Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 13 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1064 Aynı bizim gibi insanlar... Volkan Aran H er gün ajanslara, kendi topraklarından sürülmüş insanların ya da acı çeken çocukların fotoğrafları düşüyor. Fotoğraf altları, başkalarının acılarıyla dolu: “Kana’daki çocuk ağzında emziğiyle can verdi” ya da “Yüz binlerce Lübnanlı acil yardım bekliyor”... Fotoğraflar için seçilen hikâyelerde ya da hikâyelere seçilen fotoğraflarda, arzulanan empatinin yaratılması için hep bir uğraş var. Ünlü İngiliz Ortadoğu haber muhabiri Robert Fisk, The Independent’a yorumlarını geçerken “aynı bizim gibi insanlar” diyor, “Araplara değil, Paris ya da Londra’nın sokaklarında yaşayan insanlara benziyor ve onlarcası her gün ölüyor.” Ve Marwahan’den kaçarken arabalarına atılan bombayla ölen küçük kız çocuğunun, araba altında yatan ölü bedeninin bu savaşın simgesi olabileceğini söylüyor. Ne var ki, tüm gerçekliklerine karşın artık görüntüler empati yaratmaya yetmiyor, ya da aynı görüntü izleyicinin milliyetine, sosyal konumuna ya da amacına göre o denli değişiyor ki, acının ortak paylaşımından söz etmek imkansızlaşıyor. İnsanların başkalarının acısıyla olan ilişkilerinde artık empatiyi körelten bir taraf mı var? Yoksa tüm bunların altında yatan, kanıksanan ve engellenemeyen bir şiddetin yarattığı hayal kırıklığı mı? İnsanlarda empati deneylerini yapmak ise o denli kolay değil. Çoğu zaman empatinin ölçümüne ilişkin metotların, gerçekten insanı bir başkasının yerine koyabilme becerisini ölçtüğüne dair şüpheler var. Çünkü bildirimler ve mimikler, zihinsel empatinin gerçekliğini her zaman doğrulukla ortaya koymuyor. George Bush Washington’da yaptığı en kısa basın toplantılarından birinde “ölen Lübnanlıların acısını paylaşıyorum” derken, Tony Blair, bu şiddetin bir an önce durması gerektiğini, yaşananın bir insanlık trajedisi olduğunu söyledi elemli bir halde. Ama ortak düzenledikleri resmi basın toplantısında, Lübnan’daki durumun “bölgedeki daha büyük bir değişiklik için bir şans” olduğunu dillendirdiler. Bu iki liderin görüşüne göre, popüler olanın aksine, acil bir ateşkes çağrısı yapmak değil, uzun vadeli bir istikrara bakmak gerekiyor. Bu sözlerden bir gün sonra Kana’da çoğu çocuk 60 kişi İsrail saldırısıyla saklandıkları sığınakta öldürüldü. Onlar, bu uzun vadeli planları hiç göremeyecekler. Peki, insanın empati becerisi savaşı durdurmayacaksa, bunu ne durdurabilir? Avukat ve savaş karşıtı bir okuru bu soruyu soruyordu ünlü İngiliz yazar Virginia Woolf’a: sizce savaşı nasıl durdururuz? role uygun tavır sergileme konusundaki önyargının etkili olabileceği düşünüldü ve sonuçlar bilim dünyasında uzunca bir süre tartışılmıştı. Farelerle ilgili deneyi yürüten Dr. Mogil‘e empatide cinsiyet ayrımına ait evrimsel bir kanıt bulunup bulunmadığını sorduk. “Bizim araştırmamız bunu tamamıyla yalanladı. Cinsiyet farkının canlılarda empati geliştirmede etkisi olmadığını anladık. İnsanlardaki fark ise biyolojik değil, sosyokültürel faktörlerden kaynaklanıyor olmalı.” Bugün bilim adamları empatideki cinsiyet ayrımının, doğuştan gelmediğini, kadınların çocuk yetiştirme yönünde sosyalleşmeleri nedeniyle ortaya çıktığını düşünüyorlar. Kendi benzerine duyulan acımanın daha fazla olup olmadığı yönündeki sorumuza ise “benzerliği bir değişken olarak sokmak çok zor. Görünüşte size benzeyen biri, genetik olarak çok farklı olabilir” diyor. Tüm bilimsel veriler, aslında empatide sosyal konumun ve sosyokültürel değerlerin, biyolojik ve fiziksel değerlere üstün geldiğini gösteriyor. Öyleyse yazarların, savaş kurbanlarını kendi toplumlarındaki insan tipine benzetme çabaları boşuna. Ya da hedef kitlenin kendi renginden insan görüntüleri seçmeleri... Fareler üzerine yapılan bir araştırma, evcil olmayan hayvanlar arasında da empatinin olduğunu gösterdi. Sirke içirildiği için midesi yanan farenin acısını aynı kafesi paylaştığı diğer fare fark etmiş, acıyı paylaşmıştı. İnsan da empatisi güçlü bir varlıktı, ama giderek acı ortak bir duygu olmaktan çıktı. Savaş görüntüleri akıp giderken gözler kendisine benzeyeni arıyor; beyaz ve mavi gözlü mü, yoksa esmer ve kara gözlü mü? Artık, savaşın bir vahşet olduğunu anlatabilmek için itinayla vurgulamak gerekiyor: “Aynı bizim gibi insanlar”... Yoksa görüntü belleğe yerleşmiyor ve empati kurulamıyor... Sonuç, yeni savaşlar, yeni kıyımlar... Bilim adamlarına göre insanın kendini bir başkasının yerine koyma yeteneği, evrimin bir parçası. Hem yeni nesiller için gerekli olan bakımı sağlamak ve bir bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabilmek, hem de sosyal etkiletişimde bulunmak için empatinin gerekli olduğunu söylüyorlar. Başka bir maymunun acı çekmesini engellemek için ucunda yemek olan ipi çekmekten vazgeçen maymunların deneyi ve Haziran ayında Kanada’nın önde gelen araştırma kuruluşlarından McGill Üniversitesi’ne bağlı Acı Genetiği (Pain Genetics) laboratuarında Dr. Jeffrey S. Mogil’in fareler üzerinde yaptığı araştırmalar, empatinin evcil olmayan hayvanlar arasında da bulunduğunu gösterdi. Ancak karşıdakinin acısının algılanması, bazı şartlara bağlıydı. Sirke içirilerek midesinde yanma oluşan farenin acısını, 10 gün boyunca aynı kafesi paylaştığı diğer bir fare anlıyor ve acı çektiğini belli eden davranışlar gösteriyordu. Kısacası birbirini tanıyan fareler, acılarını paylaşabiliyordu. Woolf üç yıl boyunca soruyu yanıtlamadı. Ardından soruya cevap olarak bir kitap yazdı: Three Guenas (Üç Guena). “Tarih boyunca bir insan nadiren bir kadının elindeki tüfekle vurulmuştur; kuşların ve vahşi hayvanların büyük çoğunluğu sizler tarafından öldürülmüştür; paylaşmadığımız bir şeyi yargılamak zor.” diye yanıt veriyordu kitabının başında. “Şüphesiz sizin için savaşta bizim hiçbir zaman hissetmediğimiz ve tatmadığımız bir görkem, bir gereklilik ve bir tatmin vardır...” EMPATİDE CİNSİYET AYRIMI... Woolf’un kadınlarla erkekler arasındaki empati farkı üzerine görüşünü, bilim de doğruluyor, ama bir soru işaretiyle birlikte. Prof. Mark H. Davis’in (1983) yaptığı ölçümlerle kadınların erkeklere göre başkasının acısını hissetmede daha yüksek bir empati gösterdiği kanıtlandı. Ne var ki, bu sonuçta, kadın denekler tarafından toplumsal Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr Ancak kendi duygularından bulup çıkardıklarıyla ve “öteki” hakkındaki daha fazla bilgiyle acıyı paylaşıyor insanlar. Resimdeki siyah, beyaz ayrımlarına göre değil. Peki görüntünün bizim üzerimizde empati geliştirme konusunda hiç mi etkisi yok ya da görüntüler nihai kararımızı etkilemiyor mu gerçekten? Archer ve ekibinin 1983’teki, Zuckerman ve Kieffer’in ise 1994’te gerçekleştirdiği medyadaki haber fotoğraflarının empati yaratmaya etkisi üzerine yaptıkları araştırmaya göre, yakın plan fotoğraf çekimleri, o kişinin daha üstün ve zeki olarak algılanmasını ve empati yaratılmasını kolaylaştırıyor. “O nedenle örneğin kadına karşı işlenen suçlarda failin hikayesini ayrıntılarıyla verip, kişileştirmek ve yakın plan çekimlerini sunmak, öte yanda kadının mağdur olmaması gerekçesiyle kişisel bilgiler olmadan, isimsiz olarak tanımlamak aslında empatinin yanlış yönde oluşmasına neden oluyor.” diyor kadının medyada yer alma şekline ait çalışmalarıyla ünlü Prof. Marian Meyers, “Şiddetin ve kadına karşı işlenen suçun, patolojik ve kişisel bir olay olduğu kanısı oluşup, toplumsal nedenleri göz ardı ediliyor”. Geçen haftalarda iki kız çocuğuna beşer yıl arayla tecavüz ederek öldüren A.K.T’nın Konya’da yakalanmasının ardından failin “kız çocuklarını gördüğünde ne denli etkilendiği ve ilk tecavüz olayından sonra pişmanlık duyarak ölen kızın ağabeyini işe almaya çalıştığı” bilgisi verilmişti haberde... KENDİ ZENCİLERİMİZİ YARATIYORUZ Haber sunum şekillerinin yarattığı bir diğer etki de haber konusu üzerine toplumsal kalıplar yaratmak. Amerika’da Times, Newsweek ve US News dergilerinin dört yıllık haber sunumları istatistikleri gösteriyor ki, gerçekte ABD’nin fakirleri arasında yüzde 29’luk bir kesimi oluşturan zenciler, fakirlik üzerine sunulan haber ve yorumlarda fotoğrafların yüzde 62’sinde yer alıyor, olumsuz hikâyelerin sunumunda ise bu orandan da yüksek bir yüzdeyle görünür kılınıyorlar. Bu aşırı yansıtmalar, insanların kafasındaki modellere uygun fiziksel kalıpların da çıkmasını sağlıyor. Aşırı yansıtım, yalnızca ABD için geçerli değil; neredeyse tüm toplumlar, suçlu kalıplarının sunumuyla kendi zencilerini yaratıyor! Görüntülerin bakış açımızı etkilemesi konusunda deneysel örnekler arasında en çarpıcılarından biri, görüntüsel algının, suçlunun cezalandırılmasına dair kararımızda etki yaratıp yaratmayacağı ile ilgili. Deneye katılanlara ölüm cezası konusundaki tutumları soruluyor ve daha sonra iki gruba ayrılan deneklere, kendi erkek kardeşini öldürmekten dolayı idam cezasına çarptırılan bir gencin anıları izletiliyor. Gruplardan biri görüntüleri failin bakış açısından izlerken, diğer grup gözleyen bakış açısıyla görüyor. Deneyin sonucunu, araştırmayı yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Görsel İşitsel Sistemler Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden (GİSAM) Önder M. Özdem’e sorduk. Özdem, sonucun aktörgözleyen yanlılığını ortaya çıkardığını, yani farklı görsel perspektiflere göre empati geliştirme becerimizin ve yaptığımız nedensel yüklemelerin farklılaştığını, ama bunun insanların suç ve ceza konusundaki tutumlarını değiştirmeye yetmediğini söylüyor. Fotoğraf makinesinin üç ayaklı sehpadan kurtulup, kolay taşınabilir hale gelmesiyle ve yeniden kurulmasını gerektirmeden üst üste pozlar çekebilecek şekilde 35 mm lik filmle donatılmasıyla birlikte modern anlamda tanıklık edilen ilk savaş Virginia Woolf’un tepkisini kitaba döktüğü İspanya İç Savaşı’ydı. Tanıklık ettiğimiz son savaş ise İsrail’in Lübnan savaşı. Aynı şiddet resimlerini on yıllardır izleyen insan, empati geliştirmek için pek çok engele takılıyor. “Öteki” hakkındaki yetersiz bilgisi, düşman yaratmadaki becerisi, kendi korkuları ya da önyargıları, empatiyi yok ediyor. Görünen o ki bu gidiş, insanın acısını başka bir insan yerine bir hayvanın daha iyi anladığı, savaşın bir insanlık, acımanın bir hayvanlık belirtisi haline geldiği bir dünya yaratacak... CUMHURİYET 02 CMYK