22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1064 5 NAZİFE ÖZIŞIK Bilgi işlem servis şefi Nazife Özışık Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Mühendisliği Bölümü’nden mezun. Üniversiteye 1988 yılında girmiş, ama bölümde bilgisayar programcılığı üzerine uzmanlaşmış. “Mezun olduğum dönemde, 40 mezundan 15’i kadın, 25’i erkekti. Erkeklerin tamamı, kadınlarınsa sadece beşi bilgisayar sektörünü seçti. Bu, eğitimli eğitimsiz, öncelikle kadına yüklenen rollerin çalışma hayatını zorlaştırması ve sekteye uğratmasıyla ilgili. Evli ya da çocuklu olmak sizi sektörden uzak tutmaya yetecek sebepler. Bir de kadınlara söylenen meşhur ‘sen beceremezsin’ sözü var” diyor, “Durum böyle olunca kadınlar da aynı sebeplerden dolayı kendilerini bu alanların dışında konumlandırıyorlar”. KORSELERİ YAKTIK GERİ DÖNÜŞ YOK Gençler, öğrenciler ya da bir meslekleri var... Kimi siyaset bilimi okuyor, kimisi tıp, kimisi iletişim... Her birinin ayrı bir adı var, ama birlikte olduklarında “Akıllara ZarAr”lar... Üniversitelerde de ayrımcılık yaşıyorlar, namus kavramı üniversitelerde de üzerlerine üzerlerine geliyor... Eğlenceli sloganları var: “Korseleri yaktık, yok artık geri dönüş”, “Yaşlanacağız, ama estetik olmayacağız”, “Sinderalla gitme baloya, 8 Mart’ta haydi alana”... Nadide Karademir kıllara ZarAr 2004 yılının 8 Mart’ının öncesinde İstanbul’daki çeşitli üniversitelerden genç kadınların bir araya gelmesi ve birlikte dergi çıkarmaya niyetlenmeleri ile kurulan feminist bir grup. Kimi iletişim fakültesinde, kimi tıpta, kimi siyaset biliminde okuyor. Bir kısmı ise üniversiteyi bitirmiş ve iş hayatına atılmış. Zar ve ar kelimelerinin yan yana gelmesinin kadınlara zararını vurgulama isteğiyle ZarAr olarak yazılıyor. Nedeni için, “Üniversitelerde de namusun namlusu kadınların başına dayanıyor” diyorlar. Grup yaklaşık 25 kişiden oluşuyor, içlerinde Ankara ve Denizli’de olanlar da var, ama biz şimdilik Pınar (26), Sevgi (25), Özlem (23) ve Esra’yı (24) yakalamışken “üniversite alanında kadın olmak” üzerine sorularımızı yönelttik. olan erkek vücudu... Ama ana tüketici erkek olarak görülüyor, kadın da hep satıcı konumuna düşürülüyor. Bir şeyi satmak için kadın kullanılıyor. Bu da bize ders olarak öğretiliyor. Bilimsel anlamda bir cinsiyetçilik var mı? Özlem: Yeni mühendis olan bir arkadaşım var, elektronik mühendisi. İş için başvurduğu medya kanallarından birinden “Biz kadın mühendis almıyoruz, işleri karıştırır” yanıtı aldı. Esra: Bize de medya teknolojileri hocamız, “Kızlar üzülmesin, dersi onların da anlayabileceği basitlikte anlatacağım” demişti. Yani sadece öğrenciler değil üniversite hocaları da bazen sanki orada olmayı erkeklerden daha az hak ediyormuşsunuz gibi davranabiliyorlar. İsminizin önündeki “akıllara” kelimesi nereye gönderme yapıyor? Özlem: Yazılar ve dergi bitmişti ve biz ismi kararlaştırmayı en sona bırakmıştık. Çünkü isim sizi ifade edecek ve değiştirme şansınız olmayan bir şey ve dikkatli ollüyor ve kimseden herhangi bir ses çıkmıyor. Basite indirgemek veya önemsememek mümkün mü kadınlar öldürülürken? Hayır, ama devlet konuyu hâlâ gündemine almadı. Biraz da dergiden bahsetmek istiyorum. Neden sadece iki sayı çıkardınız? Pınar: Biz ilk iki sayıyı biraz da kendimiz için çıkardık diyebiliriz. Kafamızda o kadar çok soru vardı ki, bunları yazmamız ve yanıt aramamız gerekiyordu. O sorular yok oldu mu? Hayır, ama dergiler bizim düşünsel anlamda da pratik anlamda da birbirimizi daha iyi tanımamızı sağladı. Artık birbirimizin kız kardeşleri olduk. Esra: Feministler birbirilerine kız kardeş derler. Bu tüm sınıfları, katmanları, ırkları ve kültürleri aşan bir söylemdir. Biz birbirimizi kız kardeşler kadar çok sevdik hakikaten. Dergi dışında ne gibi işler yaptınız? Esra: Daha çok eylemlere yönelik işler yaptık. Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul Üniversitesi Özışık, 10 yıldır basın sektörün de bilgi işlem servisinde çalışıyor. Bu sektöründe çalışan nadir kadın bilgi işlemcilerden biri. “Çünkü bu iş, gecesi gündüzü olmayan ve stresli bir iş. Diğer yandan eşitlikçi ve bilgiyi ölçü alan bir yapısı da var. Söz konusu iş olduğunda herhangi birisiyle değil, bilgiyle yarışıyorsunuz. Kazancınız da diğer alanlara göre daha iyi.” Yine de hamilelik sürecinde o da birtakım zorluklar yaşamış. “İşi sürekli takip etmek, değişikliklerden haberdar olmak zorundasınız. Ara vermek yenilikleri kaçırmanıza ve adapte olmakta güçlük çekmenize neden olabiliyor” diyor. Bilgisayar ve internet, gündelik hayatını ise kolaylaştıran bir araç. “Kimseye ihtiyaç duymadan her işimi internet üzerinden halledebiliyorum. Banka işlemleri, bilgi edinmek, araştırma yapmak... Kısacası bilgisayar benim elim, ayağım”... A Soldan sağa: Özlem, Pınar, Esra, Sevgi... Koç Sistem grup yöneticisi ve Türkiye Bilişim Derneği İstanbul Şube Başkanı Meriç Aykol... Fotoğraf: HIDIR DURMAN ? ? Koç Sistem grup yöneticisi ve Türkiye Bilişim Derneği İstanbul Şube Başkanı Meriç Aykol’a göre bu taraflılığın altında cinsiyet ayrımcılığı yatıyor. Sizce kadınların iletişim ve bilgi teknolojisiyle ilişkisi nasıl? Eğitim seviyesi arttıkça kadın ve erkek arasındaki bilgisayar ve internet kullanım oranının birbirine çok yaklaştığını görüyoruz. Üniversiteli nüfusu içinde kadın ve erkek nüfusun bilgisayar ve internet kullanım oranları birbirine çok yakın. Çalışma hayatı içinde bilgisayar ile ilgili faaliyetlerde bulunan kadınların oranı yüzde 35 40 civarında... Buna rağmen neden kadınlar teknolojiden uzak durmayı tercih ediyormuş gibi gösteriliyor? Bu, tamamen tanımlanan roller ile ilgili. Teknoloji ve araçlar ihtiyaçları yanıtladığı ölçüde kullanılıyor, ihtiyaç sahibi kimse, ona uygun olarak tasarlanıyor. Çalışanların çoğunluğu erkeklerse ve ekonomik güç erkekteyse müşteri de erkekler olarak tanımlanıyor. YAZILIMDA KADIN ELİ... Kadınların diğer ülkelerde bilgisayarla ilişkisi nasıl? Araştırmalara göre, ABD’de teknoloji alanında kadın beyni kaybı söz konusu. Kadınlar hâlâ bu alanlarda eğitim alsalar da, becerilerini daha saygın olacakları alanlara yöneltiyorlar. Same Words, Different Language’ın yazarı Barbara Annis şöyle diyor: “Kadınlar bilişim sektöründe değerli olduklarını hissetmiyorlar. Belli bir tip insan olmak için koşullandırılıyorlar. Yani, beyaz erkek modeli. Doğrusal düşünen, analitik, hayat iştir diye düşünen... Kadınlar, bilişim sektöründe kendileri gibi olmaya yönelik bir gelecek göremiyorlar.” Peki sizce yazılıma kadın eli değmesi değişiklik yaratır mı? Yazılım geliştirme cinsiyete bağlı özellikler gerektirmeyen, çalışanların yeteneğe göre konumlandırıldığı bir alan. Bilgi teknolojileri endüstrisi de kadın ve erkeğin eşit olabileceği avantajı sağlayan bilgi temelli, açık fikirli ve genç bir endüstri. Ancak bu konuda yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, yazılım isterlerinin belirlenmesi aşamasında, kadınlar ihtiyaçları kullanıcı gözü ile görmekte daha başarılı ve kadın yazılım geliştiriciler kendilerini kullanıcının önerilerini realize eden aktif dinleyiciler olarak tanımlıyor. Bu yönden erkek yazılımcılar uzlaşma konusunda daha az istekli görünüyor. Kadınlarda organizasyon yeteneği, sorumluluk duygusu ve empati yeteneği daha yüksek. Nasıl ve ne zaman bir araya geldiniz? Pınar: Çeşitli üniversitelerde kadın çalışması yapan ama birbirimizi tanımayan grupçuklarmışız biz. Bir gün ortak bir arkadaşımız bizlere birbirimizden bahsetti ve biz de “tanışalım o zaman” dedik. İlk aşamada Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi Merkez Kampus, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Çapa Tıp Fakültesi’nden kadınlar vardı. Sonraları birçok fakülteden kadınlar katıldı. Bu kadar çabuk olmasını biz de beklemiyorduk, ama kadınlar sorunlarına sanılandan daha çok sahip çıkıyorlar. Esra: Yaklaşık iki yıl önce zar’a ve ar’a indirgenmek istemeyenlerin dergisi olalım diyerek yola çıktık. Üniversitelerde kadın sorununa dikkat çekmekti, amacımız. Çünkü üniversiteye giden kadın özgürleşmiş, erkeklerle eşit statüye gelmiş sanılıyor, ama işin özü öyle değil. Üniversite alanında bütün erkekler bir anda kadınları kendilerine eş değer görmüyor. İsminizde bir namus vurgusu var. Namus araçları ile tanımlanmak istemiyorsunuz. Üniversiteli kadınlar da namus kavramları ile sıkıştırılıyor mu? Bunun örneklerini yaşadınız mı? Sevgi: Tabii ki... En basit örneği yurtlar. Yurtlara erkeklerin giriş saati sınırsızken kız öğrenciler en geç 10’da yurtta olmak zorundalar. Yurda biraz geç gidiyorsanız veya geç gitme hakkınız için kavga ediyorsanız size garip davranıyorlar. Esra: Derslerde bile hissettiğimiz bir cinsiyetçilik var. Mesela yaratıcı reklamcılık dersi alırken “Hocam neden hep kadın çıplaklığı” demiştim. “Onların vücudu daha estetik” dedi adam. Oysa ilk çağlarda Atina’da estetik malısınız. Uzun uzun tartışmaların sonunda bir arkadaş ZarAr’ı önerdi ve bizim de hoşumuza gitti. Sonra dedik ki bunun başına bir de akıllara ekleyelim ve aydınlanmanın erkek aklına karşı çıkalım. Çünkü akıl denilince anlaşılan tek şey erkek aklı oluyor ve bu dünya o erkek aklının üzerinden döndürülmeye çalışılıyor. Sevgi: Bir de tabii sloganımızda söylediğimiz bir şey var “zar, ar akıllara zarar” diyoruz çünkü bu meselelerin bu kadar önemsenmesini aklımız almıyor. PRENS HİKÂYELERİ... Sizi bir araya getiren ve kadın çalışması yapmaya iten nedenler az önce bahsettiğiniz okullarda yaşanan olaylar ve benzerleri miydi? Pınar: Hiç birimiz hayata üniversiteden başlamadık ki, kendi hayatlarımızda olsun çevrede olsun, gördüğümüz birçok olay var. Zaten bir kadın olarak sokakta bile rahat yürüyemiyorsunuz. Bu bir erkeğin anlamasının imkânsız olduğu bir şey... Bazen şiddet artık erkekleri de vuruyor diyorlar. Doğru şiddet yaygınlaştı, ama bir erkek her zaman kendini daha güçlü hissediyor. Yetiştirilirken böyle yetiştiriliyor, fiziksel açıdan şanslı... Şu an Türkiye’deki en önemli kadın sorununu ne olarak görüyorsunuz? Özlem: Farklı kadın tipleri olduğu gibi farklı kadın sorunları da var. Namus cinayetleri kadar, kadınların eşit işe eşit ücreti alamaması da önemli bir sorun. Ama namus cinayetleri Türkiye’de kadına verilen yerin ortaya net bir şekilde çıktığı konu oldu. Kadınlar art arda öldürü Merkez Kampus’ta elimizde süpürgelerle cadı kılığına girip dolaştık. Cadılar ortaçağın bilimle uğraşan kadınları oldukları için cadı damgası yemiş ve yakılmışlar. Biz de “Öyleyse üniversiteli kadınlar olarak onların soyundan geliyoruz” dedik. Özlem: İstanbul İktisat Fakültesi’nde bir grup arkadaş kadın sergisi açıp, kadınlara yönelik eşyaları sergilediler. Bu ve bunun gibi işler çok yaptık. Pınar: Bir de toplantılar var. İki yıldır hiç aksatmadan toplantılarımıza devam ettik. Türkiye’de bilinç yükseltme çalışması yapan kadın grubu sayısı giderek azalıyor. Biz bu konunun üzerinde çok durduk. Elimizden geldiğince özel hayata dair konuştuk, paylaştık. Hayatlarımıza nasıl müdahale edebiliriz, diyerek gündelik pratikler üretmeye çalıştık. Biraz sloganlarınızdan bahseder misiniz? Çünkü çok eğlenceli sloganlarınız olduğunu duydum. Beraber eğlenen bir grupsunuz da gördüğüm kadarıyla... Sevgi: Bizce, yüzü asık politika yapma zorunluluğu da biz kadınları siyasetten uzaklaştıran etkenler içerisinde. Biz bazen gülerek, bazen kızarak, bazen ağlayarak siyaset yapıyoruz, ama kesinlikle tepkisiz değiliz. Esra: “Sinderalla gitme baloya, 8 Mart’ta haydi alana” diyoruz mesela. Çünkü, çocukken bize anlatılan prens hikâyeleri yalandı. Artık hiçbirimiz bizi kurtaracak prensler beklemiyor. Bulaşığı kirleten yıkamayı da bilsin istiyoruz. Sevgimizi kullanarak bizi sömüremesinler istiyoruz ve bunları açık açık dile getiriyoruz. Klasik güzellik anlayışı da hedeflerimiz arasında oldu: “Yaşlanacağız, ama estetik olmayacağız”, “Yaktım korselerimi dönüş yok artık geri” gibi... CUMHURİYET 05 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle