02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 3 8/2/07 15:17 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 11 ŞUBAT 2007 / SAYI 1090 Başka söze ne “hacet” Esra Açıkgöz Hacet… Sanatçı Fatih Balcı’nın sergisinin adı. Şimdiye kadar hiç gezilmedi, ne sergi mekânı oldu ne de işler... Çünkü hepsi bir yalandı. Daha doğrusu görünür olmanın sanatın önüne geçtiğini gösteren bir oyundu. Görülen o ki, hedefini buldu. Çünkü sergiyi sadece medya gördü ve haber yaptı! ni de daha fazla etkiliyordu. Mesele kullanım değeri ile gösterge değerinin arasındaki farkın açılması. Sanat kendi kullanım değeri ile bugün kullanılamıyor. Baudrillard “Yanılsamayı görünür kılmanın tek yolu, mantığının bütün anlamsızlığı ortaya çıkana kadar en uca götürmektir” diyor. İşte biz de bu yüzden, sadece medyada var olacak bir sergi tasarladık. Adresi, googleearth'ten bulup biraz değiştirdim. Gerçek ve uydurma Türk ve yabancı sanatçı isimleri bulduk. Neden “Hacet”? Hacetin çok anlamı var, ironik bir cümle. Küçük ve büyük aptes çağrışımları yaptığı gibi, ihtiyaç, gereklilik ya da Tanrı’dan beklenen dilek anlamlarını da içeriyor. Üstelik işin mantığı medyada görünmekse Hacet oldukça çarpıcı bir başlıktı. Diğer yandan, bu medyayı suçlayan bir çalışma değil, tüm sanat sistemini sorgulayan bir şey tasarladık. Ama medyanın da kendi işlevi üstüne düşünmesini istedik. Kültür sanat sayfaları yapanlar, sergileri analiz edip neler yapıldığını anlama çabası içinde olmalı, aksi takdirde yapılan sadece görüntü olarak bir şeyin var olmasına hizmet etmektir. Görünürlüğün bu kadar önem kazanması popüler kültürün sanat üzerindeki baskılarından biri aynı zamanda. Fotoğraf: Vedat Arık B irkaç ay önce, gazetelerde, internet sitelerinde “Hacet” adlı bir serginin duyurusu yapıldı. Küratörü, sanatçı ve Çanakkale Üniversitesi öğretim üyesi Fatih Balcı’ydı. Serginin konusu, sergilerin günümüzde çok da işlevsel olup olmadığını anlamaktı. Sanatçılarının kimisi tanıdıktı, kimisinin adı hiç duyulmamıştı. Sergi mail’le davetlilere iletildi, basın bülteni ve afişi medyaya yollandı, haberler yapıldı. Buraya kadar her şey normaldi... Ancak serginin açılışına gidenler bir sürprizle karşılaştılar, verilen ad Evet, sanat doğası itibarıyla görünür olmakla ilgili bir mesele, ancak gerçek ve gerçekleri olan bir şey, ama bugün sadece imaj olarak dolaşıyor. Görünürlük sanatın en temel problemlerinden biri oldu, görünüş, gerçekle görüntü arasındaki ilintiyi kopardı. Tamam, sanat onu anlamak, sorgulamak ya da zenginleştirmek için gerçekle karşıt bir alanda durabilir, ama bugüne kadar görünüşler aranırken, gerçekle temas sürdürülüyordu. Bugün ise mesele var olmak değil, görünmek. Beni ve pek çok düşünürü rahatsız eden, bu. Yani size göre artık sanatsal bir gerçeklikten de, sanatın gerçekliğinden de söz etmek pek mümkün değil... Sanat güzel kavramı ile ortaya çıktı, ancak güzel üzerine düşünmek bile gerçeklik üzerine derin bir düşünceye dalıştı. Modernist tanıma göre sanat, yaşamın anlamına ulaşmak, olasılıkları hayal etmek, hayatı daha iyiye, güzele götürmek için kullanılan bir araç. Bugün bu kayboldu, yerine oyalama, vakit geçirme, eğlenme sanatı denilecek bir şey oluştu. Reklamın mantığı ile sanatın mantığı iç içe geçti. Modernizm ideallerini, işlevini kaybetti. Adorno, “Bugün, bir şeyin kendi başına amaç da olabileceğini düşünemiyoruz” der. Bir şey kendi başına da değerli ve güzel olabilir, ancak bugün bunu söyleyenin ya aptal ya da sahtekâr olduğu düşünülüyor. VAR OLMAK DEĞİL, GÖRÜNÜR OLMAK... Bütün bu rahatsızlıkların sonucu olarak da gerçekte var olmayan bir sergi, “Hacet” ortaya çıktı. Evet... Türkiye’de de, dünyada da sanat kendi mecrasından çıkınca sergiler de bana hem etkisiz hem de yer yer anlamsız geldi. Sanki her şey boşalmış bir anlamsızlık içinde yuvarlanıyordu. Sergiler daha çok medyada dolaşıma girmesi için yapılıyor gibiydi. Düzenleyenler, eserlere değil, onların medyada nasıl görüneceğine kafa yoruyorlardı. Web sitesi nasıl olsun, hangi çözünürlükte fotoğraf hazırlayalım, nasıl metinler oluşturalım, bunları nasıl dolaştıralım... Sanat eserleri sadece bahane haline geldi. İmaj daha gerçek ve elle tutulur bir şeye dönüştü. Medya üzerinde gördüğüm işler be res, bir tostçu dükkânıydı ve ortada sergi falan da yoktu. Bu bir oyundu. Balcı bu oyunu sanatsal etkinliklerin değil, görünür olmanın ne kadar ön planda tutulduğunu göstermek için kurmuştu. Kendisine sadece çalışmalarının devamını dileyen tebrik mailleri’nin gelmesi, oyunun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor! Fatih Balcı ile Taksim Sanat Galerisi’nde Beral Medra ile yaptığı söyleşi sonrası konuştuk... Sanat, görünürlüğe göre anlam ve değer kazanırken, görünürlüğün öneminin artması neden sizi rahatsız ediyor? Evet, popüler kültür, sanatı tüketim sirkülasyonunun bir parçası olmaya çekiyor; reklam, medya, süpermarket mantığı... Bir sergi bitiyor, diğeri açılıyor, hepsi çabucak belleklerden siliniyor. Oysa sanat eseri hızlı sirkülasyona gelmez, derinlemesine bir düşünme, uzun vadeli eleştirel bakış ister. Bu noktada izleyiciye de önemli roller düşüyor. İzleyici ne talep ederse o yapılıyor. Talep yoksa üretim de olmaz, yani gerçek anlamda sanat eseri çıkmaz. Sizce “Hacet” sanat dünyasında silkinme yarattı mı? Ortaya bir imdat şişesi attım, bir yerlere varmasını pek ummuyordum, ama vardı. Daha fazla tepki gelmesi gerekir miydi, o ayrı bir tartışma konusu. Çünkü bu sergi ile biz “Game OverOyun bitti” dedik. Bu kolay kabul görecek bir şey değil, bu tür bir oyunun sürdürülebilmesinin tek yolu bir oyun olduğunun yüksek sesle söylenmemesidir. Sadece Zaman gazetesinden bir muhabir, verilen adreste bir tostçu dükkânı var, nedir bu diye sordu. Cumhuriyet gazetesinden de mekanın telefonunu istediler. Amerika’dan Art dergisinden haber yapmak istediklerini ama mekânı anlayamadıklarına dair bir mail aldım. Geri kalanlar, sergi için tebrik edip çalışmalarımın devamını dileyenlerin tebrik mail’leriydi... EDİTÖR’DEN u yazı yazılırken, dizinin gösterilmesinden vazgeçilmeyeceği söyleniyordu. Film şirketi kızgın, bir açıklama yaptı: “Bu sansürcü ve iftiracı zihniyetin altında ne tür hesapların yattığını, Türkiye’nin konuşulması istenmeyen gerçeklerini birer birer anlatmış olan Kurtlar Vadisi takipçileri zaten biliyor”! Açıklamayı yapan, Kurtlar Vadisi takipçilerini takip edenlerin haklı kaygılarını püskürtmek için dizinin dilini kullanıyor, şiddet uyguluyor, dahası tehdit ediyor. Yaptığının bir ticari iş olduğunu, başardığını, çok para kazandığını unutturmak istercesine, popüler zahmetinin üzerini kapatmaya, para akışını arttıracak "mana"lar yüklemeye çabalıyor. O "mana"nın altındaki rantı görmeyen gençlerin birer tetikçiye dönüştüğü, ülkede gerçek bir vadi oluştuğu, daha doğrusu yarılmanın derinleştiği, kurtlarının sayısının hızla arttığı, şehri ablukaya aldığı dillendirilmesin istiyor. Bu, dizinin kahramanı Polat Alemdar’ın Ogün Samast’ın “sanal ağabey”i, daha doğrusu “sanal reis”i olduğunu zihinlerden düşürmenin de çabası… Kurtlar Vadisi Terör’e karşı çıkanlar (Türk Tabipleri Birliği, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Mediz (Medya İzleme Grubu), feministler, eğitimciler, anne B ve babalar…) kurtları iyi tanıyorlar. Kurtların sinsi, hiyerarşiye bağımlı, korkak olduklarını, otoriteye karşı çıkmaktansa uyum göstermeyi yeğlediklerini ezberlediler. Her otoritenin terkisinde birkaç kurt sürüsü tuttuğunu, otoriteyi sarsıcı bir tehlike anında biraz daha demokrasi, özgürlük, eşitlik isteyenlerin üzerine saldıklarını unutmadılar. Çünkü o saldırılarda ya yol arkadaşlarını kaybettiler, ya kıl payı ölümden döndüler. Kurtlar dururken ülkeyi tehdit edenlerin dışarıda, uzaklarda aranması taleplerine de itiraz ettiler, çünkü bu talebin gerçeği göz ardı etmek için kullanıldığının farkındaydılar. Bu yüzden, geçen akşam eski bir MİT yetkilisinin televizyondan selam gönderdiği Alaaddin Çakıcı’yı, Veli Küçük’ü, Şemdinli’nin Tanju çavuşunu belleklerinin tarihle yüzleşme bölümüne kaydettiler. Unutmamak ve utanmamak için. Onlar “Kurtlar Vadisi Terör” dizisi televizyonlarda gösterilmesin istiyorlarsa sebebi kurtların şehri zapt etmelerini engellemek… Dizinin gerçeği saklaması bir yana, kocaman bir yalanı cilalamasına izin vermemek. Bu bir kör inat değil! “Hepimiz birer Ogün Samastız” pankartlarını açanların namlularının hedefinde olabileceklerini görüyorlar! Berat Günçıkan [email protected] Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan 0212 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/İstanbul 0212 4543000 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle