22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 10 8/2/07 15:30 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 VOLKAN IŞIK Ralli benim sporum... Ali Deniz Uslu ayatını motor sporlarına adayan Volkan Işık Türkiye’de ve dünyada önemli başarılara imza attıktan sonra şimdi de kurucusu olduğu “Driving Technics” tarafından düzenlenen “Volkan Işık ile Ralliye İlk Adım” seminerlerinde her yaştan yarış tutkunlarına tecrübelerini aktarıyor. Amacı bilinçli sürücüler yetiştirip, doğru ve güvenilir otomobil kullanımını sağlamak, eğitim sonunda da en başarılı kadın ve erkek katılımcıya birer Fiat Palio ralli otomobili hediye ediyor. Bu eğitime katılmak için gerekli özellikler ise ehliyet, cesaret ve ralli heyecanı. Işık, İstanbul trafiğinin ralliden çok daha tehlikeli olabileceğini düşünüyor, önerisi sakin araba kullanmak. Şehir trafiğinde çok yavaş araba kullanan Işık, arabasına binenleri hayal kırıklığına uğrattığının farkında… Otomobil ve yarış tutkunuz ne zaman başladı? Bu hep vardı, yani ben onunla doğdum. Bu işi kafama çok küçükken koymuştum ve şansımı denemek için kararlıydım. Asıl cesaret isteyen bu karardı. Sonra bir ralli otomobili almak için çalıştım ve ilk yarışıma girdim. O ilk yarışta anladım ki bu benim sporum, ben buraya aitim. Hatta bu gün başardığım hedefleri daha o ilk yarışta belirlemiştim. Ralli pilotu olmaya karar verdiğinizde yakınlarınızdan gelen tepkiler nasıldı? Ailem bile desteğini bu işte ne kadar kararlı ve istekli olduğumu anladığı zaman verdi. İlk zamanlarda bırakmam için çok uğraştılar. Çünkü çocuğunuzun yarışa gittiğini bilmek, bir de onu yarışırken izlemek hiç kolay değil. Çünkü motor sporları gerçekten tehlikeli. Bu işte başarının kriterleri neler? Bu işe inanmak, cesaret ve özgüven ilk gerekenler. Yetenek, zamanla ve hızla kazanılan tecrübe, pratik zekâ, strateji geliştirme ve disiplin olmazsa olmaz. Basamakları çıktıkça bir başka özelliğe ihtiyaç duymanız zaten kaçınılmaz. Hız ve adrenalin yarış tutkusunun en önemli unsurları olsa gerek... H Adrenalin bağımlılık yapıyor, ama benim derdim hız değil. Benim için çekici olan kontrol ve otomobil hâkimiyeti. Hem de her türlü zeminde. Her saniyede otomobile hükmedecek hâkimiyeti sağlamak, tek derdim. Yarışlarda korktuğunuz anlar oluyor mu? Bu iş korkusuz olmaz, korkarak da olmaz. Üç yıl önce çok ciddi bir kaza yapmıştınız... O aslında bir uçak kazasıydı desem yeridir. Çünkü 180 kilometre hızla gökdelenden aşağıya atılmış gibiydik. Çarpışmadan önce son saniyelerde bile bu aracı nasıl kurtarabilirim diye düşünüyordum ki o sırada uçurumdan aşağıya doğru uçuyorduk. Yani havadaydık! Kurtaramadım. O kazadan sonra “artık bırakmalıyım” dediniz mi? O kaza benim hatamdı, ama hiçbir zaman “ben ne yapıyorum ya da bırakmalıyım” demedim. Bu camianın problemleri ile uğraşırken çok daha fazla zorlanıyorum. Otomobilinize nasıl konsantre oluyorsunuz? Konsantrasyonumu her koşulda sağlarım, etrafla pek ilgilenmem. Kendi ruh atmosferimi arabaya ve yola göre belirlerim. Hem yarışta hem de normal hayatımda. İstanbul gibi trafiği arapsaçına dönen bir şehirde nasıl araba kullanıyorsunuz? İstanbul gibi trafiği de çok özel. Bu trafiğin içinde temel koşul sakin olmak. Zaten İstanbul’da araba kullanmak rallide araba kullanmaktan daha tehlikeli olabiliyor, ben özel hayatımda gerçekten çok yavaş otomobil kullanırım. Günlük hayatta arabanıza binenler buna şaşırıyor mu? Arabama ilk kez binenler çok süratli araç kullandığımı düşünür. İşte o yüzden bazıları hayal kırıklığına uğrar, bazıları da şaşırır. Yakın dostlarım bu normallikten sıkılıyor. Uzun bir süredir “Volkan Işık ile Ralliye İlk Adım” adı altında eğitimler veriyorsunuz... Volkan Işık Türkiye’de ralli denildiğinde akla gelen ilk isimlerden. İyi bir ralli pilotu olmak için çok çalışmanın yanı sıra, inanç, özgüven, disiplin ve yeteneğin şart olduğunu, asıl cesaret isteyenin ise bu kararı vermek olduğunu söylüyor. “Ralli, hız ve cesaretten ibaret değil” diyor, “adrenalin bağımlılık yapıyor, ama benim derdim hız yapmak değil, otomobile her koşulda ve her saniyede hükmedebilmek”… Bu eğitimlere Türkiye’nin dört bir yanından insanlar geliyor. Bu güne kadar 1200 kişi katıldı. Amacımız, bu sporu tanıtmak ve insanları bilinçlendirmek. 18 yaşındaki katılımcıyla 60 yaşındaki katılımcıyı aynı heyecanla görmek çok keyifli. Bu eğitimlerde günlük hayatta kullanılan sürüş tekniklerini teorik ve pratik olarak gösteriyoruz. Yarış disiplini ve sürüş kurallarını anlatıyoruz. Eğitimin sonunda ralli heyecanını, gerçek bir ralli ortamı yaratıp, yarış için start vererek yaşatıyoruz. Şu ana kadar 50 kişi lisans aldı ve yarışlara katıldı. Bu yıl “Ralliye İlk Adım”da beşinci yılımız ve birinci olan kadın ve erkek sürücülere birer yarış otomobili hediye ediyoruz. Ayrıca son yıllarda kadın katılımcıların sayısı hızla artıyor. Trafikte kadın şoförler hep eleştirilir… Eğitimlerinizde durum nasıl? Kadınlar çok daha dikkatli ve çabuk öğreniyorlar. Aldıkları bilgiyi çok daha hızlı bir şekilde uyguluyorlar. Erkekler doğru bildiklerinden vazgeçmiyor. Geçen yıllarda biraz da eşlerinin zoru ile bize katılan kadınların büyük bir çoğunluğu yarışta eşlerini geçtiler. Bu da spora meraklı, hızlı otomobil kullandığını düşünen erkeklerde şaşkınlık ve hayal kırıklığı yarattı. Trafikte ise kadın şoförler daha dikkatli olmalarına, yavaş ve temkinli araba kullanmalarına rağmen trafiği yavaşlatıyorlar. Erkekler sanırım haklı olarak ona kızıyor. Belki kadınlar biraz daha hızlı, akıcı ve seri olurlarsa bu önyargıyı ortadan kaldırabilirler. Amatörlere tavsiyeleriniz neler? Ralli otomobili dediğiniz zaman akla hızlı otomobil geliyor. Bu çok yanlış. Ralli otomobili sağlam ve güvenli otomobildir. Şartlar içinde hız en son gelir. Bu spora başlayan bir amatörün önce sağlam araçlarla sonra hızlı ve sağlam araçlarla yarışması gerekli. Çünkü hızda hâkimiyet tecrübe ile orantılı ve tecrübeyi de yaşamadan kazanamazsınız. Bir de rallide hız ve cesaretten çok daha fazlası var. SOFRA Aylin Öney Tan Baş başa... emek çoğu kez hayatın odağında yer alıyor. Doğumlar, ölümler, düğünler, bayramlar yemekle kutlanıyor. Sofrada bir araya gelmek, birlikte olmak, yemeği paylaşmak insanlar arasındaki bağı kuruyor. Aileler bir araya geliyor, topluluklarda aidiyet duygusu güçleniyor. Birlikte yaşamak sofrada anlam buluyor. Latince “convivium” kelimesi “ziyafet” demek. Gerçekte kelime, “vivere” yaşamak fiili ile “birlikte” anlamı katan “con” önekinin birleşmesiyle, “birlikte yaşamak” anlamına geliyor. Ancak yaşamak, hayatı paylaşmak kadar birlikte yemek yemek, sofrayı paylaşmak anlamına da geliyor. Sofrada paylaşılan yemek, ortak mücadelenin de simgesi oluyor. Y Bu nedenle Slow Food hareketi yerel örgütlenmeler için “convivium” adını uygun görmüş. Aynı dünya görüşünü paylaşan, fikri denk insanlar bir araya gelip samimi bir ortamda baş başa yemek yiyor, kafa kafaya verip çevrelerindeki yemek değerlerini korumak için uğraş veriyorlar. Yemek değerlerini kaybetmemek, insanlığın geleceği açısından son derece önemli. Sadece geleneksel kültür değerleri açısından değil aile yapısı açısından da bir arada oturulan sofranın önemi büyük. Kim bilir belki de bu yüzden sevgililer birbirlerini önce sofrada ölçüp biçmeye başladı. Son yıllarda Sevgililer Günü kutlamak moda oldu. Kutlamaların çoğunun yemek odaklı olduğu görülüyor. Lokantalar özel mönüler düzenliyor. Özel içkiler, pastalar, çikolatalar tasarlanıyor. Aşkın gösterişli mekânlarda, şık sofralarda yeşereceği umuluyor. Oysa birlikte pişirilecek baş başa samimi bir yemek, gelecek için çok daha anlamlı olabilir. Sevgililer, böylece güzel bir sofrayı olduğu kadar mutfak işlerini de paylaşıp paylaşamayacaklarını anlayabilir, ayaklarını ona göre denk alırlar! Çoktan seçimini yapmış olanlar içinse yapacak bir şey yok. Hiç olmazsa mükemmel kızarmış, lezzetli bir tavuk fırının tadına vararak hayatın keyfini çıkarsınlar. Sonra bulaşık üzerine kavga edebilirler! aylinoneytan@yahoo.com Not: Slow Food hareketine katılmak isteyenler Sevgililer Günü Beylikdüzü’nde açılacak olan Emitt Turizm Fuarı’nda Slow Food standında Tangör Tan ve Emre Tatari’den bilgi alabilirler. Davetiye için bu adrese başvurabilirsiniz: www.fuardavetiyesi.com Neslimiz tehlikede... Himayei Etfal Cemiyeti reisi, Kırklareli mebusu Dr. Fuat Bey’in, Himayei Etfal Cemiyeti tarafından Ankara’da neşredilen Gürbüz Türk Çocuğu mecmuasında “Milli Facia” ve “Çocuklarımızın %70’i Ölüyor” serlevhası (başlığı) altında bir makalesi intişar etti. Bu makale korkunçtur, fakat dehşeti nisbetinde de ibret vericidir. Rakamlara, binaenaleyh feci bir hakikate dayanan makaleyi okuyup da neslimizin tehlikede olduğunu ve istikbali kurtarmak için doğan çocukları ölümden korumak ve bunun için de ilim ve fen dairesinde bir mücadele açmak ihtiyacını hissetmemek mümkün değildir. Dr. Fuat Bey makalesinde evvela İstatistik Umumi Müdürü Dr. Camile Jacquart’ın Kalecik’te yaptığı bir anketten bahsediyor. 14.504 nüfusu bulunan Kalecik’te ankete 789 vâlide iştirak etmiş. Bu kadınlar hayatlarında 3469 canlı çocuk doğurmuşlar, bu yavrulardan 1686’sı ölmüş, 1883’ü hayattadır. Doğumlar ile ölümler arasındaki nisbet (oran) %48.6’dır. Doğumlar ile hayatta kalanlar arasındaki nisbet %51.3’tür. Sakatlar hesaba dahil değildir. Mösyö Jacquart’ın yaptığı tecrübe anketinde ölenler arasında büyükler de vardır. Bunları %10 kabul etsek, neticede çocuk ölümleri yine %43’ten fazladır… Fuat Bey, Ankara civarında 12 köyde ve 222 aile arasında da tahkikat icra etmiş. İşte netice: Bu 222 ailenin 1334 çocuğu dünyaya gelmiş, 757’si ölmüş, 577’si hayatta. Hayattakilerden de 51’i sıtmalıdır. Çocuk ölümlerinin nisbeti %58’dir. Hayatta olanlardan sıtmalı ve bir yaşındaki çocukların bir kısmı da elbette ölecektir. Binaenaleyh ölenlerin nisbeti olan %58, daha çoğalacaktır. Fuat Bey’in görüştüğü ihtiyarlardan aldığı malumata göre bu 12 köyün içinde 50 sene zarfında nüfusu çoğalmış bir tek köy yoktur. Bilakis nüfus azalmış, mezarlıklar çoğalmıştır. Fuat Bey, çocuk ölümlerinin bazı yerlerde %70’e kadar çıktığı hakkındaki iddiasını isbat için yukarıdaki rakamı zikrettikten sonra diyor ki; “Türk kadını veluddur (doğurgandır), 16 çocuklu valideler epeycedir. Yapılan anketlerde kadın başına vasati (ortalama) 56 çocuk isabet etmektedir. Kadınları bu kadar velud olan bir milletin çoğalması kadar tabii bir şey yoktur. Doğan çocukları yaşatmak, maksadı temine kâfidir. Çocuklarımızı yaşatmak için de şiddet ve süratle icap eden mücadele tertibatını almaya ve ictimai seferberlik ilânına kanaat hasıl olmuştur… 4 Şubat 1927 Cuma Mükemmel tavuk fırın Fırında tavuk en sevilen yemeklerden biridir. Sofraya gelişi gösterişli, paylaşması eğlenceli, yemesi lezzetlidir. Daha da iyisi, yapması kolaydır, biriki püf noktasına dikkat etmek ve pişirme süresini iyi kollamak yeterlidir. Bu tarifte tavuğun derisi altına yerleştirilen taze otlar, sarmısak ve tereyağı karışımı tüm lezzetini ete geçiriyor. Böylece hem tavuk eti sulu ve lezzetli oluyor hem de derisi çıtır çıtır kızarıyor. Bu tarif, baş başa yemek isteyenler için... 1 piliç (yaklaşık 1 kg.), 1/2 limon, 1 çorba kaşığı zeytinyağı, 23 çorba kaşığı tereyağı, 12 diş sarmısak, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 avuç kadar karışık taze kokulu otlar (kekik, biberiye, adaçayı veya tarhun), kaba tuz, biber Yanına: 500 gr. taze patates, büyüklüğüne göre 2 ila 4 adet kırmızı soğan, 34 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı kaba tuz, 2 dal biberiye veya 2 tutam adaçayı. Fırında tavuk için en ideal lezzet verici taze otlardır. Çevrenizde ya da piyasada bulabileceğiniz taze kekik, adaçayı, biberiye veya tarhun fırında tavuğa bambaşka bir lezzet verecektir. Özellikle biberiye tavuğun tamamlayıcısı sayılır. Adaçayı ise tavuğa bambaşka bir tat katar, tazesini bulamazsanız çay yapmak için satılan kurusunu da kullanabilirsiniz. Birkaç tutam tarhun kurusu da tavuğun havasını değiştirmeye yeter de artar. Bu otları karışık kullanabileceğiniz gibi sadece birini de tercih edebilirsiniz. Sarmısağı tuzla iyice ezerek macun haline getirin. Yumuşamış tereyağı ile karıştırın ve ince kıyılmış otları ekleyin. Tavuğun içini dışını yarım limon ile iyice ovalayın. Derisini zeytinyağı ile iyice sıvazlayın. Tavuğun boyun kısmında et ve deriyi birbirinden hafifçe aralayın. Zaten kesim noktasında derinin ayrılabileceği yeri fark edeceksiniz. Elinizi deri ve et arasına sokarak deriyi mümkün olduğunca, but dahil ulaşabildiğiniz yerlere kadar et kısmından ayırın. Göğüs kemiğine ve kenarlara yaklaşınca deriyi yırtmamak için durun. Derinin altına tuzlu, sarmısaklı, otlu tereyağını iyice sıvazlayarak yayın. Tavuğun dışına ve içine kaba tuz ve karabiber sürün. Kalan yarım limonu içine yerleştirin. Fırını 180 dereceye ayarlayın. Tavuğu fırın tepsisine oturtun. Etrafına kılıcına dörde bölünmüş soğan ve kabuğu soyulmadan sekize bölünmüş taze patatesleri yerleştirin. Patates ve soğanları tuz, zeytinyağı ve otlarla altüst ederek harmanlayın. Tepsiyi kızgın fırına sürün. Yaklaşık 50 dakika ila 1 saat kadar nar gibi kızarıncaya dek pişirin. İlk yarım saatten sonra arada patates ve soğanları altüst edin ve kenarda sızan yağları tavuğun üzerine sürün. Böylece patateslerin eşit ve tavuğun daha iyi kızarmasını sağlayabilirsiniz. Afiyetle ve ellerinizin yardımıyla parmaklarınızı yalaya yalaya yiyin!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle