniz? Aileden çıkınca yavaş yavaş otoritelerle tanışıyorsun. Hepsiyle tanıştıktan sonra bu mudur, diyorsun. Diyorlar ya, 20 yaşında solcu, sonra sağcı olunur. Ben tam tersi gittikçe sivriliyorum... Kendime özgürlük alanları bulmada çok yetenekliyim, bu çocukluktan kalma bir şey. Kalabalık bir ailede büyüdüğümden, kalabalıklar içinde yalnız kalmayı, kendi dünyamı kurmayı becerebiliyorum. O yeteneğimi bu meslekte daha çok parlatabileceğimi düşündüm. Bu bir arıza da olabilir, ama bu işte bu arızaya para veriyorlar... Son filminiz “Yumurta”da canlandırdığınız karakter sahafmış, tıpkı gerçek hayattaki Nejat İşler gibi… Aslında şair, sahaflığı küçük bir ayrıntı. Semih Kaplanoğlu oyuncularla çalışmayı seviyor. Karakterin kitapçı olması, bana kışkırtıcı bir meydan okuma gibi geldi. Ben de, o meydan okumaya girdim. Ancak o ben değilim, seyrettiğinizde göreceksiniz. Bir oyuncu kendi olmadan ne kadar oynayabilir ki? O siz değilseniz kim? Hayatında bir kamera olsa, tüm rollerin ipuçlarını verecek şeyleri yaşarken yaptığını görürsün. Oradaki adam benim, ama filmlerde rol için küçük detaylar kullanmak zorundayım. “Barda”da görünmüyor, ama kolumda kocaman bir faça izi var. O beni artık Selim yapıyor, Nejat değil.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle