02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 2 8/2/07 17:32 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 11 ŞUBAT 2007 / SAYI 1090 Nadin Reschke Kindlimann (kendi çizimiyle) Kısa süreli bir sergi açtı Nadin Reschke Kindlimann İstanbul’da. Konusu, Almanya’dan dönen ikinci kuşak Türklerdi. Almanya’da büyümüş, o kültürü öğrenmiş, ama yabancı düşmanlığı karşısında Türk kimliklerine yönelmişlerdi. Türkiye’de ise arkalarından şöyle bağırılıyordu: Alman domuzu. Kimi içine kapandı, kimi iki “ev” seçti kendine... Doğu Almanya’da doğup büyüyen, “yabancı”lığı iyi bilen Nadin’in sergisi onları, biraz da kendini anlattı... Volkan Aran ürkiye’ye döndükten sonra insanların kendisine bakışını tanımlarken, “Onlar için yeterince Türk değildim” diyor Serpil E. Aynı duyguyu 80’li yıllarda Almanya’da da yaşamıştı. Yeterince oralı bulunmamışlardı. Binlerce genç insan, bazısı anne babasının yönlendirmesiyle, bazısı da “ait olduğumuz yer” diye Türkiye’ye dönmüştü. Çoğu, bunu bir dönüş Geri olarak değil, taşınma olarak tanımlıyor şimdi. Çünkü… dön! O duvarın arkasında ne olduğunu soruyordu Nadin Reschke annesine. “Başka bir ülke” yanıtını her aldığında “Nasıl bir yer” sorusu geliyordu aklına. Nadin Reschke, Berlin’de yaşadıkları evde 14 yaşındayken bu duvarın yıkılışına şahit oldu. “Hayatımı bu denli etkileyeceğini o zaman fark etmemiştim” diyor. Bir rejimin çöküşü olarak tarihe geçen o duvarın altında çocukluğuna dair tüm anıların kaldığını da sonraları anlıyor... “Bir azınlık gibi değilsiniz ama” diyor “sanki hayatınızın bir bölümü yok olup gitmiş gibi. İki Almanya birleşmedi, Batı, Doğu’yu aldı yalnızca”. Yaşadığı topraklara yabancı kalma duygusunu yaşayan sanatçı Nadin Reschke Kindlimann’ı bu çalışmaya iten de işte bu tanıklık. “Almanya’dan dönen” Türklerle çalışmasının nedeni, hem o insanların dilini, hem kendi sanat anlayışını yansıtmak. İstanbul’da beş aylık bir çalışmanın ardından Masa Projesi’nde sergilenen çalışması “Almanya’dan dönen” bu ikinci neslin söylediklerinden kurulu bir dinleti ve bu sözleri birbirine eşleyip tek bir öykü haline getirdiği ve kara kalem çalışmalarıyla süslediği bir kitapçıktan oluşuyor. “Türkiye’de yaklaşık iki buçuk milyon ‘Almanya’dan geri dönen’ var” diyor “çoğu neredeyse büyüdükten sonra dönmüşler.” Biz de dönenlerin sözlerine ve Nadin’in “Kalıntı” adını verdiği işinden yansıyanlara kulak verdik. “Ben Almanya’da hep Almanlarla bir aradaydım. 80’li senelerin başında yabancı düşmanlığı başladı. Okulda, sokakta… Duvarlarda ‘Türken raus’ gibi şeyler yazıyordu. Yazanları görüyorduk, aralarında arkadaşlarım da vardı, ‘Niye yazıyorsunuz’ diye soruyorduk, doğru bir sebep söylemediler. Sizden nefret ediyoruz dediler, sadece.” “Ne demek istediğini anlamıştım” diyor Nadin, sergide “Geri Dönüş” resmiyle eşlenen Derya A’nın sözleri için, “1990’da Doğu Berlin’deki okulumdan Batı Berlin’deki bir liseye geçtiğimde aynısı duvarda yazıyordu: Ossis raus (Doğulular dışarı)”. Katalogda Nadin tarafından sırtı dönük olarak resmedilmiş Serpil E’yi dinliyoruz ardından: “En kötüsü Türk olmamamdı... Burada yaşayan insanlar için yeterince değildim... Başka bir şeydim, Almanya’da yaşamış ve şimdi de Türk olmaya çalışan biri. Almanya’da da Almanlar için yeterince Alman değildim, Türk’tüm… Peki ne... sadece din mi, yoksa ismim mi? Yıllar boyunca kendi içimde savaştım, ben şimdi neyim, diye. İsmim söylendiğinde ‘Siz nerelisiniz’ sorusu soruluyordu hep. O zaman bir insan olarak değil, geldiğim yere ve statüme göre muamele görüyordum. Bunu o kadar insanlık dışı buluyordum ki kendimi daha çok Türk uyruğuma yönlendirdim. Ben sandım ki her Alman Derya: Zor ‘Sen Türk değilsin’ dediği için evime olacağını geldim. Burada da her Türk ‘Sen Türk biliyordum. değilsin’ deyince... Hatta bir keresinde sınıfımdan birisi sinirlendi ve arkamdan ‘Alman domuzu’ diye bağırdı... Zannediyorum bu en kötü anımdı, Alman domuzu olmak... Pardon yani, nasıl yani, neden yani ve ne yaptım da bunu hak ettim? Bu çok acımasızdı... Ve o gün çok şey değişti. O zaman kendime söz verdim ki: Ben her ikisi de olucam! Ama ben, ben olarak ne oraya aitim, ne diğerine.” “Gündelik hayat kültürünü tanımadıkları yabancı oldukları bir ülkeye gelmişlerdi” diyor Nadin. Almanya’da büyüyen birisi için neydi İstanbul’un gündelik yaşantısındaki bu derin fark? Yanıtını yine katılımcıların Nadin’le yaptıkları görüşmelerden yansıyanlarda arıyoruz. “Burada her şey daha ambalajlı” diyor Banu B, “her şey seçilmiş bir filtreden geçiyor.” O sırada sanat ortamından bahsediyorlar aslında ve gösterilenle yetinmenin zorunluluğundan, bir şeyin derinine inmek için olağanüstü bir kişisel gayretin gerekliliğinden. Ercü ise hayatta olan bitene eleştirel yaklaşılmadığını, Türkiye’de insanın kendi hayatını şekillendirme arzusunu yeterince duymadığını söylüyor. “Sanki boş bir taksi gibi. Adamın biri biniyor, beni şuraya götür diyor, iniyor... Sonra, napıcam şimdi derken diğeri geliyor, biniyor… Kendini geliştirme, hayatını şekillendirme... Bu istek çoğu insanda yok.” Müzevver ise Türkiye’de insanlar arası ilişkide düşüncelerin çok daha sansürlü yansıtıldığını düşünüyor. “İlk senelerde buradaki Türklere çok direkt geldim, hatta bazı kadınlar böyle çok direkt düşündüğümü söylediğim için benden korkuyorlardı. Sonra bu korkudan dolayı inanılmaz dikkatli davranmaya başladım. Doğru davranmak istiyordum ama yaralamak istemiyordum. Dikkat çekmek istemiyorum. Oysa yerli Türkler çok daha rahat ve doğal. Bu biraz kalıyor işte. Geçen 18 yıla rağmen.” Hep olumsuz değil karşılaştırmaların sonucu. Müzevver, “Almanya’da insanlar çok izole olmuş gibiler ve orada mutlu değiller. Çok da başarı odaklılar, sonunda insanın ruhu ilgisiz kalıyor” diyor. Nadin ise “Yakın arkadaşlar ve aile bağları çok Nadin’in daha sıkı Türkiye’de” diye ekliyor söyleşimizin kalemiyle sonunda, “Almanya’da arkadaş buluşmalarında Serpil. sarılıp öpüşmeyiz genelde. Selam, der geçeriz. Burada vücut dili de bambaşka.” Nadin, hep o kaybolan çocukluğun izlerine yer vermiş sergi kitapçığında da. “Güzel yazı defterine eski daktiloyla yazdım tüm bunları” diyor, “çocukluğu hatırlatsın diye. Tercüme sırasında da eski Türkçe kelimeler kullanılsın diye gayret ettik.” Beş gün süren serginin kapanışını da Tophane’de kaldığı apartmanın yakınında, öğle yemeklerini yediği “Naime Ev Yemekleri” lokantasında yapıyor Nadin. Ev yemekleri sözünü tercüme edince, sanki bir şeyle bağlantı kurmuşuz gibi gülümsüyoruz ikimiz de. T Almanya’da Türk Türkiye’de Alman
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle