Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 27 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1066 ÂDEM’İN ÇİLESİNİ ÇEKİYORUZ! Arzu Okay denilince akla bebek yüzlü seks yıldızı geliyor, daha çok… Silinmeyen bir nam bu. Okay’ın itirazı kadın oyuncuların dışlanıp, erkek oyunculara itibarlarının iadesi. Üstelik ona göre dönemin seks filmleri iç acıtacak kadar hüzünlü. Herkesin kendisi kadar şanslı olmadığının farkında, kadın oyuncular için itibarlarının iadesini istiyor… H er şey Saklambaç dergisinin sinema güzeli yarışmasıyla başladı. 15 yaşındaydı. Şan, şöhret, para derken sinemadaki beşinci yılında sektör çöktü ve Arzu Okay bir daha kurtulamayacağı bir namın içinde buldu kendini: Seks yıldızı. Sonra köprünün altından çok sular aktı, Okay ticarete atıldı, ülke değiştirdi, Fransa’ya yerleşti, ama namı kaldı… Bu yüzden öfkeli… Kendisini savunmuyor, savunulacak bir şey de görmüyor, tokadını iki yüzlü sektöre ve izleyiciye vuruyor: Ben bu rollerde yalnız mıydım? Fransız basınının Türkiye’nin Brigitte Bardot’u diye tanımladığı Okay’la konuştuk: Arzu Okay kim? İstanbul’da, 1955 yılında doğdum. Lise yıllarında, 15 yaşımda, geçim sıkıntısına çareler ararken, Saklambaç Dergisi Sinema Güzeli Yarışması’nda birinci oldum. Bu sayede Yeşilçam ile tanışıp, 70’den fazla filmde oynadım, köy filmleri, kovboy filmleri. 1975’te seks filmleri dönemi başladı, orada da 24 filmde rol aldım. 1979’da da bıraktım. Ticarete atıldım. Paris hayallerimin şehriydi, 86’da gelip yerleştim. Bir yıl sonra kızım Eda’yı doğurdum. Ticarette büyük işler yaptım, ihracat rekortmenliğine kadar yükseldim, birçok Serra ödül aldım. Kendi filmlerinizi, seks filmleri dahil, izlediğinizde Sönmez nasıl buluyorsunuz? Çok acıklı şeylerdi onlar, seks filmi bile değildi aslında. Hatta dramatikti, iç acıtan, evet, belki kötü filmlerdi, ama hüzünlüydü. Yeni kuşak filmlerin yanında bizim filmler çok "namuslu" kalıyor. İlkler her zaman zordur, fazla eleştirilir. Elimizde müthiş platolar, inanılmaz sermayeler yoktu. O zamanın şartlarını göz ardı ederek filmlerimize ağır eleştiri getirmek Türk sinema tarihine haksızlık olur. Neden sizce Yeşilçam yüzünü seks filmlerine çevirdi, sizin "hayır" deme şansınız var mıydı? O dönemde sinema oyuncuları müthiş bir işsizlik içindeydik. Artık sosyal mesajlı filmler yapılmıyordu, inanılmaz bir baskı vardı. Darbelerden çıkmış bir ülke, gençler ölmüş, kan dökülmüş... Bir afyon lazımdı! Prodüktörler, çareyi düşük maliyetli seks filmlerinde buldular. Çünkü cinsellik bugünden daha büyük bir tabuydu. Flört etmek mi? Hayır, evleneceksin! Tüm bunların patlaması sonucu ortaya çıktı bu filmler. Bizler Okay, ‘Rüya Gibi’ filminde Zeki Müren’le. oyuncusu oldu. Bir atasözü, "Bir insan hakkında karar vermeden önce onun makosenleriyle üç dolunay geçirmek lazım” der... İstiyorum ki toplumumuz bireylere şans tanısın ve artık beyinlerdeki "örtüler" kalksın! Çıplaklığı nasıl tanımlarsınız? Göğüs ile omuz arasında hiçbir fark görmüyorum. Âdem elmayı yemese, örtünmeyecektik... Halbuki dünyaya çıplak geliyor, çıplak gidiyoruz, ama Âdem’in çilesini çekiyoruz. Mühim olan, söylediğim gibi beyinlerdeki örtülerin kalkması. Elbette seks filmlerinizle değil de, diğer filmlerinizde sizi televizyonlarda izleyebiliyoruz… Evet, her gün onlarca filmimiz ekranlarda oynuyor. Bir dernek kurulsa, telif haklarımız buraya gitse ve bu gelir, hastane, okul, oyunculuk kursu gibi bir takım kurumlara aktarılsa… İki ülkedesiniz, dostlarınız da iki ülkeden. Bu sizi zenginleştiriyor mu? Bazen üçbeş ay sesini duymazsın. An gelir telefon çalar, kapı çalar, en ihtiyaç duyduğunda, habersiz hisseder seni. Fransız, Türk ya da Afrikalı... Çok evrensel bir kavram. Yaşı yok, ırkı yok, dini yok. Arzu Okay ne okur, ne dinler? Güncel kitapları takip ediyorum. Ama sıkı bir Nâzım Hikmet hayranıyım. Bir de kendi yazdığım şiirlerim var, onları dostlarımla paylaşıyorum. Müzik deyince Fazıl Say öncelikli, ama her tür müziği dinlerim. Eğlence ve tatil? Akşamları evde ya da dışarıda birkaç kadeh... İş ya da arkadaş ziyareti için bazen Türkiye’ye gidiyorum. Yazın Nice ya da St. Tropez, kışın kayak, ama Normandiya’nın yeri ayrı, yazkış en çok orada dinleniyorum. Gerçekleştirmek istediğiniz hedefiniz kaldı mı? Artık fazla bir idealim kalmadı. Halen yaşadığım Paris en büyük hayalimdi. Sinemada almadığım ödüle ticarette layık görüldüm. Kızımı en iyi şekilde yetiştirdiğime inanıyorum. Maddi açıdan sorunum yok. Şimdi tek düşündüğüm Afrika... Ömrümün kalanını orada geçirmek istiyorum. de para kazanmak için yaptık. Çünkü kimse Sağsol çalkantıları ardından, seks filmleri furyası çözüm kimsenin faturasını ödemez. Sanat yaptık, sanat müydü, amacına ulaştı mı, doğru muydu, tartışılır. Ama bir aşkına soyunduk demeyeceğim. bakıma gençler de cinsellik konusunda bilinç sahibi oldular. Sinemayı daha furya sürerken bıraktınız, neden? Artık aynı baskı yok! Bizler, bu sektörden, hayatımızı Yıpranıyordum. Benim bedenim üzerinden sürdürecek kadar para kazandık. Prodüktörler de bizim başkaları, benden çok para kazanıyordu. üzerimizden... En çok zarar gören ise kadın oyuncular oldu. Sonraları en çok neden rahatsızlık duydunuz? Kimileri evlendi gitti, kimileri hayata gözlerini yumdu, sefalet Ataerkil düzenden tabii ki... Bu filmlerde tek başıma içinde, doktor parası bulamadan... Herkes benim kadar şanslı oynamadım, yetişkin herkesin akıl edebileceği bir değildi! Oysa, o günün erkek yıldızlarına kavuklar verildi, durum... Öyleyse neden Arzu elleri öpüldü, hepsi üstat oldu! Okay seks filmleri yıldızı diye Nelerin değişmesini isterdiniz? anılıyor da, partnerim Ahmet Ne yazık ki Türkiye’de her şeyin adlı oyuncunun sıfatı bedeli çok ağır! Farklılığı sıfır değişmiyor? Üstelik hepimiz hoşgörüyle yok etmek çok para sıkıntısı çektiğimiz için acımasız. Salt "seks filmi yıldızı" oynadık! Sinema dünyasına diye anılmak hiç adil değil. seks filmleriyle girmiş ve başka Bundan ötürü benim ve diğer iş yapmadan çıkmış olsam arkadaşlarımın itibarlarının iade anlarım. Rahatsızlık veren bu edilmesini istiyorum. Bakın, adaletsiz yaklaşım, gocunma Brigitte Bardot soyundu, ama duygusu değil. Fransızların gözünde asla seks Bu dönemin sonuçları sizce filmi yıldızı olmadı. Arzu Okay Mete İnselen’le birlikte. nasıl özetlenebilir? soyunduğunda seks filmi Onlar örgütlü tiyatrocular! Tiyatro dünyasının yeni bir oluşumu var: Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği. Tiyatro üzerine politika üretmek, söz söylemek ve haklarını korumak için bir araya gelen 70’e yakın üyenin amacı örgütlülüğü pekiştirmek ve tiyatroya hareket getirmek. O yun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği, yani OYÇED, tiyatro dünyasında yeni bir oluşum. Geçtiğimiz günlerde 70’e yakın üyenin bir araya gelerek kurduğu derneğin amacı, oyun yazarları ve çevirmenlerinin haklarını korumak, Türk tiyatrosunun gelişimine katkıda bulunmak ve en önemlisi yeni yazarların yetişmesini sağlamak. Merkezi İstanbul’da bulunan dernek, başka kentlerde de şube açmayı ve temsilcilikler bulundurmayı hedefliyor. Derneğin kurucularından Hasan Erkek, Dersu Yavuz Altun, Haşmet Zeybek ve Cengiz Özek anlatıyor. OYÇED’in kurulma amacı nedir? Hasan Erkek: Bir araya gelmemizin mesleki olduğu kadar, toplumsal nedenleri de var. Çok az örgütümüz var, olanlar da arzu ettiğimiz gibi işlemiyor. Yazar hakları korunamıyor, nitelikli oyunlar çevrilemiyor ve repertuvarda yer alamıyor. Hem bu sorunları çözüp örgütlü bir topluluk olmak, hem de tiyatromuzun kalitesini yükseltmek istiyoruz. Dersu Yavuz Altun: Tiyatro konusunda politika üretmek üzerine hemen herkes konuşuyor, ama ortak bir hareketten bahsetmek mümkün değil. Biz bu dernekle beraber, en azından kendi alanımıza ilişkin kararlarda söz ve müdahale hakkı edinmek istiyoruz. H. Erkek: Bunun koşulu da örgütü ve amaçlarını sağlam bir zemine oturtmak. Üç beş kişinin etrafında dönen, belli bir yaşın üstündeki insanların hâkim olduğu, antidemokratik bir örgütlenme olmamak için genç yazar ve çevirmenleri de kapsayan yatay bir yapılanma biçimi oluşturmaya özen gösterdik. Tiyatroya dair bu örgütlenme sorununun kaynakları ne sizce? Haşmet Zeybek: 60’lar ve 70’ler, yani tiyatronun altın yılları, toplumun da bağımsız olduğu zamanlardı. 80 darbesi hepimizi kesintiye uğrattı. Sonrasında sembolik, çıkarcı, hiyerarşik yapıda birtakım örgütler üredi, ses çıkaranlarınsa önü kesildi. Yazarlığın bir fantezi tüccarlığı olmadığını, yurttaş olarak da sorumluluk taşıdığımızı hatırlatmamız gerekiyor. Özlem Altunok Hasan Erkek, Dersu Yavuz Altun, Cengiz Özek ve Haşmet Zeybek... (Fotoğraf: Vedat Arık) D. Altun: Türkiye’de çocuk ve gençlik tiyatrosu önemsenmediği için yazarları da önemsenmiyor. OYÇED üyelerinin neredeyse yarısı genç. Ben de onlardan biriyim. Sürekli yok olan bir seyirciden söz ediliyor, ama bence en büyük rahatsızlık tiyatronun etki gücünü yitirmiş olması. Ödenekli tiyatrolarda hâlâ aynı oyunlar, aynı biçimde oynanmaya devam ediyor. Biçimi ve içeriğiyle 50’lerde kalmış tiyatroyu gören gençler de tiyatrodan uzaklaşıyor. Oysa bir yandan da pek çok genç ve alternatif tiyatro açılıyor... D. Altun: Potansiyel ve çaba var, ama pek şans tanınmıyor. Genç bir yazar oyununu sahnede görebilse, ondan, bir yıl sonra 10 oyun daha bekleyebilirsiniz. Sonuçta bizim yazdıklarımız seyirciyle buluştuğu zaman tamamlanmış oluyor. Bu yüzden genç yazarların oyunlarını seyirciyle buluşturacak mekanizmaları oluşturmamız lazım. C. Özek: Bunun için öncelikle ödenekli tiyatrolar her yıl mutlaka genç bir yazarın oyununu oynamalı. Böylece yazar da ikinci oyunu yazmak için heyecan kazanacaktır. H. Erkek: Ödenekli tiyatroların repertuvarlarına baktığımızda 45 yaşın altında bir yazar ismine rastlamak zor. Bir yazarın oyunları gençken sahnelenmezse, yazar da oyunu sahnede görüp eksiklerini gözden geçirme şansına sahip olamaz. Oyunlar okunmak için değil, oynanmak için var. GENÇ YAZARLARA DESTEK Tiyatro özeline nasıl yansıyor bu genel sorunlar? Mesela bir metnin yazılmasından sahneye taşınması sürecine kadar ne gibi sıkıntılar yaşanıyor? Cengiz Özek: En büyük sorunlardan biri genç, yerli ya da yabancı yazarların oyunlarının oynanmaması. Bu demek ki, tiyatro yönetimleriyle yazarlar arasında bir iletişim sorunu var. Ayrıca oyun sahneye koyulurken yazar ya da çevirmenin yönetmenle işbirliği sürmeli, görüşü alınmalı. Bir de elbette, telif hakları sorunu var. CUMHURİYET 06 CMYK