02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1064 11 Aynı ülkenin insanları Aylin Kotil erkes birbirinden farklı, zevkleri de, hayata bakışları da, aldıkları tat da. Kimi üretmekten keyif alıyor, kimi tüketmekten. Bazıları için eğlence sabaha kadar gürültülü yerlerde kalmakken, bazıları için ise dostlarla yenen sakin yemekler oluyor. Kimi bütün bir yazını tatil mekânlarında geçirebilecek kadar çok para kazanırken kışları, kimi on iki ay vardiyalı çalışıyor. Kimisi deniz kenarında güneşin altında kaftanla dolaşmaktan mutlu oluyor, kimisi geçen koca kışa inat, denizden çıkmayarak mutluluğu yakalıyor. Kimi haberleri izlerken ölen şehitlere ağlıyor, kimi aynı haberle ilgilenmeyip kim kiminleymiş ona zaplayıveriyor! Kimi sevdiğinin üzerinde hüküm kurmaktan zevk alıyor, kimi sevdiğiyle aynı değerlerde buluştuğunu görmekten... Bazen iki kadın bir araya gelince bu yılın modasını konuşuyor tüm yemek boyunca, başka iki kadın Lübnan’daki olayları... ZEVK PAYLAŞILINCA ugün sevişirken duyduğum zevk, on yıl önce duyduğum zevke benzemiyor, diye itiraf ediyor 38 yaşındaki Florence “Aldığım zevk ‘daha güçlü’ değil ama bedenimi daha iyi tanıyorum, kendime olan güvenimi kazandım. Cinsel olgunluktan sözedilebilir mi, bilmiyorum ama: Ben cinsel olarak olgunlaştım. Kendi bedenimle ve partneriminkiyle daha fazla oynamayı öğrendiğim bir iç özgürlük kazandım.” İlk baştaki tek başına hazlardan, cinsel birleşmedeki paylaşılmış hazza dek zevke ulaşan yol düz bir çizgide gitmez. Cinsel uzmanlara göre, bu yol anahtar evrelerle işaretlenmiştir: Masturbasyon yoluyla hazzın keşfi; bir başkasıyla buluşmada hazzın keşfi; ve yetişkin çağda kendi cinsel şemasını oturtma. Üç tür haz vardır: Genital haz, bedenlerin birleşmesinden doğar; dürtüsel haz (bakma, dokunma, tatma zevki...); ve düşüncelerin hazzı (aynı değerleri paylaşmak, özel anları paylaşmak...). Cinsellikte, genital birleşme temelse de, diğer iki haz kaynağını da yadsımamak gerekir, çünkü hazza zamanla tüm boyutunu katan onlardır. Ne var ki kültürümüzde önde gelen, mekanik tarzdaki genital cinselliktir. Durmadan bomba gibi orgazmlar ya da fişek gibi ereksiyonlar vaat eden daha çok sayıda kullanma kılavuzu ve reçeteyle karşılaşıyoruz. Birey, daha fazla zevk vereceği varsayılan tekniklerin öğretimine hapsediliyor. Oysa zevk standart kurallara boyun eğmez, kendi yaratıcılığına başvurarak yaratır ve yeniden yaratır. Nasıl yapmalı? Orgazma takılı kalmayı bir kenara iterek işe başlamak gerekir. Gündelik yaşamda da duyarlığını ve duyularını geliştirmelidir. B H Orgazm cinsel hazzın doruğu mudur? Uzmanlar hayır diyorlar: Âşıklar bedeni ele geçiren ve ruhu esrik eden daha yüksek bir zevke ulaşabilirler. Birbirlerini daha iyi tanımaları koşuluyla... ve kendilerini keşfederek. Kendinin yeni bir boyutunu ortaya çıkarmak, bedenini buyruklara açık tutmak, hayvansı yanını özgürce yansıtmak ama ayrıca günden güne, duyularının ve fantezilerinin bahçesini de yeşertmek... Zevke ulaşmak kendi cinselliği hakkındaki yapay ve konforlu bilgiyi aşıp, keşfetme riskini göze almayı gerektirir. Hepimizin önceden verili olduğumuza inanmak yanlıştır. Ergenlikte bir cinsel sermaye teslim alıyoruz, ama bilgilendirici, özümlenmiş yani kendini yinelemeyen bir yolda zevke ulaşmak için onu olgunlaştırmalı, geliştirmelidir. Bu ömür boyu sürecek bir çalışmadır. Merak ve yaratıcılık gerektiren ve iki kişiyle yapılan bir çalışmadır. İnsanı tümüyle doyuran bir zevk, paylaşmanın dışında düşünülemez. Aynı ülkenin insanları onlar aslında, aynı tepelerde oturuyorlar. Kiminin evinde çiçekler gümüş kovalarda, kiminin ise konserve kutularında. Sorsanız ikisi de çiçek seviyor neticede. Aynı ülkenin insanları onlar. Kiminde gelecek kaygısı alabildiğine sarmışken benliğini, kimi ise daha fazla nasıl tüketirimin peşinde. Aynı ülkenin insanları onlar. Aynı türkülere konu olan aşkları yaşayan coğrafyanın insanları. Ama aynı coğrafyada başka aşklar için kız kardeşini öldürebilen insanlar onlar. Aynı ülkenin insanları hepsi. Farklı iktidarların, farklı dönemlerde kayırdığı farklı insanlar. Ülkesindeki insana aynı bakmadığı, ayırdığı ve farklı davrandığı için aslında gelinen noktadaki suçu hep önceki dönemlere atan, ayrı gibi gözükse de, aynı iktidarın başları... Hepsi 1954’ten bu yana kademe kademe atılan bir adım. Bir öncekinin hep bir sonrakine olan faydası! Hiçbiri birdenbire olmadı. Hepsi birbirini besledi. Sonuç: Hepsi aynı ülkenin insanları, yönetenleri de aynı. Biri alabildiğine kaygılı, diğeri oynamakta cakkıdı cakkıdı! [email protected] SINIRLARI ZORLAMAK Teoride, cinsel olarak gelişmek herkese verilidir, pratikte ise bunu gerçekten isteyenlerin işidir. Çok sayıda çift aynı zevk şemalarını yineler durur. Kolay bir yineleme, zevke ulaşmak garantidir burada, ama zamanla bıkkınlık başgösterir. İnanıldığının tersine, zevk korkutur. Fiziksel ve ruhsal denetimin yitirilmesi korkusu. Birçok kadın duygularının yoğunlaştığı sırada kendilerini tuttuklarını itiraf eder. Erkeklerde bu başka bir biçime bürünür: Onlar kendi zevk tarzlarını partnerlerine zorla kabul ettirmek isterler. Her iki durumda da orgazm elde edilebilir ama zevkten söz edilemez. Zevk, kişisel yaratıcılıkla yoğunlaşır. Hiçbir şeyi kendine yasaklamamalı, hiçbir şeye kendini zorlamamalıdır. Oyun oynamak, cinsel beraberliğin altını üstünü kabul etmektir. Bir keresinde mükemmel, bir başkasında tatsız tuzsuz olabilir. Cinsellikte, insan kendine bir amaç saptadığında, yanlış yoldadır. Gözden kaçmış yanımızı dile getirmeyi kabullenmeliyiz. Büyülü olan budur, bir orgazma ulaşmak ile tüm varlığıyla hazza ulaşmak arasındaki farkı yaratan budur. Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY Hepsi birer Jackie Chan... Sibel Tosun K asımpaşa’dayız, sıcak bir gün. İstanbul’un tek dublör yetiştiren okuluna gideceğiz. Bizi okulun dublörlerinden biri alıyor. Biraz yürüdükten sonra, dört katlı bir binadan içeriye giriyoruz. Girer girmez tam bir dövüş sporları merkezinde olduğumuzu anlıyoruz. Raflarda madalyalar ve kupalar; duvarlarda yarışma fotoğrafları... Yukarı katlara çıkarken gözümüze yürüyüş bantları, ağırlık aletleri, soyunma odaları çarpıyor. Dublör okulunun sahibi ve eğitmenlerinden Burhan Kocataş bizi dövüş sporlarının yapıldığı salonda karşılıyor ve hemen söze giriyor: “Bu okulu Türk sinemasına ve dizilere dublör yetiştirmek amacıyla kurduk. Yaklaşık altı yıldan beri sektöre dublör yetiştiriyoruz. Filmlerin ve dizilerin tehlikeli sahnelerinde bizim öğrencilerimiz rol alıyor.” Şu anda okulda dokuz öğrenci eğitim alıyor. Kocataş, bu öğrencilerin daha önce, özellikle çocuk yaşlarda dövüş sporları yaptıklarını anlatıyor. “Bakın” diyor, “burada eğitim alabilecek kişilerin adrenalin ve heyecanı sevmesi, korkusuz olması ve kendini korumayı bilmesi gerekir.” Sonra okulun katlarını dolaşmaya başlıyoruz. Kulağımıza gelen kılıç seslerine doğru yöneliyoruz. Büyük aynalarla kaplı bir odaya giriyoruz. Eğitim alan dublörler, robokop adını verdikleri kıyafetleriyle ellerinde kılıç dövüşüyorlar. Biri yanımıza yaklaşarak soruyor: “Beğendiniz mi? Nasılız?” “Çok iyisiniz!” Sanki her biri bir Karaoğlan kesilmiş, hepsi birer oyuncu gibiler. Görünürde tehlikeli hareketler yapıyorlar, kılıç dövüşü sırasında kendilerini koruyorlar. Burhan Kocataş, “Güvenlik bizim için çok önemlidir, gösteri yapan arkadaşlarımızı burada uyarırız” diyor... “Film şirketleri ve dizi yapımcılarıyla nasıl çalışıyorsunuz?” “Biz okulun yanı sıra aynı zamanda bir dublör ajansıyız. Dizi ya da filmlerde tehlikeli sahneler olduğunda bizi arıyorlar. Biz de sahnenin ne olduğunu öğreniyoruz. Ondan sonra dublör olacak arkadaşı bu sahneye hazırlıyoruz. Eğer sahne çok tehlikeliyse, dışarıdan dublörü koruyucu maddeler getirtiyoruz.” Dublörlerle konuşmak istiyoruz. Family Hasanof, 26 yaşında, Azerbaycan’dan, özellikle dublör olmak için beş yıl önce Türkiye’ye gelmiş. Anlat İstanbul, Kurtlar Vadisi, Hırsız Var, O Şimdi Mahkum, Azap Yolu ve Serseri dizilerinde dublörlük yapmış. Baku’de on üç yaşında karate yapmaya başlamış. Jackie Chan gibi olmak istiyor. Hayatındaki en önemli an, Chan’le tanıştığı an. “Şu ana kadar yaptığım işlerde en büyük tehlikeyi bir klip çekiminde yaşadım. Bir tünelin içinde infilak ederek yanan bir araçtan çıkmalı gerekti. Araçtaki patlamadan hemen sonra çıkmam ve alevlerden kendimi korumalıydım”. Daha sonra mesleğin güçlüklerine rağmen sigortasız çalışmak zorunda olduğunu fısıldıyor. 28 yaşındaki Coşkun Lamba’nın öyküsü ilginç. Asıl mesleği Kapalıçarşı’da antikacılık, ama önceliği dublörlük. O da Böyle mi Olacaktı, Ömerçip gibi yapımlarda rol almış. O da Chan’e hayran, onun da Chan’le bir anısı var: “Jackie Chan’in İstanbul’da çevirdiği filmde hamam sahnesi vardı. Hamamda bıçaklar çekildi ve ben Chan’i yanağından yaraladım. Özür diledim. O hiç üstelemedi, iş kazasıdır olur böyle şeyler dedi.” DUBLÖR OLMAK İSTEYENLERE... Diğer dublörler de dövüş sporlarına daha çocuk yaşlarda başlamışlar. Onların da hayallerinde Jackie Chan var. Onun gibi dövüşmek istiyorlar. Adrenalinsiz yapamadıklarından söz ediyorlar, üstüne basa basa “Dublörlüğü çok seviyoruz” diyorlar. Sonra şikâyetlerini sıralıyorlar: Sigortasızlık ortak dertleri. Korunmak için yurt dışından getirttikleri malzeme hem pahalı hem vergisi fazla. Dışarıdan dublör getirtilmesine de karşı çıkıyorlar. “Biz burada çok çalışıyoruz ama ciddiye alınmak da istiyoruz”... Burhan Kocataş, Cüneyt Erışık, Ahmet Berko yumruk, kılıç, süratle giden araçtan atlama, binme, kaza geçirme gibi dersler veriyorlar. Dersler haftada bir gün yapılıyor. Okula kabul şartlarını okulun sahibi Burhan Kocataş anlatıyor: “Başvuracakların bir sağlık sorunu olmamalı, çocuk yaşlarda dövüş sporlarına başlamış olmalı. Öğrencilerden para da talep etmiyoruz, yeter ki bu işi sevsinler, ciddi olsunlar, eğitimlere düzenli biçimde katılsınlar...” Okulun kadın öğrencisi yok, “Kadınlar da dublör olmak için bize başvuruyorlar ama sonuna kadar dayanamıyorlar” diyor Kocataş: “Ya eğitim çalışması onlara zor geliyor ya da bir ajansa bağlı olmaksızın bireysel çalışmak istiyorlar”... Peki, öğrencilerin hepsi birer Jackie Chan olabilir mi? Dizilerde izleyip, siz karar verin! Kasımpaşa’da adrenalin seviyesi yüksek bir grup, film ya da dizilerde dövüş sahnelerinde oynamak için eğitim alıyorlar. Hayalleri ortak: Birer Jackie Chan olmak istiyorlar... Okul için önkoşul, küçük yaşlarda bu spora başlamış olmak. Burhan Kocataş ve Ahmet Berko... (Fotoğraf: Candeğer Muradoğlu) CUMHURİYET 11 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle