22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 6 8/2/07 15:22 Page 1 PAZAR EKİ 6 CMYK 6 PAZARIN PENCERESİNDEN Hrant Dink’in katil zanlısı bir banka ile ayakkabı dükkânına ait kameralar sayesinde yakalandı. Hükümet sonucu Mobese’nin başarısı olarak Tavan arası hortlakları Selçuk Erez O kullar tatil. Sabah işe giderken baktım kızım Elif, oturma odasında sedire uzanmış kitap okuyor. Ne okuyorsun? Thomas Brezina yazmış.. Neden bahsediyor? Okuyayım: “Tavandaki tahta levha aşağıya doğru bir kapak gibi açılıyordu. Besbelli gizli bir kapıydı bu. Kalbi hızlı çarpıyordu, nabzının vuruşunu kulaklarında duyabiliyordu. Kapak bir çıtırtı çıkararak aşağıya doğru açıldı ve ışıklı delikte bir karaltı göründü… Böyle korkunç şeyler okumak hoş mu? Ben bunları okuyarak rahatlıyorum! Çocuklar şimdi hep korku romanı okuyor, korku filmi seyrediyorlar. İnternette “chat” ettiklerinde birbirlerine bu romanları, bu tür filmleri öneriyorlar: “Müzede Bir Gece”yi izledin mi? Sen “Nabız”ı gördün mü? Üniversiteli gençler internette insanı bir kâbusa bağlayan ve pek bilinmeyen bir portal keşfetmişler. Başlarına ne korkunç şeyler geliyor bilsen.. Akşam eve döndüm. Elif, Thomas Brezina’yı bitirmiş, ikinci bir romana başlamıştı. Ne olduğu kabından belli: “Ölüm Kapısı Serisi”ndenmiş... Okuduğu sayfaya göz attım, içim çekildi: “Hançeri çekip pelerininin kıvrımlarına saklayan Hugh, gölgelerin içinde süzüldü. Fapprika.. karanlıktı. İnsanlar ve elfler lamba ve meşaleler getirmişlerdi ama bunlar binanın karanlığını delemiyorlardı. Görünmeyenlerin giysileri içindeki Usta Hugh’un karanlığa karışması, onunla bir olması kolaydı. Sessizce avının peşinden süründü, hamlesini yapmak için doğru zamanı bekledi. göstermeye çalıştı. Yeni kameraların müjdesi verildi! Oysa Avrupa’daki uygulamaların sonuçları bu başarıyı yalanlıyor, kamera suçu önlemiyor, bireyin huzurunu bozuyor! Ogün Samast kamerada... Kameralar ve özgürlükler... runluluğu, bazen de kameraların o an için çekim yapmaması ya da başka bir açıya yönelmiş olması yüzünden olayların anında görülmesi ve müdahale edilmesi çok da kolay değil. Avrupa’daki araştırmanın raporu da benzer bir şekilde altı ülkedeki kameraların yüzde 78’inin 24 saat görüntü kaydettiğini ve bunların ancak bir kısmının tam zamanlı olarak izlenebildiğini gösteriyor. Üstelik gece görüntülerinin yetersizliği ve kameralar arasında kalan ölü bölgelerin varlığı da unutulmamalı. Bağcılar’da 2005 yılında gece vakti güvenlik kamerasının altında öldürülen bir kişinin katilinin kamera kaydıyla bulunamamış oluşunda da, Hrant Dink’in ölümünden önce şüpheli kişinin kameraların olduğu bir bölgede, Agos gazetesi önünde, iki saat boyunca oyalandığının tespit edilemeyişinde de bu yetersizlikler yatıyor. Volkan Aran rant Dink’in ölümünün ardından katil zanlısının tespitinde kilit rol oynayan kameralar bir ayakkabı mağazasına ve bir bankaya ait olsa da İstanbul Valisi Muammer Güler bu olayla güvenlik kameralarının öneminin anlaşıldığını ve Mobese’nin İstanbul’da 1000 kameralık bir izleme sistemine dönüşmesi için Başbakanın ihale yolunu açtığını duyurdu. Abdülkadir Aksu da pek çok milletvekilinin uygulamanın kendi şehirlerinde de başlaması için yoğun taleplerde bulunduğunu aktardı. Basındaki Mobese tanıtım haberleri “Londra ve New York böyle huzura kavuştu” diye verilmişti ve anlaşılan o ki 16 ilde uygulamaya geçilmesi kararıyla 2007’nin bir Mobese yayılım yılı olması planlanmıştı. Peki, kameraların bu hızlı yayılımını kayıtsız şartsız desteklemek ve buna sevinmek mi gerekiyor, yoksa mevcut uygulamanın sorgulanmasını gerektiren yönleri mi var? Daha ötesi güvenlik kameralarının suç istatistiklerine bir etkisi var mı, yoksa sadece kentteki suç mahallerinin kamera dışına kaymasını mı sağlıyorlar? H Yahu sen korku romanından başka bir şey okumaz mısın? Televizyonda bu kadar çok kanalda izlenecek şey mi kalmadı? Haberlere, tartışmalara bak da memlekette, dünyada ne oluyor öğren.. İstersen bir DVD koyayım da beraber izleyelim: “Kâbus Çığlığı”nı mı istersin, “Ölüler Gecesi”ni mi? Bunları izleyip akşama rahat uyuyor musunuz? Bu filmler, romanlar insanı bir gece etkiler.. Ama senin “izle”dediğin televizyon haberlerinde sahnede yoğurt satar gibi bağırarak “herşeyi ben bilirim başkaları anlamaz” anlamına gelen sözler söyleyen, sevgisiz bakan, dedikleri akılla çelişen liderleri dinlediğimde ben günlerce uyuyamıyorum... Hiç bir Jaws, hiçbir feza canavarı bunlar kadar ürkütücü ve itici gelmiyor bana. Arkadaşlarımın çoğu benim gibi düşünüyor. Kusura bakma; bunları dinleyeceğime ben “Kuzuların Sessizliği”ni yeğlerim.. Biz bu korkunç lafları dinlediğimizde ve bu ipe sapa gelmez lafların bizi nerelere götüreceğini anlamaya başladığımızda içimizi kaplayan karabasanları hiç olmazsa bir süre için unutabilmek amacıyla okuyoruz bu dehşet romanlarını. Sabah akşam izlediğimiz bu kara söylevleri ancak böyle filmler bastırabiliyor.. Ben bunu düşünememiştim. Yarın sabah ilk işim DVD’ci Kemal’e bir Jurassic Park, bir de Frankenstein ısmarlamak olmalı! İZLENENİN MAĞDURİYETİ Panoptikon hapishane tasarımını modern toplumlar için bir metafor olarak kullanan Foucault’ya atıfla, güvenlik kameralarının izlemenin ve izlendiğinden emin olamamanın getirdiği içselleştirmeyi kullanarak bir tür iktidar sağladığı söylenebilir mi? Herkesi gözetleyen totaliter devlet kavramı bugünün izlenme dünyasını anlamaya çok yardımcı olmasa da, izlemenin izleyene güç, izlenene ise kısıtlama getirdiği pek çok yasal zeminde kabul görüyor. Almanya Anayasa Mahkemesine göre izlendiğini bilen kişiler davranışlarını değiştiriyor, serbest hareket edemiyor. Davranışlar kontrol altına alındığından bu, özgürlüklerin kullanılmasından feragat anlamına geliyor. Bu yüzden, birey neden ve kim tarafından izlendiğini bilmeli sonucuna varıyor mahkeme. Çekimleri bu ay tamamlanan “Attığınız Her Adım” isimli, CCTV’ye eleştirel bir yaklaşım getiren belgesel filmin yönetmeni Nino Leitner, “CCTV uygulamasını kuran ve başlatan insanların, söylenmeyen özel bir politik gündemleri olduğuna inanmıyorum” diyor “ama toplumda yaygınlaşmaya başlayan her teknoloji için nesnellik iddiası da her zaman şüphelidir. Akıllı bombaların yapay zekâ sayesinde yalnızca operasyonel hedefleri vurduğunun söylenmesi gibi CCTV’lerin de yalnızca suçluları yakaladığı, suç işlemeyenler için korkulacak bir şey olmadığı söyleniyor, ama CCTV kameralarını kullanan operatörler de insan ve kendi bireysel önyargılarını işlerine doğal olarak yansıtıyorlar”. Leitner’in belirttiği önyargılar sonucunda güvenlik kameraları operatörleri genelde genç erkekleri ve özellikle belirli bir etnik kökenden insanları görüntüye alıyorlar. Örneğin Avrupa kentsel göz projesi sonuçları kadınların yalnızca yüzde yedi oranında şüpheli olarak izlenmeye alındığını gösteriyor. GÜVENLİK ALGISI SAHTE Mİ? “Pek çok ülkede, farklı zamanlarda, çocuk kaçırma, okul cinayetleri, terörist saldırısı ya da suikastlar, kamerayla izleme sistemlerinin yaygınlaştırılmasını gündeme getirir ve halkın desteği bu durumlarda artar” diyor Profesör Clive Norris. “Ama bunların bir sonraki trajediyi önleme konusundaki başarısı şüphelidir ve genellikle gündeme gelmez”. Prof Norris’in, güvenlik kameralarının sosyal etkileri üzerine üç kitabı var ve bu konuda Avrupa Komisyonu fonu tarafından desteklenen UrbanEye (Kentsel Göz) projesinde altı Avrupa ülkesindeki uygulamalar üzerine çalışıyor. Avrupa’da kapalı devre televizyon sistemi (CCTV) olarak bilinen sistemin suçu önlemediği ise İngiltere’de sistemin kurulumundan sorumlu Home Office’in raporlarında da geçiyor: “Güvenlik kameralarıyla izlenen 13 bölgede uygulamanın suç oranlarını azalttığı yönünde bir sonuç çıkmamıştır. Farklılıklar tesadüfi sayılabilecek düzeydedir. Bazı yerlerde suç oranlarında görülen artışları ise kameraların olumsuz etkisi olarak saymamak gerekir. Bunlar, daha önce rapor edilmeyen suçların ortaya çıkışı olarak yorumlanmalı.” TBMM’de soru önergesi gündeme geldiğinde Abdülkadir Aksu, Mobese’nin suçu önlemede çok önemli olduğunu söyledi, ne var ki, bu yargıyı destekleyecek bir kanıt yerine 370 kameradan yapılan izleme sonucu kaç çalıntı araç kaydının yapıldığını ve kaç korsan CD ve DVD ele geçirildiğini açıkladı. Aksu, kameralar sayesinde tespit edilen 387 asayiş olayına da emniyet görevlilerinin “anında” müdahale ettiğini belirtti. Bu ifade, “gerçek zamanlı bir izleme”yi değil, yalnızca vakit kaybedilmeden olaylara müdahale edildiğini gösteriyor. Çünkü bazen kumanda odasındaki operatörlerin birçok kameradan alınan görüntüleri izleme zo Yanlış hedeflerin seçilmesi, bazen bu önyargılardan, bazen de güvenlik kamerasına yakalanan zanlı görüntüsünün yanlış kullanımından kaynaklanıyor. İngiliz polislerince Londra metrosunun girişinde bomba taşıdığı sanılarak öldürülen Brezilyalı genç Jean Charles de Menezes polisin yanlış hedefiydi. Taksim metro durağı çıkışında görünümü Dink’in katil zanlısına benzediği için ana haber bülteni özetlerine zanlının kendisiymişçesine taşınan Adanalı genç de televizyon kameralarının yanlış hedefi oldu. Peki suçsuz olduğu halde kişisel görüntüsünün, uzun süre bir mağazanın ya da polisin güvenlik kamerasında arşivlenmesini, üçüncü şahıslarca elde edilmesini reddetmek ya da neden ve kim tarafından izlendiğinin açıkça kendisine bildirilmesini istemek izlenen kişi için yasal olarak bir hak değil mi? Türkiye’de şimdilik değil. Siber haklar ve suçlar üzerine uzman, Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi Dr. Yaman Akdeniz “Türkiye’deki temel problem de bu zaten” diyerek yanıtlıyor sorumuzu, “Bu alanda birçok yasalaştırma denemesi yapılmasına rağmen Türkiye 1981 yılında imzalamış olduğu Avrupa Konseyi’nin kişisel verilerin korunması sözleşmesini hâlâ iç hukuka uygulamamış ve kişisel verilerin korunması konusunda Avrupa’nın en geri kalmış ülkesi durumuna düşmüştür”. Dr. Akdeniz, Avrupa Birliği ilerleme raporunda her yıl yerine getirilmesi gereken yasal düzenlemeler arasında önemle vurgulanan kanunun bir türlü çıkarılmamasını ise kamu kurum ve kuruluşlarının ve özel sektörün “işine gelmemesi” nedeniyle yapılan sistematik bir geciktirme olarak tanımlıyor. Belki izleyeni de izlenen kadar şeffaf kılmak zihinlerden Foucault’un söylemini ya da vatandaşını şüpheyle izleyen devlet imajını silebilir. Bunun için izlenenin haklarının da yasalaştırılması, izlemenin tek elden ve bağımsız bir kurulca yapılmasının zorunlu olduğunu söylüyor Dr. Akdeniz. Şeffafça bilgi paylaşımı için Mobese sistemi kapsamında olan, ancak şimdiye kadar devreye alınmayan, devletin kendi kendini gözetlediği nezarethane kontrol kameralarının da kurulması büyük bir adım olacak, ama o zamana kadar, kameralar gerçekten demokratik ve güvenli bir toplum için mi çalışıyor, yoksa kontrolü kaybetmemek üzere izleme gücünü elinde tutmak isteyen daha güçlü bir devlet için mi, orası hep biraz karanlık kalacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle