Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1066 7 Elfe Uluç "Ayşe" filmi için çöp toplayıcılarıyla uzun mesai harcamış. Ona göre çöp toplamak, hayatta kalmanın en zor yollarından biri. Hamit Balcıoğlu ve Rıdvan Koçer'in 10 yılı aşkın zamandır çöp peşinde geçen yaşamları da bunu açıklıyor. Günde 20 YTL’nin peşinde, her akşam çöp karıştırıyor, topladıklarını depoda ayırıyor, orada yatıp kalkıyorlar. Umut mu? Yine çöpten çıkacakların içinde. Çöp toplayıcıları ve bir yönetmen İstanbul’a küçük yaşta kaçarak gelmiş ve “kötü yola” düşmüş. Sonra hayatını değiştirmiş, kendi felsefesini kurmuş. “Benim parada pulda gözüm yok, biz insanız, bizi hayvanlardan ayıran özelliğimiz yardım etme içgüdümüz diyor” tıpkı bir filozof gibi. Benim için Ayşe insanların çöpünü toplayan ve o çöpü sevgi olarak geri dönüştüren bir ermiş. Bir modern çağ peygamberi. İstanbul’daki çöp toplayıcıların çoğunu tanıyor olmalısınız. Bu çevreye nasıl girdiniz? Kâğıt toplayıcılarını iki yıl önce bir kısa film çekerken tanıdım. İstanbul’da 300 bine yakın kâğıtçı var. Vefa, Tophane ve Tarlabaşı’nda tanıdığım, telefonumda isimleri kayıtlı birçok kâğıtçı var ve hala ara sıra beni ararlar. Çöp toplayıcılarla ilgili kısa filmimde kendilerini oynadılar ve çok da başarılı oldular. Bu film Berlin’de Focusİstanul sergisinde gösterildi. O dönemde onlarla bir çöplükten öbürüne uzun uzun dolaşırdık. Bana nasıl çöp topladıklarını gösterirlerdi. Nasıl bir şey çöp toplamak? Her şeyden önce, zor ve pis bir iş. Ben iki kere pirelendim ve çok zor kurtuldum. Buna rağmen çöpün özel bir büyüsü, baş döndürücü bir kokusu var. İnsan bağımlı oluyor ve diyebilirim ki çöpü özlüyor, çünkü çöp toplamanın röntgenci, dahası polisiye bir yanı var, tanımadığınız insanların yaşamlarına dair ipuçları buluyorsunuz. Hep bir şey, belki hayatın anlamını arıyorsunuz. Kâğıtçılar her sabah önceki gece çöpte bulduklarını konuşurlar. Ava gitmek, avdan dönmek gibi. Hepsi bir gün çok para bulup zengin olmayı düşlerler. En fazla bir bilezik, bir kolye bulurlar. Ayşe bir kere 320 milyon bulmuş hemen bankaya yatırmış mesela. Özlem Altunok Nilüfer Zengin İ ki katlı, geniş, havadar ve yıkık bir bina... İçinde kağıt, demir, plastik, pet şişe dolu onlarca çuval, yerlerde ise aklınıza gelebilecek her türlü eşya var. Arkada yatıp kalkmak için bir oda, üst katta ise tabiri yerindeyse yazlık, seyyar bir odacığın içinde televizyon, yatak, bir pervane, yarım şişe parfüm, bir teyp, Britney Spears’tan Ciguli’ye bir sürü kaset... Tophane’de her yeri uçuşan, bu metruk bina Elfe Uluç'un filminin geçtiği mekanlardan biri. Aynı zamanda, Hamit Balcıoğlu’nun krallığını ilan ettiği yer. O, kendi kendisinin patronu. 94'ten bu yana her akşamüstü çöpleri karıştırıyor. En çok da kağıt topluyor, sayesinde bu işe başlayanlar da var, Rıdvan Koçer onlardan biri. Onlar için ikinci bir meslekten söz etmek gerekirse, bu, oyunculuk olur. İkisi de sinema ve dizilerde figüranlık yapmış. Şimdi Uluç’un filminde kendilerini oynuyorlar... Kaç yıldır bu işle uğraşıyorsunuz? Hamit Balcıoğlu: 1994'ten beri... Aileme kızdım, ortaokulu bıraktım, kalktım Hatay’dan İstanbul’a geldim 1968’de. Rıdvan'la Dil İskelesi’nde tanıştık 94'te, ben o zaman bu işlere yeni başlamıştım. Daha önce ne iş yapıyordunuz? H. Balcıoğlu: Marangozdum. Rıdvan Koçer: Mardin’de kebapçıydım, tezgahım vardı. Buraya geldiğimde ne yapacağımı bilmiyordum. Hamit Abi elimden tuttu ve bu işe başladım. O gün bugündür biliriz birbirimizi. R. Koçer: Ben şahsen kağıt toplamıyorum. Kutu, plastik, naylon, şişe, demir... Tarlabaşı’nda bir depom var, iki de adamım. Günde ne kazandığımız belli değil, bazen 40, bazen 20 milyonu zor buluyor. H. Balcıoğlu: Naylondan tut demire kadar herşeyi toplarım, ama kağıttan vazgeçemiyorum. Çünkü kağıt, orman ürünü. Okuyan bilir, bu kağıtlar ağacın kalbinden yapılıyor, çevre için, temiz hava için mühim. Bütün gününüz burada mı geçiyor? H. Balcıoğlu: Ben burada kalıyorum. Evliyim, yedi de çocuğum var, ama yalnız yaşamayı severim. İstesem de işi bırakıp gidemem. Bütün gün burada topladıklarımızı ayıklıyoruz, tartıyoruz, depo gezen aracılarla görüşüyoruz, arkadaşların hesabını veriyoruz... İş çok. R. Koçer: Ben de depoda kalıyorum, ama iki günde bir mutlaka eve giderim. Gidince hanım “Ne getirdin?” diyor, başlıyoruz tartışmaya. O konuşuyor, ben konuşuyorum, pazar günü de zehir oluyor. Arabamı alıp tekrar işe geliyorum... Başka işlerde çalışmayı denediniz mi? R. Koçer: Valla bu iş, pis iş. İki senedir niyetimi değiştirmiştim, ama iş bulamıyorum. E, bu yaştan sonra, benden ne garson çıkar, ne komi. Bir ara ajanslara gittik, oynamak için. Kadir İnanır’la taa Şarköy’de “Marziye” dizisini çektik. Şimdiye kadar 1015 dizide oynadım. Sinemayı çok seviyorum, şikayet etmek gibi olmasın, ama onlar da hem az para veriyor hem de geciktiriyor. ÖNEMLİ OLAN HAYAT... Yani sonunda dönüp dolaşıp bu işi yapıyorsunuz yine... R. Koçer: Bu iş bağımlılık yapıyor valla, patronun yok, işe git, geç kaldın hesabı yok. Canın istediği zaman kalkarsın, istediğin zaman arabanı alır işe çıkarsın. Macera da var... Ama bir o kadar da kötü. Bazı insanlar yan yan bakıyor. İçimden “Ulan neye bakıyorsun diyorum, iş olsa biz de yaparız.” Geçen gün biri “Dağıtma lan çöpü, gelirsem beynini patlatırım” diye bağırdı, neymiş, çöp kokuyormuş... Dayanamadım ben de bağırdım: “Ulan attığınız çöpte bile gözünüz var”. H. Balcıoğlu: Zaten bu işi akli dengesi yerinde olmayanlar, stresli, asabi kişiler, sıkıya gelemeyenler yapar. Biz emir altında çalışamayız. O zaman da “az kazanalım, az çalışalım, az yiyelim” diyoruz. Ben şahsen böyle iyiyim. Önemli olan hayatımdır. Bu yaştan sonra strese giremem... Sağlık sorunlarınız olmuyor mu peki? H. Balcıoğlu: Benim hiçbir problemim yok. Herkes gibi bakıyorum kendime, yemeğimi düzenli yiyorum. R. Koçer: Görünürde rahatsızlığımız yok, ama içimizde ne var, Allah bilir. Doktor, moktor tanımayız biz. Şimdiye kadar hiç doktora gitmiş değilim. Ama çöpten yiyenler de var. Mesela bazıları kağıdını getiriyor, parasını aldığı gibi, içkiye yatırıyor, çöpten topladıklarını da yanına meze yapıyor. H. Balcıoğlu: Biz moderen.... Allaha şükür, o kağıtçılardan değiliz. Başka neler çıkıyor çöpten, değerli şeyler de buluyor musunuz? R. Koçer: Allah var, buluyoruz. İstanbul burası, aklınıza ne geliyorsa çıkıyor çöpten. Altından tut paraya kadar, en çok da gümüş, telefon, elbise, saat... Ben zengin yerlere takıldığım için sonuç hiç de fena değil. Ama ne zaman, nereden, ne çıkacağı da hiç belli olmaz. Bir keresinde 250 Fransa Frank'ı bulmuştum, çok parlaktı, önce sahte sandım. Döviz bürosuna sordum, sahte değilmiş, bozdurdum, harcadım. H. Balcıoğlu: Ben 33 milyar buldum, yani toplam 12 tane çek. Bir firmanındı, telefon açtım, gittim sahibine teslim ettim. R. Koçer: Ya, bana niye denk gelmiyor böyle şeyler... Kadınlar da bu işi yapıyor mu? H. Balcıoğlu: Bende bir tane vardı, H. Abla... Şimdi Tarlabaşı'nda çalışıyor, ama burada çalışamaz artık. Biz yanlış yapan insanları dışlarız. O da para çalmıştı benden, kovdum. R. Koçer: H. Abla 50 yaşında vardır, acayip de zayıf. Tek oğlu içeri girince açıkta kaldı kadıncağız, naapsın... Elfe Uluç... G enç yönetmen Elfe Uluç, “Ayşe” filminde, ‘başka ve acayip’ olanın kabul ediliş öyküsünü, bir çöp toplayıcısının hayatı üzerinden anlatıyor. Nadiren rastladığımız ‘kabul’ öykülerinden biri olan Ayşe, bir “entegrasyon ve topluma kazandırma” masalı gibi de görünmüyor üstelik... Çöp toplayıcımız travesti Ayşe, elinde avucunda ne varsa, meydan okurcasına vakıflara, camilere, muhtaçlara gönderiyor. Kendisini hem köşeye sıkıştıran hem de var eden kurumları eliyle besliyor. Elfe Uluç ressam Ömer Uluç’la yazar Sevim Burak’ın kızı. Sorbonne’da, film yönetmenliği okudu. Kısa filmler çekti, senaryo yazdı, hobi niyetine oyunculuk yaptı. “Sultan Abdülaziz ve İmparatoriçe Eugénie” adlı tarihi film senaryosu Türsak ve Tarih Vakfı’nın, Tarihi Filmler Festivali’nde birinciliğe layık görüldü. Uluç’la, sinemaya aktardığı bu çarpıcı öykü üzerine konuştuk. Bir çöp toplayıcısının hikâyesini anlatmaya nasıl karar verdiniz? Ayşe’nin (filmin kahramanı çöp toplayıcısı Melikşah) öyküsünü Radikal’de çıkan bir gazete haberinde okudum. Başlıkta “Melikşah yardımcı kâğıtçıların en hayırlısı” yazıyordu. Ayşe çöpten kazandığı parayı çevresinde kendi gibi fakirlerle paylaşıyor hatta kendi kuru ekmek ve suyla beslenip biriktirdiği birazcık parayı da bankaya yatırıp oradan Mehmetçik vakfı, camii ve depremzedelere yolluyormuş. Gençliğinde travesti olarak da çalışmış ama artık kendini tamamen iyiliğe adamış. Bu haberin izini sürdüm. Ayşe “çöplük” içinde parlayan bir yıldız yani... Bir bakıma... 20 yıldır, Dolapdere’de suyu, elektriği ve tuvaleti olmayan vakıflara ait bir binada yaşıyor. Yaşadığı sokakta travesti olmasını kimse kötü karşılamıyor ve onu çok seviyor. Çoğu kapalı olan komşuları ona Aziz diyor. 50 yaşında, Muş doğumlu. KAZANANLAR VE... Ne oluyor da “çöp avcısı” olunuyor? Onların hayatlarının rutini nedir? Kâğıtçıların bir kısmı eski hırsız, alkolik ya da sorunlu geçmişleri olan insanlar. Bir kısmı ise Anadolu’dan para kazanmaya gelenler. Bunlar bekâr odalarında kalıyor, gündüz uyuyor, gece işe çıkıyorlar. 1015 kişi koğuşlara benzeyen odalarda beraber kalıyorlar. Pantolonlarını sicimle tutturup, yaralarını elektrik bantlarıyla sarıyorlar. Saçları yıkanmamaktan kaskatı kesilmiş oluyor. Punklara benziyorlar. Tanıdığım bir kaçının ise cep telefonları vardı ve uçakla Adana’ya gideceklerdi. Orada da çöp topluyorlarmış. Her işte olduğu gibi bunda da kazanmayı bilenler ve hiç kazanamayanlar var. Filmde sadece Ayşe mi var yoksa profesyonel oyuncular da olacak mı? Film bir doküdrama. Kast aşamamız tamamlanmadı, ama filmde hem profesyonel oyuncular hem doğal kast var. Ayşe kendini oynuyor. Onu arayan kadın yönetmen rolünü Feride Çetin canlandırıyor. Filme sponsor bulmakta zorlandınız mı? FransızTürk ortak yapımı filme Kültür Bakanlığı ve Eurimages destek oldu. Fransa’da Arte televizyonu filmle ilgileniyor. Şimdiden Sevilla Film Festivali’nden davet aldı. Yapım süreci de filmin kendisi kadar zorluydu, neredeyse bir yıl sürdü, ama tamamlandı. Rıdvan Koçer(solda) ve Hamit Balcıoğlu (ayakta) depoda... Fotoğraflar: VEDAT ARIK Aranızda dayanışma var yani... R. Koçer: Yok, nerde! Biz kağıtçılar yolda birbirimizi görsek yan yan bakarız. Aman o benden önce, çöpe gitmesin, derdi... Oysa bizler pasif insanlarız, çöpten yiyoruz sonuçta. Neyin kavgası yapılıyorsa... İş nasıl dönüyor peki, herkesin sorumlu olduğu bölgeler mi var? R. Koçer: Evet. Sorun da bu. Mesela ben Şişli, Osmanbey tarafına gidiyorum. Başka biri benim yerlerime gidemez. Tabii ben de onun yerlerine... Bu yapıldığı zaman hemen birbirimize giriyoruz. Mesela İş Bankası’nın kağıtlarını Hamit Abi alıyor, demek ki ben alamam. Çünkü adam oraya yıllardır gidiyor, içeriye para veriyor... Hangi saatlerde çalışıyorsunuz? H. Balcıoğlu: Genelde akşamüstü başlanır gece 12.00'ye kadar sürer bu iş, ama ben birkaç saat çalışıyorum, sadece Karaköy’e gidiyorum. Yoruldum artık, işi gençlere bıraktım... Eskiden Kabataş, Fındıklı, Cihangir, her tarafa giderdim. Hem o zamanlar fiyatlar daha yüksekti, iş de boldu... En çok ne topluyorsunuz, ne para ediyor? CUMHURİYET 07 CMYK